UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



"Sözcük"ten "Öykü"ye...

06 Ağu 2008
Barış Acar

Doğaçlamaya ve rastlantının zoruna hep inanmışımdır. Hiç, biçim, sıra, izan gözetmeden hemen ekliyorum; ilk atölye ödevimiz:

""
narincir yazdı:
bir tek sözcük üzerine yazmak. sevdiğim bir alıştırmadır benim. diyelim ilk sözcük kibrit birisi kibritten çağrışımla bir doğaçlama yapar ve sonunda yeni bir sözcük verir ödev. yazan bir sonraki sözcüğü belirleme hakkına sahip olur. her sözcük bir kere bir kişi tarafından yazılır. Ya da benzer bir şekilde bir sözcük sürekli açık kalabilir, isteyen herkes o başlığa yazabilir, gibi..

Dileyen önden buyursun. Hoşgeldin Ramazan!

Kategori:

Re: "Sözcük"ten "Öykü"ye...

Köstebek öyküde çok masum görünüyor gibi ya; gene de bir yere köstebek girdiyse orada huzurun bozulmaması mümkün değil. Burada da anlatıcı sorununa köstebek sebep olmuş.
Öyküde niye var, onu da düşünmekteyim.


Re: "Sözcük"ten "Öykü"ye...

""
Çevresine ilgisiz, dalgın ve huzursuz bir hali vardı. Farkında olmadan başını iki yana sallayıp, elini çenesine götürdü. Dayandığı ağaca biraz daha ağırlığını vermiş, bakışları bir noktaya toplanmıştı. Ancak,

"Aklım almıyor böyle bir şeyi" dediğinde dudakları kıpırdadı. Gözleri saplandığı yerden kurtuldu. Vücudu, ağaçtan aldığı desteğe artık ihtiyaç duymaz oldu. Bu kez, kabaran bir öfkenin etkisi iyice belirginleşmişti.

"Sersem, ha, sersem demek!" dedi, acı bir gülümsemeyle. "sen, önce dostunu düşmanını ayıracak kadar bir zeka düzeyine yükselmiş misin, ona bak! Sersemin dik alası, sen, önce kendine bak!"

Ona dönüp te bakan az ilerisinde duran bir adam olmuştu. Delikanlı bu beklenmeyen gerçeğin etkisiyle, kızgın düşüncelerini de alıp, oradan uzaklaştı. Öfkenin verdiği sıkıntının yanına bir de mahcubiyet cefası eklenmişti.


Re: "Sözcük"ten "Öykü"ye...

Hasan, eline sağlık. Good

Sözcük vermeyi unutmuşsun, yazıversen bir sözcük!


Re: "Sözcük"ten "Öykü"ye...

Teşekkürler, Elif.
Yeni sözcüğümüz, umut.


Re: "Sözcük"ten "Öykü"ye...

""
Bugün yedinci gün. Sol gözümde bir seğirme başladı. Tik de olabilir. Bilmiyorum. Notun arasına bir de çiçek koydum salak gibi. Kızlar sever böyle şeyleri diye düşündüm salak gibi. Notu yazmaya karar verdiğimde titremeye başlamışte ellerim. Dinlemedim ellerimi. Yazım titrek olmasın diye kalemi bırakıp derin derin nefes aldım. Çay, sigara içerken başkaları da fark ediyor, kan şekerim düştü diyorum, bir şeyler atıştırayım ben... Cep telefonum çalınca kor gibi bir şey akıyor göğsümden karnıma doğru. Numarayı görüp arayanın o olmadığını anlayınca kor bir anda buz kalıbı olup boğazıma oturuyor. Beklemek işkenceyi uzatır diye kim demişti? Yok, umut etmek işkenceyi uzatır demişti. Aynı şey, aynı şey.


Elif

Yeni sözcük: turuncu


Re: "Sözcük"ten "Öykü"ye...

""
İlk gördüğümdü, turuncu. Sarıyı itti. Nasıl olduğunu anlamadan kırmızının da önüne geçti. Baktım, birinci. Arkalardan mor kalktı atağa. Elleri, ayakları toprağı döve döve; hınçla azimle ilerliyor hedefe. Beyaza tosladı. Beyaz, kırçıl. Turuncuya ses etmedi, ama bu kez direnecek. Toz olup gözleri kör edecek, beton olup yamaçlar üretecek, buz olup dokundurmayacak. O kadar öfkeli, o kadar kendinde. Sanki en arkadan bakıyor kendine. Gözleri fersiz. Turuncu bir leke sıranın başı. Susulacak.

