UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



"Sözcük"ten "Öykü"ye...

06 Ağu 2008
Barış Acar

Doğaçlamaya ve rastlantının zoruna hep inanmışımdır. Hiç, biçim, sıra, izan gözetmeden hemen ekliyorum; ilk atölye ödevimiz:

""
narincir yazdı:
bir tek sözcük üzerine yazmak. sevdiğim bir alıştırmadır benim. diyelim ilk sözcük kibrit birisi kibritten çağrışımla bir doğaçlama yapar ve sonunda yeni bir sözcük verir ödev. yazan bir sonraki sözcüğü belirleme hakkına sahip olur. her sözcük bir kere bir kişi tarafından yazılır. Ya da benzer bir şekilde bir sözcük sürekli açık kalabilir, isteyen herkes o başlığa yazabilir, gibi..

Dileyen önden buyursun. Hoşgeldin Ramazan!

Kategori:

Re: "Sözcük"ten "Öykü"ye...

""
Karanlıktan korkmadığı yegane anları bu sinema salonunda yaşamıştır. Işıklar söndüğünde, büyük perdeye çevrilen bakışların en sabırsızı onunkidir kuşkusuz. Filmin ses, renk ve hareketten oluşan atmosferinin etkili olduğu bu anlarda, yine de aklına geliveren bir düşünce vardır ki, bu zamana kadar hiç değişmemiştir. Teşrifatçının el feneri aydınlığı ve deneyimin rehberliğiyle,seyircinin oturacağı koltuğu bulmaktaki becerisine duyduğu imreniş. Kendisi filmin jeneriğinde akan isimleri okumaktayken, bir yandan da teşrifatçının seyretmeye olanak bulamadığı sahneler için üzülmekten kendini alamaz.

yeni sözcük: yolcu


Re: "Sözcük"ten "Öykü"ye...

Öykünüzle ne güzel bir "merhaba" dediniz yine bize. Smile


Re: "Sözcük"ten "Öykü"ye...

Teşekkürler Nurten hanım. :roll:


Re: "Sözcük"ten "Öykü"ye...

Alnını soğuk cama dayadı, çatlayacaktı sanki, soğuk suya konmuş karpuz gibi çıtırdayarak orta yerinden ayrılacaktı bir kerede payırt diye. Biraz ovdu baş parmağıyla sol şakağını, yeniden camın serinliğine yasladı. Otobüs sarsıla sarsıla ilerliyordu kasabanın köstebek yuvası yollarında. Yanındaki adamın başı usul usul omzuna doğru kayıyordu, yabancı birinin omzuna yatma fikrinden tedirgin, berikini başı düşmeden engellemek ister gibi huzursuz kıpırdandı. Oralı olmadı iyice yerleşti ondan yana dönüp yanındaki. İyice büzüldü cama yapıştı, dokunmasın istiyordu kimse yalnızlığına. Bozmasındı bedensel temasıyla dokunulmazlığını, bu yabancı. Saçlarını çekiştirdi gözleri yerinden çıkmadan evvel geçseydi şu meret. Yan çaprazında, arkasını dönüp muavine bakarmış gibi yapıp kendisini kesen kadına baktı dik dik. Açıkta birşey mi var der gibi misilleme yaptı. Neden zorla dünyama girmeye çalışıyorlar, benim yalnızlık çeperimi deliyorlar ki diye söylendi kafasındaki ses. Yine başlamıştı akıl gevezesi. Belki biraz uyusam herşey değişir, uyandığımda bu yolculuk ve öncesinde yaşadıklarım bir kabus oluverir, sıcacık yatağımda uyanırım diye iç geçirdi. Az kalmıştı hedefe varmaya, üç saattir sigara içememek de eklenmişti iç sıkıntısına, kafasındaki geveze durmadan bunu tekrarlıyordu. Sus be sus dedi kafasını cama vurdu hafifçe. Telefonun sesiyle uyanmış kör karanlıkta yola dökülmüştü. Sokağa çıktığı an bu körolasıca ağrı bıçak gibi saplanmıştı ense köküne, oradan da sıcak, kan gibi yayılmştı tüm kafatasına. Susmayan gevezenin de payı vardı bunda. Bir sürü keşkeli cümle kurarak büyütmüştü ağrıyı. Ya 'yı takip eden bir sürü kötü olasılıkla sabitlemişti zonklamaları şakaklarına. Ya geç kalırsam? Ya göremezsem ? Ya ...diğerlerini duymak bile istemedi kafasını salladı itiraz etmek ister gibi kafatasına yerleşen gevezeye. Sus be sus dedi yine. Kadının kendisine dik dik baktığını gördü, acıma mı şaşkınlık mı bu bakışta yeşeren bilemedi. Yolculuk nire himşerim diye omzunu dürten koltuk arkadaşının suratına baktı bön bön. Ses kafasının içinden mi çıktı?
"İçe" diyesi geldi, cevap vermek yerine yüzünü cama dönüp susmasını emreder gibi gevezenin tehditkar ve hızlıca cama vurdu alnını.


