UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Henüz Yazılmamış Bir Öykü İçin Girizgâhlar

14 Oca 2010
Barış Acar

Eren'in Kemal Bilbaşar öyküsüne nazire denemesi aklıma yeni bir atölye çalışması fikri getirdi. Belki bizde yarım kalmış kimi öykü girizgâhları başka bir yazar tarafından yazılmayı bekliyordur.

Bir iki cümlelik de olsa başlanmış, yarım bırakılmış ya da tamamlanmayı bekleyen öykü parçalarını buraya not alırsak, kimbilir, faydası dokunabilir.

Kategori:

Re: Henüz Yazılmamış Bir Öykü İçin Girizgâhlar

Sanırım bu başlığı mesken tuttum kendime. (: Başladığım ancak devamını getirmekte (daha doğrusu, istediğim biçime erişmekte) zorlandığım birçok metin var. Bir örnek daha gelsin bakalım; kenarda biraz dursun. (:

""
Ben, o olabilirim.
O, ben olabilir.

Bu ihtimaller çoğaltılabilir ama bu, onun karanlık bir sokakta, omzunu duvara vermiş sessizce durduğu ve hemen karşısındaki ışıltılı apartmanın penceresine gözlerini diktiği gerçeğini değiştirmez; ötesi, olsa olsa kurgudur.

Sözgelimi, birisinin canlı mı ölü mü olduğunu sorgulamak; dur biraz, hadi, başka bir konuma çekelim sorumuzu; bir başkasını tanımak, bir başkasının içini olduğu gibi görebilmek, -bu daha güzel- kimi, ne kadar ilgilendirebilir?

Hele ki şu ana kadar bir insan bile kendisi olamamışsa, kendini tanımak bu kadar güçleşmişse bir başkasına dönmek isteği nasıl mümkün olabilir?

Ben, olsa olsa kendimi anlatabilirim. Kendi düşlerimi, ümitlerimi. Ancak bunu okurların tam anlamıyla kavraması, bana pek mümkün görünmüyor çünkü benim içimdekiler sizde değil (siz, ben olamazsınız; ben, siz olamam) ve bu, asla ortak bir topraktan olmadığımız, ortak bir rahimden doğmadığımız anlamına gelir.

...

Bir duvar vardı, evet. Bir pencere ve o pencerenin ışığı suratına vurmuş birisi vardı. Bir meczup, sokağın hemen başındaki kaldırıma oturmuş, gözlerini ona dikmişti.


Re: Henüz Yazılmamış Bir Öykü İçin Girizgâhlar

Barışım Nurten'ime katılıyorum ki hepiciği güpgüzel kıpkısalar sanki ama tabi isteyen uzatadabilirlikler hemen hemen tüm kıpkısalarda zihnimizde balıklar oynaşmasına izin veren akvaryumdayız ama okyanusta içimizde dedirten satırlar ... yüreciğine sağlık.... tuhaf mı olacak bilemedim ama felsefemiz azaldıkça daha mı tadlı ki öykü... kıpkısaları bundan çok sever oldum ben... hızlı yaşam akıtmalarımızın etkisinden çok, o düş boşluğu, soluklanmak için bir fuaye, hayal kurma levhaları gibi hissettirmelerinden belki...


Re: Henüz Yazılmamış Bir Öykü İçin Girizgâhlar

"Git kendini çok sevdirmeden" dedi adam, ellerini sevgiyle tutan kadına. Kadının gözleri dolmuş, omuzları düşmüştü ellerini hızla kurtardı ve hışımla kapıya yöneldi tam çıkacakken adamın fısıltısı duyuldu;
Ama cümlem bitmedi ki "çok satan" bir kitap adı bu güzelim...


Re: Henüz Yazılmamış Bir Öykü İçin Girizgâhlar

Tekeldeki pasını enfes bir göğüs hareketiyle gole çeviren elif ba'mın cümleleri öykü kişilerine cümlenin içinde dedirtme uslubunu çok seviyorum yakıncacık buluyorum. Tanımadığın bir adamı ilk cümleden kırk yıllık cancigerin bulmak misali... Nasıl güzellerse girizgahlar elleşmesek dedirtiyorlar Barış'ım tek sıkıntı bu bende...