Sözcük: Kırçıl


Re: "Sözcük"ten "Öykü"ye...

Neredeyse forumda en sevdiğim başlıklardan biri "sözcükten öyküye" başlığı. Görüyorum ki bu aralar iyice şenleniyor burası. Yaşasın. Cheers


Re: "Sözcük"ten "Öykü"ye...

""
Ne demek istiyorum bilmiyorum tam olarak. Ama öyle net, öyle keskin; "Sen bu kırçıl aklınla bir b. yapamazsın!" diyorum ki, bakakalıyor.

Sözcük: Kırçıl


Re: "Sözcük"ten "Öykü"ye...

""
"Tepemin tasını attırma lan!" diye bağırıyor, "küfredeceksen küfret, öyle kibar kibar konuşup laf sokuşturma bana!" Beriki, kaşlarını almaya devam ediyor. "Ay, laf sokuşturduğum filan yok. Durum tespiti yapıyorum. Bu durum seni ürküttü diyorum, ne var bunda sinirlenecek." Boşalmış çay baradığını masaya hızla vurarak kalkıyor. Kalkarken masaya çarpıp aynayı deviriyor. Bir an durup masaya yatmış aynaya bakıyor. "Korkak demek istiyorsan korkaksın de, lafı dolandırma." Beriki bir kahkaha atıyor. "Ay ben sana korkar der miyim, kırçıl saçlım. Gel, gel otur da burnunun kıllarını alayım."


elif

Yeni sözcük: grev


Re: "Sözcük"ten "Öykü"ye...

""
Onun her daim güler yüzüne alışkın olanlar, bu defa manzarayı değişik buldular. Tombul yüzünün küçültüğü gözleri çakmak çakmak, kumral kaşları hiç alışılmadık raddede çatık vaziyetteydi... Bu durumu farkedip de sormaya cesaret edemeyenler grubunda ben de vardım. Bu soruyu soracak bir kurban arayıp durmaktayken, sevindirici bir şey oldu. Küçük ağzı azıcık açıldı, seyrek dişlerinin arasından belli belirsiz sözcükler döküldü ki, anladığımız kadarıyla bu yarı anlaşılır konuşmanın muhatabı haylaz kardeşiydi. Biraz cesaretlenen bizler, usulcacık yanına iliştik. Belki biraz sakinlediğinden, daha düzgün ve anlaşılır bir tarzla sözlerine devam etti.

" Ayol ben bunu göreve gidiyor sanmıştım. Bir de baktım günün ortasında, üstünde kolsuz, çuval bozması beyaz bir gömlekle çıkageldi. Meğer bizim kardeş görev değil, grev yapmaktaymış."

Durup, derin bir göğüs geçirdi. Dinleyenlerin hiçbirisi konuşmaya cesaret edememişti. Gülmekle ağlamak arası, durakaldılar.

Yeni sözcük: ihanet


Re: "Sözcük"ten "Öykü"ye...

Hasanparlak:

""
Durup, derin bir göğüs geçirdi. Dinleyenlerin hiçbirisi konuşmaya cesaret edememişti. Gülmekle ağlamak arası, durakaldılar.

Özellikle son cümlede doruk noktaya ulaşan, öte yandançalışmanın bütününe yayılmış olan kederin sebebini yazılanlardan çıkaramıyorum. Sanki eksik bir şey var bizim göremediğimiz; ya da benim... grev neden bu kadar derin keder yaratıyor?
Sizi atölyede de görmek güzel. Smile
Tebrikler!


Re: "Sözcük"ten "Öykü"ye...

Sevgili Nurten, aynı güzel ortamı paylaştığımız için ben de kendimi şanslı sayıyorum. Teşekkür ederim... Sanıyorum, nedenler çok basit olduğu için aklına gelmemiştir. Bu kederin sebebi, grev denen o tehlikeli eylemin sebep olacağı bazı olumsuzluklardır. Evin çalışan tek ferdinin grevden ötürü bilinmez bir süre boyunca ücretsiz kalacağı, hatta lokavt nedeniyle işini bile kaybedebileceği düşüncesinden besleniyor. Abartma vardır, o konuda haklısın Wink Değerli İlgine teşekkür ederim.


