UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



"Sözcük"ten "Öykü"ye...

06 Ağu 2008
Barış Acar

Doğaçlamaya ve rastlantının zoruna hep inanmışımdır. Hiç, biçim, sıra, izan gözetmeden hemen ekliyorum; ilk atölye ödevimiz:

""
narincir yazdı:
bir tek sözcük üzerine yazmak. sevdiğim bir alıştırmadır benim. diyelim ilk sözcük kibrit birisi kibritten çağrışımla bir doğaçlama yapar ve sonunda yeni bir sözcük verir ödev. yazan bir sonraki sözcüğü belirleme hakkına sahip olur. her sözcük bir kere bir kişi tarafından yazılır. Ya da benzer bir şekilde bir sözcük sürekli açık kalabilir, isteyen herkes o başlığa yazabilir, gibi..

Dileyen önden buyursun. Hoşgeldin Ramazan!

Kategori:

Re: "Sözcük"ten "Öykü"ye...

nurtenöztürk dedi ki:
Nurten, ayakkabılara ne oldu?

Bir kaç kare var çektiğim. Ancak onları foruma yüklemek için boyutlarını değiştirmek gerekiyor. Elbette ben bu konuda biraz yeteneksizim Huh! Barış bu aralar yoğun olduğu için vakit ayıramadı. Barış İstanbul'dan döner dönmez bana yardım edecek ve iki kare yükleyeceğim. Her ikisini de ben çok sevdim dilerim siz de seversiniz.


Re: "Sözcük"ten "Öykü"ye...

Daha ne kadar savsaklayacaksın?dedi. Sustum uygun bir cevap arandım hazırcevap tarafımın bana yardım etmeye niyeti yoktu hiç.
Bön bön baktım yüzüne, yüzünü anlamlı kılan kocaman gözlerine.Anlamazlıktan gelip,gözlerini pörtletip bakma hiç artık bitir şu işi,dedi kızgınca. Başımı salladım usulca, vazoyu kendisi kırmadığı halde, suçu sessizliğiyle üstlenen büyük kardeş gibi yerimden omuzlarım düşmüş kalktım, kapıya yöneldim, beni iki kara kocaman gözün izlediğini bilerek. Kapıya çıkınca derin bir nefes aldım, hava kömür kokuyordu, ceplerimi yokladım buruşmuş sigara paketinden yamulmuş br sigara çıkarıp yaktım. Kömür kokusuyla birlikte doldu ciğerlerime ilk nefes duman. Nasıl söylecektim ki...Ayakkabımın sökülen ucundan iceri giren soğuk bacaklarımdan kasıklarıma yürüdü, ürperdim.Hazır mıydım?
Kelime: VEREM


Re: "Sözcük"ten "Öykü"ye...

Aaa ama böyle merakta bırakılmaz ki canım insan Nop!

""
Hazır mıydım?

Hazır mıydı? neye hazırdı? ne kadar hazırdı? Confused

meraktayım bekliyorum.


Re: "Sözcük"ten "Öykü"ye...

Hikaye devamı şeklinde yapalım mı, başlık da hikayeden romana olur Alkış


Re: "Sözcük"ten "Öykü"ye...

(ama hikeye romana geçiş için kullanılan bir araç olmalımıdır?) diye bir edebiyat tartışması da açılabilir eğer hikayeden öyküye dersek Islık


Re: "Sözcük"ten "Öykü"ye...

""
Hikaye devamı şeklinde yapalım mı, başlık da hikayeden romana olur Alkış

Bazı zamanlar, suret hikayesi gibi babası tarafından rest çekilen işsiz gencin hikayesi gibi birbirini takip ediyor öyküler ve bu durumda öyküde yaşanan gelişmeler ve değişimleri de izlemek oldukca keyifli oluyor. Ben biraz daha uzasın diye dua ediyorum bu durumlarda aynı kişileri ve olayı farklı ağızlardan dinlemek gibi eğlencili ve öğretici buluyorum bunu kendim için.


Re: "Sözcük"ten "Öykü"ye...

