UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Yolda

20 Oca 2012
Mehmet Sürücü

Tek başına bir martı
Göğün ilk ve son yaratığı gibi
Konuverdi boşluğun seren direğine
Ve gaipten ses verircesine
Çınladı balıkpazarının çanı

Edip Cansever

Bandırma’dan 10.00’a doğru çıktık. Biga-Lapseki-Gelibolu-Keşan üzerinden Enez’e gidecektik.

Kalacağım balıkçı teknesi bir süredir Enez limanını kullanıyordu. Yaklaşık bir ay önce, reisin beklemediği bir anda tayfalarından altısı işi bırakıp gitmişti. Balık sezonunun en yoğun günlerinde denize çıkacak tayfa bulamayan Reis, köyümüzdeki, yıllar öncesinden tanıdığı, gençliklerinde defalarca beraber balıkçılık yaptıkları arkadaşlarını tayfa olarak çağırdı. Biraz denizin, biraz paranın, daha çok da denizin hatırına koşa koşa gittiler. En genci otuz beşini, en yaşlısı elli beşini geçmiş altı ihtiyar delikanlı. Soğuk bir aralık gününde, kendilerini denizin ortasında, buz gibi ağı, kurşunu, mantarı aktarırken buluverdiler.

Haberleşiyorduk arada bir. Birkaç kez yanlarına gitmek istediğimi söyledim. Sonra bir gün o beklediğim çağrı geldi. Hava iyiydi, balık boldu, balıkçı teknesine gelecek olan kamyon yarın Bandırma’dan geçecekti. Gelmek istiyorsam eğer…

Düşünülecek bir şey yoktu. Birkaç çamaşır, fotoğraf makinesi, piller, şarj cihazları, dizüstü, defter, kalem ve Sait Faik. Çabucak hazırladım çantamı. Ertesi gün konuştuğumuz saatte, yolun kenarındaydım. Heyecanla Bursa’dan gelecek kamyonu bekliyordum.

Teknenin balıklarını taşıyan frigofirik(1) kamyon şoförü Kenan çocukluk arkadaşımdı. Emekli olduktan sonra küçük bir kamyon almış, yıllarca meyve, sebze götürüp getirdikten sonra balık taşımaya yönelmiş, uzun zamandır bıkmadan bu işi sürdürmüştü. Zor, zahmetli iştir balık taşımacılığı. Mevsimine göre çeşit çeşit balığın, en kısa zamanda, bozulmadan, kokmadan memleketin dört bir yanındaki şehirlerde sabah erken başlayan balık pazarlarındaki müzayedelere vaktinde yetiştirilmesi gerekir. Şoförler yorgun kollarla, sabaha kadar uyumadan direksiyon sallamak zorundadır. Hızlı gittikleri, araçlarından pis balık suları döküldüğü için ceza yazan polise, zabıta görevlisine uykulu bir bezginlikle bakıp, içinden usturuplu bir sürü küfür savurup yollarına aynı acelecilikle devam etmek zorundadırlar. Kar, kış, soğuk, bozuk yollar, tıkanan trafik, patlayan lastik. Kısaca zor iş. Kenan’a neden daha kolay olan soğan, elma, portakal gibi şeyler değil de balık taşıma işinde çakılıp kaldığını sordum.

