Dil ve Darp Meseleleri
Efenim,
ol hikâyat şöyledir.
Eren nam salmış Norveç somonu ile bendeniz bir vaktikerahette şu fasıl üzre münakaşaya tutuştuk: "Geyik yapmak" deyimi makbul müdür, değil midir? Bu epey vakittir aramıza karışmış zevceyi mekruh mu kabul etmeli, endamıyla kola takıp gezdirmeli mi?
Aşağıda bulacağınız ağız dalaşı buna hükmetmek içindir.
Re: Dil ve Darp Meseleleri
Bağıs yapmak, düğün yapmak, baskı yapmak, bulus yapmak, anlasma yapmak, bayram yapmak, arama yapmak, arastırma yapmak, dövme yapmak, değisiklik yapmak, dalıs yapmak, doğum yapmak, geçis yapmak, inceleme yapmak, iyilik yapmak, kayak yapmak, çeviri yapmak, çizim yapmak, giris/çıkıs yapmak, güncelleme yapmak
etmek, yapmak, eylemek gibi yardimci fiillerin dile yabanci dillerden giren sozcuklerle kullanilmasi garip oluyor gercekten. ama bu yardimci fiile neden kil olalim ki (bkz. kil olmak)? bize dilin yetersizligini gosterdigi icin mi? ustelik "geyik yapmak" nereden baksan 15 senedir dile yerlesmis, herkesin ayni anlama gelmek uzere kullandigi (havadan sudan konusmak) bir deyim. "geyik muhabbeti" deyiminin eylemlestirilmis hali. bunu baska turlu nasil eylemlestirecegiz? "geyik muhabbeti yapmak" mi diyecegiz? fark nerede? "geyik yapmak" dilin kendi icinden gelistirdigi bir deyimdir bence. kullanalim, kullandirtalim...
Re: Dil ve Darp Meseleleri
1. Yukaridaki cok sayida ornekle "geyik yapmak" arasindaki niteliksel fark hemen gorulebilir. bagis, dugun, baskı, bulus, anlasma... yapabilirsin. Yapmak yardimci fiili bu kullanimlarda dilsel tutarliliga sahip. Kayak yapabilirsin gercekten, cizim de... Ancak "geyik yap da goreyim seni" demezler mi adama! Ayni yapi yanlisi genellikle "dus yapmak" ornegiyle anlatilir. Ingilizcedeki ayni kalip turkceye aktarilinca boyle garip bir sey cikar ortaya. Bu ise dilsel daralmaya, yani o eylemi anlatmak için yeni yapim ekleriyle (turkce eklemeli bir dil oldugu icin) kurulmus yeni eylemler uretilebilecekken dilin kisirlasmasina yol acar.
Senin onerin dilsel anlamda daha tutarli gorunmekle beraber (geyik muhabbeti yapmak) muhabbet yapmak yerine muhabbet etmek yardımcı fiilini gereksindiginden yine sorunu cozmus olmuyoruz.
2. Tartismaya actigin ikinci yon ise, "canlilik", "ozgurluk" sorunuyla ilgili. iki farkli icerimi var:
2.1. Dil canlidir gelisir.
2.2. Dil konusunda baski yapilamaz.
Bu konu ilk basliktan da karmasik ne yazik ki. Ancak en azindan uzerine koca bir literatur oldugu soylenebilir.
Kisaca fikirlerimi ozetlemem gerekirse; dil canlidir ama canlilik yanlis etkilenmeleri kendiliginden duzeltmiyor yazik ki. Kanser ornegindeki gibi, yanlis hucrelerin metaztazi insani olume goturebiliyor. Yahu onlarda canli iste yaziktir yok etmeyelim cok mantikli bir cozum gibi gorunmuyor bana. Dilde bu kultur emperyalizmi olarak anilan unsurla (ve althusser'in ustyapinin belirleyici etkisine yeniden dikkat cekisinde oldugu gibi) cok rahat gelisebiliyor. Bunun orneklerini saymaya gerek yok herhalde.
Dil konusunda baski / yasaklama yapilamaz elbette. Ozturkce sorunuyla daha once bir hayli ugrastim ama adam akilli isin icinden cikabildigim soylenemez. Kavrami daha iyi anlattigini dusundugum, kolektif bellek uzerinde etkili olani secmeye calisiyorum. Ama yine de yeni ve guzel gelisecek olanin yolunu acma fikrini de hic kenara birakmiyorum.
Kisaca boyle ozetleyebilirim sanirim.
