UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Italo Calvino

11 Ağu 2008
eren

Bir kosesinden Italo Calvino okumaya basladim. Simdilik Sandik Gozlemcisinin Uzun Gunu ve San Giovanni Yolu'nu okudum. Bir Kis Gecesi Eger Bir Yolcu'nun da sonlarina geldim. Oyle listeleri pek anlamli bulmam, ama belki ilgilenen vardir diye soyleyeyim, Bir Kis Gecesi Eger Bir Yolcu "Olmeden Once Okumaniz Gereken 1001 Kitap"tan biriymis. Biri bana boyle seyler (yapman gereken 100 sey, izlemen gereken 50 film, vb.) soylediginde biraz sinirleniyorum. Ama kitabin kapagindaki etiketi sokmeye yeltenmedim yine de. Calvino hakkinda sanirim biraz daha okuduktan sonra yorum yapmayi tercih edecegim.

Simdilik Bir Kis Gecesi Eger Bir Yolcu kitabindan alintilarla yetineyim:

""

Okumamaya oyle guzel alistim ki, raslantisal olarak elime gecen seyleri bile okumam. Bu cok kolay degildir: Bize kucukten okumayi ogretiyorlar ve butun bir hayatimiz boyunca burnumuza dayadiklari yazili malzemenin kolesi oluyoruz. Okumamayi ogrenmek icin belki baslangicta biraz kendimi zorlamis olabilirim, ama artik bana cok dogal geliyor. Isin sirri yazili sozcuklere bakmayi reddetmek degildir; tam tersine onlar yok olana dek dikkatle bakmaktir. s.60

""
Ludmilla'nin neden seninle gelmek istemedigini simdi anliyorsun; kendinin de 'oteki tarafa' gecmis, sadece okura ozgu olan o kitapla ayricalikli iliski kurma ozelligini yitirmis olmandan korkuyorsun: Yazili olani bitmis ve kesin, eklenecek ya da cikarilacak bir seyi kalmamis yapit olarak gorme ozelligidir bu. s.120

""
Evin, okudugun mekan olarak bize kitaplarinin hayatinda tuttugu yer hakkinda bir seyler soyleyebilir, bunlar senin dis dunyayi kendinden uzak tutmak icin kullandigin bir kalkan mi, uyusturucu misali icine battigin bir hayal mi, yoksa disariya, kitaplar araciligiyla boyutlarini genisletmek ve cogaltmak istedigin dis dunyaya uzattigin bir kopru mu? s.143-144

""
Okurlardan kitaplarimda benim bilmedigim bir seyleri bulmalarini beklerim, ama bunu sadece bilmedikleri bir seyi okumayi bekleyenlerden bekleyebilirim. s.181

Bir Kis Gecesi Eger Bir Yolcu, Italo Calvino, cev.: Eren Yucesan Cendey, 2008, Istanbul: Yapi Kredi Yayinlari

Kategori:

Atalarimiz

Ben Italo Calvino'ya devam ediyorum efendim. Elimdeki kitap Atalarimiz.

""
Italo Calvino�nun 50�li ve 60�lı yıllarda yazdığı Ikiye Bölünen Vikont, Ağaca Tüneyen Baron ve Varolmayan Şövalye adlı romanlarını, hayattayken Atalarımız başlığı altında toplamasının nedeni, yazarın kendi deyişiyle �çağdaş insanın atalarının soyağacını çıkarmak�tır. Çevremizdeki her insanın, kendimizin dahi yüzünde onların izleri saklıdır çünkü... Atalarımız�'da Medardo'�nun, Cosimo�'nun ve Agilulfo�'nun kişiliğinde savaşlardan, yıkımlardan, değişen değerlerin çağından geçen insanların kişiliğinde billurlaşan, aslında insanlık tarihinin kaybetme ve kazanma hikâyeleridir...

Gelenegi bozmayalim, bir de alinti yapalim. Ilk alinti, henuz okudugum Ikiye Bolunen Vikont'tan:
""
Duygularimiz renksizlesiyor, koreliyordu, cunku kendimizi kotulukle erdem arasinda yitip gitmis hissediyorduk, ikisi de insan dogasina aykiriydi.


Atalarimiz

eren dedi ki:
Ben Italo Calvino'ya devam ediyorum efendim. Elimdeki kitap Atalarimiz.

