UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Üşüyorsun, Düşüyorsun, Gülüyorsun

23 Mar 2011
Büşra B

Aklın ucu bucağı olmayan bir boşlukta sallanıyor. Kopmaya yüz tutmuş damarların pamuk ipliğinden. Suratın ifadesiz, rengin soluk; nefes bile aldığın yok, susuyorsun. Sıcak gözyaşların şakaklarına süzülüyor; yüzünü çizen yol soğuk. Üşüyorsun. Sen uykuya yaklaşıyorsun, uyku sana. Gözlerini yumunca korku, kirpiklerinin arasından içeri süzülüyor. Saniyeler ay, dakikalar yıl oluyor; acıyorsun.

“Aldı! Aldı! Söke söke aldı!..”

Tik taklar ardın sıra geliyor. Sen kaçıyorsun o kovalıyor; çok sürmeden yakalıyor da. Kuşlarınkine benzeyen kalp atışların göğüs kafesini zorluyor. Çırpı kolunu, acıyı unutturup canından bezdirene kadar sıkıyor. Kızgın sobaya benzeyen elleriyle yüzünü kendine çeviriyor. Islak gözbebeklerinin acı içinde yalvarışından habersiz deli deli bakıyor.

“Güldü! Güldü! Pis pis güldü!..”

Eksik dişleriyle sırıtışı zihnine kazınıyor. Kopkoyu bir acıda sesin çıkmaz, gözün görmez, kulakların duymaz oluyor. Kan kırmızı, siyahın tonlarına dönüşüyor. Yapış yapış bedenin kir kokuyor. Dilin damağına tutunmuş, dudaklarını kan süslüyor. Ağzını açacak gücü bulamadığından susuyor; susuşunda kulakların algılayamayacağı çığlıklar biriktiriyorsun.

“Yandı! Yandı! Cayır cayır yandı!..”

Kızgın demir bedenini tutuşturuyor, kül oluyorsun. Hafifledikçe sağa sola uçuşuyor; ufaldıkça dağılıyor, kayboluyorsun. Kendine rast geldiğinde kaçacak delik arıyorsun. Bulduğunda, böğürtü, hırıltı, gıcırtı; hepsi senden uzaklaşmış oluyor. Biri, ensenden kavradığı başını zorla suya sokmak istiyor. Ciğerlerin yanıyor, direnmiyorsun. Çığlıkların fısıltıdan biraz yüksek; yalnız kendi sesini duyuyorsun.

“Bağırdım! Bağırdım! Bas bas bağırdım!..”

Hıçkırıklarında boğulmak üzereyken katılıp kalıyorsun. Utancın diplerinde, aklını kaybetmenin eşiğinde bekliyorsun. Ölümü çağırıyorsun, gelmiyor. Ağzından iniltili yakarışlar dökülüyor. Tüm gücünle çırpındığında “anne” diyorsun, “anne”… Gözyaşlarınla yıkadığın suratını ellerinle örtmeye çalışıyorsun. Bir işe yaradığı yok, düşüyorsun. Korkunç manzaraya burnunu terk etmek bilmeyen koku eşlik ediyor. Sesler tavana çarpıp kulağına geliyor. Sıcak nefesin dilini damağına yapıştırıyor; vücudun sızı içindeyken gözlerin hiçbir ayrıntıyı kaçırmıyor.

“Ağladım! Ağladım! Hıçkıra hıçkıra ağladım!..”

Akvaryumdan yere düşen balık gibi odanın ortasında can çekişiyor, bir yandan kurtarılmayı diğer yandan ölmeyi bekliyorsun. Genzinden ılık ılık akan kan seni kusturuyor. Yıkık dökük bir tenhada paramparça ruhun bedeninle örtüşüyor. Bir süre öylece kalıyorsun. Kulakların alev alev, gözlerin buharlaşmaya hazır, dişlerin sallantılı; dağılan bedenini toparlamaya çalışıyorsun.

“Gitti! Gitti! Seke seke gitti!..”