Re: "Sözcük"ten "Öykü"ye...

.

Egemen dedi ki:
Alnını soğuk cama dayadı, çatlayacaktı sanki, soğuk suya konmuş karpuz gibi çıtırdayarak orta yerinden ayrılacaktı bir kerede payırt diye.
Cheers
Egemen, hikayende hasanparlak'ın verdiği "yolcu" sözcüğü hiç geçmiyor eğer gözümden kaçmadıysa; "yolcu" demeden bir yolcu'yu anlatıyorsun. Good Şimdi ben de merak ettim gerçekten; "yolculuk nire?".


Re: "Sözcük"ten "Öykü"ye...

haklısın Nurten'cim yolcu-luk geçti bu yolcuyu da içerdi. Yolculuk içe hemşerim içe... Kelime vermeyi unutmusum paslandık yazmaya yazmaya...
Kelime: Ayna


Re: "Sözcük"ten "Öykü"ye...

Ne zamandır sahipsiz kalmış bu köşe, neler olmuş diye bakarken "ayna"yı merak ettim, şöyle genç işi bir üniversiteli öyküsü yazayım dedim kısacık. Buyrun!

""
Ayna

Kırılan aynanın camı kıçına batmıştı. Yara çok derin değil. Ama ince bir sızı. Sızan, incecik kan... Nasıl oldu? Şöyle:

- (Off, yavrum ben, daş gibi oldum, daş. Hass.ktir, yazık olum millete. Ulan, ben de az değilim haa, dırınım nırınım. Dımçıs, dımçıs. Oh, accık da parfüm. Ulan ben yok muyum?)

Yurt mantığıyla işleyen bir ev, öğrenci evi. Her oda ayrı bi ev. Eşyalar belediyeden hibe... Gerisi tanıdıklardan gelme...

- Hadi olum, lan ne süslü adamsın!
- (Nırınım, nırınım. Biraz da krem süreyim elime yüzüme.)
- Hay senin süsüne tüküreyim.
- Lan! Geldik!

Bir anlık bir şey değildi. Ayna, ilk geldiği günden itibaren, son bir haftadır yavaş yavaş ilerliyordu. Süslü, bunu bilmiyor. Ayna, her geçen gün süslüye doğru ilerliyor. Aynanın çerçevesi yok. Safi ayna, safi cam... Kenarlarının, söylemeye bile gerek yok, sırrı dökülmüş: biraz sen, biraz öten. Arkasına bakıp “geldik” diye bağırırken düştü ayna. (Sesini burada taklit etmeyelim, zihninizde canlandırın. Yerler ahşap parke olsa kırılır mıydı ayna, ucuz beton muydu o hâlde?)

İyi de, süslü nasıl düştü? Ayağının dibine kadar uzanan cam parçalarına kayıp düşmüş olabilir. Böyle kayıp düşmek mümkün mü? Süslü, sakar kokonanın biri mi? Ayağı, izleyenler var diye mi dolaştı?

Düştü, düşerken bağırması şaşkınlığından; sonraki haykırış ise acından. Hadi yine iyi, kaba ete denk geldi kırık parça. Ya biraz daha ortalasaydı? Aman aman!

- Hay senin acele ettirmeni de...
- N’oldu lan?
- Ananı...
- Lan! Düştün mü be?
- Hee...

Ayağa kalktı, elini ardına götürüp sızının kaynağını bulduğunda karşılaştı ıslaklıkla.

- Lan!?!