Re: "Sözcük"ten "Öykü"ye...

hasanparlak dedi ki:
Değerli İlgine teşekkür ederim.
Ne demek efendim! Smile


Re: "Sözcük"ten "Öykü"ye...

""
İhanet: Dilim yılan gibi kıvrılıyor ağzımda; ve sonunda zehrini boşaltır gibi çarpıyor dişlerime. İ-ha-net.

Yeni Sözcük: Çay


Re: "Sözcük"ten "Öykü"ye...

Sevgili Nurten'e benden de koca bir alkış. Alkış


Re: "Sözcük"ten "Öykü"ye...

Sinirli
Hayır, kıskanmıyorum, kıskanmıyorum, kıskanmıyorum.


Re: "Sözcük"ten "Öykü"ye...

""
Hayır, kıskanmıyorum, kıskanmıyorum, kıskanmıyorum.

Hadi canım oradan, bal gibi de kıskanıyorsun. Asıl ben hiç kıskanmıyorum. Laughing out loud


Re: "Sözcük"ten "Öykü"ye...

nurten aksakal dedi ki:
Hadi canım oradan, bal gibi de kıskanıyorsun. Asıl ben hiç kıskanmıyorum

Laughing out loud Laughing out loud


Re: "Sözcük"ten "Öykü"ye...

""
güya televizyona bakıyor. 'içmemişsin çayını?' sessizlik. 'yenisini doldurayım mı?' 'cık!'
ne zaman sussa çay içmez babam. susmaları neden bu kadar ağır babaların? belki bize göre daha az konuşur görünseler de, daha seyrek susmalarından...

yeni sözcük: köprü


Re: "Sözcük"ten "Öykü"ye...

nermin korkmaz dedi ki:
belki bize göre daha az konuşur görünseler de, daha seyrek susmalarından...

Alkış


Re: "Sözcük"ten "Öykü"ye...

""
Kuyruk epey uzamış. Otobüse binmek için sıra bekleyenlerin oluşturduğu bu upuzun kuyruk kaldırımda yürümeyi zorlaştırıyor. Akışın tamamen tıkandığı anlar oluyor. Lise öğrencilerinin oluşturduğu bir grup bağıra çağıra, kahkahalar atarak konuşuyorlar. Bir otobüs yanaşıyor durağa. Kaldırıma yanaşmış yolcu bekleyen bir taksi otobüse klakson çalıyor yol vermesi için kendine. Otobüs kaldırıma yanaşmadan taksi aradan çıkıp gidiyor. Omzunda boya sandığı taşıyan kirli yüzlü iki küçük oğlan çocuğu etraftaki işportacıları taklit ederek avazları çıktığı kadar bağırarak yürüyor. Kızlı erkekli kalabalık bir grubun yanından geçerlerken, liseli öğrencilerin oluşturduğu bir kalabalık olsa gerek bu, "düştü lan düştü lan, aboooo" diye bağırıyorlar. Bir kadın otobüse yetişmek için liseli grubun arasına dalıyor, böylelikle yolu kısaltıyor. Liseli grup aralarına dalan kadının arkasından "koş koş, hadi, az kaldı..." gibi laflar ederek gülüşüyorlar. Kalkmak üzere olan otübüse ayağını atıyor son anda kadın. Yirmi yaşlarında bir gencin, çevresindeki bu devinimi gülümseyerek izlediğini fark ediyorum. Olup biten her şeye aç gözlerle bakıyor gibi. Hiçbir şeyi kaçırmak istemiyormuş gibi... Gördüğü manzaraya hayran olmuş gibi... Ben de onu izliyorum. Bu genç adamın etrafını çocukça bir sevinçle seyrediyor oluşu tuhaf geliyor bana. Sanki ilk kez görüyor salak, diyorum, nedense sinirime dokunan bir yapaylık buluyorum onun bakışlarında. Nasıl bir mutluluk buluyor bu izdihamda, ne demeye gülümsüyor diye düşünüyorum. Birinin onun yanına yaklaşıp omzuna dokunduğunu görüyorum. İkisi aynı anda köprüye bakıyorlar. Ben de bakıyorum onların baktığı yöne. Köprünün üstünde bir iki genç görüyorum. Birin elinde kamera var. Az önce, bana itici gelen bir sevecenlikle etrafı izleyen genç, şimdi, kayıtsız bakışlarla kalabalığı yararak arkadaşlarının yanın, köprünün merdivenlerine doğru yürüyor.

yeni sözcük: kamera


Re: "Sözcük"ten "Öykü"ye...