Soruyu Duyunca "Panik Yaptım"
Öncelikle merhaba,
Barış, senin ve Eren'in zihnini kurcalayan, hangisinin doğru olduğuna bir türlü karar verilemeyen bu soru; takip ettiğim, okuduğum kimi yayınlarda sık sık tartışılıyor. Hem de bu işin erbabından tut da dile meraklı birçok kişinin içinden çıkamadığı bir hal aldığını söyleyebilirim. Bu girişi sorumuza cevap bulmaktan öte - çünkü doyurucu bir yanıtı ben de merak etmekteyim - tartışmaya katılmak, oradan doğru sonuçlar çıkarmak için yaptım. (Giriş yapmak doğru mu oldu acaba?)
Öncelikle konuyu iki yönden ele alırsak, ana meselenin özünden uzaklaşmamış oluruz.
Birincisi: Yabancı dillerden dilimize girmiş, eylem türetme eklerinden birini alarak eylem hâline geçemeyen sözcükler, yardımcı eylem diye nitelendirilen "etmek, olmak, eylemek, kılmak, yapmak" sözcüklerinden birini alarak yüklem gibi görevlerde kullanılırlar.
Örnek: "Teşekkür" sözcüğü, "teşekkürlemek" biçiminde kullanılamadığından " teşekkür etmek" şeklinde kullanılabilmektedir.
Ancak bu yardımcı eylemi düşürüp yapım eklerimizden biriyle bu sözcükleri çekimleyebiliyorsak bu yardımcı eylem - çünkü yardım edeceği durum ortadan kalkar- gereksizdir artık. "Kuşku etmek" yerine "kuşkulanmak" denilebildiğinde bu durum oluşur.
"Yapmak" sözcüğünü de "panik yapmak, ütü yapmak, plan yapmak, liste yapmak, kopya yapmak, başvuru yapmak" oluşumlarında rahatlıkla düşürüp tek başına kalan ad soylu sözcükleri, uygun yapım ekleriyle "ütülemek, planlamak, listelemek, kopyalamak, başvurmak" şeklinde kullanabiliriz. O halde bu kullanımlardaki "yapmak" sözcüğü bir şey yapmadığından gereksizdir. - Bu eylemin asıl fiil olduğu yerler var, ona birazdan değineceğim.-
İkincisi: Yeri geldiğinde - yeri mi acaba ona değineceğim - "yapmak" eylemini "etmek" sözcüğünün yerine kullanıyoruz. "Park yapmak, tespit yapmak, gasp yapmak, havale yapmak, tasarruf yapmak" bileşik eylemlerinde bunların yerine pekâlâ "park etmek, tespit etmek, gasp etmek, havale etmek, tasarruf etmek" bileşik sözcüklerini kullanıyorduk.
Buradaki sorun sanırım "yapmak" sözcüğünün anlamlarına bakıldığı zaman çözülecektir.
Bu sözcüğü biz " Ortaya koymak, gerçekleştirmek, oluşturmak, meydana getirmek" , "Bir şeyi başka bir şey durumuna getirmek", "Bir dileği, bir isteği yerine getirmek, uygulamak" , "uğraşmak, meşgul olmak, bir etkinliği düzenlemek" gibi anlamlarda kullanıyoruz. "Etmek" sözcüğü yukarıdaki örneklerde, kendi başat anlamıyla -bir işi yapmak- kullanıldığından, bu örneklerde "yapmak" sözcüğünü kullanmak doğru değildir.
Gelgelelim sorunun en çetrefilli taraflarından olan " geyik yapmak, aşk yapmak, müzik yapmak, çet yapmak" bileşik eylemleri kuruluşları ve kullanılışları bakımından doğru mu yanlış mı sorusuna. Bu kullanımların bana kalırsa doğru yanlış değerlendirmelerinin ötesine geçilerek dil zevkine, Türkçe'nin zenginliğine, kişinin ifade gücünün çeşitliliğine kattıkları benzer bir şekilde götürdükleri üzerine tartışmalar yapılabilir. - Tartışılabilir mi desek acaba?-
"Geyik yapmak" yerine " çene çalmak, gevezelik etmek, lafa dalmak, çene yarıştırmak" ; "aşk yapmak" yerine eskilerin kullandığı "sevişmek" ; "müzik yapmak" demektense "müzikle ilgilenmek, müziği icra etmek" dersek ifade gücümüz daha da genişlemiş olmaz mı?