Kıssadan hisse, o kadar süslendikten sonra okulun revirine doğru arkadaşının omzuna abanarak giderken canının yandığına değil de, kıçında kan lekesi olmasında mıydı aklı ne?


Re: "Sözcük"ten "Öykü"ye...

Laughing out loud Şu anda gülmekten bir şeyler yazacak durumda değilim. Süslü'ye geçmiş olsun demekle yetiniyorum. Flowers


Re: "Sözcük"ten "Öykü"ye...

Bu eğlenceli öykü için Çağdaş'a teşekkürler. Anlatıcının okuru öyküye dahil eden anlatımı çok hoşuma gitti. Alkış


Re: "Sözcük"ten "Öykü"ye...

"Ayna"yı görünce "kıça batan cam" geldi aklıma önce. Kısa, çabuk, genç, yüzeysel bir hikâye anlatayım dedim. Güldürebildiysem ne mutlu. Good


Re: "Sözcük"ten "Öykü"ye...

acarcagdas dedi ki:
"Ayna"yı görünce "kıça batan cam" geldi aklıma önce. Kısa, çabuk, genç, yüzeysel bir hikâye anlatayım dedim. Güldürebildiysem ne mutlu. Good

Şimdi görevin, tabii eğer kabul edersen, sıradaki kelimeyi vermek Smile


Re: "Sözcük"ten "Öykü"ye...

acarcagdas dedi ki:
Kırılan aynanın camı kıçına bakmıştı

Yazım yanlışı sanırım, yoksa değil mi?!

acarcagdas dedi ki:
Yurt mantığıyla işleyen bir ev, öğrenci evi. Her oda ayrı bi ev...

'ev'ler peş peşe gelse de ne güzel betimlemiş Çağdaş, öğrenci evini. Flowers


Re: "Sözcük"ten "Öykü"ye...

Erenden alıntı:

""
Şimdi görevin, tabii eğer kabul edersen, sıradaki kelimeyi vermek

Evet, evet, bekliyoruz yazmak için.


Re: "Sözcük"ten "Öykü"ye...

İlk cümledeki yazım yanlışını düzelttim.

Unutmuşum sıradaki sözcüğü benim vereceğimi. Ne diyeyim, ne diyeyim? "Kusmak" diyeyim. Öyle pek hevesle yazılacak bir konu değil derseniz sözcük seçme hakkım saklı kalmak koşuluyla ama.


Re: "Sözcük"ten "Öykü"ye...

""
Hayat sana bir halt öğretmemiş öğretmesine de okuduğun kitaplardan da bir şey almamışsın. Yıllar sonra bir gün tesadüfen karşılaştığın bir adamla konuşurken kurduğun her cümleyi, kullandığın her sözcüğü santimi santimine hesaplaman gerektiğini, hele bir isim zikretmekten özellikle kaçınman gerektiğini öğrenemediysen ne demeye okudun Erbil’in Eski Sevgili’sini ağzın bir karış açık.
Kadının ciğerinin röntgenini çekmiş valla, diye bilmiş bilmiş yorum yaptığın o öyküyü sen yazsaydın kim bilir ne vıcık vıcık duygulu cümleler döktürürdün.
“Aşk bizi doğuran annemizdir” derdin şiirsiz olur mu yazacakların, alırdın bu dizeyi. Öyle yapardın değil mi? Sonra aşkın başına gelenlere üzülürdün, vay efendim, aşka hak ettiği değer verilmiyor, bakın gördünüz mü ona üvey ana muamelesi yapılıyor demeye getirirdin lafı; öyle yapardın, evet.
Üvey anne avucunu yalasın! Kimin vajinasından çıktıysan odur annen. Sancıdan bir an önce kurtulmak için baldırlarını sonuna kadar ayıran, sancıya rağmen hep içimde kal hep içimde kal diye diye şeyini büzüp gıdım gıdım salandır anne. Onlar büyütür çocuğu nasıl doğurduysa öyle büyütür. Gerisi hikâye. Böyle düşünüp niye vıcık vıcık öyküler kusmaktasın?

Yeni sözcük: oyma


Re: "Sözcük"ten "Öykü"ye...