Hazır mıyım der demez gözlerim doldu. İnsan nasıl hazır olur ki? Sevdiğinin gözlerine bakıp "Bu hikayede ölen kahraman sensin" demek. Boğazıma birşeyler düğümlendi, sigarayı yarım bırakıp ezdim düşüncelerimi de ezmek ister gibi bastırarak. Verem dediler ilerlemiş, raporlar elimden düşüverdi, duvara dayadığım sırtımı ve bedenimi taşıyamayan dizlerimin bağları çözülüverdi. Ama ama dedim tedavisi var değil mi onay ister gözlerle baktım genç doktora. Doktor daha büyük bir felaketi haber vermezden önce oturmamı işaret etti başıyla, yüzünün bir an hafif bir kederle gölgelendiğini düşündüm, korktum duyacaklarımdan.
Derin bir nefes aldım ciğerlerim acıdı onun ciğerlerini düşündüm, ezdiğim sigara... İçim çekildi, kanser olmasa belki evet dedi bücür şişko. Gerçek olamaz diye düşündüm daha çok genç, gözyaşlarımı tutmak için uzaklara bakmaya çalıştım ama ağzını açıp kapatarak kirli suda zorla nefes alan şişman bir balıkta takılı kaldım. Nefes en büyük nimet bedene. Hırıltılı bir volkan patladı, sonra yüzüm gözüm fırtına sağnak. Kalktım duvara tutuna tutuna dışarı çıktım hızlı hızlı körük gibi soluyarak doldurdum ciğerlerime havayı. Canımın yanması kömür kokusunun hızla doluşundan mı yüreğimdeki acıdan mı ayırdına varamadım. Bütün bunlar geçen haftaydı en zoru da bir şey yok gibi davranmaya çalışmak. 7 gün ömrümün en uzun bir haftası, zamanın yaşanılanla değişen algısı.Boşlukta salınıyorum ne yediklerimin tadı var ne de birşey ilgimi çekiyor. Bedenimin sinyalleri de olmasa ölü gibiyim. Ölü...gibi. Soğuk teniyle eşimi uzanmış görüyorum morgta, tüylerim diken diken.Bir süre sonra en azından buralarda bir yerlerde arasam gelir, özlese çağırır uzaklığından daha öteye ulaşılmaz bir diyara göç edecek soğuk teniyle. Gecelerimizi ısıtan soluğu sonlara doğru hırıltılı çıkacak arzuyla öptüğüm o güzel ağzından kan gelecek. Kaçıp saklanacak bir yer olsa bu bir kabus olsa uyansam, etlerimi cimdiriyorum,acıyor. Gerçekler acıtıyor hep. Sevgilim boşanma işlemlerini hızlandırmamı savsaklamamı söylüyordu çıkarken kara gözlerinde sabırsızlık ve suçlama, tüm bu olanların arasında nasıl bırakabilirdim ki onu tek başına ne diyeceğim nasıl diyeceğim insan ne yaparsa yapsın hazır olamaz ki. Bu eski bile olsa bir sevdaya yapılacak ihanet mi.Yıkıntılar arasında kaldım. Gidip nargileciye oturdum ciğerlerimden kurtulmak istercesine baba bir tömbeki ısmarladım.


Re: "Sözcük"ten "Öykü"ye...

Otururken hep düşündüm: Ona ne söylemeliyim, nasıl söylemeliyim? Söylemeli miyim? Ne?


Re: "Sözcük"ten "Öykü"ye...

Öyle saatlerce düşündüm. Belki saatlerce değildi bana öyle geldi. Kendime geldiğimde sökük ayakkabının içindeki ayağım neredeyse donmuştu. O konuları düşündüğümden içeri giremiyordum bir türlü. O düşüncelerle fazla başbaşa kalmış olmaktan kendimi suçlu hissediyordum. Dışarda ne yapıyordun, ne düşünüyorsun dese, geveleyecektim; bu nedenle içeriye girmeden önce havayı dağıttım, kendi kendime şarkı söylüyormuş gibi yaptım, sonra sokaktan geçen köpeğe laf attım. Hoşt, evin yok mu senin, git evine! İçeri girerken de köpek konusunu devam ettirdim: Ya bu köpekler üşümüyor mu, öyle ayazda açıkta. Ya gerçeği konuşmam gerektiğinde ne diyecektim? Hangi sözcükle devam edecektim? Egemen'e mi sormalıydım? Evet,ona sormalıydım, o söylemeliydi.


Re: "Sözcük"ten "Öykü"ye...

Birkaç demet çiçek de benden. Flowers


Re: "Sözcük"ten "Öykü"ye...

Bu da benden size: Flowers


Re: "Sözcük"ten "Öykü"ye...

