Soysuz Kedi
M.Şevket Esendal
"Soysuz Kedi"
Gödeli Mehmet
Ankara, Bilgi Yayınevi, 1988
sf : 121 - 124.
Öykü forumdan kaldırılmıştır. Bkz.: Forum İşleyişi
M.Şevket Esendal
"Soysuz Kedi"
Gödeli Mehmet
Ankara, Bilgi Yayınevi, 1988
sf : 121 - 124.
Öykü forumdan kaldırılmıştır. Bkz.: Forum İşleyişi
Re: Soysuz Kedi
Bu öyküde "yaşantı"ya dair bulgular elde edilebilir; ancak dönem için bir şey söylemek zor diyorum.
Benzer şekilde her birinde dönemsel bir saptama, ilgi aramak da sağlıklı olmaz. Burada en önemli veri yine metin oluyor.
Re: Soysuz Kedi
Buna tümüyle katılmıyorum. Örneğin Abdullah'ın Öykü ve Kuram'da alıntıladığı Tilki ve Yılan fablı. Burada "kedi"nin tümüyle böyle kullanıldığını düşünüyorum. Özellikle de Müstear Efendi'nin değinmiş olduğu "soy" tanımlaması üzerinden. Bu fablvari yaklaşımın Halka Doğru'nun misyonuyla da tam anlamıyla örtüştüğünü düşünüyorum.
Re: Soysuz Kedi
Ben öyküyü anlama kaygısıyla içine fazla girip kaybolmuş olabilirim, bende her şey biraz dağıldı öyküye dair; belki yeniden ve biraz dışardan bakmam gerekecek.
Şunu da söylemeliyim itiraz ettiklerim de dahil ,yapılan yorumlar öyküye olan mesafemi azalttı. Yazılanların yeniden okuma isteği yaratması... Biraz da bu değil mi istediğimiz?
Teşekkürler.
Re: Soysuz Kedi
Bu noktadaki itirazımı ise şöyle temellendirebilirim: Dönem analizi (toplumcu yaklaşım) ya da kişilik analizi (psikolojik yaklaşım) vb. kendi içlerinde tutarlı olmak zorundadır. Dolayısıyla söylemek istediğim şuydu: Yöntem öykü izin versin vermesin kendi kurallarını izler. Bazılarında kullanalım, bazılarında kullanmayalım yaklaşımı epeyce eklektik kaçacaktır ki, bu da sonunda yöntemlerin birbiriyle çeliştiği yerlerde çöker.
Abdullah'ın demek istediğini anladığımı söylemiştim. Kastım şuydu: Elbette bütün bir yapıtlar silsilesi "çünkü o yıllar savaş yıllarıydı" gibi bir açıklamayla geçiştirilmeye çalışıldığında buradaki itiraza tümüyle katılıyorum. Ancak bu yanlışa saplanmamak için gösterilen özen, zeitgeist (çağruhu) kavramının yok sayılmasıyla da birleşmemeli. Her zaman var olan bir olasılığın değerlendirilmesi öyküye yeni bir şeyler katıyorsa buna izin vermeli.
Re: Soysuz Kedi
Peki "kedi"nin böyle kullanılmasını gerektirecek, öyküden hareketle elde edebileceğimiz bulgular neler olabilir? Yoksa öykü içinden çıkaracağımız kimi ifadeler yaşantıyı mı imliyor ?
Bunu sorup birazdan izin isteyeceğim; çünkü tartışma çok güzel ilerlemesine rağmen gözlerim bu duruma pek izin vermiyor.
Re: Soysuz Kedi
Peki aynı soruyu fabl için sorsaydık ne cevap verebilirdik?
Re: Soysuz Kedi
Ağzına sağlık Barış. Ben de bunun izini sürüyorum. Çağruhu neden dönemin "yaşama, olgulara, durumlara" bakış açısıyla bağdaştırılmasın ki? Yazar, çok basit şekilde insanların basit bir olay üzerinden bakış açısını irdeliyor olabilir. Ve öykünün verileri bunu elde etmeye daha uygun. Diğer yorum da çıkarılabilir elbette, ama bu yorum çok fazla bu yorumu elde eden kişinin sınırları içinde kalır.
Re: Soysuz Kedi
Benim açımdan epey faydalı ve öğretici bir tartışma olmuş. Hızınıza yetişmekte zorlanıyorum...