Son olarak "yapmak" sözcüğü bazı bileşik eylemlerde, "işin belli bir zaman dilimine yayılması" anlamına denk düştüğünden bu anlam farklılığını dikkate alarak sözcüğü kullanmalıyız.
"Kimi okullar zaman zaman yetkililer tarafından denetleniyor." tümcesinde "denetlemek" sözcüğü; " Biz müfettişler bu okullarda denetleme yaptık." tümcesindeki anlamından ayrı olduğu için trafik polisleri "bekleme yapma" dediğinde hangi anlamı düşünürek bileşik eylemi kullandıklarını merak edesim ve sorasım geliyor.
Dilim döndüğünce anlatmaya çalıştım. Katkılarınızla bu tartışmalar daha da renklenecektir.
Sevgiyle...
Re: Dil ve Darp Meseleleri
Abdullah konuyla ilgili yaptigi bilgilendirici giristen sonra boyle bir sonuca/ oneriye ulasmis. Buna bir diyecegim yok, ama bu, benim acimdan tartismanin icinde degil (zaten onun da boyle bir iddiasi yok anladigim kadariyla). Her zaman kaliplasmis ve populerlesmis tek bir ifadenin yerine baska ifadeler kullanmaya calismak, yakin anlamli ya da esanlamli sozcuklere basvurmak anlami degilse de anlatimi zenginlestirir. Bu genel durum, "geyik yapmak" icin de gecerli elbette.
Benim konuyla ilgim yalnizca "okur" olmamdan kaynaklandigi icin soz konusu tartismalara hakim degilim. Dolayisiyla ulastigi noktayi bilemiyorum. Benim garibime giden su: "geyik" yabanci dilden gecme bir sozcuk degil. Dolayisiyla, "geyik yapmak" dedigimizde aslinda "dus yapmak"tan farkli bir sey soylemis oluyoruz. Cunku "dus", yikanmak isi. "Dus yapmak" da yikanmak. Ama geyik bir hayvan, "geyik yapmak"sa bos konusmak demek. Yani sozcugun ifade icinde kullanimi bana daha cok "deyimlesme" gibi gorunuyor (varsa artik boyle bir sey). "Gote gelmek" gibi, "etekleri zil calmak" gibi, "adama donmek" gibi... Dolayisiyla, "geyik yap da gorelim" diyen adama ben de "gote gel de gorelim", "ayak dire de gorelim", "veryansin et de sigaramizi yakalim", derim.
Baris'a hitaben:
Bu durumda senin de ifade ettigin gibi daha cok bu sorunu dilin canliligi acisindan ele almak egilimindeyim. Bunun cetrefil bir konu oldugu konusunda da sana katiliyorum. Ustelik kanser benzetmeni de oldukca yerinde buluyorum. Dile yabanci dillerden giren sozcukler konusunda dikkatli olmaya calismanin "kultur emperyalizmi" baglaminda anlamli oldugunu dusunuyorum (bu da kafamin karisik oldugu konulardan). Ancak "geyik" zaten Turkce oldugu icin, ifadede de yabanci dillerden gelen bir sozuk olmadigi icin tam olarak bu kapsama oturtmak guc olabilir diye dusunuyorum. Bu bir.
Ikincisi daha zor: dilin icindeki hangi yapinin kanser hucresi olup olmadigina nasil karar veriyoruz? Buna karar veren mekanizma nedir? Bunun icin belirlenmis kriterler varmidir ki, bir ifadeyi gorur gormez onun niteligi hakkinda karar verebilelim? Mesela ben de kalkip CD'ye "yogun teker" demeyi kanser belirtisi olarak kabul edebilir miyim?
Bir sorum daha var: "Bulent'le futbol geyigi yaptik." cumlesini "geyik yapmadan" nasil ifade ederiz? "Bulent'le futbol uzerine sohbet ettik." "Bulent'le futbol konusunda cene caldik." "Bulent'le futbol konustuk." Baska oneriler var mi? Ben, en azindan kendi onerilerimin, ilk cumledeki anlami karsiladigini dusunmuyorum. Belki anlami karsiliyor, ama iste o zaman da anayasa mahkemesi raportoru uslubunu benimsemis gibi hissediyorum kendimi...
Uzattigimin farkindayim. Son olarak, Ali Puskulluoglu'nun vefati uzerine, bir de bu tartisma gelince Dil Dernegi'nin web sayfasina girdim. En ustteki banner'da (bunun Turkcesi nedir?) "Ozlestirme durdurulamaz" Omer Asim Aksoy yaziyordu. Bu konuya ayrica girmek istemiyorum. Ama bana gercekten komik geldigini soylemeliyim bu ifadenin. Hele bir dil derneginin web sayfasinda iyice komik...