Çok hoş bir öykücük olmuş. Elinize sağlık Elif Çınar.
Verdiğiniz kamera ödevi üzerine düşünüyorum. Sanırım bir öykü çıkacak ama uzadıkça uzuyor. Bakalım...


Re: "Sözcük"ten "Öykü"ye...

İstediğim gibi olmadı ama buyrun:

""
Göğün yetmişikinci katından yeryüzüne melekleri taşıyan asansör aniden durdu. Melekler karanlıkta birbirine baktılar. Korkmuyorlardı, çünkü uçmayı biliyorlardı. Sadece yerle gök arası ulaşım hızlı olsun diye kullanılıyordu asansör. Çünkü kendi tüyden hafif varlıkları, salına salına yaklaşık bir yılda katedebiliyordu bu mesafeyi.

Yine de telaşlıydı melekler. Asansörün bozulması kırk yüzyılda bir rastlanabilecek bir olaydı ve her defasında yeryüzünde mutlaka bir şeyler ters giderdi. Gerçekten de, tam o sırada asfaltta boylu boyunca yatan Zeynep’in yanında, bedeninden ayrılmış ruhunu göğe taşıyacak iki melek olsa çok iyi olurdu. Fakat bu küçük ruh, ne bedeninin içine dönebiliyor, ne de ondan uzaklaşabiliyordu.

Zeynep ambulansla hastaneye kaldırılırken, ayakucunda şaşkın şaşkın bakınan ruhu da çaresiz hastaneye doğru ilerledi. Doktorlar ameliyat ederken de, “Komada!” diyip yoğun bakıma kaldırdıklarında da ayakucunda izledi, bir türlü içine yeniden yapışamadığı bedenini. Zeynep, beş yıl önce ölen annesinin onu gökyüzünden izlediğine inanan 12 yaşında bir çocuktu. Çoğumuz “hikâye” diyip geçsek de, Zeynep’in annesi gerçekten hep onu izlerdi. Başına bu tuhaf kaza geldiğinde, Zeynep’i bu durumdan kurtarmak için hemen harekete geçti. Gerekli yerlere müracaat etti, birtakım dilekçeler gönderdi, gerekli formları doldurdu, imzaları mühürleri parafları topladı ve kırk kapıyı açtırıp asansörü tamir ettirdi. Yetmişiki katı bir çırpıda inen bir melek, o saniye kızının ruhunun yanında bitiverdi.

Meleğe soran gözlerle baktı Zeynep ilkin. “Hayır,” dedi melek, “ölmedin.” Ve kendisini soğukkanlılıkla karşılayan bu zarif çocuk ruhuna bir yanlışlık olduğunu, şu an böyle bir kazada ölmesinin mümkün olamayacağını, hayata geri döndürüleceğini dili döndüğünce anlattı. Zeynep, duyduklarının bir kısmına anlam veremese de, yaşayacağını anlamıştı. “Şimdi, kurallara göre, bu hatanın telafisi için bir şey dilemen gerekiyor. Güzel bir dilek tut ve yeni hayatında bu dileğin gerçek olsun! Yalnız acele etmen lazım, süremiz kısıtlı.” dedi melek. Küçük kız ağlayarak “Annem,” diye yanıtladı, “geri dönmesini diliyorum.” Melek çok üzülse de, bunun imkansız olduğunu, dileklerde dünyanın düzenini bozmama şartı arandığını söyledi. Bunun üzerine küçük kız “İnsan annesinin yüzünü unutmazmış. Ben annemin yüzünü neden unuttum?” diye sordu. Melek insanlığın akıl erdiremediği birçok şeyin nedenini çok iyi bilse de, bu sorunun yanıtını bilmiyordu. Bunun üzerine Zeynep melekten ne isteyeceğini bulduğunu söyledi. “Kamera olmak istiyorum. Her şeyi kaydetmek, hatırlamak istediğim her şeyi tüm ayrıntılarıyla tekrar izleyebilmek için kafama bir kamera yerleştirebilir misiniz?” Melek gülümsedi, “Elbette, bu çok kolay. Şimdi rahatla ve gözünü aç, çocuk.”