""
Bir fırsatını bulup sordum Egemen'e, sordum; ama Egemen'in ağzını bıçak açmıyordu. Uzun zaman bekledim: Günlerce. Öyle bekledim. Olası yeni sorulardan kaçarak, sürekli konudan konuya atlayarak, gereksiz sohbetler açarak, hem kendimi hem onu oyalıyor, Egemen'den gelecek yanıta her gün biraz daha fazla umut bağlıyordum. Öte yandan,bir türlü yanıt gelmemişti. Neden acaba? Onun da bir yanıtı olmayabilirdi, zor bir görevi ona yüklemiş olabailirdim. Belki de o da benim gibi kaçmayı, olanlarla olabildiğince geç yüzleşmeyi istiyordu. O zaman benim yaptığım tembellik miydi, haksızlık mı? Tanrım ne zor bir süreç oldu! Bunu kendi içimde halletmeli, ya da durumu akışına bırakmalıyım. Öyle ya, yaşamdan bağı koparmamalı. Şimdilik dikkati dağıtmalı bu konudan, birazcık yaşamın sıcak yüzüne dönmeli.

Yeni sözcük: Sevinç.


Re: "Sözcük"ten "Öykü"ye...

""
Çay içmek için girdiğim kahvede, oturduğum masada alelacele karalandığını düşündüğüm(çünkü, harfler yanyana uyumla sıralanmamış, kimi harfler iri, kimi küçük yazılmış, kimi yanındakine yaslanmış, kimi epey uzakta kalmıştı ve yazım kurallarına pek uyulmamıştı), bir not buldum. Şöyle diyordu notta:

""
Uzun zaman bekledim: Günlerce. Öyle bekledim. Yanıt gelmemişti. Belki de o da benim gibi kaçmayı, olabildiğince geç yüzleşmeyi istiyordu. O zaman benim yaptığım tembellik miydi, haksızlık mıydı?

Yeni sözcük: Sevinç.

Sevgilisinden ayrılmış ya da ayrılmak üzere olan birinin zırvalıkları diye geçirdim içimden. Ama neden yazısının sonuna "Yeni sözcük: Sevinç" diye bir not düşsün ki? Acı, yalnızlık, hüzün filan bekliyor onu diye düşündüm. Çantamdan kalemimi çıkardım. Sevinç sözcüğünün üzerini çizip uygun gördüğüm sözcüğü yazmaya hazırlanırken tepemde birinin dikildiğini fark ettim. Başımı kaldırınca yanardağ ağzı gibi alevler saçan küçük, kara bir çift gözle karşılaştım. Buyurun? dedim. Siz buyurun, dedi, buyurun buyurun, çekinmeyin karalayın kağıdımı. Ay çok affedersiniz, dedim şaşkınlıkla. Kağıt sizin miydi? Notun sahibi gitmiş diye öylesine... Evet, dedi, kağıdı elimden hızla çekerken. Evet, gittim geri geldim. Sigara almaya gidiyorum. Kendini bir bok sanan birileri sakın yazdıklarımı karalamasın diye bir not düşmek aklıma gelmedi, dedi. Çok özür dilerim, dedim. Ben, hani biri bir şey yazar, bırakır. Sonra bir başkası gelir, o yazılana bir şey ekler ya... Anonim olsun dediniz yani, dedi, sandalyeye koyduğum çantamı masanın üzerine atıp karşıma oturururken. Yok, öyle demedim, dedim, çantamı masaya atmasına bozularak. N'oldu çantanıza hoyratça davrandım diye kızdınız mı yoksa, dedi öfkeli bakışlarıyla yüzümü incelerken. Yok, dedim, niye kızayım canım, alt tarafı bir çanta. Ama benim notum alt tarafı bir not değil. Karaladığın yeri temizle, dedi. Görüyorsunuz, tükenmez kalemle karaladım, nasıl temizleyeyim, temizlenmez ki, dedim. Tükür, yala, git daksil al gel, bunu burdan temizle, dedi. Çay lekeleriyle, yazım yanlışlarıyla dolu kağıdınız zaten, neden bu kadar mesele ettiniz ki, dedim. Sesim titriyordu sinirden. Sanki kaçacakmışım gibi bakışlarını bir saniye bile benden ayırmıyordu. Vay vay vay, ukâlaya bakın, dedi. Sonra, birden sandalyeden kalkıp masaya abandı. Ellerini masaya yaslayıp yüzünü yüzüme yaklaştırdı. Sandayle gürültüyle arkaya devrilirken, diğer masalarda oturanları bile yerinden sıçratacak bir sesle haykırdı. Sana ne benim yazım yanlışımdan! Sana ne! Çantamı alıp kalkmak üzere oturduğum yerden doğruldum. Bunu sakın yapma, dedi dişlerinin arasından konuşarak. Etrafa bakındım, bana yardım edecek birilerini aradım. Otur, dedi. Sesi sakindi ama bakışlarından kızgın korlar fışkırıyordu. Bakın, lütfen, sakin olun, dedim. Ben büyük bir hata yaptım, kabul ediyorum. Çok üzgünüm. Bunun telafisi yok. Karaladım bir kez. Bunu affedemez misiniz? Sandalyeye tekrar oturdum. Bir sözcük daha çıksaydı ağzımdan, göz yaşlarıma engel olamayacaktım. Salak, dedi. anlamıyor musun, sözcüğümü karaladın. 'ç'nin üstüne basa basa 'sevinç'imi karaladın, 'sevinç'imi karaladın. Bunu nasıl affederim! Yenisini yazayım dedim, yanağımdan çeneme akan yaşları silerken. Güldü, bak bu olur, dedi. Sonra kurnazca gülümseyerek, amma da pısırıkmışsın, hemen ağlayıverdin.