Not: Forum icin degil de e-posta olarak yazildigi icin uslup olarak bir forum tartismasindan uzaklasiyor olabilir. Ancak, bunun, soz konusu nedenle hos karsilanacagini umuyorum.
Deyimin Kökeni ve Anlamı
Eren'in sorduğu bir takım sorulara daha sonra yanıt vereceğim, ama önce şu deyim mevzuunu çözmek gerekiyor.
Asım Aksoy'un Deyimler Sözlüğü'nde bu deyimden söz edilmiyor. Doğal tabi. O yıllarda "geyik" yapılmıyordu herhalde. Geyikle ilgili yalnızca "geyik etine girmek" deyimi var. Genç kızın olgunlaşması anlamında kullanılıyormuş.
İnternette biraz araştırdım, iler tutar çok bir şey yok. Ekşi sözlükten bir iki açıklama, doğru olup olmadığı bir yana, deyime dair kafa açıcı olması anlamında fena değil. Şöyle:
Tümünü görmek isteyenler için: Kaynak
Re: Dil ve Darp Meseleleri
Wikipedia ifadenin kaynagina belirli olcude aciklik getirmis (link).
Re: Dil ve Darp Meseleleri
Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Gençlik ve Edebiyat Hatıraları adlı kitabında "yapmak" sözcüğüyle ilgili Süleyman Nazif'in tepkisini şöyle aktarır:
" Üstad, günlük gazete yazılarımın birinde, bilmem kimden bahsederken, bilmem neden dolayı "vazifesini yaptı" diye bir
tabir kullandığım için başka bir gazetede beni bir ortaokul öğrencisi gibi paylamış ve şu yapmak fiili çıkalı birçok şeyler
yıkıldı diye kükremişti. İtiraf ederim ki o günden beri, ben hâlâ "yapmak" fiilini kullanırken tereddütten tereddüde düşerim; hele Türkçede "vazife görmek, vazifesini yerine getirmek" gibi söz şekilleri varken "vazifesini yapmak" demekten ürkerim ve günlük gazetelerin baş sayfalarının 36 puntoluk manşetlerinde sık sık gözüme çarpan "konuşma yaptı, açıklama yaptı" gibi laflar karşısında üstadın hayalini görür; diken diken sakalı ve sivri dişleriyle üstüme saldırır hissederek irkilir kalırım.
Süleyman Nazif iyi ki vaktinde öldü. Yoksa elinden ve dilinden çekemeyeceğimiz kalmayacaktı. Yoksa aklını oynatıp bizi boğmaya kalkışacaktı. Hayır belki de Türkçeyi yeni öğrenmeye başlamış bir ecnebiyi taklit ettiğimizi sanarak kahkahalarla gülecekti. Ya da bize şöyle sataşacaktı: "Mademki konuştu yerine konuşma yaptı diyorsunuz; neden geldi yerine gelme yaptı, gitti yerine gitme yaptı demiyorsunuz."(173.
Yakup Kadri'nin anılarından öğreniyoruz ki "yapmak" sözcüğüne dair tartışmalar, bundan yüz yıl öncesinde de kimi yazarların gündemine girmiş. S. Nazif'in tepkisini şu yönden çok doğru buluyorum:
Deyimlerin veya deyimleşmeye eğilimli söz öbeklerinin en işlevsel yönleri, günlük dilde anlam farklılığını tam ifade edemediğimiz kimi durumların konuya uygun deyimle bir çırpıda, söyleyeni zorlamaksızın, kimi zaman içinde mizah payı barındırarak -Tut kelin perçeminden, eşek cilvesi- açıklamalarıdır. Böylece birkaç tümce ile meramınızı anlatmaktan kurtulur, karşı taraf da derdinizi anlayıverir.
Bu bilgiler ışığında " Vazifemi yerine getirdim." dediğimizde, tümceden "sözü söyleyenin sorumluluğu, görev bilinci" gibi anlamlar çağrışırken " O kurumda ben yıllarca vazife gördüm." dendiğinde ise daha çok kişinin mesleğine dair çağrışım alanı oluşur. Ancak iki durum için "Vazifemi yaptım." dediğimizde bütün o çağrışım ışıltıları sönüverir.