Kitabi elime aldigimda, hatta Varolmayan Sovalye'yi bitirene kadar kitabin sonunda Calvino'nun bu uclemeyle ilgili yazdigi bir metin oldugunu bilmiyordum. O ana dek Agaca Tuneyen Baron ve Varolmayan Sovalye'den alintilamak istedigim satirlari bir kenara not etmistim. Ancak bu metni okuduktan sonra, su asagida aktaracaklarim disindakileri paylasmaktan vazgectim. Dahasi, sonraki bu keyifli metinden de hicbir pasaji aktarmayacagim. Cunku bu kitaplari okumadan metne goz atmanin Calvino'ya haksizlik olabilecegini hissediyorum. Atalarimiz'i okumamis olan herkese oneriyorum. Simdi soz Calvino'nun:
""
"Demek simdi sen general rutbeli Rossiglione markisinin ocunu almak istiyorsun! Bakalim: Bir generalin ocunu almak icin usulune en uygun islem uc binbasi temizlemektir. Kolayindan uc tane verelim sana, isin tamam olsun."
"Galiba anlatamadim: Benim oldurmem gereken kisi Emir Isoarre. Sanli pederimin yasamina son veren oydu!"
"Anladik canim, anladik, ama emir oldurmek oyle kolay is mi saniyorsun... Dort yuzbasi ister misin? Sana hemen bu sabah dort kafir yuzbasi saglayabiliriz. Hem bak, aslinda dort yuzbasi bir ordu komutanina karsilik tutulur, oysa senin baban topu topu tugay komutaniymis."
"Ben Isoarre'yi arayip bulacagim, bagirsaklarini disari dokecegim! Onu, baskasini degil, onu!"
"Sen bu kafayla savas yerine solugu mahpusta alacaksin aslanim! Agzindan cikani kulagin duysun! Sana Isoarre icin gucluk cikariyorsak, bir bildigimiz var demektir... Ya imparatorumuzun el altindan bir pazarligi varsa..."
Ama iki gorevliden, o ana degin kafasini kagitlarin arasina gommus durani sevincle yerinden dogruldu: "Tamam, tamam iste! Hicbir sey yapmana gerek yokmus! Oc almanin falan yeri degil! Ulivieri, gecen gun, iki amcasini savasta olduler sanip oclerini almisti! Oysa amcalari bir masanin altinda sizip kalmislarmis! Simdi bizim elimizde fazladan iki amca intikami var, basimiz dertte yani. Simsi egrisi dogrusuna geliyor: Bir amca intikamini biz yarim baba intikamina esdeger sayariz, yani elimizde acik bir baba intikami varvmis demek."
Rambaldo ofkesinden cildiracakti.
"Ah, zavalli babacigim!"
"Ne oluyorsun, canim?" s.327

""
Agilulfo'yu arayan biri daha var, o da Gurdulu, rastladigi her bos tencerenin, tavanin, bacanin, kovanin onunde durup bagiriyor: "Beyefendicigim! Buyurun beyefendicigim!"
Yol kiyisinda bir cayira oturmus, bos bir sarap sisesinin agzindan iceri dogru uzun bir soylev veriyordu ki, bir ses onu cagirdi: "Icerde kimi ariyorsun Gurdulu?"
(...)
"Efendimi ariyorum," diyor Gurdulu.
"O sarap sisesinde mi?"
"Benim efendim varolmayan biridir, bir zirhin icerisinde olmadigi gibi, bir sarap sisesinin icerisinde de olmayabilir." s.417


Kesisen Yazgilar Satosu

Belki de bu kitaba (Kesisen Yazgilar Satosu) baslamakla hata ettim. Bunu bekletip, ne bileyim, Gorunmez Kentler'i mi okusaydim, diye soruyorum kendime. Anladigim kadariyla yazarin tarot destelerini kullanarak yazdigi bir oykuler toplami. Oykuler birbirleriyle bicimsel duzeyde kesisiyorlar. Bunu daha iyi anlatabilmek icin kitabin 106. sayfasini buraya yapistirabilmek isterdim, ne yazik ki elimin altinda bir tarayici yok. Kitap iki bolumden (ya da iki kitaptan) olusuyor. Ilk bolumun sonlarina dogru okumayi birkamali miyim, diye dusunmeye basladim. Sonra bu kitap bitsin, ondan sonra tekrar degerlendireyim, diyerek o bolumu bitirdim. Ikinci bolume baslayali fazla olmamisti ki kitabi birakmaya karar verdim. Boyle yarida biraktigim kitaplar fazla olmadigindan kendi kendime bir aciklama yapma geregi duydum.