Kar fırtınasının ortasında çırılçıplak kalmış gibi titriyorsun. Kımıldayacak gücün yok. Birkaç bıçak darbesiyle kendinden geçiyor, telaşla oracıkta bırakılıyor, korkuyla geri dönüp bakılıyorsun. Sırıtışın yerini açılmış bir ağız, patlamış gözler alıyor. Var gücünle yüzüne bakıyorsun, geriye attığı adımlarıyla senden uzaklaşıyor. Sabırsızlanıyor, bir an önce gelmesini diliyorsun.

“Kanadım! Kanadım! Oluk oluk kanadım!..”

Gülümseme gelip yüzüne konuyor. Kanatların sırtında yük, seni taşıyamıyor; damarlarının boşalması, kalbinin ufalanması, ciğerlerinin ufalanıp sana yardımcı olması gerek. Boş bir çuval gibi biçimsizce yere serilmiş yatıyorsun. Zarar vermekten korkar gibi yavaşça nefes alıyorsun. Gözyaşların, yanaklarından kan gölüne doğru bir yol izliyor. Uyku seni çağırıyor, düşler ayağına gelmiş. Üşüyorsun, düşüyorsun, gülüyorsun.

“Uyudum! Uyudum! Mışıl mışıl uyudum!..”

Bir daha uyanmıyorsun.

Kategori:

Re: Üşüyorsun, Düşüyorsun, Gülüyorsun

İkinci tekil şahsı muhatap alan anlatımıyla ve geçişlerde muhatabın sesini duyuran kurgusuyla, öncelikle deneysel yönü dikkat çekiyor öykünün.

"Sen" okuyucuya hitap eden anlatı, yazımı zor ve örneğine az rastlanır bir tür (okuduğum en iyi örneği, Kym Lloyd'un Ayrınıtı Yayınları Yeraltı Edebiyatı dizisinden çıkan "Erskine'nin Kutusu" adlı romanıydı bu arada). Bu tür anlatımda genellikle bir karakter olarak kurguda yer alan ben anlatıcı, bu öyküde kendini göstermiyor. İkinci tekil şahıs, ben anlatıcının muhatabı olmaktan çok, anlatımın öznesi olarak kullanılmış. Belki de bu yüzden, üçüncü tekil şahıs anlatımına yakın bir yönü de var öykünün. Bu yönü bir yandan da, sen okuyucuya hitap etmenin kısıtlayıcılığından kurtarıyor gibi yazarı.

Bir cinayet kurbanının adım adım ölüme gidişini konu alıyor öykü. Konunun tecrübeye veya tanıklığa imkan vermeyen yönü nazara alındığında, yazıya dökmenin, derinleştirmenin, ayrıntıya girmenin zorluğunu da takdir etmek gerekir. Yazarın bu zorluğun üstesinden geldiğini düşünüyorum.

Ancak adımların ilerleyişini daha belirgin görmek isterdim. Öykünün başlangıcındaki yoğunluk, devamında ve bitişinde aynı derecede hissediliyor. Kurgu ileri doğru akmaktan çok, bir döngü etrafında dolaşıyor gibi. Elbette bu yazarın tercihi. Ancak yoğunluğun aşama aşama, gittikçe artarak, ya da tersine gittikçe hafifleyerek devam etmesi, daha etkileyici kılardı bana göre öyküyü.

Dil konusunda ise, yalnızca bir yerde takıldım:

""
Biri, ensenden kavradığı başını zorla suya sokmak istiyor.

Öykü boyunca katilden "o" diye söz edilirken, bu cümlede yer alan "biri" sözcüğü, sanki aynı kişiden söz edilmediği, başka birinin daha olduğu izlenimi yaratıyor.

Bunun dışında son derece düzgün ve özenli bir dili var öykünün.

Tebrikler.


