UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Soysuz Kedi

25 Haz 2009
Cihan Başbuğ

M.Şevket Esendal
"Soysuz Kedi"
Gödeli Mehmet
Ankara, Bilgi Yayınevi, 1988
sf : 121 - 124.

Öykü forumdan kaldırılmıştır. Bkz.: Forum İşleyişi

Re: Soysuz Kedi

Çok ilginç bir öykü. Pek severek okuduğumu söyleyemem ama merakla okudum. Sonunda bizim kediye yavrulara ne olacak diye. Yazar bir şeyler demek istiyor mutlaka ama ben kavrayamadım galiba. Bu sebeple sevememiş olabilirim öyküyü.

Anlatıcının, karısından, "çocukların anası" diye bahsetmesi de dikkat çekici doğrusu. Böylece bu ifadeyle yavru kediler ve onları nedendir bilinmez emzirmeyen hatta yavrularını yemekle itham edilen anne kedi arasında bir bağ kurmaya çalışmış. Belki de karşıtlık yaratmak istemiş.


Re: Soysuz Kedi

Öyküde kedi için" zil gibi açmış" deniyor. Bu bana "karnı zil çalmak" deyimini anımsattı. Bir alaka var mı aralarında gerçekten bilemiyorum. Ancak bir birlerini çağrıştırdıkları çok açık.


Re: Soysuz Kedi

nurten aksakal dedi ki:

Anlatıcının, karısından, "çocukların anası" diye bahsetmesi de dikkat çekici doğrusu. Böylece bu ifadeyle yavru kediler ve onları nedendir bilinmez emzirmeyen hatta yavrularını yemekle itham edilen anne kedi arasında bir bağ kurmaya çalışmış. Belki de karşıtlık yaratmak istemiş.

Ben de Nurten gibi düşündüm.
Ve ben de öyküye ısınamadım. Öyküye dair söyleyecek bir şey bulamıyorum pek.


Re: Soysuz Kedi

Birkaç yerde öykünün diline takıldım. İlk kez "cızık cızık" ikilemesiyle bu öyküde karşılaştım. TDK'nin sözlüğüne baktım böyle bir ikilemeye yer vermemiş. Bir de "layezel duvarına kafa vurmak" diye deyim denebilecek bir ifade var. Ömer Asım Aksoy'un deyimler sözlüğünde ve internette bu kullanımla ilgili bilgi yok. Sanırım "şaşırmak" türünden bir anlamı var. Diğer ifadeye de Nurten değinmiş yukarıdaki iletisinde.

Öykünün içeriğine gelirsek çok gündelik bir meselenin öyküsünü anlatmış M. Şevket. Öyküyü okurken o döneme dair birkaç konuda fikir sahibi oluyorsunuz. Örneğin, çocukların babalarına "efendi baba" diye seslenmeleri sanırım o dönemde kalmış bir hitap şekli. O dönemde de köprüden geçmek için belli bir ücret ödeniyormuş. Ancak bu köprü Boğaz Köprüsü olmadığına göre tahminimce Galata Köprüsü olacak.

Ayrıca öyküde kediyle mücadele edilmesi hoşuma gitti. Çok gündelik bir olayı sıcak bir dille anlatmış yazar.


Re: Soysuz Kedi

yorumlara katılarak şunları da eklemek isterim. anlatıcı, dervişmeşrep bir dile sahip. önemli ya da önemsiz bütün olaylara bu gözle bakıyor, bir hikmet bulmaya çalışıyor. 'layezel duvarına bir kez daha kafa vurduk' da anne kedinin davranışının hikmetini anlayamamayı ifade eden bir deyim. böyle bir evde beslenen kedi ve yavruları işte bu dervişane bakışın sonucu bütün aile fertlerini ilgilendiriyor hatta tartışma konusu bile olabiliyor. evde doğru dürüst et pişmezken kediye ciğer alınması, kedinin dün karnının doyurulup doyurulmadığı meselesi gibi. sonuç olarak belli bir dünya görüşünün günlük hayata yansımasıyla ilgili güzel bir kesit olduğunu düşünüyorum hikayenin.


Re: Soysuz Kedi

"Dervişmeşrep" duruş saptamasına katılıyorum. Öyküyü daha anlamlı kılacaktır.