Boyle bir kitabin yazarin yaraticiligini gosterdigini, kartlar arasindaki baglantilari kurmaktaki ustaliginin ona dili kullanmanin yani sira zeka konusunda da puanlar kazandirdigini soyleyebiliriz. Ama bunlar, benim icin, bu kitabin bir yazma egzersizinden oteye gitmesine yetmiyor ne yazik ki. Tarihe ve efsanelere gondermelerle, oykuler arasindaki baglantilarla (ustelik degisik oykulerde ayni tarot kartinin baska iceriklerle karsimiza ciktigi turden etkileyici baglantilarla) kurulan bu kitabi okumaya devam etmek icin bir gerekce bulamadim. Belki, baska okuyanlar varsa onlar ne dusunduklerini ve dusuncelerinin benimle benzesip benzesmedigini soyleyebilirler.


Re: Italo Calvino

Biz bu kitabı, Pınar, Erkal, Nurten(Öztürk)'le ara ara buluşup birlikte okumuştuk. Erkal'ın önerisiydi. Erkal, kitabla ilgili konuşurken ya da yazarından ötürü, bilmiyorum heyecanlanıyordu. Kitabı bitiremedik. Şimdi Eren yazınca fark ettim. O kitabı okumaya devam etmek için bir gerekçe bulamadım. Eren bağlantılar olduğunu yazmış. Ben ne bir bağlantı hatırlıyorum ne de kitapda ne anlattığını...


Re: Italo Calvino

""
Belki de bu kitaba (Kesisen Yazgilar Satosu) baslamakla hata ettim. Bunu bekletip, ne bileyim, Gorunmez Kentler'i mi okusaydim, diye soruyorum kendime.

Denemelerini saymazsak iki Calvino kitabı okudum şimdiye dek: "Varolmayan Şövalye" ve "Görünmez Kentler". O yüzden yukarıdaki tercih konusunda keşke Görünmez Kentler'i seçseymişsin diyebilirim gönül rahatlığıyla.

Çok ilginç bir zaman diliminde, farklı iki basımından da büyük keyif alarak okuduğum bir kitaptı. İlki çok eski bir baskıydı. İkincisi ise YKY'den çıkmış olan. İlk baskıda çok güzel eleştiriler de yer almıştı kitapta Calvino ve çalışması üzerine.

İki boyutlu bir kent tasviri hatırlıyorum bu kitaptan. Muhteşen fantastik bir dünya yaratmıştı Calvino. Ne yazık ki, kitap şu anda elimde yok. Keşke bir iki alıntı yapabilsem eren gibi...

Şöyle bir tanıtım buldum internetten:

""

"Marco Polo yolculuklarında gördüğü kentleri kendisine anlatırken, Kubilay Han'ın onun her dediğine inandığı söylenemez": hiçbir atlasta bulunmayan kentlere yapılan yolculukların anlatısı böyle başlıyor Görünmez Kentler'de. Coğrafi ve tarihsel bir yabancılaşmanın ilmek ilmek dokunduğu bu kitapta her kent bir kadın adı taşıyor; bu kentlerin hangi geçmişe, hangi şimdiye ve hangi geleceğe ait olduğunu bilmek olanaksız. Kitabın ilk satırlarından başlayarak okuru saran büyü, Harikalar Kitabı'ndaki ya da Binbir Gece Masalları'ndaki düş diyarı Doğu'nün büyüsü. Ama satırlar ilerledikçe göstergeler dağarı ağır ağır değişir. Yerküreyi giderek örten çağdaş devkentlerin ortasında buluruz kendimizi ve düş kentleri, gölgelerini imgelem perdemizin üzerine düşürdükçe kentler çizgilere, noktalara dönüşür, ve görünmez olur. Düşlerde yaşayan bir Marco Polo'nun, hüzünlü bir Yüce Han'a anlattıkları, tıpkı Ortaçağ'in coğrafya bilgileri gibi, öznel ve tartışılmaz bir amblemler katalogu olur çıkar. Düzyazı şiirlerden, masallardan düşlerden oluşan bölümlerde birinden ötekine, yine de bir rota çizilebilir, bir yolculuğun gizli güzergahı izlenebilir. Belki de, yerlerle sakinleri arasındaki ilişkilerin, kentleri tüm açılarıyla bize yaşatan, onları bizim bir parçamız kılan arzuların ve bunalımların içine bugün hala yapılabilecek tek olası yolculuğun güzergahıdır bu. Görünmez Kentler'le Italo Calvino, cevaplamaktan çok soru soran, kendisini irdeleyerek, sorgulayarak gelişen, çoğul yön ve katmanları özgürce kateden özenli ve kusursuz bir yapıya yerleşerek her okura, kendi nedenleri ve duygularına göre bozup bozup kurabileceği bir kitap yazdı. Görünmez Kentler, Calvino'nun en önemli kitabı sayılıyor.