Çağdaş eline sağlık hani güzel bir yemek olur ama tuzu eksiktir ya senin ki de bu sayfaya bir çimdik tuz bir tutam kimyon olmuş... Evi tanımlamana ben de bayıldım süslü de gözümün önünde canlandı anlatımdaki samimiyet sayesinde. Çok tanıdık geldi bu süslü, sahici....
Elifim Ba'm ne diyeyim sen ne yazsan beğenirim gibi geliyor bana hem bam telimize dokunuyorsun. Annelerin gıdım gıdım salması doğum anına ve orda kal isteğine böyle kim bakar ki başka... Başkaları girince siteye diyecekler bunlar birbirine yağ bal mı ama gerçekten iyiydiler be Good
Ellerim kaşınmış ve yazma salyaları akıtırken nelerle karşılaştım oy oy. Sanırım Küçürek Öykü en yaratıcı olduğumuz alan.
Eee sıradaki sözcük ne sözcük buldum kiminse sahibisi yoksa benimse diyecek bir sözcük rica edelim efendim.... Alkış


Re: "Sözcük"ten "Öykü"ye...

Egemen'in yazdığı bu satırları okuyunca Nurten Öztürk ne der, hırsından çatlayıp satır satır döktürür mü, bilmiyorum ama ben bu güzel yorum için, yorumlarınız için teşekkür ederim.
Utangaç

Oraya bir sözcük yazmışıdım ama yeniden yazayım.

Yeni sözcük:

devr-i devran


Re: "Sözcük"ten "Öykü"ye...

Elif Çınar da uylamış "Nurten Öztürk ne der?".(Biliyorum ki, bunu derken de başını güneydoğu istikametinde eğip gözlerini kuzeybatı istikametine belertiyor.) Ne desin ki? Yazılanları okuyuncu çaktırmadı ama bi sızı oldu bi yerinde. Ayna batmış gibi... Bir de "devr-i devran"ı görünce gözleri belerdi bilemedi birebir karşılığını. Dünyanın devri mi? Ne?


Re: "Sözcük"ten "Öykü"ye...

bu yeni halini kavrayamadım kayboldum yahu... Elifi Ba'm bu notumu sen görebilcen mi devr-i devran dünyanın dönmesi hayatın akması mıdır nedir? Tıkandık yahu el atasın hele bir....


Re: "Sözcük"ten "Öykü"ye...

Elif Abla ya kelimeyi değiştir ya yolumucu aç açıklama yap
Bu mudur?:"Devrân odur kim devrini devr-i felek bilmez ola,
İnsân odur kim sırrını ins ü melek bilmez ola." Tahmis-i Azbi


Re: "Sözcük"ten "Öykü"ye...

İlga yöntemiyle "devran"ı tedavülden kaldırıp "söylev" diyelim bakalım ne çıkacak. Atölye pirlerine rastgele!


Re: "Sözcük"ten "Öykü"ye...

Ellerine hohladı, parmak uçlarını ısırdı, yanıyorlardı sanki. Başı dönüp gözleri kararıyor, karnına ağrılar giriyor, altına etti edecek.Bir kapıya bir tuvaletin olduğu koridora baktı. Kaç saattir burdaydı dışarı çıkmadı, şimdi çıkacak değildi ya bir koşu gidip gelse. O şimdi kendinden ve kurbanları üstündeki ölümcül etkisinden emin çeker söylevini, öğütler verir, aşağılar, böbürlenir, örnekler gösterir ...Uzatır da uzatır. Ağdalarından sözcüklerle birlikte ağzından salyası da akar böyle şap şap diye dili damağına vura vura konuşur, üç saat süren blok derslerde azdıkça azar. Gözleri kapıdaki kurbanlarının, özgürlüğe açılan amfi kapısına varamadan neye uğrayacaklarına dair seleflerinden devraldıkları efsanelerle bu kaçışa cesaret edemeyeceklerini bilerek, konuyu sündüre sündüre, dolandıra dolandıra devam eder bitmek bilmez anlatısına. Kesin dünyanın toz bulutu olmasından başlamış, ordan insanlığın gelişimine, mağaradan çıkışına gökdelenlere yerleşmesine uzanmıştır; ordan ekonomik sistemlere, ordan “adam olmazsınız siz”e, ordan para kazanmanın önemine, ordan bilim adamlarının kıymetinin bilinmediğine, ordan tekrar uzaydaki kara deliklere, ordan edebiyatın sosyolojik etkilerine, ordan İvan İlyiç’e ,... Kazağının boynunu sıkıntıyla çekenler, nikotin krizi tutup parmak çıtlatanlar, bir umut nefes almak ister gibi su şişesine sarılıp durmadan yudum yudum su içenler, önündekinin saçıyla oynayanlarla doludur sınıf ama başını sıraya dayayıp uyuyan olmaz onun derslerinde, olsa da ötekiler dürter, mazallah bir kükrerse tüm anfiyi yakar.Eli ayağı soğuktan uyuşmuştu,midesi sirenleri açmış reflü saldırısını haber veriyordu ağzına dek gelen acı sıvılarla, donlara da kaçırmıştı hafiften. Tez hocasının içerdekilere yaptığı işkenceyi yarıda kesmeyeceği umuduyla tuvalete yöneldi birbiri ardına attığı bacaklarını sıkıştıran minik adımlarla, yinede söylevi koridordan da dinlenebilen hocası ya çıkarsa diye ikircikli.