Re: Soysuz Kedi

Öyküyü okuduğumdan beri alegoriyi düşünüyorum. Derviş, çocuklarını yiyen kedi, birbirinden habersiz ev sahipleri, köprü parası... Ahkâmına ereceğim sonunda. Laughing out loud


Re: Soysuz Kedi

Öykünün anlatımının sıradışı bir yanı var. Ama bunun nedeninin "cızık cızık" gibi sözlükte bulamadığımız ifadelerden kaynaklandığını düşünmüyorum. "Cızık cızık" birileri sözlüğüne almasa da beni öykünün içine kolayca çekti. Çünkü yavuru kedilerin çıkardığı "cızık cızık" sesinin ne olduğunu çok iyi biliyor, anlıyorum. Öte yandan öyküde "layezel duvarına kafa vurmak", "acaba neden?" gibi ifadeler bana bir anlayamama, bundan kaynaklı bir anlatamama durumunu sezdiriyor; insanı öyküde bir alt metin aramaya itiyor. Meşe'nin çalkantılı siyasî kariyerini düşünerek aşırı yorumun kapısını bir kez aralayınca soysuz bir kedinin yavrularını yemesi bana göz kırpmaya başladı. Lâkin kulpundan yakalayamıyorum bir türlü. Düşüneyim...

""
Layezel: hayatı sona ermez, zeval bulmaz, yok olmaz manalarını ifade etmekle Zat-ı Zülcelal’in Ezeli ve Ebedi oluşunu ifade eden kıdem sıfatını isbat etmektir. (kaynak)


Re: Soysuz Kedi

Barış Acar dedi ki:
Öyküyü okuduğumdan beri alegoriyi düşünüyorum. Derviş, çocuklarını yiyen kedi, birbirinden habersiz ev sahipleri, köprü parası... Ahkâmına ereceğim sonunda. Laughing out loud

Barış'la eşzamanlı yazmışız herhalde. Benimki biraz tekrar gibi oldu bu durumda. Confused


Re: Soysuz Kedi

"Layezel" için teşekkürler Müstear Efendi.


Re: Soysuz Kedi

Öykü üzerine yeniden eğilebilmek için yazılanlardan yardım almak isterim ancak henüz anlatıcının anlattıklarının altındaki sis perdesini aralayamadım. Dur bakalım belki akşama yeni bir fikir düşer aklıma...


Re: Soysuz Kedi

Öyküyü okudum. Benim çıkardığım kadarıyla iyiliğin de, "soysuz"luğun ve "soylu"luğun da insani vasıflar olduğunun altını çizen bir öykü. Biz insanların her şeyi ahlaki ölçülerimizle değerlendirip doğru - yanlış diye sınıflandırmamızı işaret ediyor. Kediden insani tavır ve erdem göstermesini bekliyor karakterler. Buradaki "dervişâne", "ahkâm çıkarmak" gibi kelimelerin tekrarı da, öyküde bunların insana ait erdemler olduğunu vurguluyor gibi geldi bana. Hayri, çocuk olduğu için hatadan bir nebze muaf, kediye yemeğini vermeyi unutabiliyor. Çocukların anası, öyküde "ana" sıfatıyla var olmasının da işaret ettiği gibi, doğru annelik zemininden bakarak kedinin "analığını" beğenmiyor. Hayvanın davranışını da "insanlık dışı" bularak, "soysuz" sıfatını yapıştırıyor. Efendi baba, bu işin bir hikmeti olması gerektiğini düşünüp çocuklarını beslememesini aç olmasına bağlıyor. Çünkü erdemli insandan beklentilerimiz de, yanlışlarının bir nedeni olmasıdır. Dervişâne (erdemli) insana yakışacak şekilde kediyi "iki buçuk köprü parası" da etse, ciğerle besliyor.

Öykünün benim için anahtarı da "Kedilerle aramızda sual soracak bir vasıta yok ki, sebebini sorayım. Yüzüne bakıp derdini keşfe uğraşmaktan başka çare yok." bölümü oldu. Burada, kedinin insan olmadığını, bambaşka bir dünyası olan bir canlı olduğunu hissettiriyor yazar. İnsani erdemleri de bu zeminden anlatıyor. Ne dersiniz?


Re: Soysuz Kedi

Çağan'ın yorumuna katılmakla beraber, yorumlarının çok yerinde olduğunu söylemeliyim. Öyküyü hiç bu gözle okumamıştım. Eline sağlık.