Abdullah, bana katıldığını söylemiş ama ben artık kendime çok da fazla katılmıyorum. Öyküyü kendi dönemi ve bağlamı içinde düşünmek doğrusu hiç aklıma gelmedi... Şaşkınlıkla böyle bir okuma olasılığının varlığını farkettim şimdi. Sanırım son dönemde Antichrist gibi, bazı matematik konulu kitaplar gibi zamansız ve evrensel meseleler üzerine eserlerle ilgilenmemden kaynaklanıyor bu (diyerek teselli edeyim kendimi.) Yine de, yaptığım yorumlamanın tümden geçersiz olmadığını da biliyorum.
Bu yoruma katılmamak elde değil. Yazarının varlığını bir biçimde hissettiren kitabın başarıya ulaşamadığını düşünürüm. Ancak, öyküyü içimize en iyi sinecek şekilde kavramak, bu öykü özelinde de çok belirgin olduğu üzere, dönemini ve bağlamını bilmekten geçiyor çok zaman. Yine de yaptığımız ilkel okumanın sonuçlarından vazgeçmek zorunda değiliz. Onlar da kenarda durabilir, hatta bu derinlemesine okumadan beslenebilirler.
Re: Soysuz Kedi
Öte yandan benim yorumumun tökezlediği yer gerekli araştırmanın yapılmamış olması. Şayet Memduh Şevket'in bu öyküyü hangi koşullar altında yazdığını bilseydik daha rahat konuşabilirdik. Buraya kadar yazdıklarım yalnızca öykünün dilinin ve kurgulanışının bende uyandırdığı hissiyattan yola çıkılarak düşünülmüş şeyler.
Re: Soysuz Kedi
Senin yorumun benim öyküyü açımlamam için bir olanak. Başka biri farklı bir bakış açısı geliştirir onu da olanaklar içersinde düşünür, değerlendiririm. Aradığım sonuçta "mutlak" olan değil. Ben böylesi bir öykünün siyasî kimi göndermeler taşıdığını alımlamakta zorlanıyorum. Öykünün böylesi bir okumaya uygun olmadığını düşünüyorum. Örneğin, bir diğer öykümüz olan "Büyük Hızır Bey Konağı"nın Barış'ın sözünü ettiği türden yorumlara daha elverişli.
Re: Soysuz Kedi
Re: Soysuz Kedi
Yarın bu konuya kaldığımız yerden devam edelim derim. Herkese iyi geceler.
Re: Soysuz Kedi
Bedrettin Cömert'in çok sevdiğim bir ifadesi var:
Cömert'in yapıtın analizi için önerdiği yöntem ise Panosfky'in sanat tarihi kuramında önerdiği analiz aşamalarını takip etmek: 1. Doğal anlamı (olgusal ve ifadesel anlamları) çözümlemek, 2. Anlaşmalı anlamı (toplumsal yapı içinde söz konusu yapıtın nasıl biçimlendiğini) çözümlemek ve 3. Asıl anlama ulaşmak.
Zurnanın zırt dediği yer olan Panofsky'nin "asıl anlam"ını ise Cömert şöyle tanımlıyor:
Re: Soysuz Kedi
Elbette ki öyküdeki siyasi göndermeler, edebi bir eser olarak aldığımızda bizim için çok bir anlam ifade etmiyor. Ancak, benim kastım tümevarımla varacağımız sonucun çok daha tutarlı olacağı aslında. Yani, öykünün o dönemin koşullarında neye gönderme yaparak yazıldığına dair ipuçları, bize öyküyü özünden kavrama ve şimdiki algıladığımız biçimi tutarlı kılma olanağı sağlar. Çünkü yazar, öyküyü o eksende kurgulamıştır. Öykünün bambaşka ve daha güzel okumaları da olabilir, en çok onu da benimseyebiliriz. Mutlak bir doğru okuma değil, içimize sinecek bir okuma arıyorsak, bunu en yüksek olasılıkla elde edeceğimiz yer tümevarım olacaktır.
Re: Soysuz Kedi
Müstear Efendi'nin bulduğu gibi çok fazla ifade buluyorum ben de öykünün içinde. Fabl benzetmesini de bu yüzden yapmıştım. Keşke Cihan sözünü ettiği karikatürleri buraya aktarabilse, çünkü benim birkaçına tanık olmuşluğum var; onlar niyeti doğrudan ortaya koyuyorlar.