Zeynep hastane yatağında gözünü açtığında, kendisini ziyarete gelen Neriman Teyzesini gördü. Hayata baştan başlayan bir insan için, onun patatesli böreklerinden daha güzel bir hediye az bulunurdu. Çok mutluydu Zeynep. Kısa süren komadan çıkmasını sevinçle karşılayan babasına daha büyük bir sevinçle bakıyor, artık bir parçası olan kamerasıyla onu beynine önce renkli, ardından siyah beyaz en son sepya kaydederek, bu anın duygusunu kayıtlara geçirmeye en uygun çekimi bulmaya çalışıyordu.

Günler her zamanki gibi günleri kovaladı ve Zeynep bu muhteşem oyuncağının tadını çıkardı. Her gün başka bir eğlenceyle geçiyor, akşam yatağa yattığında görüntüleri tekrar izleyip yaşarken kaçırdığı ayrıntıları inceliyordu. Yaşarken gözden kaçırdığımız bunca şey olması, onu hayretle karışık hayranlık içinde bırakıyordu.

İçindeki kamerayı kullanmayı tam olarak öğrendiğinde, ilk işi babasını uzun uzun kaydetmek oldu. Bir süre sonra “Kızım, neden sabahtan beri peşimdesin? Bir rahat ver ama, aaaa...” laflarına “Senin bir gününü kafama kaydediyorum baba,” diye yanıt veriyor, babası “Fesupanallah” mealinde bakarken neşeyle onun peşinden koşuyordu. Neriman Teyze’nin getirdiği börekleri birlikte yiyişlerini de, babasının bulaşık yıkarken ne kadar komik göründüğünü de, gazete okurken ayağının ucunda terliğini sallayıp bıyıklarını kemirişini de çekti. Böylece babası birgün ölürse –ki ölecekti- onu olduğu gibi yeniden yaşama olanağı bulacak olması, Zeynep’e ölümsüzlüğe yakın bir tat veriyordu.

Uzun bir süre boyunca Zeynep isteyerek ya da istemeyerek gördüğü, duyduğu ne varsa kaydetti. Beyninde binlerce görüntüyle, tüm sınavlarından 100 aldı, yemek pişirmeyi, tüm ülkelerin yerlerini, şehrindeki tüm sokakların isimlerini öğrendi, kendisine yapılan her iyiliği, her kötülüğü bildi. Fakat zamanla otobüste yolculuk yapan insanların yüzleri, kalabalıkların uğultusunun arasındaki tüm kelimeler, televizyondaki tüm reklamlar, tüm şarkılar, gözlerini kapatıncaya kadar algısına takılmadan gelip geçen ne varsa Zeynep’e malum oldukça, yaşamın büyük ağırlığı üzerine yığılmaya başladı.
Yorgunluk mu iyiyi görmeyi zorlaştırıyordu, yoksa ayrıntılarda gizlenen kötülük gerçekten bu kadar fazla mıydı? Babasının o gününü yüzlerce kez izleyip de, patatesli börekten çok Neriman Teyze’ye baktığını, sonra mutfaktaki müstehcen gülüşmelerini daha geçen gün farketmesi nedendi? 13 Aralık’taki kayıtlarda sokakta uyuyan amcanın üzerinden atlayan kadın telefonda “Bunu sana ödeteceğim” dediği sırada, yerde yatan nefes almıyor muydu gerçekten? Aynı gün, evden kaçan bir muhabbet kuşunu gagalayan bir serçe, ne zaman girmişti kadraja? Bugün Emre Aslı’yı can kulağıyla dinliyor zannettiğinde, aslında saatine mi bakıyordu gizli gizli? Uzaktan onu gören Bilge, Sevgi’nin kulağına “Aman boşver o pespaye Zeynep’i, görmemiş gibi yapalım,” diye neden fısıldasındı ki?