Yeni kelime:
Kış


Re: "Sözcük"ten "Öykü"ye...

Yüzünden düşen bin parçaydı. Her bir parçayı toplayıp yeni bir yüz yapmak istedim sana. Daha çocuk, daha sıcak, gülümseyen. Yeni bir masal yazmak istedim, sonu Kibritçi Kız'a benzemeyen. Yapamadım. Ellerim buz kesti. Ne de olsa bir kış masalıydı seninkisi.

Yeni sözcük: Kehanet


Re: "Sözcük"ten "Öykü"ye...

bilmem sende gece yarısı uyanıp başucunda benim bakışlarımı buluyor musun, başka bir şehre gittiğinde acaba burada mıdır diye etrafa bakınıyor sonra unutmak ister gibi elinle kovalıyor musun gölgemi?
Ben ne kadar uzak da dursam içimde bir odaya kapattığım senin gölgene rastlıyorum bir çıkmaz sokakta ensemde nefesin hep o odayı sayıklıyorun sadece sen ben ve yaratıcı arasında olan günahla kıvrılmış sırılsıklam sakız gibi beyaz çarşaflı teras katı.. şehri görüyor, küçücük , umrumuzda mı altımızda terden sırılsıklam olmuş bir tarih yatıyor, bacaklarımızın arasına dolanan çarşaf mı okyanuslar mı bilmiyoruz. Göğüslerimin üzerinde çikolatalı çilekli bir tatlı kırıntısını alıyor dilin, geceyarısı birbirimizin üstünden yediğimiz enfes yemekler ve duvarlara bedenlerimize buladığımız boyalarla sevişirken çizdiğimiz desenler olmasa, dün gece o odada biri de ölmüş olabilir o yatakta. Umutsuz bir çocuksun koynumda karanlığını, gece panterini,içimden benim bile bilmediğim çiçekli bir bahçe çıkaran ellerini özlüyorum. Sözcüklerini ağlatan güldüren vadeden yoksunlaştıran masalsı anlatılarını,yılkı atları gibi rüyalarımda yelelerime abanmış doludizgin koşturan ellerini ama yine de ençok sözcüklerini özlüyorum. Dişiliğimi pandoranın kutusu gibi verdim sana, içinden çıkanı da ne sen sevebildin ne ben sorabildim korkumdan o kadar mı çirkindim diye. Ama delicesine özledim seni ve artık bir yerlerde karşıma çık beni tut omuzlarımdan bir apartman boşluğunda ağzımdan kalbime açılan boşluğu doldurarak nefesinle öp istiyorum ve bacaklarınla sarılıp bir daha bırakma...
Kayıp ruhumu kurtar, eriyip yokolmamdan evvel.

"hep durur mu o karanlık orda? gitmez mi, geçmez mi hiç? hep beklenir mi izbe bir durakta? gelmeyecek olsa bile makina..? ve hep serin mi olur bekleme yerleri, salonları? karşı kıyıya vurunca ışık kırılır mı? bilmeden hangi günahların vebaline girilir? aşk başarılabilir mi? tutkuya uysallık öğütlenir mi? karanlık hep korkutur mu? ıssız birlik solunur mu? dün sana yazdıklarım geri gelir mi? (tanrı bilir hangi kara delikteler şimdi?) kaçılır mı hep? bu endişe duyulur mu her seferinde ta iliklerinde bile? memelerine olan düşkünlüğüm inkar edilebilir mi? tenindeki kurumuş gölet beni çağırıyor diye susulur mu? sus pus olmuş bir gece yeniden dirilir mi? bütün bunlar sorulur mu tek seferde? sorulursa yanıtlanabilir mi tek nefeste?"

