UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Konaklama (Çadır 5)

27 Ağu 2013
Mehmet Sürücü

Ayağını yavaşça gazdan kaldırırken, ayak topuğunu fren pedalına kaydırdı. Kesik kesik bastı. Hız düştü. Hız düşünce, debriyajsız vites küçülttü. Araba, vites kutusundan gelen ince bir gıyırtıyla sendeledi. Aynı yöntemi birkaç kez tekrarlayınca araba iyice yavaşladı. Zeytinliğin ince merteklerden çakılı kapısı önünde durdu. Motor yüksek hızda aksıra öksüre çalışırken malzemelerimi yolun kenarına indirdim. Teşekkür ettim. Nizam, yüzü gözü ince bir toza bulanmış, gülümsüyordu, Lafı mı olur abi. Akşama beklerim bak. Unutma. Bir şeyler yer, çay içeriz. Geç kalma, dedi. Ardında bir toz bulutu bırakarak, yolun dönemecinde kayboldu.

dere
Yolun altındaki dereye inip, elimi yüzümü yıkadım. Çoraplarımı çıkardım. Sığ yerlerinde, paçalarımı sıvayıp gezindim. Su buz gibiydi. Ayaklarımın altındaki ufacık balık yavruları ürküp, derinlere doğru kaçıştı. Soğuk su iyi geldi. Derenin kıyısı serindi. Sırtımı geniş bir çınara yaslayıp, akan suya, aralarda dolanan ince, şeffaf kuyruklu, pörtlek gözlü balık yavrularına baktım bir süre. Vadinin yukarılarından belli belirsiz çan sesleri geliyordu. İri, gri, boynundaki tasması çivili bir köpek, yolun kıyısındaki eşyalara yanaştı, kokladı, bağırmama fırsat bırakmadan da arka ayağını kaldırıp, içinde çadır olan branda torbaya işedi. Burnuna ilgisini çeken bir koku gelmemiş olacak ki, yürüdü gitti.

""
bir rum abdalın günüğünden
Eğridere’deki çınarlar o kadar büyüktü ki, üzerlerinde bir anda dört mevsim birden yaşıyabiliyordu. Koca çınarda; dere tarafındaki bölümde daha yeni yeni bahara dal sürüp, yaprakları hafif hafif şişip tomurcuklanırken, diğer yanda, dallardan suyunu çekmiş, dalların arasında bir kar boran hazırlığı, meşelik tarafında, yapraklarda bir sararıp kahverengilenme, acelesiz bir yaprak sağnağının yaşandığı sonbahar renk verirken, bir yanında da kırlancgıçların, serçelerin sekişleri, ötüşleriyle onanmış, süresi belirsiz bir uzun yaz günü yaşanıyordu. Nerenin, hangi bölgenin hangi mevsimi seçeceği bir şeye bağlı değildi. Rastlantısaldı. Bazen bir bölüm birkaç yıl arka arkaya yaprak dökerken, bir bölüm birkaç gün arayla tüm mevsimleri denyimleyip, neden daha çok mevsim yok ki diye hayıflanabiliyordu da. Bu tür çınarların altına oturan dervişler, bunu bilmedikleri için, bazen sırtını çınara yaslayıp, uyuduklarında geceye dönmüş bir kış gününden rüyalar, biraz sağa sola döndüğünde de nasıl olduğunu anlayamadan kış rüyaları bahar epiltilerine dönüştüğünde, hayretler içerisinde kalırlar. İçlerinden ne cinli perili bir yer bura deyip, uzaklaşıp giderlerdi.

""
not; Kocamış çınarların üzerierinde bir sürü küçük küçükkovuklar olur. Bu kovuklar çok işe yarar. Bir soğuk kış günü, bir tavşanın, bir sincabın, bir tilki yavrusunun, bazen de kovuk biraz daha büyükse, bir tilki ailesinin bile hayatlarını kurtarırlar. İşte yukarıdaki notu, sabunumu böyle kükük bir kovuğa koyarken buldum. Bir defter yaprağı genişliğindeki ince bir ağaç kabuğu üzerine yazılan not, kıvrılarak rulo haline getirilmiş, bir dut dalından soyulan kabukla da düğümenip, bağlanmış, kovuğun dip kısmına sokuşturulmuştu. Daha sonra bu kişinin ve suskunluk andı etmiş, sahildeki yıkık kır kilisesi rahiplerinden birisinin yazdığı birkaç notu, başka başka kovuklarda da buldum. Yeri geldikçe eklenecektir.