Re: Üşüyorsun, Düşüyorsun, Gülüyorsun

Emine Özzorlu dedi ki:
"Sen" okuyucuya hitap eden anlatı, yazımı zor ve örneğine az rastlanır bir tür (okuduğum en iyi örneği, Kym Lloyd'un Ayrınıtı Yayınları Yeraltı Edebiyatı dizisinden çıkan "Erskine'nin Kutusu" adlı romanıydı bu arada). Bu tür anlatımda genellikle bir karakter olarak kurguda yer alan ben anlatıcı, bu öyküde kendini göstermiyor. İkinci tekil şahıs, ben anlatıcının muhatabı olmaktan çok, anlatımın öznesi olarak kullanılmış. Belki de bu yüzden, üçüncü tekil şahıs anlatımına yakın bir yönü de var öykünün. Bu yönü bir yandan da, sen okuyucuya hitap etmenin kısıtlayıcılığından kurtarıyor gibi yazarı.

Good

Emine Özzorlu dedi ki:
Ancak adımların ilerleyişini daha belirgin görmek isterdim. Öykünün başlangıcındaki yoğunluk, devamında ve bitişinde aynı derecede hissediliyor. Kurgu ileri doğru akmaktan çok, bir döngü etrafında dolaşıyor gibi. Elbette bu yazarın tercihi. Ancak yoğunluğun aşama aşama, gittikçe artarak, ya da tersine gittikçe hafifleyerek devam etmesi, daha etkileyici kılardı bana göre öyküyü.

Bu yoruma da katılıyorum. Keşke işkenceye neden olan şeyi bilebilseydik. İşkenceciyi ve kurbanı daha iyi tanıyabilseydik. En azından küçük imalar olsaydı içinde bizi yorumlara götürecek. Bambaşka bir yere giderdi öykü; ama niye gitmesin.

Bunun yanında, ürpertici bir öykü.


Re: Üşüyorsun, Düşüyorsun, Gülüyorsun

Öykünün adının neden böyle seçildiğini merak ettim.


Re: Üşüyorsun, Düşüyorsun, Gülüyorsun

Emine Özzorlu dedi ki:
İkinci tekil şahıs, ben anlatıcının muhatabı olmaktan çok, anlatımın öznesi olarak kullanılmış.

Tanrı anlatıcıya bulaşmadan okuyucuya öyküyü izleme olanağı sağlamak istedim. İkinci tekil kişili anlatımla Carlos Fuentes'nin "Aura"sında karşılaşmıştım. Denemeli dedim ama çok zaman geçti üstünden, her şey gelip geçiyor da bir erteleme hastalığım geçmiyor zaten. Kym Lloyd'un kitabını da merak ettim açıkçası, benzer anlatıma sahip başka kitaplar varsa beni bilgilendirirseniz sevinirim.

Emine Özzorlu dedi ki:
Ancak yoğunluğun aşama aşama, gittikçe artarak, ya da tersine gittikçe hafifleyerek devam etmesi, daha etkileyici kılardı bana göre öyküyü.

Bunu başka öykülerde mutlaka deneyeceğim.

Emine Özzorlu dedi ki:
Öykü boyunca katilden "o" diye söz edilirken, bu cümlede yer alan "biri" sözcüğü, sanki aynı kişiden söz edilmediği, başka birinin daha olduğu izlenimi yaratıyor.

"biri" kahramanın kendisi daha çok. Vücudun yaşamda kalma isteğini çağrıştırıyor. Kahraman sonrasında bas bas bağırdığını söylüyor, çünkü biri onu silkeliyor. Daha açık bir şekilde belirtilmeliydi aslında. Bu haliyle metin içinde öne çıkan anlamı işkenceye maruz kalmak şeklinde oluyor, haklısınız.

Öyküde tecavüz çıkış noktamdı. Bunu yansıtan ifadelerin yetersiz kaldığını seziyorum şimdi:)

"... damarlarının boşalması, kalbinin ufalanması, ciğerlerinin ufalanıp sana yardımcı olması gerek." cümlesinde "...ciğerlerinin parçalanıp sana yardımcı olması gerek." olacaktı, tekrara kaçmış.

Vakit ayırıp düşüncelerinizi paylaştığınız için çok teşekkürler.


Re: Üşüyorsun, Düşüyorsun, Gülüyorsun

Barış Acar dedi ki:
Öykünün adının neden böyle seçildiğini merak ettim.