Kaynak

NOT: "Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcuyu" unutmuşum. Bir ara kutsal kitap gibi okumuştum bu kitabı da.


Re: Italo Calvino

Calvino' nun
"ağaca tüneyen baron"
"ikiye bölünen vikont"
"varolmayan şovalye"
kitaplarını "Bir kış gecesi eğer bir yolcu" kitaplarından sonra okumuştum yıllar önce. bu kitaplardan aklımda kalan tek şey varolmayan şovalyenin çorba içmesi/içememsiydi.


Re: Italo Calvino

nurten aksakal dedi ki:
bu kitaplardan aklımda kalan tek şey varolmayan şovalyenin çorba içmesi/içememsiydir

Corbayi icen/ icemeyen daha acik soylemek gerekirse kendisinin mi corbayi yoksa corbanin mi kendisini icmesi gerektigini bilemeyen ve bu nedenle kafasini corba tasina sokmaya calisan kisi Varolmayan Sovalye degil adlarindan biri Gurdulu olan cismani varolmayisti. O sahne benim de aklimda canli bicimde duruyor hala Smile


Re: Italo Calvino

barisacar dedi ki:
O yüzden yukarıdaki tercih konusunda keşke Görünmez Kentler'i seçseymişsin diyebilirim gönül rahatlığıyla.

Simdi ona basladim ben de zaten. Umarim beklentilerimi karsilar.


Re: Italo Calvino

""
eren yazdı:
Corbayi icen/ icemeyen daha acik soylemek gerekirse kendisinin mi corbayi yoksa corbanin mi kendisini icmesi gerektigini bilemeyen ve bu nedenle kafasini corba tasina sokmaya calisan kisi Varolmayan Sovalye degil adlarindan biri Gurdulu olan cismani varolmayisti. O sahne benim de aklimda canli bicimde duruyor hala

Tam dili dönen çıkmayacak galiba:

Parlak zırhının içinde Varolmayan Şövalye var olup olmadığıyla ilgili şüpheler içinde kıvranıp dursun, bir gün yolda bir dilenciyle karşılaşır. Dilenci bedenen gayet sağlıklı bir biçimde var olan buna karşın zihnen var olup olmadığını bir türlü ayırt edemeyen bir kişidir. Anlatılan hikayesinin bir kısmı şöyledir: Bir gün yolda yürürken karşısına bir göl çıkar, göle girer ve kendisini balık sandığı için suyun altında nefes alıp yaşamaya devam eder. Bir gün de çok acıkmışken önüne konan bir tas çarbayı acel acele içmeye başlar, ama bir süre geçince kendisnin mi çorbayı içtiğini, yoksa çorbanın mı kendisini içtiğini karıştırdığı için masanın üzerine dikilip çorba kasesinin içine girmeye çalışır.