Sanırım Barış'ın kanser nitelendirmesiyle sorun olarak gördüğü yayılma bu. "Yapmak" sözcüğünü cebine koyarak uygun olan veya olmayan her durum için bu sözcüğün kullanılması gitgide dilde kısırlığa, zevksizliğe yol açacaktır. Her şey "yapmak" ile karşılanacak, zamanla "etmek, yerine getirmek, bulunmak, yürütmek" sözcüklerinin yarattığı anlam olanakları unutulacak.
"Geyik yapmak" elbette ki dile yerleştiği için kullanılacaktır. Ancak "çene çalmak, havadan sudan konuşmak, laflamak" ifadelerini unutturmaması şartıyla.
"Mithatpaşa stadının pilonlarına projektörler monte edildi."
Abdullah'in soylediklerinin tamamina katiliyorum. Dil, nuanslarini koruyabildigi ve artirabildigi olcude zenginlesip ifade olanaklarini artiracaktir. Aslinda dil konusundaki tartismalara iki nedenle fazla girmek istemiyorum. Ilki, bu tartismalarin, benim bilgimin zaten dar olan sinirlarini asmasi, ikincisiyse, dile olan islevselci yaklasimim nedeniyle, bu tartismalarin -benim acimdan- buyuk olcude sonucsuz kalacagina inanmam. Yine de dille ilgili bir kafa karisikligi yasadigimda donup tekrar okudugum bir metin vardir: Murat Belge'nin 1982 tarihli Turkce Sorunu baslikli bir yazisi. Bu tartismaya girince de bu yaziyi tekrar okudum. Belge'nin bilinen mizahi uslubuyla orulmus, dil tartismalarinin tarihine iliskin bir ozelestiri yazisi. Bilgisayarda okumak icin uzun sayilabilecek bu yazidan bazi alintilari asagiya kopyalayacagim. Ancak ondan once Abdullah'in ve Baris'in soylediklerinin bana cagristirdigi bazi baska sorulari siralamaya calisaiym.
"Geyik yapmak"i "yapmak" yardimci fiiliyle turetilmeye calisilmis diger eylemlerden ayirmaya calisma nedenim burada gozle gorunur hale geliyor. "Chat yapmak" ("cet yapmak"?) gibi bir ifadeyi savunmayip "geyik yapmak"i savunmam, aslinda onun "cene calmak, havadan sudan konusmak" gibi baska deyimlerle birlikte anilabilmesindendir. Kendine ait bir tarihi olan ve dilin/ kulturun kendi icinden yarattigi bu ifadeyi bu denli sahiplenmeye calismamin dili kurallara baglamaya calisan kadim bir zihniyete itiraz etmek gibi bir tarafi da var elbette. Ama, bu baska bir tartismanin konusu sanirim.
Oyle saniyorum ki, gunluk dilde cokca kullanilan bircok kelimenin baska dillerden (dolayisiyla baska kulturlerden) geliyor olmasina kimsenin itirazi olmayacaktir. Bundan sonra benzer bicimlerde gerceklesecek etkilesimlerin kacinilmazliginin da herkesce kabul edildigini varsayiyorum. Iletisim olanaklari bu kadar artmisken kulturler ve diller arasi etkilesimin de ivme kazanmasi da oldukca dogal. Itiraz, bu etkilesimin "kultur emperyalizmi" adini alan asimetrik bir bicimde gerceklesmesine. Yalnizca birkac sozcugun ya da gramer kalibinin bir dilden digerine gecmesiyle sinirli olmayan, bir dusunme biciminin ihrac edilmeye calisilmasina dayali, ekonomik sistemin dogal sonucu gibi gorunmekle birlikte, esasinda bilincli bir cabanin da urunu olan bir dayatmadan soz ediyoruz bu durumda.
O zaman "geyik yapmak"in kultur emperyalizmiyle (yoksa kulturel emperyalizm mi?) iliskisine egilmek gerek. Her ne kadar bu konuda cok istekli olmasam da birkac soru sormak istiyorum. "Geyik muhabbeti"nin 80'li yillarin basinda Cihan Demirci tarafindan insanlarin bos konusmasini elestirmek amaciyla baslatildigini, yani olumsuz bir vurgusu oldugunu, ancak gelinen noktada tam tersi bir nuansla "gulup eglenerek sohbet etmek" gibi bir anlama kavusmasi, "bos"lugu oven (empoze eden) bu emperyalist surecten (bir baska deyisle 12 Eylul'den) bagimsiz midir? Eger bagimsiz degilse, bu bagimlilik, onun, daha once savundugum gibi, deyimlesmis oldugu gercegine etki eder mi?