Sen sorularınla geldin durdun karşımda, gövdenden kamaşmıştı gözlerim, ancak gölgeni görebildim mağaramın önünde dikilen. Karanlık bir restorantta baklalarını eşikte önümüze atıp, zorla elimize yapışan, bir gözü ürkütücü boşluklarla sarmalanmış falcı kadının kehaneti, karabasan gibi çökmüştü üstümüze, birleşemeden ayrıldı içimizdeki iki ağaç. Oysa sen incir olacaktın ben ıhlamur ve gövdelerimiz birbirine öylesine dolanacaktı kendiliğinden bir bedende iki can gibi yetişen ne idüğü belirsiz bu meyveleri tadanlar delicesine sevişecek ama ad koyamayacaklardı içlerini ballı bir incir ve sakin bir ıhlamur gibi kaplayan bu yabani meyvelerin ne menem birşey olduklarına.

O günden sonra..

Senle ne bir kahve içebildik ne de çay muhtemel içemeyeceğiz de ancak gizli odalarda iç aynalarda soyunuk gezen ruhlar olarak rastlayacağız bir yırtık mektupta ya da eski bir romanın son sayfasında birbirimize.Hani artık roman çoktan bitmiş, ay gitmiş, sular çekilmiş olacak.O acıyı duyarak derinden, iç odalarımızda ellerimiz birbirine bir kez olsun dokunmadan, tenin o yakan esrimesi olmadan akıp gideceğiz ... iki nehir gibi, yatakları farklı kuruyup çekiliveren yaz kavurmalarında güneşin.
Sesine vuran zamansız bir ses olacağım. Binlerce yıldır posta kutumda beklediğim aşk mektuplarını,rüyalarımda beni burnumdan öperek bunları sana yazdım diye uzattığı şarabi renkli kadife bir defterde, altın yaldızlı bir kurdeleyla bağlamış olan hayalet aşık sen misin?
Sarı kedi tüyü saçlarıyla o masum güzel küçük suratlı bir ayağı hafif aksayan beyaz tenli çocuk sensindir belki, seni ben doğurdum. Yıllardır aynı rüya ... herkesin içinden atlayıp gelen, bir şölen sofrasındaki sahibimi de yok sayan, o ateşli yazar aşık... belkide olmasını istediğim düşü gördürdüm kendime onca zaman.... sözcüklerin; sırça sarayıma dek sızan, karanlık arzular, kesif istekler, delice tutkular ve sıradanlıklara sarmalanmış deliliklerdi belki de... çekip giden bir kuştun, bir önceki hayatında ejderhaların prensi olan... çin mahallesinde kırmızı ağır ve yırtık bir perde arkasında ilk defa birine kendini teslim eden bir geyşanın dudak titreyişi, göbeğindeki tüylerdeki ürpermeydim ben de... aslında bir ayrıntıdan başka bişi değildik yani edebi bir delilik, yazılarla buluşan anlatılarıyla sevişen, gerçeklik büyüsünü bozuyordu sesin, o zaman sese de yorum gerekiyordu. Noktalama işaretlerine dikkat etmeyen bir yazardım ben ve illa benim okumam gerekiyordu okuyucunun anlaması için seni. Oysa elyazısında harflerin bir karakteristiği vardı teknolojik aynılıktan baska, kızdıgın yerde kıvrılan bir y nin kuyrugu sonra yumusadıgın anda m nin kavisine dokunmak elinin gölgesi değen satırlar; teninin, zarfını göğsüne soktuğunda sinen kokusu ... çoğul anlamlar, geçmiş ve kayıp olma vaadiydin oysa ben kendimi zincirlemiştim normalleşme ülkesindeki limana ... o gemi gelse acep gider miydim zincirlerimi kırıp..

Yeni kelime: esrik


Re: "Sözcük"ten "Öykü"ye...