Re: Henüz Yazılmamış Bir Öykü İçin Girizgâhlar

"Adamın birinin öykü okumayı seven bir köpeği varmış, kendine adamın öykü okumasını seven köpek mi demeli buna aslında. Adam ne kadar zamanda alıştırmışsa artık, bir de geceleri aya bakıp uluyormuş mu ne.
Köpeciği kucağında zorla tutarak, okşayarak ya da sevdiği mamalardan vererek mi okuyordu acaba öyküleri adam. Şartlanmadır canım o, seni gidi Pavlovcu hikaye anlatıcısı seni.Hadi öykü yazan desen şaşarım bak, ama neymiş canım öykü okumayı seven köpek.
Hiç olacak iş mi yahu, köpek bu, severmiymiş canım öyküyü. Çoğu insan bile sevmez, kitap alıp okumalarını geçtim, hazır okuyuversen bile sevmez.Ki adamda okuyor demiyor zaten öykü okumamı seven diyor.
Gerçi benim de türkü seven bir kedim vardı ya... O başka hikaye..."

Tam olarak niyet ettiğin bu değildi biliyorum ama atölye için, insanı dürtüyorsun gece gece mazallah türkü söyleyeceğim bizim kediye Barışım.


Re: Henüz Yazılmamış Bir Öykü İçin Girizgâhlar

Turgut, bu iki giriş birbirinden bağımsız sanırım değil mi?


Re: Henüz Yazılmamış Bir Öykü İçin Girizgâhlar

Cihan Başbuğ dedi ki:
Turgut, bu iki giriş birbirinden bağımsız sanırım değil mi?

Eğer "Ben, o olabilirim. O, ben olabilir." ile başladığım örneği soruyorsanız, aslında değil.

Yazacağımı düşünerek -toplam üç kısım olarak tasarlamıştım- birinci, ikinci ve üçüncü kısımlar için birer paragraf karalamıştım; üç kısım için üç başlangıç. Ancak bir türlü devam edememiştim.

Burada "---" ile kestiğim bölümün üstü birinci kısmın ilk cümleleri, altı da ikinci kısmın ilk cümleleri. Birinci kısımdan bir örnek almışken ikiden de bir örnek vereyim, dedim.


Re: Henüz Yazılmamış Bir Öykü İçin Girizgâhlar

""
Bucaksız Hikâye
ve elbette başkadır sonumuz, barba; hazindir; şu denizin uçsuzbucaksızlığını görüp önce bir tebessüm eder, ardından sessizleşirsem, bil ki aklımın bana çizdiği sınıra çarptığım, orada eridiğim içindir bu susuş.

sınırları sevemedim, barba; sonları hele, hiç sevemedim; pırıl pırıl karanlık; ölüm değil a, ölüm bir son değil, benim dediğim başka bir son, öteki son, manevi bir son; koçanı kesilmiş bir bilet sonsuzluğudur kastettiğim; sonumuz, dedimse barba, sonumuz, sonunuzdur evvela; sonumdur; barba; barba, ne demek, barba?


Re: Henüz Yazılmamış Bir Öykü İçin Girizgâhlar

Bir okur olarak tam da "barba"ya takılmışken "Ne demek barba?" sorusu çok iyi geldi. Smile


Re: Henüz Yazılmamış Bir Öykü İçin Girizgâhlar

Orada, ufak bir muziplik var; en azından benim için. (:

Tomris Uyar'ın Ödeşmeler ve Şahmeran kitabını okurken Barba isimli bir karaktere rastlamıştım; daha sonra Barba'nın Rumca'da "amca" gibi bir karşılığı olduğunu öğrendim.

Bu kelime belleğimde yer etmiş; birden öyküyü yazarken bir çırpıda çıktığını gördüm bu barbanın. Kendi kendime gülüverdim tabii; ne olduğunu dahi doğru dürüst bilmediğim bir kelime bu barba. Dedim ki, bırak, öylece kalsın orada, ne zararı var? (:


Re: Henüz Yazılmamış Bir Öykü İçin Girizgâhlar

"Barba", Zorba'da bolca kullanılan bir seslenme ünlemi. hatırladığım kadarıyla. Sözcük bana o romanı anımsattı.