Başlıklarda fiilerden pek hoşlanmasam da okuyucuyu ikinci tekil kişili anlatıma çağırmak ve bundan daha çok, kişinin kendinden geçme sürecini tanımlayan kelimler olduğunu düşündüğüm için seçtim açıkçası. Üçü de öyküde yer alan ifadeler.

Kendinden geçme, tanımlanması zor bir süreç. Zamanın anlamını yitirdiği vakitlerden. Uyandığımı sanıp aslında uyanmadığımı anladığım uykularım ve kan görünce bayılanlardan olmam bu konuda bana çok yardımcı oldu açıkçası:)

Son olarak, gereğinden uzun bir açıklama oldu gerçi, üç kelimenin çağrıştırdıklarının öyküyle bütünleştiğini düşünüyorum. Üşümek; soğuktan üşümek, titremek, ürpermek, korkudan titremek... Düşmek; yüksekten aşağı yol almak, boşlukta salınmak, yere çakılmak, çakıldığın yerde canlı ya da cansız kalmak... Gülmek; mutluluk göstergesi, çaresizliğin, kabullenmişliğin buruk ifadesi, yeni bir başlangıç, hafiflik... Çağrışımlar kişiden kişiye değişebilir tabi. Ancak baygınlık ve uyanamama halini defalarca yaşadığımdan bunun hafiflik, ölüme benzer bir hoşluk olduğunu sanıyorum; zihnimde bu şekilde canlanıyor. Gülümseme en çok ondan.


Re: Üşüyorsun, Düşüyorsun, Gülüyorsun

Öyküde başlık çok önemli bir konu. Sözcüklere yüklenen anlamların dışında onların öyküyle kurdukları doğrudan ve dolaylı bağlar üzerine de kafa yormalı. Belki tecavüz olgusunu bile onun aracılığıyla sezdirmek mümkün olabilirdi.


Re: Üşüyorsun, Düşüyorsun, Gülüyorsun

Barış Acar dedi ki:
Öyküde başlık çok önemli bir konu. Sözcüklere yüklenen anlamların dışında onların öyküyle kurdukları doğrudan ve dolaylı bağlar üzerine de kafa yormalı. Belki tecavüz olgusunu bile onun aracılığıyla sezdirmek mümkün olabilirdi.

Çok doğru, yeni bir başlık aramaya başladım bile.


Re: Üşüyorsun, Düşüyorsun, Gülüyorsun

Öykünün ilk cümlelerinde bir tecavüz sahnesi ile karşı karşıya olabileceğim düşüncesi belirdi zihnimde, öyküde bunu doğrulayacak öğeler ararken yanıldığıma, söz konusu olanın işkence olduğuna karar verdim ('Biri, ensenden kavradığı başını zorla suya sokmak istiyor.' cümlesinin etkisiyle).

Ama ben de işkencenin nedeni, işkenceyi yapanın ya da ona maruz kalanın kimlikleri hakkında bir çıkarımda bulunamadın öykü boyunca. Biraz da bu nedenle öyküyü bir türlü bütünlüğe kavuşturamadım. Bir işkence/tecavüz sahnesi anlatılıyor. Anlatımın başarılı olduğunu düşünüyorum. Ama gerisini getiremiyorum.

Büşra'nın eline sağlık.


Re: Üşüyorsun, Düşüyorsun, Gülüyorsun

Büşra B dedi ki:
Kym Lloyd'un kitabını da merak ettim açıkçası, benzer anlatıma sahip başka kitaplar varsa beni bilgilendirirseniz sevinirim.

Metin Eloğlu'nun öykülerinin toplandığı "İstanbullu" kitabındaki kimi öyküler geliyor şu an aklıma. Sitede hiç Metin Eloğlu öyküsü olmadığını fark ettim bu arada. 'Bir nefeslik ara'da bu tür bir öyküsü incelenebilir diye düşünüyorum. 'Zavazingo' mesela, ya da 'Senli Benli'. İlgililere duyrulur..Smile


Re: Üşüyorsun, Düşüyorsun, Gülüyorsun

Emine Özzorlu dedi ki:
'Bir nefeslik ara'da bu tür bir öyküsü incelenebilir diye düşünüyorum. 'Zavazingo' mesela, ya da 'Senli Benli'.