Yeni sözcük: grafit


Re: "Sözcük"ten "Öykü"ye...

Elif, uzun yıllardır maç yapmayan boksörler gibi. Isınıyor ısınıyor, sonra bir kükrüyor ki, tutabilene aşk olsun. Müthiş heyecanla okudum yazdıklarını.

Bir de "grafit"in ne olduğunu anlamak için bakındım. Şunu buldum:

""
Grafit, yumuşak, yağlı, kâğıtta iz bırakan, siyah renkli bir katı maddedir. Grafit, yağ haline getirilip makinelerde, çalışan parçaların birbirine sürtünürken aşınmasını azaltmak ya da engellemek amacıyla yağlayıcı olarak kullanılır. Kurşun kalemlerin içindeki uç da, içine kil katılarak biraz sertleştirilmiş grafittir. Grafitin elde edildiği başlıca yerler Sri Lanka, Sibirya, Kuzey Amerika Meksika ve Avusturya'dır. Grafit yapay olarak da hazırlanabilir; bunun için kokkömürünün çok yüksek sıcaklıklarda işlenmesi gerekir. Grafit çok yüksek sıcaklıklara dayanabilir, ayrıca çok iyi bir elektrik iletkenidir. Bu nedenle, çamaşır makinesi ve elektrikli süpürge gibi aygıtlardaki elektrik motorlarının fırçaları grafitten yapılır. Son dönemlerde, uzay kapsüllerinin ısı kalkanlarının yapımında da grafitten yararlanılmaya başlanmıştır.

Kaynak


Re: "Sözcük"ten "Öykü"ye...

""
Elif, uzun yıllardır maç yapmayan boksörler gibi. Isınıyor ısınıyor, sonra bir kükrüyor ki, tutabilene aşk olsun. Müthiş heyecanla okudum yazdıklarını.

Barış'a tamamen katılıyorum. Okurken yüksek sesle gülmüşüm meğer, çevremdekilerin; "sizi böyle neşelendiren şey de ne" diye sormalarından anladım kendimi öyküye nasıl kaptırdığımı.
Sevgili Elif, yazdığın bu güzel satırları bizimle paylaştığın için sonsuz teşekkürler. Flowers


Re: "Sözcük"ten "Öykü"ye...