Re: Soysuz Kedi

benim için de faydalı oldu, teşekkürler çağan bey.


Re: Soysuz Kedi

Vallahi benim yorumum epey farklı olacak. Ancak bir türlü zaman ayırıp gereken ilgiyi gösteremediğim ve bir süre daha gösteremeyeceğimi düşündüğüm için hiç olmazsa şöyle üstünkörü bahsedeyim.

M.Ş.E. öykülerine başladığımızdan beri ısrarla döneme eğilinilmesi gerektiğinin, Esendal'ın yaşantısına ve öykülerini yayımladığı zaman aralığına bakılması gerektiğinin altını çiziyorum. Bu öykünün yayım tarihini bulamadım. Ancak sezdiğim kadarıyla, burada ya İttihat ve Terakki içindeki çatışmalara ya da Cumhuriyet devrimleri ve sonrasıyla ilgili sürece değiniler var. Çocuklarını yiyen kedi muhtemelen böyle bir değerlendirmeyle farklı anlamlar kazanabilir. Aynı şekilde konuyla uzaktan ilgilenen; ama nedense kolunu kıpırdatmayan anne figürü de örgüt kadrolarına bir eleştiri gibi geldi bana. Derviş ise, Esendal'ın ana konusu olan halktan kimselerin bu konu karşısındaki eli kolu bağlı durumunu simgeliyor.

Ancak dediğim gibi, öykünün yazıldığı zamana ve bu sırada Esendal'ın durumuna ilişkin ciddi bir araştırmaya gereksinim var.


Re: Soysuz Kedi

Öyküyü ilk okuduğumda ben de (Barış gibi) yazıldığı tarihi bulmaya çalıştım, ama nafile. Sanırım öykülerin topluca ilk yayımlandığı tarih 1946. Biraz da bu nedenle öykünün 1923 sonrasına atıfta bulunduğunu düşünme eğilimindeyim. Meşe'nin bu dönemde sürekli dış görevlerde tutulması, bu süreçte yaşanan politik çekişmeler (özellikle İzmir Suikastı davasına, Takrir-i Sükûn'a ve bunlarla bağlantılı olarak Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nın kapatılarak yöneticilerinin siyasetten el çektirilmesine dikkat çekmek istiyorum) yavrularını yiyen kedide vücut buluyor sanırım. "Die revolution ist wie saturn, sie frißt ihre eignen kinder." ("İhtilâl Satürn gibidir, kendi evlatlarını yer." via)

""
Bizim kedi pek soysuz bir şey. Doğuruyor, on beş gün kadar süt veriyor, sonra yavrularını bırakıyor. Hem yalnız bıraksa bir şey değil, oturup yavrularını da yiyor... Sonra da tekrar gebe kalıyor.
Kedinin sonra tekrar gebe kalışı bir döngüye, tarihin tekerinin olağan dönüşüne işaret etmekle birlikte sanki yeni devrimlere gebe bir ülkeyi işaret ediyor.

Peki kedi Cumhuriyet'i sembolize ediyorsa diğer karakterleri nasıl yorumlamak gerek? Bu konuda da Barış'a katılıyorum. Anne (tuhaf biçimde kendisine "bizim çocukların anası" diye hitap ediliyor) ve hayırsız Hayrî kayıtsızlıkları, seyirci halleri ile Cumhuriyet'in çocuklarını yemesine göz yuman "aydın" zümreye yönelik bir eleştiri gibi geliyor bana da. Bu noktada "soysuz" da belirli bir anlam kazanıyor. Köklü (bir tarihi, kökeni ve dolayısıyla "soyu" olan) bir imparatorluğun bir çırpıda yerle bir edilip yerine kendilerine göre "gelenekesel" bir meşruiyeti olmayan Cumhuriyet'in kurulmasını sık sık eleştiren muhafazakâr aydınların meseleyi "soysuz" eleştirisiyle geçiştirmesine içerlemişe benziyor Meşe. (Laf aramızda haksız da sayılmaz.)