hendek
Zeytinliğin alt, dereye yakın bölümünde büyük bir erik ağacı var. Niyetim çadırı oraya kurmak. Kapının dikme merteğine geçirilmiş urgan halkayı çıkarıp, kapıyı açtım. Tüm malzememi eriğin altına taşıdım. Erzak önemliydi. İşe dalıp, kendimi unutup birkaç parça yiyeceğimi börtü böceğe, kuşa, ona buna yedirmek vardı işin ucunda. Hepsini yüksekçe dallara astım. Üzerlerini bir şeyle örttüm.

Eriğin üst yanında, tarlanın ortalarına doğru uzanan yüksek bir taş duvar var. Tarlanın eğimi, duvarla teraslanarak düzletilmeye çalışılmış. On, onbeş metre genişlikteki üst bölmeye ikişerli zeytin ağaçları ekilmiş. Duvarın dibi boyunca bir karış derinliğinde dar bir kanal açılmış. Tarlanın köşesindeki eriğin alt yanı, araba yoluna paralel çite kadar uzanıyor. Tepeye gelen yana daha derin ve geniş bir hendek açılmış. Duvarla hendeğin köşesi, çadır kurmak için biçilmiş kaftan. Yaz günleri, kırda bayırda konaklarken karşılaşılabilecek en önemli sorun, nereden indirdiği belirsiz ani yağmurlarla, çadırı; direği, kazığı, örtüyü kilimi, kapı kacağı katarlayıp götüren seller. Bu nedenle bir iki günden fazla konaklanacak yerlerde, çadırın etrafına belirli bir derinlikte kanal açmak, emniyet için gerekiyor. Duvar boyunca açılan kanal ve üst tafataki hendek, burasını çadır kurulabilecek en uygun yer yapıyor. Kesin yerini belirlemek için küçük bir keşif yaptım. Göz kararı direklerin, kazıkların yerlerini kestirdim. Torbasını açıp, çadırı yere serdğimde, ortalığa keskin bir sidik kokusu yayıldı.

uğultu
Konaklamak, ormanda, dağda, bayırda bir süreliğine kendine bir alan oluşturmak demek. Her şeyden öncelikli iş; çadırın kurulup, içinin yerleştirilmesi, sonra da ateş yakacak bir ocak kurmak. Çadır ve etrafı, kişinin özel alanın sınırlarını belirlerken, ocak ve ateş de, günlük yaşamın devamı için bazı gereksinimlerinin olduğunu ve bunların farkındalığını ifade ediyor. Çadır kurmak ve birkaç büyükçe taşı bir araya getirip, bir ocak yeri yapmakla, bir zeytinin köküne, çadırımın üzerine işeyen köpeğin davranışındaki güdünün aynı olduğu geliyor aklıma. Çadırın barandasını germek, orta dikmeleri, ana direğini çatmak, gergi iplerinin boşluklarını almak, aslında, köpeğin işemek için arka bacağını kaldırmasıyla benzer şeyler gibi geliyor bana. Bir yanım da, bunca yapılacak iş varken, böyle boş boş kafa yormaların sırasının olmadığını fısıldıyor. Buralara gelmek istememin nedenlerinden birisi de, içimdeki vurgusu farlılaşıp çoğalan iç seslerimi azaltmak, hiç olmazsa, onların olur olmaz, yerli yersiz gevezeliklerini, bir sırasını bekleme disiplinine dönüştürmekti. Hayal kurmaktan farklı bir şey bu sesler. Zamanla anlaşılmayan bir içuğultusuna dönüşüp, içteki akil seslerin duyulmasını, anlaşılmasını engelleyebiliyorlar. Felsefeyi bir yana bırakıp, işime bakmam gerek.