Soz verdigim gibi, Belge'nin yazisindan hosume giden birkac cumleyi alintilayarak bitireyim (iyi biten her sey iyidir ):
Re: Dil ve Darp Meseleleri
Eren'e ne kadar teşekkür etsem az. Okumamıştım Belge'nin metnini. Benim de yazıdan alıntılayacağım kimi yerler olacak, çoğu Eren'in anlatmak istediğiyle örtüşür nitelikte.
Bu konuya girmeden önce şunu belirtmek isterim. Yazı, Türkiye'de henüz kültür endüstrisinin ciddi anlamda işlemediği ve Türkçe'de kültürel emperyalizm olarak adlandırlabilecek bir dönemin oluşmasından önce yazılmış.
Bununla birlikte, Eren'in açıklamalarıyla, tepkimin "geyik yapmak" ifadesinden ziyade yapmak yardımcı fiilinin Abdullah'ın çok güzel örneklemiş olduğu kötü kullanımlarına karşı geliştiğini görüyorum.
Belge'nin yazısı dil sorunuyla ilgilenen kimselerce mutlaka okunmalı diye düşünüyorum. Bu nedenle iletimin sonuna pdf dosyası olarak ekleyeceğim. Böylece internet üzerinden okuma şansı olmayanlar, bu hayli uzun yazıyı (27 sayfa) evlerinde okuyabilirler.
Metinde Belge'nin örneklediği Gökalp'in dikkat çektiği sorunu yaşıyoruz hala:
Bir dilin kendi içinde gelişmi ve kavram üretmek sorunun can alıcı noktası elbette:
Hüseyin Cahit dertlerimi pek güzel özetlemiş:
Belge'nin metnindeki en güzel eleştirisi bana kalırsa:
Çoklu bozulma diyebileceğimiz bir durum neredeyse:
Burası epey eğlenceli:
Buralarda golü yiyorum örneğin:
Bu eleştiri de çok haklı görünüyor:
Uff:
Bu arada Belge'nin yazının içinde değinip geçtiği Esperento'nun kökenlerini çok bilmiyorum ama bana epey ilginç geldi.
http://tr.wikipedia.org/wiki/Esperanto
Bu dilin öğrenimi bile yapılıyormuş:
http://www.cursodeesperanto.org/bazo/index.php?tr
[attachment=0]Turkce_Sorunu_Murat_Belge.zip[/attachment]
Re: Dil ve Darp Meseleleri
Arkadşalr, bu sayfadaki (bölümdeki/başlıktaki) yazılan metinlerin tümünü çok beğenerek okudum. Elinize ,aklınıza sağlık. Barış'ın giriş metnini bu sayfayı her açtığımda okuyorum,"geyik muhabbetti" tartışması ancak bu kadar güzel başlatılır. Ve devamı çok çok iyi. Murat Belge'nin yazısının tümünü okuma şansım olmadı alıntılar okumaya zorluyor beni.
Yazılanları okuduktan sonra sayenizde, "yapmak, etmek" yardımcı filleri üzrine düşünme gereği duydum. Bu filler süreci değil de sonucu mu çağrıştırıyor daha ziyade? bana öyle geldi. Siz ne dersiniz? Eğer böyle ise, süreçle değil de öncelikle sonuçla ilgilenen toplumlarda/yaşam tarzlarında, kullanılan filler de daha çok sonuçla ilgilenecektir, o yönde değişecektir.
Re: Dil Darp ve Filler
Evet arkadaşlar, sağ olun. Yazdıklarınızdan pek çok şey öğrendim. Öğrenmekle kalmadım. Buradaki metinleri, size sormadan, bir edebiyat öğretmeni tanıdığıma gönderdim. Aslında ona forumun adresini verdim ama üye olmayı beceremedi sanırım. Yazılanları o da beğenmiş, ilginç bulmuş.
Benim merak ettiğim şudur: Nurten Öztürk "Bu filler süreci değil de sonucu mu çağrıştırıyor daha ziyade?" demiş. Bu filler derken hangi filleri işaret etmiş? Hayır sataşmayayım diyorum ama...
Re: Dil ve Darp Meseleleri
Evet, mümkünse sataşmayalım. Birlik ve beraberliğe ihtiyaç duyulan şu günlerde... Lütfen!
Fiil, yerine fil, yazdıysak n'olmuş? Abartılacak ne var, bir harf hepsi hepsi.