Re: Henüz Yazılmamış Bir Öykü İçin Girizgâhlar

turgut dedi ki:
Bu kelime belleğimde yer etmiş; birden öyküyü yazarken bir çırpıda çıktığını gördüm bu barbanın. Kendi kendime gülüverdim tabii; ne olduğunu dahi doğru dürüst bilmediğim bir kelime bu barba. Dedim ki, bırak, öylece kalsın orada, ne zararı var? (:

İyiymiş. Smile


Re: Henüz Yazılmamış Bir Öykü İçin Girizgâhlar

Bu kez, tersten gidelim mi? Bir metnin son paragrafları bu. Yazılmamış henüz, tabii. (:

""
Koku
Koklamanın ne olduğunu asla öğrenemedim. Fakat inancım var. Bir zaman gelecek ve ben, bir çaresini bulup senin kokunu -ama senin kokunu, o herkesin süründüğü parfümlerin kokusunu değil- alacağım; başaracağım bunu.

Yalnız şimdi, senden bir hususta izin almam lazım, sevgilim. Bir hikâye yazmak istiyorum. Sen, henüz sabah mahmurluğundan sıyrılmadan nasıl gizli gizli saçlarını kokladığımı anlatmak; saçlarının ne kadar da güzel, şey gibi, gül gibi, değil, türlü türlü çiçeklerle donatılmış bir bahçe gibi koktuğunu karalamak istiyorum. Yalan mı? Evet, yalan söylemiş olacağım. Olsun be sevgilim! Bir yalan da benden olsun, ne çıkar? Sokaklar, çimenler, ağaçlar bilmem nasıl kokuyorlarmış. Bilmiyorum işte ulan! Hiçbirinin kokusunu alamıyorum! Hiçbirinin zevkine ortak olamıyorum! Bana senin kokun gerek sadece, ötekiler umrumda bile değil!

Başını ağrıttım, değil mi? Söz, birazdan susacağım.


Re: Henüz Yazılmamış Bir Öykü İçin Girizgâhlar

Sözcük seçimlerinde dikkatli olmak gerek. Karakteri yaratırken bir yerde "husus" bir yerde "sevgili" demek çelişki yaratabiliyor. Wink


Re: Henüz Yazılmamış Bir Öykü İçin Girizgâhlar

Silinip gitmesine bir türlü razı gelemediğim bir metin daha.
Şu başlığı meğer ne çok sevmişim ben. (:

""
Sızan
Yağmur, pencerelere sarılmış. Çürümüş ağaçlar kupkuru, sönük, ölüm sarısına bürünmüş ve Lazarus hâlâ dirilecek, hâlâ küçük bir sızı kalacak içimde -küçük bir sıkıntı. Yokluktan korkup boşluğa sığınmak, bir çözüm mü?

Yerle bir edilsin Babil ve biz bu çökük duvarlara koşalım ki, şu Babil’e dar atalım ki kendimizi, tanrı, o çok sevdiği çocuklarının peşisıra bizi de gömsün o çorak topraklara. Yok, efendi! Yok! Artık izin veremem. Kimsenin beni alıp başıma vura vura bir yerlere iteklemesine müsaade edemem.

Bakın şu çocuğa. Baksanıza ulan şu sahnenin ötesindeki çocuğa; o çocuk korkak, o çocuk bitkin, o çocuk bilgisiz ve evet, hepsinden önemlisi o çocuk umutsuz -işte şu acı klarnet, işte şu kadın gibi. Şu güzel kadın gibi.

Bir anlam ifade etti mi?
Sanmam.