Re: Soysuz Kedi
Yani, sözkonusu öyküde ikinci maddede tökezliyoruz. Yazar, bu konuda 2009 yılı okuruna pek cömert davranmamış doğrusu... "Toplumsal yapı içinde yapıtın nasıl biçimlendiğini" kavrayamadığımız durumda ne yapmalı peki? Dostoyevski'den Suç ve Ceza'yı okurken örneğin, döneminin toplumsal yapısını çok iyi kavramadan, evrensel insanlık değerlerinden hareketle çözümlediğimizde, "asıl anlam"da büyük bir değişme olmayacağını düşünüyorum. Yapıtı bir klasik yapan da bu değil mi? Yine, dönemin bilgisiyle ve tümevarımsal olarak daha tutarlı bir sonuç elde edeceğimiz muhakkak, ama şart değil kanaatimce.
Re: Soysuz Kedi
Biraz daha düşününce ev ahalisini (efendi baba, kız, Hayrî ve çocukların annesi) bir örgütün üyeleri, değişik fraksiyonları ya da değişik anlayış odakları gibi yorumlamanın da mümkün olabileceğini fark ettim. Meselâ Hayrî...
Hayrî'nin yöntemleri ilginç. Eyleminin nasıl sonuçlandığıyla, nasıl algılandığıyla, nasıl karşılandığıyla pek ilgilenmiyor. Dahası, zorla güzelliğe ulaşmaya çalışıyor.
Buna karşılık efendi babanın tavrı da ilginç:
Burada efendi baba halktan çok örgüt (Cumhuriyet Halk Fırkası) içindeki ne yapacağını bilemeyen, abdallıkları da çok bildiklerinden, ermiş olduklarından değil öyle sanmalarından, politikada bekleyip görmeyi matah bir şey olarak görmelerinden gelen kesime gönderme yapar gibi sanki. Zorla güzelliği bu şekilde kabullenmeyi başka nasıl açıklayacağız? Üstelik sonra da şöyle söylüyor:
Efendi babanın dervişâne tavrının gerçek bir ermişlikten çok politik basiretsizlik olarak da okunabileceğini düşünüyorum. İki yorum arasında çelişkiler bulunabileceğini kabul ediyorum, lâkin yine de bu öykünün kuvvetli bir alt metni olduğu kanısındayım. Çağan'ın cümlelerinde ifadesini bulan çözümleme elbette "yanlış" değil. Bilâkis, böyle bir çözümlemenin mümkün olması öyküyü başarılı kılıyor benim gözümde. Ancak daha en baştan aşırı-yoruma kapı araladığını kabul ettiğim alt metin okumasının da öyküye olan yaklaşımımızı zenginleştireceğini, yeni sorular sormamızı ve kafamızda oluşacak sorulara cevap bulmamızı kolaylaştıracağını düşünüyorum.
Re: Soysuz Kedi
Çok yerinde bir soru sormuşsun Çağan. Kanımca bunun cevabı arkeolojide gizli. Örneğin çözümlenmeden önce hiyerogliflerin yazgısı böyle bir duruma işaret ediyordu. O zaman anlamsal yapıdan değil, nesnenin bulunduğu yer, saklanma biçimi, malzemesi gibi niteliklerden hareket edilerek bir takım yorumlar yapılıyordu. Bunu yazınsal metne aktardığımızda da durum çok farklı değil. Elbette dönemsel okuma "yapıt için her şey" demek değil. Sadece gidilebilecek yollardan biri. Ancak tartışmanın kuramsal yanını açmak istemekle birlikte baştan beri ısrarla altını çizdiğim nokta, bu yoruma M.Ş.E.'nin ve bu öykünün dilinin kapı aralıyor olması durumu. "Yahu Gödeli Mehmet'in yazarı, bunca siyasi olayın içinde bulunan, adı suikaste karışan, sürgüne gönderilen, bolşeviklikle suçlanan bu adam, durup dururken ne diye çocuklarını yiyen kedi masalını anlatsın?" diye sorduğumda verdiğim cevabın bir sonucu.
Bundan sonra sorduğun soru ise düğümü çözmeye bir adım daha yaklaştırıyor bizi.