""
Geri döndüğümde hiç tanımadığım birinin, masama oturup yazdıklarımı okumuş, bir de bazı yerlerini karalamış olduğunu görünce kan beynime sıçradı. Üstüne atlamamk için kendimi zor tuttum aslında; gene de öyle bir konuştum ki ağlattım onu, hırsımı öyle aldım. Nasıl davranmalıydım ki? Kendimle konuşmak dertleşmek için yazdığım yazıyı okuduğu yetmiyor bir de eleştiriyor. Sevinç yazmışım karalamış üstünü; senin Sevinç'le bir işin olmaz, sevinçli olmaya hakkın yok, der gibi. Ne ilgisi varsa karaladığı yerin altına da grafit yazmış. Sevinç, grafit! Kendisinin benimle ne kadar ilgisi varsa, iki kelime de birbiriyle o kadar ilgili; yoksa ikisi aynı anlama geliyor da benim haberim mi yok. Öte yandan, sanki kompozisyon yarışmasına katılacağım da, ağzında dilini gereksiz yere dolandırarak,iki de bir: "Çay lekeleriyle, yazım yanlışlarıyla dolu kağıdınız zaten, neden bu kadar mesele ettiniz ki?" diyor bana. Ben nerdeyim, o nerde! Ben, günlerdir köpek gibi sürünüyorum, acı çekiyorum; acaba' larla belki'lerle boğuşuyorum, telefonumla yatıp telefonumla kalkıyorum, geceleri ağlayarak uyanıyorum; o, gelmiş bana, çay lekesi, yazım yanlışı, diyor. Hayatımda doğru olan, yolunda giden bir şey varmış gibi. Yazım yanlışından bana ne, bütün isteğim bir yere oturup kızlar gibi hüngür hüngür ağlamak. Ve, her şeyi itiraf etmek:Onsuz yapamıyorum, demek, kardeşim bana Sevinç'i bulun, ben onu özledim, demek. Ama, önce bunu yapabileceğim bir yer ve beni dinleyebilecek insanlar bulmam gerek. Her neyse, olay bu.


Re: "Sözcük"ten "Öykü"ye...

nurtenöztürk:

""
hüngüre hüngüre ağlamak
Böyle bir kullanım daha önce hiç duymadım, nasıl yazmışım?.. Bir tuhaflık olduğunu gördüm; ama farketmem zaman aldı. Düzeltiyorum.

Yeni sözcük: Grafiti


Re: "Sözcük"ten "Öykü"ye...

""
Sevinç kağıdı eline almış, Orhan'ın yazdığı cümleyi yüksek sesle okumuş. ("Sevinç 'firak' yazdı." diye yazmışmış Orhan.) Oldu mu şimdi bu Orhan, demiş, bir pazar sabahı kahvaltıdan sonra sözcük kullanma oyunu(bu oyunu kendileri uydurmuşlarmış.) oynuyorlarken. Orhan da, deli deli bakıp 'sevinç'imi sildin, 'sevinç'imi sildin deyip beni ağlatan gerzek yani, niye olmasın Sevinçcim, oyunun kuralı, sözcüğü cümle içinde kullanmak değil mi, kullandım işte, demiş. Sevinç, hımm, demiş, Orhan'ı ilk kez görüyormuş gibi baştan aşağı süzerek, öyle mi Orhan bey, pekiiii, bundan sonra seninle asla bu oyunu oynamayacağım demiş. Orhan, oyunu bırakmasın diye onu ikna etmek için çok uğraşmış. Tamam tamam, demiş. Sözcüğün anlamını bilmiyordum. Kalkıp sözlüğe bakmaya üşenince cümleyi böyle kurdum. Anlamını bilmediğim bir sözcüğü başka nasıl kullanabilirim ki? Sevinç, Nuh demiş peygamber dememiş. Orhan'ın onca ısrarına rağmen oyuna devam etmemiş. Ben eve süpürge tutcam demiş. Elektrik süpergesini açmış ortalığı süpürmeye başlamış. Orhan da onun dırdırından kurtulmak için, o gün masada çay içerken bunu kendisi söyledi bana, ortalıkta gazete, terlik, bardak, ne varsa onları toplamaya başlamış. Tam halının üzerindeki bilekliğine uzanacağı sıra, Sevinç, Orhan'ın oyun oynarlarken, zırt pırt çıkarıp taktığı, en son halının üzerinde unuttuğu bu bilekliği hüüüp diye süpürgenin haznesine yollamış. Orhan çok sinirlenmiş. Dur, dur diye bağırmış. Sevinç de fark etmiş süpürgenin bilekliği yuttuğunu. Orhan öyle bağırınca, makineyi kapatmadan, panikle elini süpürgenin ucundaki deliğe uzatmış. Belki kaçmamıştır, fırçalara tutunmuştur diye yoklamış. Birden titremeye başlamış. Cereyana kapılmış gibi demek anlamsız olur dedi Orhan. Çünkü Sevinç, gerçekten cerayana kapılmış. O sırada, Orhan onu elektrik çarptığını fark etmemiş, şaka yaptığını sanıyormuş ve bileklik için ona bağırmaya devam ediyormuş. Mahsus yaptın, biliyorum Sevinç, aklın sıra beni cezalandırmak istedin, diye bağırıyormuş.