Dervişten pek emin olamıyor, daha çok bir tür "tanrı"ya karşılık olarak düşünüyordum. Ama Barış'ın "halk" benzetmesi bence daha yerinde. Lâkin eli kolu bağlı bir tutumdan ziyade -daha önce de söylediğim gibi- bir anlayamama, künhüne varamama durumu söz konusu bana göre. Sürekli ahkâm çıkarmaya, meselenin iç yüzünü anlamaya çalışan, bunun için bir takım deneyler yapan, işin görünür tarafıyla uğraşırken için için sistemini çözmeye çalışan, ama bunu da dervişâne biçimde yapan bir karakter "efendi baba". Hiçbir şey yapmıyor değil, olanlara vicdanı el vermiyor, elden geldiğince engel olmaya da çalışıyor ama hareket alanı kısıtlı (ciğer pahalı). Vicdanını sızlatan şeyin olmasına engel olamıyor ne yazık ki.


Re: Soysuz Kedi

Barış'ın ve özellikle Müstear Efendinin yorumları bana aşırıyorum gibi geldi. Yazarın "Gödeli Mehmet" öyküsünde bir tarihsel gerçekliği zemin alarak, bu gerçekten edebî çerçeve içerisinde bir acıyı anlatması bu iki olgunun kaynaşmasını içerebilir, ileti kaygısını gösterebilir; ancak dönemin bir saptaması için bu kadar dolambaçlı yollar seçmesi, simgesel ifadelere girişmesi hem öyküyü bambaşka bir çerçeve içine sıkıştırıyor hem yazar açısından da çetin bir işe dönüştürüyor. (okuruyla olan ilişkisi bakımından) Ben daha çok metin merkezli düşünüp Çağan'ın çıkardığı yoruma daha sıcak bakıyorum.


Re: Soysuz Kedi

abdullah şahin dedi ki:
Barış'ın ve özellikle Müstear Efendinin yorumları bana aşırıyorum gibi geldi.

Aşırıyorum yorumuna katılıyorum. Laughing out loud Ancak şöyle de bir durum var; her aşırıyorum yorumun olanak alanından doğar. M.Ş.E. de gerek edebiyat anlayışı gerek politik çalışmalarıyla yorum ve aşırı yoruma kapı aralayan bir yazar.

Öte yandan Çağan'ın yorumunu reddetmediğimi de hemen belirteyim. Çağan'ın yaptığı daha çok bir önplan okuması, birincil okuma olarak adlandırılabilecek bir açımlama; benim üzerine gittiğim ise öyküyü dönemi ve yazarıyla ilişkisi içinde değerlendirmek isteyen, deyim yerindeyse daha ikonografik bir yaklaşım.


Re: Soysuz Kedi

""
benim üzerine gittiğim ise öyküyü dönemi ve yazarıyla ilişkisi içinde değerlendirmek isteyen, deyim yerindeyse daha ikonografik bir yaklaşım.

Metni kendi çerçevesi içine sıkıştırmak istemiyorum; ancak okuduklarımızın da bizde belli bir itki oluşturması gerekmez mi? Bahsettiğim yorumlar, çok kişisel, metindışı bir nitelik taşımaz mı? Her bir öykü için benzer bir girişim, öyküyle bir şekilde uyuşturulamaz mı?

Bunların yanında bu tür yorumların bir başka sakıncası daha olduğunu düşünüyorum. Metni çok dar bir alana sıkıştırıyor. Üstüne daha fazla yorum kabul etmiyor.


Re: Soysuz Kedi

Mükemmel...


Re: Soysuz Kedi

abdullah şahin dedi ki:
Metni kendi çerçevesi içine sıkıştırmak istemiyorum; ancak okuduklarımızın da bizde belli bir itki oluşturması gerekmez mi? Bahsettiğim yorumlar, çok kişisel, metindışı bir nitelik taşımaz mı? Her bir öykü için benzer bir girişim, öyküyle bir şekilde uyuşturulamaz mı?

