UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Rıhtımda

25 Oca 2012
Mehmet Sürücü

Ve bir nehir o kadar nehir ki
Durmadan akar

Sonra en büyük denizler olur
İşte o en büyük denizler sonra
Denizin bittiği yerde başlar

Bu yol insana çıkar

Edip Cansever

Saat 16.00’da Enez limanındaydık. Liman, Ege’ye dökülen Meriç nehri deltasının kenarında. Nehir aynı zamanda Türkiye’yi Yunanistan’dan ayıran sınırın bir bölümünü belirliyor. Yol üzerindeki bazı yerlerde, Yunanistan tarafındaki yerleşim yerleri, sınır kulübeleri çıplak gözle görülebiliyor. Liman bir yanı açık, karayı denize iliştiren geniş bir ataş gibi duruyor. Enez; yerleşim yeri olarak, kıyıdan birkaç kilometre içeride. Limanda sadece içecek, bisküvi, diş macunu, tıraş bıçağı gibi ufak tefek şeyler satan bir büfe ile menüsünde balık çeşitleri ve alkollü içki olan küçük bir lokanta var.

Rıhtımın üzerinde, geldiğimize benzer, birçok soğutma donanımlı balık kamyonları park etmiş. Boş bir yer bulup biz de park ettik.

Şoförlerden bir grup, rıhtım üzerinde sohbet ediyor, şakalaşıyorlar. İsuzu’nun saçları dökük şoförü yan tarafındaki avadanlık bölmesini açmış, küçük bir piknik tüpünün üzerinde bir şeyler pişirmeye çalışıyor. BMC’ninki, kovadaki çamurlu suya daldırdığı bir fırçayla aracını yıkıyor. MAN’ınki, şoför mahallinde. Arada bir limanın girişine, uzun uzun baktıktan sonra önündeki gazetenin sayfalarını çeviriyor. Kırmızı Ford’un, eprimiş deri ceketlisi, ters çevirdiği, gazete serili tahta balık kasasının üzerinde, biraz peynir, birkaç kızarmış balık, bir-iki dilim elmayla demleniyor. Ayaklarının dibinde kül rengi bir kedi dolanıyor. Önüne bir parça balık atıyor.

Gelecek balıkçı teknelerini bekliyorlar. Daha erken. Gelmelerine saatler var.

Liman, bir yanı açık, geniş, bir dikdörtgen. Batıya, açık denize bakan yanına, L şeklindeki büyük mendireğe dik, küçük bir mendirek yapılmış. Güney rıhtımını ortalayan geniş iskele, büyük balıkçı teknelerinin yanaşması için kullanılıyor. Karşısındaki kuzey bölmesinde de Enez’in küçük balıkçı kayıkları barınıyor.

Limanın kenarındaki balık lokantasına girdik. Sonradan şoför olduklarını anladığım birkaç kişi, geniş, göbekli döküm sobanın etrafına oturmuş çay içiyor, bağıra çağıra sohbet ediyorlar. Kızgın sobanın üzerindeki, kenarları isten kararmış demlikten hafif bir kaynama sesi geliyor. Selam verip, sobadan uzakça bir yere, plastik sandalyelere oturduk. Çay istedik. Genç garson, önündeki diz üstü bilgisayarın başından isteksiz kalktı. İki bardak hazırladı, sobanın üzerindeki çaydanlıktan çay, başka birisinden su ekledi. Önümüzdeki beyaz plastik masaya bıraktı.

Şoförlerden Zengin lâkaplı olanın sesi diğerlerine göre daha gür çıkıyordu. Üstünden başından, lakabıyla bir tezat içinde olduğu, nüktedan birisinin ona bu uyumsuz sözcüğü yakıştırdığı belli oluyordu. Ne konuştuklarını dinlemiyorum. Kulağıma aralıklarla sözcükler ilişiyor. Kelimeler kulağımdan kafamın içerisine doğru fazla gidemeden, bir yere ulaşmadan dağılıp gidiyorlar. Lastik, Keşan, sardalye, hamsi, balık, yol gibi şeyler. Çayların parasını verip çıktık.

Kamyona oturduk. Kenan yattı. Sayfaları ürkekçe çevirerek kitap okudum bir süre. Sayfaları çevirdikçe, kağıdın olması gerekenden çok ses çıkardığını düşündüm. Uyandıracağından korktum. Kitabı kapattım. Rıhtımın üzerindeki uzun kamışlarla balık tutan insanlara, ayaklarının dibinde ürkek ürkek dolaşan kedilere, balık kasasının üzerindeki gazeteyi buruşturup, bardağını, tabağını avadanlık gözüne koyan, yüzünü hafifçe kırmızılık basmış Kırmızı Ford’un, eprimiş deri ceketlisine, can sıkıntısıyla kedileri kovalayan köpeklere, daha hava kararmadığı halde lambası yanan elektrik direğinin tepesinde kıpırdamadan duran martıya baktım.