Neyse ki Sevinç ölmemiş. Ama Orhan onu kaybetmiş. Çünkü, Sevinç Orhan'a şöyle demiş: Bundan sonra seninle asla görüşmeyeceğim.


yeni sözcük: müncer


Re: "Sözcük"ten "Öykü"ye...

Sevgili Elif, Orhan ve Sevinç'in yaşadığı olaya üzüldüm doğrusu, yazık değil mi, hem en sevdiği oyundan oldu Orhan hem Sevinç'den. Hatta neredeyse Sevinç canından olacaktı. neyse ucuz kurtuldu Sevinç.
Ancak Nurten (öz)'nin "grafiti" sözcüğüne ne oldu?

""
nurtenöztürk:

hüngüre hüngüre ağlamak

Böyle bir kullanım daha önce hiç duymadım, nasıl yazmışım?.. Bir tuhaflık olduğunu gördüm; ama farketmem zaman aldı. Düzeltiyorum.

Yeni sözcük: Grafiti

Sanırım dikkatinden kaçtı. Smile


Re: "Sözcük"ten "Öykü"ye...

nurten aksakal dedi ki:
Nurten (öz)'nin "grafiti" sözcüğüne ne oldu?
Yeni sözcük: Grafiti
Sanırım dikkatinden kaçtı

Ben de merak ediyorum, sözcüğe n'olduğunu.


Re: "Sözcük"ten "Öykü"ye...

ben dedi ki:
Confused

nurten öztürk dedi ki:
Confused

Nurten (öz) grafiti kelimesini verdikten sonra Elif bir öykü yazmış ancak öyküde grafiti sözü geçmiyor. Buna rağmen Elif bir kelime vermiş "müncer". Ben de bunun üzerine "grafiti" ye ne oldu dedim ki yeni sözcük grafitiden devam etsin diye. Elif de
""
Ben de merak ediyorum, sözcüğe n'olduğunu.
yazmış ben de buna Confused dedim çünkü yeni sözcük grafiti mi olacak müncer mi diye belirtilsin dedim di. Bir şeyler yazmaya hevesim vardı o vakit. Ama şimdi ne desem boş. En iyisi mi Elif gelsin son sözcük ne olsun karar versin.

Biri bana yardım etsin galiba çok takıntılı oldum şu ara. Sinirli


Re: "Sözcük"ten "Öykü"ye...

el kaldırıyorum kelime vermeden ortadan kaybolan Egemen tiz bulunup getirile boynu vurula ya da gide müncer nedir öğrene nurten takmak bazen fena bir sonuç vermez sıkma canını nasıl olsa geçer ... herşey geçiyor... Nop!


Re: "Sözcük"ten "Öykü"ye...

""
Sanki dilinin ucundaymış da aklına bir türlü gelmiyormuş gibi... Şöyle böyle biliyormuş da nasıl toparlayacağına karar veremiyormuş gibi kendi kendine bir şeyler söylüyor, zihni meşgul bir bakışla, uzaklara, öğretmene, tavana, yere bakıyordu.
-Söylesene çocuğum! Mırıldanıp durma, hadi!
O gene aynı, bazen duyulur duyulmaz bir sesle müncer, müncer diyor, dudaklarını kıpırdatıp etrafına, öğretmene bakıyordu. Öğretmen:
Yavrum, konuşacaksan, konuş öyle bakıp durma yüzüme, sınıf seni bekliyor.
- Şey, hocam, birden ş'apamadım da...
Öğretmenin kaşları kartal kanadı.
- Niye ş'apamadın? On kere söyledim, cümle içinde kullandım. Defterine yazdırdım.
- ...
- Sürekli etrafınla ilgilenirsen, her tarafa laf yetiştirirsen olacağı bu.
- Yok ondan değil hocam.Şey …ımm şey..
- ...
- Başka ş'apsanız bilirdim aslında.
- …
- Hocam, grafiti’yi sorun, onu bilir.
- ...
- iyi, söyle, grafitiyi söyle!
- Grafiti, şey hocam… grafiti graf…
- ...
-... grafiti... graf...graf..
- Cümle içinde kullan.
- …
Tortop olmuş kağıdı sıranın altında tek eliyle açmaya çalışırken, öğretmen:
- Grafiti ile ilgili bir şey gördün mü, duydun mu?
- Görmüştüm.
- Elinde açmaya çalıştığın kağıtta ne yazıyor? Ver bakayım. Hımm! Müncer: Bir yana doğru sürüklenen. Cümle: Okulun duvarında grafiti vardı, müdür sildirdi. Aferin Nurten! O zaman sen haftaya müncer ile ilgili bir kompozisyon yaz getir, böylece sınıfı da kurtarmış olursun.