Eğer ki, yazar, dönem vb. şartlar buna izin vermeseydi muhtemelen haklı olurdun Abdullah. Ancak daha önce "Gödeli Mehmet" için yaptığım alıntıyı buraya da aktarmak istiyorum. M.Ş.E. ve arkadaşlarının çıkardığı Halka Doğru'nun kendisi böyle bir misyonu yüklenmiş durumda:

""

Derginin hedef-kitlesini aşağı sınıflar, emekçi kesimler (köylü, esnaf ve işçi) oluşturmaktadır. "Halka Doğru"nun yayın çizgisi, esnaf, köylü ve işçi kesimin, yani halkın sorunlarının, sıkıntılarının dile getirilmesi; bu sorunlar için çözümler sunulması; halkın her konuda bilinçlendirilmesi; haklarının ve çıkarlarının savunulması ve her zaman, söz konusu kesimlerden yana bir tutum alınması şeklinde özetlenebilir. Bu anlayışa uygun olarak, dergide gayet kolay anlaşılır bir dil ve üslup kullanılmıştır. "Türk Yurdu" daha teorik nitelikli ve daha çok aydınlara yönelikken, "Halka Doğru" doğrudan halka, daha pratik sorunlara yönelik bir yayın çizgisi izlemiştir.

Tamamı için: [url=http://tr.wikipedia.org/wiki/Halka_Do%C4%9Fru_(dergi)]Kaynak[/url]

Yazarın politik olanla yazınsal olanı bunca iç içe tutması bir tercih bence ve bu tercih yapıldıktan sonra inceleme yapan kişinin sadece yazınsal sınırlar içinde kalması anlamsız olur. Belki benzer bir örnek olarak Nazım Hikmet'in Peyami Safa için yazdığı şiiri anabiliriz. Bu şiiri birincil okumayla salt yazınsal alanda kalarak da değerlendirebiliriz, dönemi ve kişileriyle birlikte daha geniş bir incelme nesnesinin konusu da yapabiliriz.

abdullah şahin dedi ki:
Bunların yanında bu tür yorumların bir başka sakıncası daha olduğunu düşünüyorum. Metni çok dar bir alana sıkıştırıyor. Üstüne daha fazla yorum kabul etmiyor.

Bu aslında iki tip okuma, hatta muhtemelen bunlara eklenebilecek bir üçüncü ve dördüncüsü için de söylenebilir. Önemli olan tek bir yorumla sınırla kalmamak, farklı bakış açılarının aynı anda varolabileceğine kani olmak, kanımca.


Re: Soysuz Kedi

Ben de genelde yazılan dönemle bağlantı kurarak yorum yapmayı nerdeyse gereklilik gibi görürüm. Gene de:

abdullah şahin:

""
Barış'ın ve özellikle Müstear Efendinin yorumları bana aşırıyorum gibi geldi.
: Smile

Öyküde geçen karakterleri ne kadar simge alabileceğimi düşünüyorum bir yandan. Bir şeyi bir öyküde ya da bir yazınsal metinde simge yapan nedir? Nasıl simgeleşir? Sorularını sormama sebep oluyor bu öykü.


Re: Soysuz Kedi

Sanırım tartışma öykünün sınırlarını aşıyor ve "Öykü İnceleme ve Eleştiri Yöntemleri" başlığının konuları arasında yerini alıyor. Orada konuya devam etmek isterim. Son olarak şunu ekleyeyim: Dönem-yazar ilgisinin olduğunu kabul edip sadece her yapıtında bunun aranabileceğine kuşkuyla yaklaşıyorum.


Re: Soysuz Kedi

Nurten Öztürk dedi ki:
Bir şeyi bir öyküde ya da bir yazınsal metinde simge yapan nedir? Nasıl simgeleşir? Sorularını sormama sebep oluyor bu öykü.

Bu çok daha geniş çaplı bir tartışmanın konusu elbet. Yeri de "Öykü ve Kuram" başlığı ve umarım bir ara gündeme alırız bu konuyu da orada. Ancak kendi adıma hızlı bir cevap vermem gerekirse: Her metin bir simgedir. Keza dil bir simgeler alanıdır. Ancak zaman zaman o simgelere o kadar inanırız ki, onları gerçeklik sanırız.


Re: Soysuz Kedi

abdullah şahin dedi ki:
Sanırım tartışma öykünün sınırlarını aşıyor ve "Öykü İnceleme ve Eleştiri Yöntemleri" başlığının konuları arasında yerini alıyor.

Hmm, Cihan zaten doğrudan kaçara verdi; sen de yan çizme Abdullah. Bu öykü özelinde de tartışabileceğimiz kısımları var bu konunun. Bence verimli bir yere doğru da gidiyoruz.


Re: Soysuz Kedi

""
Hmm, Cihan zaten doğrudan kaçara verdi; sen de kaçma Abdullah. Bu öykü özelinde de tartışabileceğimiz kısımları var bu konunun. Bence verimli bir yere doğru da gidiyoruz.