18.00 den sonra tekneler birer birer limana girerken rıhtımın üzerindeki her şeyde, balık kamyonlarında, martılarda, kedilerde, köpeklerde, şoförlerde anında bir farklılık bir telaş başladı. Gelen balıktan bir şeyler “kapmak” kaygısı.

Gelen tekneler iskeleye, boş buldukları yere yanaşıyor. Orta güvertede, üst üste dizilmiş Polistiren(1) kasaların yanında, haki muşambalı, burunları, kulakları, yüzleri soğuktan kızarmış balıkçılar duruyor. Birkaç manevrayla iskeleye aborda(2) ediyor tekne. Kalın baş ve kıç halatları halkalara bağlanıyor. Hareket başlıyor. Kamyon, arka kapaklarını açıp, geri, tekneye yanaşıyor. Tayfa kamyona doğru dizilip, balık kasalarını elden ele aktarıp doldurmaya başlıyor. Herkes acele ediyor. Etmek zorunda. Bundan sonraki aşama, bir çeşit zamanla yarış. Balığın bir an önce balıkhanede, balıkhanedeki mezatta olması gerek. Çabucak dolduruluyor kamyon. 450-500 kasa balık birazdan soğutmalı bir kamyonun ardında, kim bilir hangi kente doğru yola çıkacak.

Liman, iskeleler bir anda balıkçı tekneleriyle doldu. İskelede yer bulamayan, yanaşmış tekneye, bir sonraki onun yanına aborda ediyor. Az önce teknenin kenarından yüklenen balık kasaları, uzun bir insan kuyruğundan sonra, elden, ele, iki teknenin üzerinden aktarılarak kamyonlara yükleniyor.

Kenan, durgun suda, rengârenk rıhtım lambalarının yansımalarının dalgalandığı limandan giren tekneyi gösterdi. Alt kamarasında soluk yeşil, kalın vinç direğinin tepesinde kırmızı bir ışık yanıyor. Acelesiz, ağır ağır iskeleye yanaşıyor.

Teknenin güvertesindeki dostları gördüm. Onlar da beni fark ettiler. Yüzlerimize bulaşıcı bir gülümseme, üzerime bir sevinç yayıldı.

(1)Polistiren: Ambalaj ve yalıtım sektöründe kullanılan bir madde. Halk dilinde köpük.
(2)Aborda: Bir teknenin diğerine veya bir iskeleye yanaşması.
ŞİİR: Edip Cansever.Sonrası Kalır 1.Umutsuzlar Parkı.s.151

Kategori:

Re: Rıhtımda (Kardeşim Deniz 2)

"Kardeşim Deniz" dizisini beğenerek okuyorum. Mehmet Sürücü'nün yolculuğuna neredeyse yanındaymış gibi eşlik edebilmek güzel. Tekneler gelmeden önceki durgunlukla "hareket başladı[ktan]" sonrası arasındaki zıtlık ve beklemeye ilişkin ayrıntılar bende bir gezi yazısı değil de öykü okuduğum hissini güçlendirdi. Dizinin bundan sonraki yazılarını da bu ikilemde okuyacağıma dair bir izlenim oluştu içimde. Mehmet Sürücü'nün ellerine sağlık. Dizinin sonraki yazılarını da merakla bekliyorum.

Şöyle olsa benim kulağıma daha iyi gelirdi dediğim bir iki cümle oldu yazıyı okurken, bilmiyorum başkaları da benim düşüncemi paylaşır mı?

""
Liman bir yanı açık, karayı denize iliştiren geniş ataş gibi duruyor.
""
Liman bir yanı açık, karayı denize iliştiren geniş bir ataş gibi duruyor.

""
İçlerinden sesi en gür çıkan, Zengin lakaplı şofördü.
""
Şoförlerden Zengin lâkaplı olanın sesi diğerlerine göre daha gür çıkıyordu.

""
daha hava kararmadığı halde lambası yanan elektrik direğinin tepesindeki kıpırdamadan duran martıya baktım.
""
daha hava kararmadığı halde lambası yanan elektrik direğinin tepesinde kıpırdamadan duran martıya baktım.

Bir de belki mevsimin kış olduğu, ya da havanın soğuk olduğu konusunda bir şey söylenebilir diye düşündüm. Gerçi herkesin sürekli iç mekânlarda olması bir pucu veriyor okuyana, ama emin olamadım...


Re: Rıhtımda (Kardeşim Deniz 2)

""
Şoförlerden Zengin lâkaplı olanın sesi diğerlerine göre daha gür çıkıyordu

Bu cümleyi düşünüyorum da, bir önerim var , biraz daha farklı:

""
Şoförlerden lakabı Zengin olanın sesi diğerlerine göre daha gür çıkıyordu

Bu yaşanmışlıklar için, doğayla ve denizle bu kadar yakın olabilmenin düşündürdükleri için teşekkürler Mehmet Sürücü