Hemen hazırlayıp gönderin bana. Smile


Re: Üşüyorsun, Düşüyorsun, Gülüyorsun

Okuyucuya seslenen anlatım örneğine Dinle Küçük Adam verilebilir. Bu anlatım sayesinde hem dikkati yüksek tutmak, hem yüzleşme sağlamak olası. Büşra'nın ellerine sağlık, eren'e katılıyorum; Büşra'nın anlatmak istediklerini daha çok açıklamalarından kavrayabildim. Tecavüzden çok şiddet anını sezebildim.


Re: Üşüyorsun, Düşüyorsun, Gülüyorsun

biçimsel olarak ilginç bir öykü olduğunu düşünüyorum. tırnak içine yazılan kısımların bana ELM sokağındaki çocukların tekerlemelerini anımsattığını da söylemeliyim. öte yandan bunun gibi korku temalı bir öyküde anlatı kipi bakımından oldukça başarılı bir seçim yapıldığını da teslim etmek gerekir. "Üşüyorsun, Düşüyorsun, Gülüyorsun" şeklindeki anlatım korku anında kurbanın kendisini psikolojik olarak güvende hissetmek adına kullandığı "kendine dışarıdan bakma", "olanların başkasının başına geldiğini düşünme" eğilimini desteklediği gibi, öyküde anlatılan tekil olaylara genel-geçer bir hava vermek suretiyle bir çeşit "nesnellik" ve "soğukluk" hissi yaratarak etkileyici bir ifadelendirmeye olanak vermiş oluyor.

öyküyü paylaştığınız için teşekkür ederim.


Re: Üşüyorsun, Düşüyorsun, Gülüyorsun

Eren, Cihan Başbuğ, Oktay düşüncelerinizi paylaştığınız için çok teşekkürler.

Öykünün çok iyi olmadığının, eksiklikleri olduğunun farkındayım, amacım diretmek de değil fakat, tecavüzün cinsel şiddet olduğunda hemfikirizdir. Öykü tecavüz temele alınarak okunduğunda -bence- kendini buluyor. Barış Acar'ın "Belki tecavüz olgusunu bile onun aracılığıyla sezdirmek mümkün olabilirdi." düşüncesi bu nedenle kafama yattı.

Bu arada tırnak işareti içindeki kısımlarla kahramanın çocuk yaşta olduğu etkisini yaratmak istemiştim. "oluk oluk" ifadesi biraz yabancı kalsa da amacım buydu, Elm Sokağı anımsamasına bu sebeple sevindim.


Re: Üşüyorsun, Düşüyorsun, Gülüyorsun

Bu sitede okuduğum en güzel ve iz bırakan öykülerden birisi oldu benim icin.
İkinci tekil şahıs anlatım, anlatıcının hikayeyi agırlastırmadan kendini saklamasına ve bir taraftan da okuyucuya yaşatmak istediği hissi verebilmesine olanak tanıdıgı icin bu konu ozelinde cok basarılı bir secim oldugunu dusunuyorum.
Tırnak içerisindeki cumleleri ard arda okudugunuzda hikayenin tamamında kayboldugu soylenen tecavuz konusu netlesiyor, ama sanırım okuyucunun butununde de aynı netligi takip edebilmesi daha guzel olacak.
Nice yazınızı okuyabilmek dilegiyle, kaleminize saglık.


Re: Üşüyorsun, Düşüyorsun, Gülüyorsun

Çok sağolun separy, iyi dilekleriniz için teşekkür ederim..


Re: Üşüyorsun, Düşüyorsun, Gülüyorsun

Öykü kişilerinden işkence görenin kadın, edenin erkek olduğunu düşündüm. Neden böyle düşündüm bilmiyorum öyküde cinsiyete dair bir ayrıntı yok ya da ben göremedim. Ölmekte olanın çaresiz kaldığında "Anne" deyişi belki... Bir erkek çaresiz kaldığında "anne..." demez mi ki? Pis pis sırıtışı belki işkence edenin erkek olmasını düşündüren. Kadınlar dişsiz olmaz, pis pis gülerek işkence etmez mi ki?
Gördüğü işkenceden ötürü, sağlıklı bedeninin(!) paramparça oluşunu izlemek, buna tanık olmak, ölmekte olan birinin son ana kadar acının ötesinde neler düşünüp hissettiğini anlatmak zor bence. Öykü bunu başarmış diye düşündüm.