Sanırım bende de gün gibi aydınlık yılların satırları... Laughing out loud


Re: Italo Calvino

barisacar dedi ki:
""
eren yazdı:
Corbayi icen/ icemeyen daha acik soylemek gerekirse kendisinin mi corbayi yoksa corbanin mi kendisini icmesi gerektigini bilemeyen ve bu nedenle kafasini corba tasina sokmaya calisan kisi Varolmayan Sovalye degil adlarindan biri Gurdulu olan cismani varolmayisti. O sahne benim de aklimda canli bicimde duruyor hala

Tam dili dönen çıkmayacak galiba:

Parlak zırhının içinde Varolmayan Şövalye var olup olmadığıyla ilgili şüpheler içinde kıvranıp dursun, bir gün yolda bir dilenciyle karşılaşır. Dilenci bedenen gayet sağlıklı bir biçimde var olan buna karşın zihnen var olup olmadığını bir türlü ayırt edemeyen bir kişidir. Anlatılan hikayesinin bir kısmı şöyledir: Bir gün yolda yürürken karşısına bir göl çıkar, göle girer ve kendisini balık sandığı için suyun altında nefes alıp yaşamaya devam eder. Bir gün de çok acıkmışken önüne konan bir tas çarbayı acel acele içmeye başlar, ama bir süre geçince kendisnin mi çorbayı içtiğini, yoksa çorbanın mı kendisini içtiğini karıştırdığı için masanın üzerine dikilip çorba kasesinin içine girmeye çalışır.

Sanırım bende de gün gibi aydınlık yılların satırları... Laughing out loud


Iste bu anlatilan hikaye Gurdulu'nun hikayesidir. Gurdulu daha sonra Varolmayan Sovalye'nin seyisi olmustur. Soz konusu kisi romanda "Varolan, ama varoldugunu bilmeyen biri" olarak tanimlanir (benim yukaridaki ifademle "cismani varolmayis"). Bilinen diger adlari Girgir, Gidi-Yusuf, N'aber Yusuf, Bin-Istanbul, Pestanzul, Bertinzul, Martingarip, Gariban, Hayvanherif, Vadideki Cirkin, Gian Paciasso ve Pier Paciguo'dur (s.335, YKY).

"Gurdulu tasi yere birakmis, sanki icine girmek istermis gibi basini sokmaya calisiyordu." (s.336, YKY)


Re: Italo Calvino

Ben okudukca yazmaya devam edeyim. Gorunmez Kentler'e bir haftaya yaklasan bir is seyahatinden hemen once basladim ve yol boyunca okudum. Esasinda yol, kitaptan uzun surdugu icin kitap yari yolda bitti. Gorunmez Kentler ilk kez 1972'de yayimlanmis. Calvino'nun simdiye dek okudugum kitaplarin tamami yazildigi donemde yol acici islevler gormusler sanirim. Bunu arastirmaya henuz firsat bulamadim. Ancak Calvino'nun o zamanlar tutturdugu uslubun, one surdugu iddialarin 1980'lerden itibaren, ozellikle 1990'lardan sonra oldukca populer oldugunu bilince yapilan degerlendirmenin basska bir boyuta tasinmasi gerektigini dusundum. Bu yeni boyutta en azindan donemin dunya edebiyati, 1970'lerle baslayan kuresellesme ve dunyada solun cokusu gibi (Calvino'nun bir donem Italyan Komunist Partisi uyesi oldugunu da biliyoruz) ugrak noktalarini tespit etmek de mumkun. Dedigim gibi, henuz butun bunlara bakacak zamanim olmadi. Calvino, bu kitabinda da tarihle oynuyor. Tipki Kesisen Yazgilar Satosu'nda kurguyla oynadigi gibi. Ve bu oyununun icinden dahiyane, etkileyici bir tablo cikariyor. Benim soru sormaya basladigim yer de burada basliyor. Neden? Neden anlatici (Marco Polo) aslinda hep ayni kenti anlatmakta oldugunu soyluyor? Neden Marco Polo ile Kubilay Han konusmadan iletisim kurabiliyorlar? Kitabi 70'lerde okumus olsaydim bu sorulari sorar miydim? Dunya post-modern sacmalama evresinden gectigi ve bu gecis sirasinda bu turden oyunlari cok yiprattigi icin mi boyle dusunuyorum. Sanirim bu son soyledigim benim Calvino'nun yapitlarina yaklasimimi cok etkiliyor. Bundan kurtulmanin etkili bir yolunu bilen var mi?