Gerçekten de bir heykeli, kimin yaptığını bilmeden, nasıl koşullar altında ve kimin için üretildiğini öğrenmeden, sadece formuna ve işçiliğine hayran kalarak izleyebilirim; aynı şekilde Bakkhalar Tragedyası'nı Antik Yunan kültürünü çok tanımadan, tanrılar panteonunu, Dionysos kültünü, Euripides'i bilmeden de keyifle okuyup, ondan estetik haz alabilirim. Hatta Kant'ın bütün estetik kuramının özü bir yerde bu ayrıma dayanır. Suç ve Ceza da elbette böyle okunabilir ve bu kişiye çok şey katar. Bedrettin Cömert'in vurgusunu bu yüzden önemli buluyorum: "...insanlığın ulaştığı düşünce ve beğeni aşamasındaki yerinin belirlenmesi..." ve giderek "...insanın öteki etkinlikleriyle uyum içinde bir ilişkiye sokulmasının sağlanması..." için daha fazla emek gerekecektir. Platoncu anlamdaki akademi geleneğinin altında yatanın da, "edebiyat bilimi"nin muradının da aslında bu basit ilkede bulunduğunu düşünüyorum. Onu yaşantımıza katmak, "evrensel" hale getirmek istiyorsak, ulaşabildiğimiz tüm boyutlarıyla değerlendirmeye tabii tutmalıyız.
(Aslında bu ifadede üzerinde durmak istediğim bir konu daha var; ama onu da işin içine katarsam bu ileti destana dönüşecek ve öykünün esamesi okunmayacak ardından. Yine de daha sonra üzerinde durmak için çıtlatayım: "Evrensel insanlık değerleri" ifadesi çoğu kez durağan, mutlak, kalıplaşmış değerler olarak anlaşılır; bunun altında da değişmeyen "insan doğası" tezi yatar. Bu, çokça tartışmalı bir konudur. Bizim ele aldığımız biçimiyle ise bu değerleri tarihsel kimliğimizden bağımsız olarak ne kadar düşünebileceğimizi kestiremiyorum.)
Bu anlamda öyküden çok uzaklaşmadan Müstear Efendi'nin izlediği yolu izlemekte fayda var. Öykünün içindeki verilerden yola çıkılarak döneme ulaşılabiliyor mu, dönem bu öykünün içine ne kadar girmiş; bunu tartmalı.
Re: Soysuz Kedi
Şu durumda konuyu öyküde toparlamaya dair sorulacak iyi bir soru. Ben en başından beri bunu yapmaya çalışıyorum. Yanıtım şu oluyor:Öyküden döneme ulaşamıyorum; dönemden öyküye ulaşıyorum.
Re: Soysuz Kedi
5 farklı öykü kitabını okuduğum ve diğerlerine de zaman zaman göz attığım M.Ş.Esendal'ın "Soysuz Kedi" öyküsünün, dönemin kızgınlık birikimi sonucunde oluştuğunu düşünüyorum. Tüm bu tartışmalar, forum kültürünün gelişmesi bir yana öykünün temel sorusunun da hangisi olması gerektiği tartışmasını barındırıyor ki ben de Müstear Efendi ve Barış Acar'dan farklı düşünmüyorum. BUnu desteklemek adına da bazı okumalar yaptım ve aşağıya aktaracağım. Kopuk kopukluğu affoluna:
Re: Soysuz Kedi
Esendal'ın Soysuz Kedi öyküsü Ulus Dergisinde 26 Haz. 1949'ta yayımlanmış ilk defa. "Kedi" ismiyle.Ayrıca Soysuz KEdi adıyla bir öykü yayımlanmadığı için bu düşünceyi geliştirdim. Yine de açık bir kapı bırakmakta fayda var. Bu konuda araştırmam sürecek...
M.Ş.Esendal'ın öykülerini incelerken öyküler iki döneme bölünüş ve II. Dönem öyküleri için "kaynağını,sanatkarın düşünce dünyası ile içinde yaşanılan sosyal hayatın müşahedesinden alan söz konusu hikayelerin tamamında asıl olan, yöneten-yönetilen ilişkisini bütün yönleriyle okuyucunun dikkatine sunabilmektir."(a.g.e. sf 136) saptaması yapılmıştır.