"Yıllarca monoton, gelişi, gidişi, olup biteni belli, bilinen, saatlerle, duvarlarla belirlenmiş, ayrılmış, ayarlanmış bir işte çalıştım. Emekli olmadan önce birkaç hayalim vardı, bunlardan birisi de sabit, bir yerde, bir şehirde olmamak, bir kamyon alıp şehirlerarası taşıma yapmaktı. Emekli olduktan sonra tek dingil, küçük bir Ford aldım. Yıllarca memleketin her yanına bir şeyler taşıdım. Zamanla o iş de rutinleşiyor. Aynı şeyler tekrarlanmaya başlıyor. Sonra balık işine girdim. Balık işi öyle değil. Her şeyinde bir rastlantı, bir belirsizlik var. Balığını taşıdığım tekne bir bölgede avlanıyor. Teknenin Reis’i ne zaman, ne kadar balık tutacağını bırak, tutup tutamayacağını, gece, gündüz, hangi limana yanaşacağını bile bilmiyor. Her şeyde, tümüyle bir bilinmeyen var. Sevdiğim, hoşuma giden de bu. Ne yattığım saat, ne biraz sonra nereye gideceğim belli. Önümdeki her gün, her saat tamamen bir rastlantıya bağlı sürprizler silsilesi. Yattığım, uyuduğum düzenli, belirli bir saat yok. Fırsatım olduğu, boş kaldığım an yatıp, başımı yastığa koyar koymaz uyuyorum. Çünkü ne zaman balık çıkacağı, beni ne zaman uyandıracakları belli değil. Birkaç gün uykusuz araç sürdüğüm gün de oluyor, fırtınalı, dalgalı havalarda, limanın kuytu bir köşesinde, günlerce kamyonun içinde yattığım zamanlar da. Evim, barkım, yatağım, yorganım burada, bu şoför bölmesinin içinde. Burada yatıp kalkıyorum. Yalnız çalışıyorum. Tek başıma olmak daha kolay geliyor", dedi.

Sıradan, sıkıcı bir hayat istemeyiz hiçbirimiz. Ama bu kadar da belirsizliğin etken olduğu bir hayatım olmasını istemediğimi düşündüm. Dışarıda bulutsuz, masmavi bir gökyüzü vardı. Kamyon homurdanarak ovaların, tepeciklerin arasında, acelesiz kayıp gidiyordu. Acemiz yoktu, çünkü boştu arkası. Balığı zamanında teslim etmiş, geri dönüyordu.

Yanımızda birkaç martı belirdi. Kamyonun etrafında dolanıp, çığlık çığlığa uzaklaştılar. Deniz yakın herhalde, dedim.

"Hayır, yakın değil", dedi. "Kamyondaki balık kokusunu duymuşlardır. Oluyor bazen. Ne yapsan çıkmıyor o balık kokusu araçtan. Bu da yolda rastladığım aç, şaşkın bir martıyı yolundan, yerinden ediyor. Gün geldi kamyonu kilometrelerce ötedeki, denizi olmayan bir şehre kadar takip edip, oralarda, o koku ses karmaşasında kaybolup giden, bir daha hiçbir zaman evini, denizi bulamayan martılar oldu. Bir anda denizsiz bir kentte buluverdiler kendilerini."

Bir anlığına, aslında kentte hiçbirimizin pek de o martıdan farklı olmadığını düşündüm.

Lapseki-Gelibolu arasındaki kısa feribot yolculuğunda birer çay içtik. Gelibolu her zamanki gibi sevimli, güzel bir sahil kasabası, Keşan, güneşli bir gün de olsa, kışın ortasında yorgun ve kederliydi. Geçip giderken yollarda, kaldırımlarda, duvarlarda kurumuş çamurlar, koşuşturan insanlar, arabalar, üşümüş köpekler gördüm.

Küçük iki gölün arasındaki bozuk, çukurlu yoldan geçtik. Etrafımızdaki martılar çoğaldı. İleride mavimsi karaltısıyla denizi gördüm. Kamyon küçük bir yamaçtan inerken, büyüklü küçüklü balıkçı teknelerinin doldurduğu Enez limanına baktım. Aklıma bir şiirin dizleri geldi;

“Güzel günler göreceğiz çocuklar,
güneşli günler
göre-ceğiz...
Motorları maviliklere süreceğiz çocuklar,
ışıklı mavilikler
süre-ceğiz...
Açtık mıydı hele bir
son vitesi,”

(1)Frigofirik: Soğutucu ünitesi bulunan karayolu taşıtı.
Şiirler:
Nazım Hikmet Ran, Nikbinlik.
Edip Cansever.Sonrası Kalır 2.Acı Kum.s.514

Kategori:

Re: Kardeşim Deniz 1

Yazı hakkında düşüncelerimi daha sonra aktarmak kaydıyla şimdi şu notları düşeyim:

""
Biraz reisin, biraz daha para, daha da çok denizin hatırına, koşa koşa gittiler.

Şöyle olsa?
""
Biraz denizin biraz paranın daha çok da denizin hatırına koşa koşa gittiler.

Kenan'ın ağzından aktarılan cümleler tırnak içinde olsa daha iyi olacak sanki?