Soruların ağırlığı gün geçtikçe arttı. Zeynep mutsuz, yalnız ve yaşamı içine sindiremeyen bir genç kızdı artık. Üniversite kantininde kağıt oynanıyordu. Masa örtüsündeki bir sigara yanığına parmağını sokmuş oynuyordu ve her zamanki gibi, konuşmuyordu Zeynep. Masada “Hiç unutmam, bir gün yazlıktayız...” diye bir sohbet başladı. Anılar bir bir dökülürken aniden bu “tuhaf ve sessiz kız”ın dudağının kenarına bir gülümseme yerleşti. Canı acıyormuş gibi, tarifsiz bir gülümsemeydi bu. Tuhaflığına yakışacak bir tonlamayla “Sizce insana en büyük lütuf nedir?” diye sordu. Masadaki kültablasından ses çıksa bu kadar şaşırmayacak bir grup genç, şaşkın şaşkın Zeynep’e bakıyordu. “Yanıtı biliyorum ben. İnsana en büyük lütuf, bilinçaltıdır.” dedi ve hepsinin suratında oluşan kıpırtısız ve donmuş ifadeyi teker teker kaydetti.


Re: "Sözcük"ten "Öykü"ye...

""
Kamera olmak istiyorum.

Vertov'un The Man With the Movie Camera'sını anımsattı bu ifade bana.

İddialı ve güzel tasarlanmış bir öykü olmuş. Uzun zamandır bu başlığa böyle uzun uzadıya emek verip öykü gönderen olmamıştı. O yüzden bir kez daha tebrik ederim. Alkış


Re: "Sözcük"ten "Öykü"ye...

Barış Acar dedi ki:
""
Kamera olmak istiyorum.

Vertov'un The Man With the Movie Camera'sını anımsattı bu ifade bana.

İddialı ve güzel tasarlanmış bir öykü olmuş. Uzun zamandır bu başlığa böyle uzun uzadıya emek verip öykü gönderen olmamıştı. O yüzden bir kez daha tebrik ederim. Alkış

Böyle bir film olduğunu bilmiyordum. Ama bende ismi kendinden güzelmiş gibi bir izlenim bıraktı. Smile

Sözlerinize çok teşekkür ederim. Çok acemice yazıyorum, zor cesaret ettim. Onu da söyleyeyim ki, kusurlarım affola. Islık

Bir de, en son yazan olarak yeni sözcük vermem gerekiyor, değil mi?

Ödev: Leke


Re: "Sözcük"ten "Öykü"ye...

Barış Acar dedi ki:
İddialı ve güzel tasarlanmış bir öykü olmuş. Uzun zamandır bu başlığa böyle uzun uzadıya emek verip öykü gönderen olmamıştı. O yüzden bir kez daha tebrik ederim.

Yoo, hayır, kıskanmıyorum! Sinirli

Söylemeye dilim varmıyor ama elden ne gelir, evet, güzel bir öykü. Yani güzel sayılır...

Öyküdeki pek çok ifadeyi gülümseyerek okudum, bir ikisini alıntılamak istedim:

Çağan dedi ki:
Sadece yerle gök arası ulaşım hızlı olsun diye kullanılıyordu asansör. Çünkü kendi tüyden hafif varlıkları, salına salına yaklaşık bir yılda katedebiliyordu bu mesafeyi.

Çağan dedi ki:
Masadaki kültablasından ses çıksa bu kadar şaşırmayacak bir grup genç, şaşkın şaşkın Zeynep’e bakıyordu.

Çağan, tebrikler...


Re: "Sözcük"ten "Öykü"ye...

Ben öyküdeki "tek etki" yaklaşımını, bildirisini okurundan esirgemeyişini ve çizgisel bir şekilde dosdoğru hedefine ilerlemesini çok sevdim.


Re: "Sözcük"ten "Öykü"ye...

Barış Acar dedi ki:
Ben öyküdeki "tek etki" yaklaşımını, bildirisini okurundan esirgemeyişini ve çizgisel bir şekilde dosdoğru hedefine ilerlemesini çok sevdim.

Tüm bunları yapabildiysem ne mutlu bana. Utangaç

elif cinar dedi ki:
Söylemeye dilim varmıyor ama elden ne gelir, evet, güzel bir öykü. Yani güzel sayılır...

Teşekkür ederim. Şımarmama çok az kaldı Laughing out loud