""
Görünmez Kentler, Venedikli gezgin Marco Polo'nun Tatar hükümdarı Kubilay Han'a anlattığı bir dizi hayalî gezi anekdotundan oluşuyor. 55 parçanın her biri farklı bir hayalî kenti betimliyor ve kavramsal ya da felsefî bir bilmece ya da gizem barındırıyor. Örneğin Zemrude, ona bakanın ruh haline göre değişen bir şehirdir. Yukarı ve aşağı olarak ikiye ayrılmıştır; pencere pervazları ve çeşmeler yukarıda, hendekler ve atık kâğıtlar aşağıdadır. Yukarıdaki dünya temel olarak aşağıya bakanların anıları aracılığıyla bilinebilmektedir.

Diomira'da insan şehrin melankoli aşıladığı öteki konukları kıskanır. "Bölünmez bir varlığı olan", her hareketin her yerde mümkün olduğu Zoe, muğlaktır: "Öyleyse neden var bu kent? İçeriyle dışarıyı, tekerleklerin gürlemesiyle kurtların ulumasını hangi çizgi ayırıyor?"

Betimlemelerin arasına Marco Polo'yla Kubilay Han'ın ilişkisini geliştiren kısa ama açıklayıcı bölümler sıkıştırılmıştır. Kubilay Han, Venedikli'nin hikâyelerini kendi dünyevî, geçici imparatorluğunu aşan şeyler olarak görür. Bu sanatsal ürünlerin "yıkılmaya yazgılı duvarların ve kulelerin arasından gelen, öyle ince işlenip süslenmiş bir kumaş ki karıncaların kemirmesinden bile kurtulabilir" olduğunu fark eder. Kendi adına Polo, kurtulmak amacıyla kentler icat etmektedir. ?öyle der: "Ona yer açmak için yok olan diğer olası kentlerin; bir daha inşa edilemeyecek ve hatırlanamayacak olan kentlerin küllerini topluyorum." (Kaynak)


Re: Italo Calvino

""
Dunya post-modern sacmalama evresinden gectigi ve bu gecis sirasinda bu turden oyunlari cok yiprattigi icin mi boyle dusunuyorum. Sanirim bu son soyledigim benim Calvino'nun yapitlarina yaklasimimi cok etkiliyor. Bundan kurtulmanin etkili bir yolunu bilen var mi?

Sorduğun soruya şu soruyu da eklemek gerekiyor belki: Bu postmodern sürecin başlamasında Calvino gibi yazarların etkisi var mi? Okuduğumuz, sevdiğimiz pek çok yazarda hissediyorum bunu? Acaba postmodernizmle onların ilişkilerini yok sayabilir miyiz? Genelde, öyküde bireyci yaklaşımdan söz ederken Sait Faik'in adını anmamak gibi garip bir tutum içinde kalakalıyoruz; buna benzemiyor mu bu da?


Re: Italo Calvino

barisacar dedi ki:
""
Dunya post-modern sacmalama evresinden gectigi ve bu gecis sirasinda bu turden oyunlari cok yiprattigi icin mi boyle dusunuyorum. Sanirim bu son soyledigim benim Calvino'nun yapitlarina yaklasimimi cok etkiliyor. Bundan kurtulmanin etkili bir yolunu bilen var mi?

Sorduğun soruya şu soruyu da eklemek gerekiyor belki: Bu postmodern sürecin başlamasında Calvino gibi yazarların etkisi var mi? Okuduğumuz, sevdiğimiz pek çok yazarda hissediyorum bunu? Acaba postmodernizmle onların ilişkilerini yok sayabilir miyiz? Genelde, öyküde bireyci yaklaşımdan söz ederken Sait Faik'in adını anmamak gibi garip bir tutum içinde kalakalıyoruz; buna benzemiyor mu bu da?


Postmodern surecin baslamasina Calvino'nun nasil bir etkisi oldugu sorusu benim simdi girmek istemedigim, girmek istesem de karmasikligindan oturu altindan kalkamayacagimi dusundugum cok genis bir alana yayiliyor. Belki postmodern surecin Calvino'nun yaptiginin "degerinin bilinmesini" sagladigini, buna mukabil Calvino'nun, postmodernist (eger "postmodernist" diye bir seyden soz edebiliyorsak) sanati/ edebiyati derinden etkileyecek bir verim icinde bulunmus oldugunu, bir nevi o sirada orada oldugu icin adini duyurdugunu soyleyebiliriz. Kesisen Yazgilar Satosu gibi bir kitabi bu sacmalama donemini yasamadan okusam sever miydim? Pek sanmiyorum. Peki o zaman etrafinda koparilan onca firtinaya bakip neden sevemedigimi bu kadar sorgular miydim? Onu da sanmiyorum. Yine de Atalarimiz'a olan sevgimden oturu o kadar ustune gitmeyecegim Calvino'nun. Ustelik neredeyse turun ilk orneklerini verdigi icin saygiyi da hak ediyor benim gozumde.
""