Fakat, şu "kurgu" denilenin en hoşuma giden tarafı bu. Belki, üçbeş kelimeden ibaret kalır, bunun gibi manasız olur ama hesapsız kitapsız girişebilirsin işe. Hesapsız kitapsız girip bu hesapsızlığı korumak gibi bir derde de düşülebilir benim gibi. Mutlak özgürlük! (:


Re: Henüz Yazılmamış Bir Öykü İçin Girizgâhlar

Birkaç gündür bir şey sıvandı üzerime. Şöyle bir şey;

""
Eylülün soluk mavi bir ikindi sonrası, bir sürü kırlangıcın gökyüzüne yarım kalmış bir dikişe giden iğneler gibi dağıldığı o gün, bir dağ başındaki, bozuk, yağmurun, rüzgârın damar damar oyduğu yolun kenarındaki, ince, kararmış bir borudan kesik bir suyun aktığı, meşe kütüğü kurnasının yüzeyinde sararmış çınar yapraklarının yüzdüğü çeşmenin altında, sıkıcı bir kitabın sözcüklerinden birine takılıp kaldığım, boşluğa bakıp akan suyun sesini, , ormandaki çan seslerini, türlü kuşların ötüşlerini duymadığım o gün; aşağıdaki, o saatlerde, sokakların tozlu, örümcek ağları bürümüş taşlarına, sokaklara, kuytu samanlık aralarına sıvanıp, geçmek, gitmek bilmeyen zamandan, sessizliğin bile bağırdığı, gölgelerin varlıklardan kaçtığı oradan, o köyden, ondan kaçıyordum.

Belki de, yok olabileceğim çok fazla şey, kaçabileceğim çok fazla yer bilmezken, sırtıma yüklenen, terleyen, su sızdıran bir testiden, elimi sıcak yumurtasına uzattığım tavuğun kanlı, kor gibi gözünden, incecik bir kağıda tütün yayan parmaklardan, bir kış gecesi, yakınlardaki koyda, şişmiş, paralanmış, deniz, yosun, çürümüş et kokan birisini bulan adamın anlattıklarından, anlatacaklarından kaçıyordum.


Re: Henüz Yazılmamış Bir Öykü İçin Girizgâhlar

""
Persona
Piyes başlar başlamaz akşamın biraz boğucu geçeceğini tahmin etmiştim çünkü sürekli sahnenin bir başka yanına yüzlerinde kıpırtısız mimiklerle atılıp bu trajediyi alkışlamak için ellerini boşluğa uzatmış seyircileri selamlayan, artık bu yüzyıla ait olmayan ıstırap dolu sone parçaları ve konçertolarla sevgililerine ağıtlar yakan bu insanlar, o düşsel, efsanelerden fırlamış gibi duran maskelerinin altında her akşam yinelenen bir oyunun sancısıyla kıvranıyorlardı ve ben, bu sancının etkisiyle oturduğum koltuğa iyice gömülmüş, bekliyor; boş gözlerle sahneyi izliyordum.


Re: Henüz Yazılmamış Bir Öykü İçin Girizgâhlar

turgut dedi ki:
""
Persona
Piyes başlar başlamaz akşamın biraz boğucu geçeceğini tahmin etmiştim çünkü sürekli sahnenin bir başka yanına yüzlerinde kıpırtısız mimiklerle atılıp bu trajediyi alkışlamak için ellerini boşluğa uzatmış seyircileri selamlayan, artık bu yüzyıla ait olmayan ıstırap dolu sone parçaları ve konçertolarla sevgililerine ağıtlar yakan bu insanlar, o düşsel, efsanelerden fırlamış gibi duran maskelerinin altında her akşam yinelenen bir oyunun sancısıyla kıvranıyorlardı ve ben, bu sancının etkisiyle oturduğum koltuğa iyice gömülmüş, bekliyor; boş gözlerle sahneyi izliyordum.

İmge düzeni:

  • piyes
  • kıpırtısız mimikler
  • trajedi
  • elleri boşluğa uzanan seyirci
  • yüzyıldışılık
  • ağıt
  • düşler
  • maske
  • yinelenen oyun
  • sancı
  • koltuğa gömülü izleyici

Re: Henüz Yazılmamış Bir Öykü İçin Girizgâhlar

Barış Acar'ın çıkarmış olduğu imge düzeni ilginç geldi bana. Buna bakınca, bir paragrafa bu kadar çok imgenin konulması, okuyucuya anlam peş(ler)inde kaybolma tehlikesi içeriyor gibi geldi bana.

Metni okuduğumda, bu tür "girizgahlar"ın çoğunlukla uzun, karmaşık cümleler olduğunu görüyorum. Bu tür metinleri belki de daha tam yerlerini bulamamış sözcüklerin, duyguların yığını olarak görmemiz gerekir.