Re: Soysuz Kedi
Öyküden döneme ulaşmaya gelince... Açıkçası öyküyü okumaya başladığımda Meşe hakkında çok şey bilmiyordum. Ayaşlı ve Kiracıları'nı okumuştum ve Meşe'nin siyasî kariyerinin daha çok dış görevlerde geçtiğinden de haberdardım, ama yazarın anlatımında sembolik öğeler aramak gibi bir saikle başlamadım okumaya. Beni dönem hakkında düşünmeye iten ilk şey -ilk yorumumda da belirttiğim gibi- kedinin yavrularını yemesi oldu. Bu, kuvvetli biçimde "yavrularını yiyen ihtilâl" çağrışımı yaptı. Ondan sonra öykünün böyle bir yanı da olabileceğini düşünmeye başladım. Muhtemelen Barış benzer bir yorum yapmasaydı düşüncemi geliştirme ihtiyacı hissetmeyecek orada bırakacaktım. Ama bu konuda yalnız olmadığımı görünce böyle bir yorumun da mümkün olabileceğini görüp kaşımaya başladım. Okudukça öykünün sembolik anlatımı açıklık kazanmaya başladı. Çağrışımları zaman buldukça (ve karşılaştıkça) aktarmaya devam edebilmeyi umuyorum.
Re: Soysuz Kedi
Aslında benim burada tartışmaya çalıştığım asıl mesele öykünün kendisi değil. Amacım, yöntemin kendisini konuşmak. Öykü bu konuda sadece örnek, araç niteliği taşıyor. Şimdilik bu örnek üzerinden hareket edebildiğimiz için sık sık öyküye dönüş yapıyorum.
Bu arada dün akşam değinmek isteyip de değinemediğim bir konu var: Ben hâlen öykünün çağrıştırdıkları konusunda siyasî bir gönderme taşıdığını düşünmüyorum. Eğer ki yazar, birkaç figürün ve kedinin davranış biçiminden hareketle dönemi anlatmaya -bu şekilde- çalışmışsa bu kez yazarın pek de başarılı olduğunu söyleyemem. Çok zayıf olduğunu, çağrışımlarını da dar bir alana sıkıştırdığını düşünüyorum. Yok illa ki dönemsel bir hedef belirlenmişse, yazarın böyle bir niyeti varsa ve öyküyü bu şekilde okumak gerekirse ancak öykünün son tümcelerinin bana bir şeyler fısıldadığını söyleyebilirim:
Bu tümcelerden "devlet ana" şiarından hareketle devletin halkını sahipsiz bırakışı ve onları yok edişi gibi birkaç fikir zihnimde canlanıyor. O dönemde devletten beklenenler ve devletin halkına reva gördükleri eleştiriliyor diyebilirim. Yoksa dönemin panoromasının bu öyküye ve olaylarına topyekûn sığdırılması güç.
Re: Soysuz Kedi
Ayrıca bugün okul kütüphanesindeki yaklaşık 30 dakikalık taramama karşın öyküyle ilgili birkaç kaynağa ulaştım; ancak tarihiyle ilgili -söz birliği edilmişçesine- hiçbir bilgiye rastlamadım. Edebiyat tarihçilerini ve bu işle ilgilenenleri kutlamak gerekir. Bu arada Muzaffer Uyguner'in Esendal'la ilgili bir yapıtını aldım. Öykülerle ilgili saptadığım yerleri foruma eklerim.
Re: Soysuz Kedi
Madem konuyu bu kadar kaşıdık, şunu da belirtmeden geçmemek gerekiyor: Her yapıtın içine ortaya çıktığı dönemin sosyal-kültürel belirlenimleri bir biçimde girer. Balzac'ın romanlarında, her ne kadar yazarı böyle istememiş bile olsa, sosyal dönüşümün izleri, alt sınıfların yaşantıları gerçekçi bir biçimde yer alır. Buradan bakıldığında yazar ne yöntemini kendisi seçebilmiştir ne de ele almak istediği konuyu; sanat yapıtında "zeitgeist" bu derece etkili bir olgu olarak karşımıza çıkar.
Bu bakış açısından; Esendal'ın öyküsünün, simgesel olarak bir şeyleri ima etsin etmesin, dönemi tarafından determine edilmiş bir yapıt olduğunun hakkını teslim etmek gerekecektir.