Re: Dil ve Darp Meseleleri
Anlamın yapıtaşı sözcük müdür, hece midir, harf midir diye "geyik" bir tartışma vardı bir zamanlar. Geçen gün Hamlet'te şu ifadeyi fark ettim:
Sözcükler nefesten oluşuyorsa eğer,
ve nefes canın belirtisiyse
canımla birlikte söylediklerimi yapacağım.
yuvarlayarak anlattım. Böyle muhteşem dizelerdi.
Artık sanırım anlamın kurucu öğesinin nefes olduğunu düşünüyorum.
Re: Dil ve Darp Meseleleri
bu tartışmanın bir yere varıp varmaması benim için sorun teşkil etmiyor. benim için asıl mesele yaşça daha büyük ve daha küçüklerle iletişimde zaman içinde sorun yaşamamak.
iki insan birbirini anlamazsa zaten karma karışık olmuş bu halimiz nice olur?
tanrıların gazabı, babil kulesinin cüretine duyulan öfke hala devam mı ediyor ne? aynı dili kullanan toplumlar da bir birinden uzaklara düşsün diye mi bu dil kirliliği ?bu lanetin sonu gelmeyecek mi?
"hocam yaa, aslı kendine sevgili yapmış onun için ödevlerini yapmamış" cümlelerine ve daha nicelerine maruz kalmaktan nasıl sakınacağız bilemiyorum.( abdullah "maruz kalmak" doğru mu?). bazen de böyle duyduklarınızı anlamak istemiyorsunuz
Re: Dil ve Darp Meseleleri
Yüzyılımız "hız çağı" olduğundan her şeye yetişme hevesiyle çoğu meselemizi derinleştirmeden, bize gerekli olanı alıp çekilmekle hallediyoruz. Dil de bu gayretkeşlikten payına düşeni alıyor. Her bir işimizi "yapıyoruz", şaşkınlıklarımıza, dillendiremediğimiz ruh hallerimize "falan oluyoruz", "yani"lerle tümcelere başlayıp "işte"lerle derdimizi anlatmış addediyoruz. Çağ hız çağı, dili de bu duruma uydurup olabildiğince ilkelleştirerek kullanmaya başladık.
Yazıyı çok geç tanıyan, halen söz üzerinden anlaşan bir toplum olduğumuzdan bu lanet devam edecek. "Felsefe, bilim" üzerine düşünmemiş; melez edebiyatını bir kenara koyarsak güçlü bir edebî geçmişi olmayan insanımız haliyle bu konuda da tökezleyecektir.
-Bu arada "maruz kalmak" bireyselliğimizi yok etse de çok doğru bir kullanım.-
Re: Dil ve Darp Meseleleri
Aslında Murat Belge'nin yazısının tümünü okuyabilenler benim üzerinde durduğum sorunu orada görmüş olmalılar. Nurullah Ataç'ın pek güzel dillebdirdiği derdi benimkisi. Biraz köklerle ilgili, biraz anlambilimle.
Her ne kadar Belge'nin hoşuna gitmeyecek olsa da "Hürriyet" bana bir şey anlatmıyor artık. "Özgürlük"ü ise "öz"den geldiği için, özgürlüğü öze yerleştirdiği için seviyorum. "Mana" bana bir şey anlatmazken "anlam" "an"la ilişkilendirilerek kurulmuş bir sözcük olduğundan tam kalbimden vuruyor beni.
Biliyorum bunu her sözcük için yapmak olanaksız, hatta anlamsız. Ancak yine de kendi yaşayışımız içerisinden çıkmamış kavramların sözcükler olarak anlamsal düzeyde hiçbir şey ifade etmediğini düşünüyorum.
Bir örnek felsefeden: "Apriori" kavramı ve sözcüğü. Felsefe Ekibi'nden aktarıyorum:
Sorun ortada, apriori'yi bizim çeviriyle anlamamız neredeyse olanaksız. Ne demek "önsel"? Yukarıda anlatılanları ne kadar karşılıyor? O zaman ne halt edeceğiz? -Bu soruların cevapları kısmen de olsa bu başlık altında çeşitli açılardan değerlendirildiği için burada yalnızca ünlem olarak soruyu ortaya koyuyorum!-
Re: Dil ve Darp Meseleleri
Necati Cumalı Yaşamı ve Yapıtları başlığında söz dönüp dolaşıp dilde özleşme meselesine gelince, forumun ilk günlerine dönüp bu başlığı hortlatmak kaçınılmaz oldu.