Yukarıda iki paragraf paylaşmıştım. Daha sonra bu paragraflarla uzun uzun oynadıktan sonra aşağıdaki metne ulaştım:

""
Soluk gri bir ikindi sonrası, kırlangıçların gökyüzüne, hiç bitmeyen bir dikişin, ipsiz iğneleri gibi daldığı, dönüş yoluna dilsiz gölgeler gibi düştüğümüz, daha derin susmaların başlangıcı olan o günü hatırlıyorum.

Yağmurun, rüzgârın, keçi tırnaklarının damar damar oyduğu ağılı, ince, kararmış bir borudan kesik bir suyun döküldüğü çeşmeyi, meşe kütüğü kurnasında dalgalanan yosunları, dibindeki çürümüş yaprakları hatırlıyorum.

Uzaklaşan çan seslerini dinleyen, giden sürünün ardındaki donan boşluğu sırtlarında terleyen, su sızdıran bir testi gibi taşıyan, bazı şeyleri artık sonsuza kadar yitiren o üç adamı hatırlıyorum.

Sabah, usulca saçlarımı karıştıran anamın parmaklarının uyandıran dokunuşunu, babamın ardında soluk soluğa tırmandığım sarp, kıvrımlı keçiyolunu, yol boyundaki dizlerime, yırtık pantolon paçalarıma sıvanan, ıp ıslak eden çiğ tanelerini, ormanın en kuytusunda ağaçların arasındaki sisin zerreciklerinde uzayan baykuşun sesini, ayağımın altında ezilen eğrelti otlarının kokusunu, cebimdeki yeni bilenmiş çakının dokunuşunu, arada bir kulağımın dibinde bitiveren sivrisineklerin ısrarlı, anlaşılmaz vınıltılarını, daha dünmüş gibi hatırlıyorum.

Sonra, sokakların tozlu, örümcek ağları bürümüş taşlarına, sokaklara, kuytu samanlık aralarına sıvanıp, geçmek, gitmek bilmeyen, sessizliğin bile avaz avaz bağırdığı, gölgelerin varlıklardan kaçtığı zamanlar geldi.

Yazarken veya bir anlığına beliren bir şeyi, bir duyguyu, düşünceyi yakalayıp, değerlendirip sabitleyebilmek karmaşık şekillerde oluşuyor.

Barış Acar'ın bir yazısında ilgimi çeken bir vurgu vardı;

""
Nazım Ünal Yılmaz dolayısıyla olan, ancak Nazım hakkında olmayan bu yazı bir sanatçı üzerinden çağdaş sanata dair içinden geçtiğimiz döneme dair ruh halini anlama denemesi olarak okunabilir. Bu sebeple yazım sanatçının neden barbarları beklediğine odaklanacak; bunu anlamayı deneyecek, anladığını aktarmaya çalışacak. “Hakkında” değil de “dolayısıyla” olduğu için -özlerle değil ilineklerle hareket ettiğinden-, doğal olarak, politik bir yazı olacak.

Burada beni düşündüren bölümü şu;
"bunu anlamayı deneyecek, anladığını aktarmaya çalışacak"

Yazarak netleşmeyen bir şeyi, yazıyı bir kazma, bir matkap, bir spatula gibi kullanarak anlamaya çalışmak.

Bu konu beni düşündürüyor.


Re: Henüz Yazılmamış Bir Öykü İçin Girizgâhlar

Konuşmanın aksine yazmanın bir anlama biçimi olduğuna inanıyorum gerçekten. Belki de insanlar bu kadar az yazdıkları ya da yazdıklarına bu kadar az inandıkları için bu derece anlaşamıyorlar.

Bu arada "hatırlıyorum"lar ne güzel bir ritim katmış öyküye. Smile


Re: Henüz Yazılmamış Bir Öykü İçin Girizgâhlar

Bir girizgâh denemesi daha.