Ben sadece öykünün ve başlığın sınırlarını aşmak istemiyorum. Yoksa verimli bir yere doğru gittiğimizi ben de düşünüyorum. O hâlde önceklikle sizin yorumlarınızın yanlışlığı veya doğruluğu noktasından hareket etmiyorum. Ben nasıl bir yorumla yaklaşıyorsam sizin de çıkarımlarınız benzer bir girişime denk düşüyor. Ayrıca yazarın niyetini de çok fazla göz önünde bulundurmuyorum. Benim karşıma geldikten sonra o metin benim alımlama ölçülerim içersinde anlam kazanır. Bunun yanında edebî bir metne yaklaşıyorsam ondan öncelikle beklediğim "yaşama, edebî zevke, durumlara, olgulara dair" kimi betimlemelerdir. Yaşamdan veya hayal dünyasından bir kesitin bende bıraktığı etkidir. Edebiyatın bana çekici, zengin gelen yönü budur. Bunun yanında "Yazar dönemine ilişkin herhangi bir ileti kaygısıyla bir şeyler yazamaz mı*" denirse eğer ki bunu yazınsal bir metinle aktarıyorsa bundan ilk hedefi yine yazına ait kaygılar olmalı derim. Bu kaygılardan sonra iletisini bir şekilde bir yerlere gönderebilir. Bu ileti çok fazla beni çekmiyor. Bende heyecan uyandırmıyor.


Re: Soysuz Kedi

Yanıt için teşekkürler Barış.
Bu soruları öykülerden yola çıkarak sıcak sıcak sormamın nedenlerinden biri sorarak, beraber düşünmek, (tabii sorularıma da yanıt bulmak); diğeri de bu sayfaları kuramla buluşturmak ya da kuramla ilgili sayfalara buradan soluk katmak. Ve daha dar başlayıp genişlemek. Her metin bir simgedir elbet. belki en son söylenecek şey; ya da en son olabildiğine göre ilk de olabilir; ama en az soru kadar geniş bir cevap olduğu kesin. Smile


Re: Soysuz Kedi

M.Ş.Esendal'ın diğer öykülerini karıştırdım. Müstear Efendi'nin yazdıklarını düşünüyorum. Ardından da bir kitapta* dönem Meslek Dergisinde çıkmış karikatürlerini gördüm. Tam da Müstear Efendi'nin bahsettiği gibi muhalif ve vergilerin halktaki bıkkınlığı üzerine karikatürler...

*DoçDr. İsmail Çetişli, Memdut Şevket Esendal, İnsan ve Eser, Kardelan Kitabevi, 1999,Isparta


Re: Soysuz Kedi

abdullah şahin dedi ki:
Dönem-yazar ilgisinin olduğunu kabul edip sadece her yapıtında bunun aranabileceğine kuşkuyla yaklaşıyorum.

Yukarıdaki satırlarında iki türlü bir sıkıntı var bence. Öncelikle eğer ki dönemin ve yazar yaşantısının yapıtın değerlendirilmesinde bir ölçüt olabiliceğini kabul ediyorsan, bazı yapıtlarda bunu yapıp bazılarında yapmamak çok sağlıklı bir yöntem olmayacaktır. (Demek istediğini anladığım halde kavramsal çerçevenin tam olarak oturtulması açısından yokuşa sürüyorum, kusura bakma. Smile )İkinci olarak ise bu öykü kadar alegorik bir dil taşıyan az sayıda örnekle karşılaştım bugüne dek okuduğum öyküler arasında. Derviş'in tutumu, annenin, çocuğun davranışları garip gelmedi mi size de? Dolayısıyla dönem ve yaşantı belirlenimi yapılacaksa bu öyküden daha iyi örnek zor bulunur diye düşünüyorum.


Re: Soysuz Kedi

Simge kulanımı zaman içinde gerçekle birebir bağlarını koparıp soyut bir yere otursa da bu öykünün yazıldığı dönemler göz önüne alındığında okur daha direkt bir gönderme arıyor simgeden yaşama doğru. Benokur, böyle düşündüğümde, örneğin kediyi pek de bir yere oturtamadım o sistem içinde. Sorum da burdan çıktı. Belki öykü daha güçlü örülmüş olsaydı bu soruların bazıları olmayacaktı.