Bu cümledeki benzetme müthiş:
"Akvaryumdan yere düşen balık gibi odanın ortasında can çekişiyor, bir yandan kurtarılmayı diğer yandan ölmeyi bekliyorsun."

Bu güzel öyküye işkence etmeden, onu parçalamadan, bir iki ayrıntıyı didiklemeden bırakmayayım dedim.
Tırnak içinde yazılmış cümleler bana çok gereksiz geldi. Kendinden bir önceki paragrafı özetleyen, başka da bir şey demeyen cümleler. Yazıyor, yazıyor diye tellalık eden bir çocuk bağırıp duruyormuş gibi...
İlk paragrafın son sözcüğü "acıyorsun." Acı çekiyorsun yerine bu sözcük tercih edilmiş sanki ama şiirsel bir hava vermiş gibi anlatıya. Yalın, çirkin gerçek ortadayken bu şiirsellik bana eğreti, ya da hafif geldi. Ölmek üzere olan biri var, yatıyor orada.
"Tik taklar ardın sıra geliyor. Sen kaçıyorsun o kovalıyor; çok sürmeden yakalıyor da." Burada anlatılanın ne olduğunu sezemedim. Kalp atışları mı? Ölüm olamaz. Yakalanan ne? Anlam veremedim.

"...siyahın tonlarına dönüşüyor."
Anlamadım.

"...kir kokuyor."
Anlamadım.

"Kendine rast geldiğinde kaçacak delik arıyorsun."
Bu cümlede öykü kişisinin yaşadığı duyguyu anlamadım. Kendine rast gelmek, kaçmak... Acıdan kaçmak anlamında mı?

"Biri, ensenden kavradığı başını zorla suya sokmak istiyor. Ciğerlerin yanıyor, direnmiyorsun."
Bu anlatımda bir sorun var gibi geldi bana. Baş, enseden tutularak kavranıyormuş gibi.
Bir de çelişki var gibi. "direnmiyorsun" deniyor. O halde suya "zorla" değil kolaylıkla sokuluyor olmalı baş.

"Hıçkırıklarında boğulmak üzereyken"
Başın suya sokuluşuyla ilgili bir ayrıntı var. Boğulmanın nefessiz kalmanın hıçkırıklarla verilmesi bunu markelemiş, başın suya sokulmasından söz edip boğulmanın öykü kişisinde yarattığı etkiye hıçkırıkla değinilmesi, ne bileyim, es geçilmiş gibi geldi bana.

"Utancın diplerinde..."
Neden utanç duyuyor ölmekte olan, bu ayrıntı neden verilmiş bilemedim. İşkence görmesiyle ilgili bir mevzuu mu, genel olarak insanın insana yaptığı zulmüne duyulan bir utanç mı, bilemedim.

"Sıcak nefesin dilini damağına yapıştırıyor"
Ağız kanla doluyken(ben öyle tasavvur ettim) dilin damağa yapışması mümkün mü?

"...paramparça ruhun bedeninle örtüşüyor. "
Anlamadım. Örtüşmek'i benzeşmek olarak mı almalı? Bedenin de paramparça oluşu mu ruhla örtüşen yanı?

"Gülümseme gelip yüzüne konuyor. "
Neden bir gülümseme gelip konuyor ölenin yüzüne? Kötülüğün karşısında bir zafer kazanmaya mı işaret ediliyor. Ölmüş olmak bir galibiyet gibi mi algılanılsın isteniyor, anlamlandıramadım.

Öyküye bu kadar işkence yeter sanırım : )
Bu etkileyici öykü için teşekkürler, yazarının, Büşra B.'nin ellerine sağlık...