""
Sokakta Bir Pencerem Cüce
“Yavaş! Yavaş ol biraz, Yorick!” diye haykırıyorum ansızın. Bir cüce, sol omzuma tünemiş, kulaklarımı usul usul kemiriyor. Akşam iyice çökmüş, sokak lambaları sapsarı ışıklarla kaldırımları aydınlatıyor. Bakışlarına yapışmış bulaşık bir lekeyle her ısırıkta kocaman bir kahkaha savurup öteki omzuma atlıyor Yorick, gülüyor.
Bak, diyorum. Sıkıldım artık. Bırakıyor kulaklarımı kemirmeyi, süratle omzumdan pencerenin pervazına, oradan parkenin üzerine atlayıp yatağın altındaki karanlığa dalıyor. Mağarasındadır şimdi, diye düşünüyorum. Yanağımdaki çıbanı acıta acıta sıkıp sokağa bakıyorum yine, gelip geçen o büyük iskelet sürüsüne.


Re: Henüz Yazılmamış Bir Öykü İçin Girizgâhlar

Bilge Karasu'nun Bir Ortaçağ Abdalı'nı ve onun gölgesini anımsattı bana.


Re: Henüz Yazılmamış Bir Öykü İçin Girizgâhlar

Şöyle bir yeniden yazım yapsam, anlam ne kadar değişir:

""
“Yavaş! Yavaş ol biraz, Hamit!” diye haykırıyorum ansızın. Bir cüce, sol omzuma tünemiş, kulaklarımı usul usul kemiriyor. Akşam iyice çökmüş, sokak lambaları sapsarı ışıklarla kaldırımları aydınlatıyor. Bakışlarına yapışmış bulaşık bir lekeyle her ısırıkta kocaman bir kahkaha savurup öteki omzuma atlıyor Hamit, gülüyor.
Bak, diyorum. Sıkıldım artık. Bırakıyor kulaklarımı kemirmeyi, süratle omzumdan pencerenin pervazına, oradan parkenin üzerine atlayıp yatağın altındaki karanlığa dalıyor. Mağarasındadır şimdi, diye düşünüyorum. Yanağımdaki çıbanı acıta acıta sıkıp sokağa bakıyorum yine, gelip geçen o büyük iskelet sürüsüne.


Re: Henüz Yazılmamış Bir Öykü İçin Girizgâhlar

Bana da Atay'ın "Olric"iini ve Canetti'nin Körleşme'sindeki satrançcı cüce "Fişerle" yi. Cüceler çok değişik insanlar.


Re: Henüz Yazılmamış Bir Öykü İçin Girizgâhlar

Ben hâlâ cüce Hamit olduğunda çok şeyin değiştiğini düşünüyorum. Örneğin anlatıcı daha dişil bir kimliğe bürünmüyor mu?


Re: Henüz Yazılmamış Bir Öykü İçin Girizgâhlar

""
“Yavaş! Yavaş ol biraz, Hamit!” diye haykırıyorum ansızın.

"ansızın" biraz tuhaf duruyor bu cümlede bana kalırsa. Haykıran anlatıcı olduğuna göre, bu haykırışın gerçekten "ansızın" olduğu söylenebilir mi? Bir insan kendi yaptığı/yapacağı bir eylemi "ansızın" diye tanımlayabiir mi? Bu tanımlama dışarıdan bakan bir gözü gerektirmez mi?


Re: Henüz Yazılmamış Bir Öykü İçin Girizgâhlar

"ansızın aklıma bir şey geldi."


Re: Henüz Yazılmamış Bir Öykü İçin Girizgâhlar

Bu 'ansızın' kelimesinin kullanımında, cücenin kulağı kemirmesinin payı var. Öykünün bu âni açılışındaki maksadım, sürmekte ve belki de kanıksanmış olan bu 'kemirme' eyleminde birden gelişen bir 'aşırıya kaçma' durumu. Yani cüce, bu alışılmış kemirme seyrinden biraz dışarıya çıkıyor ve biraz daha sert ısırıyor anlatıcının kulağını. Böyle bir noktadan hareket etmek istemiştim.

Barış Acar'ın temas ettiği nokaya gelirsek cücenin ismini Hamit olarak değiştirdiğimiz zaman, dişil bir kimlik daha ön plana çıkıyor, kesinlikle.


Re: Henüz Yazılmamış Bir Öykü İçin Girizgâhlar

"...durduk yerde." daha iyi olabilir belki.