Bu, yazdigim ilk roman; birkac oykum bir yana birakilirsa, yazdigim ilk sey oldugunu bile soyleyebilirim. Simdi elime aldigimda, nasil bir etki yaratiyor uzerimde? Onu kendi yapitlarimdan biri gibi degil de, daha cok, Ikinci Dunya Savasi sona erdikten sonra, bir cagin genel ikliminden, ahlaki bir gerilimden, bizim kusagimizin benimsedigi bir edebiyat begenisinden anonim olarak dogmus bir kitap gibi okuyorum. s.7

Calvino bunlari Orumceklerin Yuvalandigi Patika'nin bendeki baskisindaki (Italo Calvino, cev.: Kemal Atakay, Yapi Kredi Yayinlari, 2008, Istanbul) "Sunus"unda (bu, 1964 tarihli Italyanca baskiya yazdigi onsoz ayni zamanda) soyluyor. Yazar, okurdan ozur diliyor. Kendi eserini kosullarin yazmaya dayattigi bir roman olarak anonimlestirmeye calisiyor. Buradaki anonimlestirme cabasinin, topluma maletmeye calismaktan cok eseri kendinden uzaklastirmak gibi bir anlam tasidigi da usluptan anlasiliyor. Yine de Tahsin Yucel'in yaptigi gibi basilmasini engellemiyor (bildigim kadariyla Tahsin Yucel, Haney Yasamali'nin yeni baskilarina izin vermiyor). Bu ozurun Calvino acisindan elbette bir anlami var, uzun sunusta bu konuda yeterince soz aliyor zaten. Aslinda, yazarin yazdigi onsozle polemige girme egiliminde oldugumu fark etmesem onsozu tekrar, sonuna kadar okuyacaktim. Belki bunlari yazdiktan sonra okur ve tekrar yazarim, bilemiyorum. Sunus boyunca bu romandan itibarenki macerasini ve aslinda "yeni gercekcilik"ten kopus seruvenini aktariyor. Sunus, biraz da bu nedenle bir ozur dileme gibi gorunuyor gozume. Sunus'tan bir alinti daha yapip romana gecmek istiyorum:
""

Bu kitap, "yeni gercekcilik"in olumlu nitelikleri ile kusurlarinin tipik bir dokumunu olusturuyor -o "okul"a ozgu su olgunlasmamis edebiyat yapma arzusundan dogdugu icin. Su var ki, bugun, "yeni gercekcilik"i ozellikle edebiyatin edebiyat disi gerekcelerle yozlastirilmasi ya da bir zorlamayla karsi karsiya birakilmasi olarak animsayanlar, meselenin ozunu tersyuz etmis oluyorlar: Aslinda, edebiyat disi ogeler oyle dev boyutlu ve tartisilmaz bicimde karsimizda duruyordu ki, bize doganin bir parcasi gibi gorunuyorlardi; butun sorun, poetikaya iliskinmis gibi geliyordu bize -sorun, bizim icin dunyanin ta kendisi olan o dunyayi edebiyat yapitina donusturmekti. s.9