Re: Üşüyorsun, Düşüyorsun, Gülüyorsun

Kadınların maruz kaldığı şiddet olayı örneklerine adımbaşı rastladığımızdan olsa gerek, işkence eden ve buna maruz kalan kişilerin cinsiyeti ilk olarak bahsettiğiniz şekilde akla geliyor. Kişinin bir çocuğa, kadına, erkeğe, gücünü yetirebileceği herhangi bir şeye uyguladığı kaba kuvvetin çokca nedeni ve çeşidi var tabi. Burada cinsiyeti bilerek gizledim, yanlış belki, yazmakta olduğum başka bir metinde de aynısını yapıyorum. Bunun sebebi de şiddetin çirkinliğini (çirkin bunu ifade etmede yetersiz bir kelime) kadın-erkek, çocuk-yaşlı, insan-hayvan, canlı-cansız şeklinde bir ayrıma gitmeden anlatmak istemem.

Tırnak içinde yazılmış cümleler öykünün çıkış noktasıydı. Bunun dışında, kahramanın çocuk yaşta olduğu çağrışımını yapması ve ondan da önemlisi cinsel şiddeti çağrıştıran ifadeler barındırması bakımından da metin için önemli olduğunu düşünüyorum.

elif cinar dedi ki:
"Yazıyor, yazıyor diye tellalık eden bir çocuk bağırıp duruyormuş "

Yapmak istediğim tam olarak buydu. Bir çocuk bağırıyor, isyan ediyor; kısa kısa, kesik kesik, tekrarlarla pekiştirerek. Tekerleme içeriğine uymayan kötülü durumu tekerleme kıvamında vererek yapıyor, yapmaya çalışıyor.

Yalın, çirkin bir gerçek var ama şiirsellik metnin bütününe yayılmış bir halde, sırf "acıyorsun" kısmında değil. Başka bir üslupta yazılabilirdi elbette. Fakat dilin kullanılış şeklinde metin boyunca süren kararlılık olduğundan bu konuda pek bir şey diyemiyorum. İçerik-dil uyumsuzluğu ise tartışmaya açık tabi.

Önceki yorumlarda öykünün cinsel şiddet, tecavüz çerçevesinde geliştiğini söylemiştim. Öykü bunu anlatmak bakımından yetersiz kaldı. (Bu konuda başlık üstüne düşünüyorum hala.)

elif cinar dedi ki:
Tik taklar ardın sıra geliyor. Sen kaçıyorsun o kovalıyor; çok sürmeden yakalıyor da.

"Tik tak", yaklaşan zamanı belirtiyor, az sonra olacakları. Tik tak, tik tak, tik tak... Yakalanansa şiddete maruz kalan kişi.

elif cinar dedi ki:
Kan kırmızı, siyahın tonlarına dönüşüyor.

Kan kurumaya başladıkça koyulaşır. Kan, yaşamı simgeliyor; siyah ise karanlığı, ölümü.

elif cinar dedi ki:
Yapış yapış bedenin kir kokuyor.

Tecavüze uğrayan bir beden çeşitli vücut sıvılarına bulandığı için kir kokuyor. "Pis" ya da "kötü" kelimelerini bilerek tercih etmedim. "Kir" öyküye daha çok uyuyordu. İlk anlamı "Herhangi bir şeyin veya vücudun üzerinde oluşan, biriken pislik.". İkinci anlamı (mecaz) "Utanılacak durum, leke, şaibe."

elif cinar dedi ki:
" Kendine rast geldiğinde kaçacak delik arıyorsun."

Bilincin gidip gelmesi, içinde bulunduğun durumu fark edince kaçacak delik aramak. Aynı zamanda dediğiniz gibi, acıdan kaçmak.

elif cinar dedi ki:
"Biri, ensenden kavradığı başını zorla suya sokmak istiyor. Ciğerlerin yanıyor, direnmiyorsun."

"Biri" için yukarıda birkaç satır yazmıştım. Yine gidip gelen bilinçle alakalı bir durum. Başın hareketini sağlayan boyun omurları olduğundan, başın enseden tutulması bana aykırı gelmedi. Çelişkiye gelince, hayatta kalma arzusu onu zorluyor, ciğerleri yanıyor, acıyı hissediyor, direnmiyor, vücudun yaşamda kalma isteği üstün geliyor.

elif cinar dedi ki:
"Hıçkırıklarında boğulmak üzereyken"

Burada anlatmak istediğim ağlamaktı.

elif cinar dedi ki:
"Neden utanç duyuyor ölmekte olan, bu ayrıntı neden verilmiş bilemedim."