aşkın
Gözüme ilişen bir iki ipin boşluğunu alıp, çadırın yanına serdiğim eski kilime oturup soluklandım. İşin önemli kısmı, düşündüğümden kolay, hesapladığımdan çabuk bitti. Dereye indim. Suya demirlediğim şarap şişesini aldım. Mantarını açtım. Şarap, bardağa kırmızı bir lıkırtı olarak dökülürken, keyiflenmenin, neşelenmenin, mutluluğun etrafımda, fazla uzak olmayan bir yerlerde olduğunu hissettim. Bir yudum aldım. Buruk bir ekşilik aktı boğazımdan. Zaman az daha geçince, hepsini, her şeyi tadacak, herkesi duyacak, görecek, duyulmaması gerekeni unutacak, işe yaramayanı görmeyecektim. Ardından dinginlik, huzur, sessizlik gelecekti. Bir kitap aldım. Kilime uzandım.

ocak
Akşama doğru, hava kararmaya yüz verirken, bir “ateş yakma” isteği uyandı içimde. Önce bir ocak yeri belirlemem gerek. Burada, çadıra yalım ve kıvılcım sıçramayacak, emniyetli bir mesafede ocak yerinin olması, ayrıca fazla uzağa kurup da, ateşi izlemenin tadını da engellememesi gerekiyor. Kuzeyden esen rüzgarlar daha sert ve delice. Mesafeyi kararlaştırırken kuzeye olan konumunu da göz önüne alıyorum. Ora bura derken bir yer belirliyorum. İki taş alıyorum, taşları karşılıklı, ocak şeklinde yerleştiriyorum. Derdim bir şey pişirmek değil, değil ama sanki ocak olmayınca, gecenin öncesinde bir eksikliğim varmış duygusunu yaşıyorum. Taşlar ateşin bütünleyicisi, ona ket vuran, sınırlarını hatırlatan sınırlar gibi. Odun topluyorum etraftan. Kırıp, inceden kalına doğru çırpıların üzerine yerleştiriyorum. Ateşimi bir kibrit çakımına hazırlıyorum. Bu bana güven, bir rahatlama sağlıyor.

çobandan önce gelir sürünün çan sesleri
Güneş tepenin ardında kaybolalı bir saat oluyor neredeyse. Ağustos böceklerinin kesintisiz tırmalamaları yavaş yavaş mürit kaybediyor. Vadinin uzaklarından belli belirsiz duyulan çan sesleri, belirginleşmeye başladı. Eşyalarımı koklayan köpek, birkaç keçinin ardı sıra yoldan geçti gitti. Keçi, oğlak melemeleri arasında, çobanın sürüyle arasındaki özel dilin sözcükleri geliyor kulağıma; “Eeey! Eeey! Eeey!, Prrııısss! Prrııısss! Prrııısss!, Tik’ Tik! Tik!, Eeey! Eeey! Eeey!!, Prrııısss! Prrııısss! Prrııısss!” Az sonra derenin kıyısından geçiyor sürü. Nereden geldiğini anlayamadan, çoban zeytinlerin arasında belirdi.

""
suskunluk andı etmiş, erğidere rum kilisesi rahibinin günlüğünden;
Bir gün, deniz kıyısına indiğim gün karar verdim; Bundan sonra dilimin hiçbir sözcüğü dillendirmeyeceğine. Bunun kıyıdaki dalgaların, denize conbalak yapan martıların, kıyıya yaklaşıp, başka bir dünyayı merak eden yengeçlerin söyledikleriyle bir ilgisi yok. Eğrilip giden dere boynuca türkü söyleyen çınar yapraklarıyla, kesintisiz bir ilahiyi gün boyu nakışlayan ağustosböcekleriyle, derenin çağıltısıyla, deredeki balığın suya kuyruğuyla dokunuşundan da değil. İnsan sesinin, seslerin içerisinde en uğultuya yakın, en yorucu ses olduğunu nasıl anladım bilmiyorum. Sonrasında susmak çok kolaydı.