Not: Nurten, benim de kafam karışmıştı o yüzden öyle yazdım.
Yeni sözcük: Kopya


Re: "Sözcük"ten "Öykü"ye...

Laughing out loud Sen çok yaşa emi nurten... Laughing out loud Alkış


Re: "Sözcük"ten "Öykü"ye...

""
Uyandığımda annem kuzineyi yakıyordu. Yataktan kalkmak için odanın iyice ısınmasını bekliyordum. İçerden babamın öksürük sesini duydum. Annem şaşırdığımı görünce, “Kar yağıyor, inşaat yok bugün,” dedi.

Babamın evde olmasına üzülmüştüm. Şimdi üstümü mutfakta değiştirmek zorunda kalacaktım. İçerde babam uyuduğuna göre burada, annemin yanında giyinmekten başka çarem kalmamıştı. Ne yapacağımı bilmez bir durumda yatağı toparlamaya giriştim. Annemim tezgâhın üzerindeki bulaşıkları toparladığını görünce çöp dökmeye dışarı çıkacağını umarak, çarşafı gelişigüzel dürüp katladım. Hakikaten annem çöple dolu naylon torbaları iç içe geçirip kapıya yöneldi. Dışarının soğuğundan kapı önünde oyalanmadan geri döneceğini bildiğim için elimi çabuk tutmalıydım. Pijamalarımı aceleyle çıkarıp külotlu çorabımı giymeye davrandım. Sağ dizime kadar çorabın bir kolunu geçirmiş tek ayaküstünde sekerken, boşta kalan diğer kola ayağımla basıp dengemi kaybettim. Yere düşmemek için kolumu sağa sola döndürüp bir destek aradım; kuzinenin üzerindeki güğümü de kucaklayıp yere kapaklandım. Çıkan gürültüye annemin koşup gelmesi yetmezmiş gibi babam da gözlerini ovuşturarak odanın kapısında belirdi. Biri tamamen, diğeri yarıya kadar çıplak olan bacaklarımı ve elbette baldırlarımdaki morlukları ikisi de aynı anda gördü; ya da ben öyle hissettim.

Annem, “Şükürler olsun, güğümü yeni koydum ateşe,” babam, “Hadi güzel yavrum kalk da giyin, dedi. Ben içimden derin bir oh çekerek doğruldum ve giyindim. O arada annem kahvaltı için bir şeyler hazırlamıştı. Birkaç lokma atıştırıp kalmak istedim. Annem eteğimden çekip sofraya geri oturturken “Bir bardak daha çay iç,” dedi. Babam bir bardak çay içip sigarasını da alıp tuvalete gidince, yeniden doğruldum sofradan. Annem bu kez elimi sertçe tutarak, “O bacağındaki morluklar ne hele?” dedi. Ben kekeler gibi “Fatma, Fatma!” dedim. “Fatma sınavda kopya vereyim diye çimdikleyip duruyor beni.”

Yeni sözcük: Parmak


Re: "Sözcük"ten "Öykü"ye...

Bu öyküde farklı bir biçem, biçim vs. mi denenmek istenmiş pek anlayamadım. Anlatış biçimi için yorum yapamayacağım ama anlatılanlar, öykü muhteşem! E,pes yani!

"Babamın evde olmasına üzülmüştüm. Şimdi üstümü mutfakta değiştirmek zorunda kalacaktım"
Bu cümle,ailenin ekonomik durumu, yaşam biçimi hakkında hemen bir fikir sahibi olmamıza yetiyor; bu aileye dair öyle çok ipucu veriyor ki...

Ya, Öztürk'ün, sözlüde tavanı seyreden öğrencisine ne demeli? Bir 'e, pes yani' de ona diyeyim ben.