Öykü içinde tecavüzü işaret eden ayrıntılardan biri de buydu.

elif cinar dedi ki:
"Ağız kanla doluyken(ben öyle tasavvur ettim) dilin damağa yapışması mümkün mü?"

Sanırım değil Smile Fakat, "Dilin damağına tutunmuş, dudaklarını kan süslüyor.", kan dudakta. Belki bir yumruk, belki dudağını ısırdı, belki bir yere çarptı.

elif cinar dedi ki:
"...paramparça ruhun bedeninle örtüşüyor. "

Uyum, eşleşme anlamı, üstüste koyduğunuzda denk düşmesi gibi bir anlam söz konusu. Paramparça ruh; altüst olmuş bir ruh hali. Paramparça bedense eziyet görmüş olmanın neticesi.

elif cinar dedi ki:
"Neden bir gülümseme gelip konuyor ölenin yüzüne? Kötülüğün karşısında bir zafer kazanmaya mı işaret ediliyor. Ölmüş olmak bir galibiyet gibi mi algılanılsın isteniyor, anlamlandıramadım."

Üstte yazdıklarımın bir kısmını aynen kopyalıyorum; "Ancak baygınlık ve uyanamama halini defalarca yaşadığımdan bunun hafiflik, ölüme benzer bir hoşluk olduğunu sanıyorum; zihnimde bu şekilde canlanıyor. Gülümseme en çok ondan."

elif cinar dedi ki:
"Öyküye bu kadar işkence yeter sanırım Smile "

Acı çekemekten hoşlanıyor muyum ne? Smile

Vakti bol bulup uzun uzun yazdım. Özenli okumanız için teşekkür ederim Elif Çınar.


Re: Üşüyorsun, Düşüyorsun, Gülüyorsun

Yorumları okuduktan sonra tecavüz imlemeleri açıklık kazanıyor, fakat öyküyü ilk okuduğumda ben de pek o sonuca varamadım. Hatta sanırım ikinci tekil şahıs kullanımının tuzaklarından birine düşerek uzunca bir süre tek kişilik bir bunalımla karşı karşıya olduğumu düşündüm. Bunda denildii gibi işi buraya getiren olaylarla ilgili ipucu olmamasının da etkisi var, tecavüz olarak okuduğumuzda bu tip detaylara pek gerek kalmıyor. Çok özen göstererek kurmuşsunuz, her cümlede işçilik var fakat belki aradan zaman da geçmişken bazı çıkarma/ ekleme işlerine girişseniz daha da toplu bir anlatıma ulaşabilirsiniz. Yani hepimizi işkenceye yönlendiren su altı sahneleri yerine oldukça da güçlü hissettiğinizi belli eden tecavüzü anımsatacak bir iki ayrıntı, böylece sırf başlığın gücüne de sığınmaya gerek kalmaz.

Bu sitede hem yazarların öykü üstüne bunca düşünmesi, hem yorumlardaki özen beni çok sevindirdi. Kendi tecrübesizliklerimin bir kısmınının üstesinden bu okumalar yardımıyla geleceğimi umuyorum.

Bu arada Perec'in Uyuyan Adam kitabı da bu anlatıma bir örnektir, en sevdiğim kitaplardan da biridir.

Ek: Calvino'nun Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu kitabı da başka bir örnek. Gerçi her şeyin denendiği, çok romanlı bir kitap zaten. Ana hikayenin anlatımıysa okuyucu-sen'e seslenerek ilerliyor. Bir yerde okuma öznesiyle yazma nesnesi "siz" olarak yeniden doğuyor.


Re: Üşüyorsun, Düşüyorsun, Gülüyorsun

Calvino yapıtları üzerine güzel bir başlığımız vardı. Doruk Cansev'in değinisi üzerine hatırlatayım istedim: Italo Calvino