sidik?
İnce bir gömlek, kot pantolon, uzun, geniş taraklı bir şapka var üzerinde. Gülümseyerek yaklaştı. Ardından gelen iri köpeğe Hüüyyy!’ledi. Ürken köpek, çatmadaki iki kazığın arasından kayboldu. Yaklaştı, Abi geldin mi? Hoşgeldin. Kurmuşun bakıyorum çadırı. İyi olmuş, derken, her an kalkacakmış, daha da kötüsü, ne zaman kalkacağı belli değilmiş gibi kilime ucundan iliştti. Bir iki hoş beş. Ben; Köpeğinde maşallah sidik dere gibi, gelir gelmez çadırı suladı, deyince gülümsedi, ciddi ciddi, İyi olmuş abi. Buraların her taraf domuz. Sürüyle geziyorlar. Gece karanlık çökünce, ormanın kuytularından, pirenliklerden, defnelerin, davulgaların aralarından süzülüp, bölük bölük, homurtularla, pofurtularla, hırıltılarla iniyorlar ovaya, dere boyuna. O, ağızlarının yanlarından fırlayan, upuzun, koca dişleri, önüne gelen ağaca, oduna, dala, taşa, toprağa, kuma takıp, eşeleyip, devirip, her tarafın altını üstüne getiriyorlar. İşediği torbayı al, erik dalına as. Domuz daha elli metreden alır kokusunu. Yamaçtan gelir domuz, gelirse, yamaçla çadır arasına as. Yolu üzerine. Zamanla geçer gerçi kokusu. İstersen birkaç gün sonra, sana üzerinde yattığı çuvalı getireyim. Onu asarsın. Ben başka çuval koyarım köpeğin altına, dedi. Ne düşüneceğimi bilemedim. Biraz daha laflayıp, sürünün peşinden yürüdü gitti. Gitmeden önce de, Abi biz her akşam köye gidip, sabah geliyoruz. Ne ihtiyacın varsa çekinme, söyle. Getiririz, dedi.

davet
Biraz ekmekle, domates peynir atıştırdım. Kitaplarımla birkaç öteberiyi çadırın içine koyup, fermuarını çektim. Odunculara, Nizam’ın davetine icabet etmek gerek. Bir an varımı yoğumu ardımda, keskin bir bıçakla, boydan boya yarılıp çalınabilecek bir muşambanın, bezin ardında bırakıp gittiğimi düşündüm. Sonra ardımdaki bıraktığım, kalemler, defter, kitap, silgi, domates, biber, bir iki önemsiz öteberi gibi geldi. Kimin işi olurdu ki gecenin bu vakti, bu ıssız vadideki kitaplarla, kalemle, silgiyle? El fenerini alıp, arka cebime sıkıştırdım. Geceye daldım. Davetliyim. Oduncuların gecesine gidiyorum.

Fotoğraf; Ahmet Çekin, Ballıpınar Köyü İmamı, Senarist

Kategori:

Re: Konaklama (Çadır 5)

Mehmet Sürücü'nün hızına yetişmekte zorlanıyorum. Çadır'ı yavaş yavaş okuyorum. Barış'ın "Hazırlık"a yaptığı yorumun önemli olduğu kanaatindeyim. Hikâyenin doğal akışı aralara giren "anlatıcı"ya göre daha güçlü görünüyor bana da.

Meselâ şu cümle akışı bozuyor gibi geliyor bana.

""
Konaklamak, ormanda, dağda, bayırda bir süreliğine kendine bir alan oluşturmak demek.

Başka bir biçime sokulamaz mı acaba?

""
"Odunculara, Nizam’ın davetine hicab etmek gerek."

"Odunculara, Nizam’ın davetine icabet etmek gerek." biçiminde olmalı.


Re: Konaklama (Çadır 5)

Eren'in değindiği cümleleler için teşekkürler.

Birini düzelttim.

""
Konaklamak, ormanda, dağda, bayırda bir süreliğine kendine bir alan oluşturmak demek.

Diğeri üzerinde çalışacağım.

Nasıl olduğunu ben de pek anlayamadım. Değişik sıralamalardaki beş bölüm daha bitmiş durumda. Toplamı 20 bölümü geçecek gibi duruyor. Çadır'ın başından ayrılmakta güçlük çekiyorum. Smile

Bu güne kadar, böyle bir şey başıma gelmemişti.


Re: Konaklama (Çadır 5)

Mehmet Sürücü dedi ki:
Nasıl olduğunu ben de pek anlayamadım. Değişik sıralamalardaki beş bölüm daha bitmiş durumda. Toplamı 20 bölümü geçecek gibi duruyor. Çadır'ın başından ayrılmakta güçlük çekiyorum. Smile

Bu güne kadar, böyle bir şey başıma gelmemişti.


Aman ara vermeyin Smile Merakla bekliyoruz.