Delisin sen dedi kadın,
adam baktı kadının omzunun üzerinden turkuaz boşluğa.
Kırıldı bir vazo gibi kadın suskunluğa,
adamsa uzak bir ihtimali hesaplıyordu "pi" sayısını elinde evirip çevirerek tesbih gibi küsüratıyla oynuyordu.
Kadın dudaklarını kemirerek, nefesini tutarak hapsediyordu anı, akıl defterindeki notlara.
Esrik bir titreme, bir tüy kalkması, ensede nefes gibi aralarında örüldü, gergin incecik bir ipten dokunan, biten birşeylerin hüzünlü başlangıcı... Başlangıçlar umutlu olmuyor diye düşündü ikisi de birbirilerinin ayaklarına dokunmaktan kaçınarak masa altında uzanmış...
Kelime: Yaz sonu


Re: "Sözcük"ten "Öykü"ye...

Duvara vuran güneş ışığı şimdi daha bile soluktu. Cephedeki belli belirsiz merdiven görüntüsü iyice çarpıtılmış, binanın dokusunda bir zedelenme var. Geçişin kararlılığı, buradalık hissini tahrip ediyor. Şu an, apartmanın girişine vuran yansımalarda yitip gidiyor. Yatağında her geçen gün biraz daha zayıfladığını görmek ondan ayrılmak zorunda olduğum bu vakitleri koyulaştırdığı için: Gittikçe belirginleşen karanlık, gölgesiz bir yaz sonu. Başımı kaldırsam pencereden bana baktığını göreceğim belki. Buna cesaret edemiyorum. Göz göze gelirsem nasıl bakacağımı bilemezdim ki. Gülümseyebilir miydim sahiden? Ondan güçlü denebilir mi halime? Sokağı geçip uzaklaştığımda sağlığıma kavuşacak mıydım? Yarın, yarın. Biten ilaçlarını getirmeyi unutmamalı. Bir de havalar serinlediği için bitki çayları. O demlerdi, beni ayakta karşılıyordu. Çaydanlık buharları öksürüğüne karışacak olsa da. Çünkü ölüme yakın, pek bir umursamaz oluyordu insan. Mevsim normallerine ikimiz de kulak asmayacaktık.

Dalga


Re: "Sözcük"ten "Öykü"ye...

Kabarıp genişledikçe kaygılanıyordum. Sonu gelmeyen bir böbürlenmeye benzettim onu. Rengi de değişiyordu üstelik. Yüksek sesle anlayamadığım bir şeyler söylüyordu bana. Genişledikçe yükseldi, yükseldi ve hiç beklemediğim bir noktadan kırılıp kendini aşağıya bıraktı. Kıyıya vurdu.

Yeni kelime: DİŞ


Re: "Sözcük"ten "Öykü"ye...

Ağrıyan dişime artık onun benim dişim olmadığını gururla söylerken içimde bir sızı hissettim.

Yeni sözcük: Duvar


Re: "Sözcük"ten "Öykü"ye...

Geç kalmam mümkün değildi. Cep telefonunun ekmek parasıyla oynadığı bütün öykü kahramanları adına konuşuyorum, arayıp haber vermiştim. Birkaç dakika daha beklese yeterdi, trafik sıkışır ara sıra. İnsanlık hali, ne de olsa hepimiz hümanistiz. O çevreciydi de üstelik, mum deodorant kullanıyor, yerlere katiyyen tükürmüyordu. Bu yüzden duvarın önünde tek başıma dikildiğimde ayrılmasının nedenini anlayamadım. Çağrılarımı yanıtsız bıraktı. Duvar yazılarının ağzı pek sıkıymış meğer, o an bunu da öğrenmiş oldum. Billboard bilmişliği iki laflamaya gelince tükeniyormuş. Bunaltı. Sendikada bir karakterle tanışmıştım. Şehir hayatından tiksiniyordu, dolayısıyla modası geçeli çok olmuştu. Artık kimse iş vermiyordu ona. Sanırım şimdi onu bulacağım, benim rolüm de oynanalı yıllar geçmiş gibi hissediyorum. Edebiyat çıkmazlarını kendi tuğlalarımızla öürmüşüz farkında olmadan. Dört yanımızda yükselen binaların tek bir penceresi bile yokmuş. Belki o söyleyecek bir şeyler bulmuştur geçen zamanda. Dinleyeceğim.

Cephe