Tartışmanın Ömer Seyfettinler penceresinden görünümünü sorup ne güzel şeyler söylüyor Ataç:
Re: Dil ve Darp Meseleleri
Bugün Arapça, Farsça'nın istilasından dilimiz büyük oranda kurtuldu denebilir; ancak İngilizce başta olmak üzere Batı dilleri ile nasıl mücadele edecek bekleyip göreceğiz. Tabii "nasıl" derken bundan dilimizin güçsüz olduğu anlamı çıkarılmasın; daha çok halkımızın âcizliği beni düşündürüyor.
Baksanıza Ataç, "eleman" sözcüğünün yakışıksız olduğunu düşünmekte. Buna benzer birçok örnekle -Buraya bulursam ekleyeceğim.- çevresini eleştirdiğini okumuştum. Ki bu örneklerin "Vay be, bunları da mı eleştirmiş?" türünden tepki verebileceğiniz, çok da kulak tırmalamayan yanlışlar olduğunu söylemek gerekir. Dilimizin günümüzde nasıl kullanıldığını görseydi adam kalpten giderdi herhalde.
Re: Dil ve Darp Meseleleri
Dilimizi doğru kullanmak konusunda hassas olanların günümüzde yaşadığı huzursuzluğun, kullanılan kelimelerden daha çok o kelimeleri nasıl kullandığımızla ilgili olduğunu düşünüyorum. Kal" ve geldi" kelimelerinde bir yanlışlık yok ancak bu iki kelimenin "kal geldi" birleşimi acımasızca.
Re: Dil ve Darp Meseleleri
Ben, muhtemelen dilin yabancı kelimelerden arındırılması konusunda diğer forum kullanıcılarının pek çoğundan farklı düşüncelere sahibim. Diller arasındaki etkileşimin olması gereken, yararlı bir şey olduğunu düşünüyor ve bu etkileşime "dilin kurallarına aykırı" olduğu gerekçesiyle karşı çıkılmasını pek anlayamıyorum. Dil konusunda "Laissez faire, laissez passer, le monde va de lui même" diyorum.
Re: Dil ve Darp Meseleleri
Türkçesi;
"ben gönlümü eylerim gerisi allah kerim
bir başkadır benim memleketim"' dir.
kaynak
Re: Dil ve Darp Meseleleri
Diller arasındaki etkileşim, öncelikle engellenme şansı ve de böyle bir girişimin gerekliği olmayan bir süreç. Öncelikle etkileşim gibi naif denebilecek bir sözcükle; dilin kendi "dinamiklerini, dünyasını" yitirip güçsüz bırakılarak, başka dil(ler)in egemenliğine girmesi arasında keskin bir ayrım var.
Etkileşimin olması gayet doğal ve önemli; ancak bu etkileşimin nasıl olması gerektiği ve ölçüleri çok daha önemli?
Re: Dil ve Darp Meseleleri
Bence de sorunun özü bu. Etkileşimle işgal ya da asimilasyon çoğu zaman aynı anlamda kullanılabiliyor. Yok olan diller için yas tutmaktansa bu süreçlerin nasıl geliştiğini deşifre etmek ve "yeni"yi "olanaklılık" alanında aramak daha makul bana göre.
Re: Dil ve Darp Meseleleri
Re: Dil ve Darp Meseleleri
O halde, dilmizin 11. yüzyıldan beri Arapça ve Farsça'nın boyunduruğuna girmesi ile İngilizce'den "fax" sözcüğünü almamız arasında fark olmadığını düşünüyorsun, doğru mu?
Re: Dil ve Darp Meseleleri
Re: Dil ve Darp Meseleleri
Hmm. Burada konunun çerçevesini de epeyce aşan tehlikeli bir yan görmediğimi söylesem yalan söylemiş olurum. Bu, sence de çok "pasifist" bir tutum değil mi? (Burada bir Aydınlanmacı havasıyla konuşmak niyetinde değlim. Öte yandan hiçbir iradenin olmadığını söylemek de irade uygulayanların keyfiliğine boyun eğmek olacaktır.)
Re: Dil ve Darp Meseleleri
Re: Dil ve Darp Meseleleri
Dilin bir üstyapı olgusu olarak üretim ilişkileri tarafından determine edildiğini düşünüyorum. Bunu da söz konusu sosyalbilimsel çözümlemenin ışığında değerlendiriyorum. Buradaki "iktidar, irade, işgal" sözcükleri de böylece anlam kazanıyorlar bende.
Re: Dil ve Darp Meseleleri