Re: Soysuz Kedi
Barış yazdıklarına katılıyorum. Zaten bir yazarı döneminden koparıp ele almamız mümkün değil. Aynı şekilde eserlerini de o dönemle sık sık ilişkilendirmek gerekir. G. Samsa'yı yazıldığı dönemi bilmeden, çağruhu dediğin etkiden bağımsız değerlendirmek mümkün mü? Ancak bunları yaparken Nurten'in güzel bir şekilde ifade ettiği gibi yapıttan döneme ulaşmak bana daha makul görünüyor. Çünkü okuyanın öncelikli verisi okuduğu metindir. Bunun yanında dönem her yapıta bol gelebilecek türden birçok veriyi barındırabilir.
Re: Soysuz Kedi
Ben de şimdi, "Anlam, metnin kendisinde değil, okunmasındadır." dersem ne olacak? (Stuart Hall'e atfedilen br söz bu, sanıyorum.)
Re: Soysuz Kedi
Tabii benim "öncelikli veri" sözünden kastım okuyanın çıkış noktası, düşüneceklerine zemin oluşturacak birincil kaynaktır. Sonrası okuma biçimine, okuyanın birikimine ve hayal biçimine göre mutlaka değişkenlik gösterir.
Re: Soysuz Kedi
Hatta bence "Anlam, metnini kendisinde değil, okunmasındadır." sözü senin söylediklerini çokça destekler nitelikte. Okuyanı edilgenlikten çıkarıp etken bir konuma taşıyor ve bir metinden birden çok anlam çıkarılabileceğini, yazarın kaleminden çıktıktan sonra yazardan bağımsız hale geldiğini ifade ediyor -ki bu da senin çıkış noktandı zaten.
Re: Soysuz Kedi
Hmm, işin ilginç yanı yukarıda sözünü ettiğiniz okuma biçimi baştan beri sözünü ettiğimiz "metin merkezli okuma" ya da "dönem okuması" vb. yaklaşımları karşılamıyor. Kendini tamı tanımını "alımlama estetiği"nin içinde buluyor bu ifadeler. Yapısalcı ve toplumcu eleştiriye karşı daha geç bir dönemi ifade eden post-yapısalcı diyebileceğimiz ya da Eco'nun deyimiyle "açık yapıt" fikrine dayalı bir okuma biçimi.
Biraz daha açayım:
Buna göre okuyanın "çıkış noktası" metin midir, yoksa metne yaklaşırken bir takım güdülenmelerle dolu olan zihni midir? Şayet okuyucu merkezli bir yöntem anlayışını savunuyorsak zihni başat kabul etmemiz gerekecek. Böylece metin arkada silinirken, yeniden zihni dolduran tarihsellik karşımıza çıkacak.
Buradaki "yazardan bağımsız hale gelme" metni ne öznelik bilincinden ne de toplumsal belirlenimden kurtarıyor maalesef. Bu kuram içinde yazarı da okuru da aynı öznelik durumunun farklı vecheleri olarak tanımlamak mümkün. İkisi de toplumsallık tarafından kuşatılmış çerçevelerden metne yöneliyorlar.
Görülen o ki, metnin bağımsızlığının savunulması anlamında bu fikrin de kusursuz olduğunu öne sürmek güç. Şöyle bir açık bırakıyor geriye: Eğer ki sanat bakan gözde gizliyse neden dışarı doğru bakıp duruyoruz? Sanat yapıtı üretip durmanın manası ne? Kaldı ki, az önceki örneklerde gördüğümüz gibi, okumayı yapan her kişi belirli bir tarihsel dönemin kuşatılmışlığı içinde yapıyor okumasını; dolayısıyla tarihselliğin hüküm sürdüğü günümüzde yapılan okumanın da dönem analizini ve simge çözümlemesini getireceği hemen varsayılabilir. Aslında yapısalcı teoriyle postyapısalcı devamının çok farklı çizgileri izlediğine inanmıyorum. Sonunda toplumcu eleştirinin aksine istikamette giderek aslında var olmayan bir şeyi öneriyorlar. Nietzsche'nin Kant'ın "kendinde şey"i için söylediği
lafı geliyor aklıma.
Daha önce Oğuz Atay öyküleri üzerine yöntem analizi yapmayı önerirken öne sürdüğüm düşünce de aşağı yukarı aynı noktalarda toplanıyordu. M.Ş.E. için de aynı şeyi yineleyebilirim: Mevcut yöntemleri birbiriyle kıyaslamak yerine hangi yöntemin elimizde nasıl bir sonuç bıraktığına odaklanmamız gerekiyor. Görmek "bir şeyi görmek"tir sonunda...