""
Gün geldi kamyonu kilometrelerce ötedeki, denizi olmayan bir şehre kadar takip edip, oralarda, o koku ses karmaşasında kaybolup giden, bir daha hiçbir zaman evini, denizi bulamayan martılar oldu. Bir anda denizsiz bir kentte buluverdiler kendilerini.

Ankara'nın çöplüklerinde bu kadar çok martı olmasının nedeni de budur: balık kamyonlarının arkasına takılıp gelmiş, sonra bir daha geri dönememiş mrtılar çöplüğü kendilerine mesken tutmuştur.

Bir de yazının başlığını değiştirmeyi önereceğim. Şöyle bir başlık daha iyi olacak sanki: Yolda (Kardeşim Deniz 1)

Sonraki yazılarda da benzer bir yöntem izlenebilir. Böylece yazının içindeki alt başlığa da gerek kalmaz. Ne dersiniz?


Re: Yolda (Kardeşim Deniz 1)

Elinize sağlık. Yazıyı iki kez okudum. Oldukça keyifli bir giriş olmuş... Kamyoncu Engin'in kestirilemez önceliklerle dolu bir hayatı tercih etmesi bana oldukça ilginç göründü. Herhalde ben de bu kadar sürprizlerle bir hayatı yorucu bulurdum. Dizinin sonraki yazılarını da heyecanla bekliyorum.


Re: Yolda (Kardeşim Deniz 1)

Smile Kenan demek istedin sanırım.


Re: Yolda (Kardeşim Deniz 1)

Hay Allah! Engin de nereden çıktı acaba Smile


Re: Yolda (Kardeşim Deniz 1)

Deniz çağrıştırmış olmasın?


Re: Yolda (Kardeşim Deniz 1)

Yazı son derece yalın. Ellerine sağlık Mehmet Sürücü. Kamyon şoförüyle olan kısacık bir konuşmada, mesleği seçme nedeni, martıların kamyonu takip etmesi bile -özellikle martıların takip meselesi- başlı başına birer hikaye. Severek okudum, devamı konusunda bekletme bizleri.


Re: Yolda (Kardeşim Deniz 1)

""
Önümdeki her gün, her saat tamamen bir rastlantıya bağlı sürprizler silsilesi. Yattığım, uyuduğum düzenli, belirli bir saat yok. Fırsatım olduğu, boş kaldığım an yatıp, başımı yastığa koyar koymaz uyuyorum. Çünkü ne zaman balık çıkacağı, beni ne zaman uyandıracakları belli değil. Birkaç gün uykusuz araç sürdüğüm gün de oluyor, fırtınalı, dalgalı havalarda, limanın kuytu bir köşesinde, günlerce kamyonun içinde yattığım zamanlar da.

Yukarıdaki satırlar bana çok kışkırtıcı geldi. Günümüz insanının en büyük problemlerinden biri -yeni bir tür yabancılaşma denebilir mi buna?- "gerçeklik duygusunun yitirilmesi" gibi geliyor bana. Kurumsallaşan gündelik yaşantının, tekdüze olmanın insanı çepeçevre sardığı bir günde insan, yaşamı -geçip giden yaşamın içinde kendi özneliğini- hissedebilmek için neler yapıyor, yapıyoruz.

Bunu bir öyküden iyi ne anlatabilir?


Re: Yolda (Kardeşim Deniz 1)

Barışımın son tespitine bayıldım. Tekdüze hayata dayanamayanlarımız, kendi sınırlarını kışkırtmak adına hangi uç noktalara varabiliyor acaba , aslında çok feci bir atölye çıkar burdan. Psychedelic ( sanrı gördüren , hayyallendiren )neden rock olsun da Psychedelic edebiyat olmasın.Yabancılaşmanın dibi... aynı zamanda yeni anlam formları bulmanın başka boyutlara uzanmanın.
Palahniuk'un eserlerinde olan taddan bahsediyorum. Bilmem Barış bunu mu demek istedi. Fakat çok kışkırtıcı bir metinsel çalışma yatıyor burda neden kolektif olmasın?


Re: Yolda (Kardeşim Deniz 1)

Sevgili Egemen, keşke fırsat bulsa da bize Palahniuk'u ve eserini tanıtacak bir yazı hazırlasa...