Romanin kahramaninin bir fahisenin kardesi olan kucuk bir cocuk olmasi, fasist Italya'yi iki taraftan da gormemize olanak sagliyor. Cocuk, masum suratiyla her yerde -hic de masum olmayan- cocukca dusuncelerle dolasirken biz de onun tanik oldugu seylere tanik oluyoruz. Bu secim, bana, Gunter Grass'in Teneke Trampet'ini animsatti. Orada da fasizm Almanya'sini boyle bir acidan gozlemliyorduk. Pin'in (kahramanimizin adi bu) once kendi mahallesindeki meyhanede, sonra fasist iskencehanesinde, sonra da partizan kampinda yasadiklarini bu zaman zaman kitabin bir "ilk roman" olmasindan kaynaklanan aksakliklarla da olsa yasadiklarini okuyoruz. Onunki "tarafsiz" bir taniklik neredeyse. Savasin butun siddetine ragmen sakladigi tabancanin akibetine endiselenecek kadar cocukca dusunceler pesinde. Bu "basit" bakis acisina karsin Calvino ulke atmosferini basariyla verebililyor. Savas icindeki yasamin karmasikligini ders vermeye kalkmadan yansitiyor. Bunun tek istisnasi, Kim'in dusuncelerinin uzun uzun aktarildigi ve disaridan mudahale havasinda surup giden 9. bolum. Kitabi "Kim'e ve oteki herkese" adayan Calvino'nun bunu yapmak icin belki de kisisel nedenleri vardi. Ancak "Sunus"tan anladigimiz kadariyla bu bolumun boylesine siritiyor olmasi kitap yazildigi donemde de en cok elestiri alan noktaymis. Orumceklerin Yuvalandigi Patika, belki ilk roman olmanin talihsizliklerini bunyesinde barindiriyor, ama ben yine de severek okudum.


Re: Italo Calvino

Elimdeki son Italo Calvino kitabi Jaguar Gunes Altinda'yi daha sonraya birakmaya karar verdim. Yazarin hic olmazsa Kozmokomik Oykuler kitabini okumak isterim. Ama o da yakin gelecekte mumkun degil.

Neyse, okumadigim bir kitapla ilgili yorum yapacak degilim. Onun yerine yazarin daha once andigim iki kitabiyla ilgili Internet kaynakli bazi bilgiler aktarayim. Ilk not Orumceklerin Yuvalandigi Patika ile ilgili ve buradan Calvino'nun bu kitabin ilk basimindan sonra on yil boyunca yayimlanmasina izin vermedigini ogreniyoruz. Bir yerde kendi kendimi tekzip etmis oluyorum Smile Zira daha yeni soyle demistim.

""
(Yine de Tahsin Yucel'in yaptigi gibi basilmasini engellemiyor (bildigim kadariyla Tahsin Yucel, Haney Yasamali'nin yeni baskilarina izin vermiyor).

Ikinci alinti ise Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu ile ilgili. Italo Calvino notlarina, muhtemelen uzun bir sure icin, ara verirken bu iki alintiyi da ilginize sunuyorum. Belki Calvino okuyan baska birileri bir ucundan destek verir de notlar boynu bukuk kalmazlar burada Wink
""
Bu kitabın, Calvino'nun yalnızca 23 yaşındayken, olağanüstü edebi kariyerinin başlangıcında yazdığı ilk romanı olması, onu takdir etmek için tek başına yeterli olmalı. Kitapta, sonradan benzersiz ve taklit edilmez bir tarza dönüşecek olan şeyin kıpırtıları var; bununla birlikte, hikâye aynı zamanda genç bir yazarın İtalya'daki partizan hareketin kötü sonuçlarıyla uzlaşma girişimini de temsil eder. Vaktinden önce gelişen Pin, İtalya'nın taşrasında, yetişkinlerin bireysel tatminsizlik ve kafa karışıklığıyla parçalanmış dünyasında gezinişini izlediğimiz çocuktur.

Pin bir yetimdir, tembeldir, ağzı bozuktur ve yerel söylentileri kendi çıkarı için kullanacak kadar da kurnazdır; aynı zamanda yetişkinlerin dikkatini çekmeye can atan bir çocuktur ama bunu nasıl elde edeceğini ya da elinde nasıl tutacağını yalnızca kabataslak ve yarım yamalak bilmektedir. Pin'in anlamakta son derece başarısız olduğu iki şey, ilginçtir ki diğer karakterlerin çoğunun kafasını da aynı ölçüde karıştırır: Politika ve kadınlar. Pin'in köyü Almanlar tarafından işgal edildiğinde, yerli halk partizanlara katılır; ancak Calvino bunun belirli bir politik ideolojiye bağlılıktan çok değişime direniş olduğunu açıkça ortaya koyar.

Örümceklerin Yuvalandığı Patika, kendisine ödül kazandırmış olmasına rağmen Calvino'nun neredeyse on yıl sonrasına kadar yeniden basımına izin vermeyi reddetmesi ilginçtir. Sonunda üçüncü ve son baskı 1964 yılında muhteşem bir açıklama getiren önsözüyle birlikte yapılmıştır. Calvino bu ağırdan alışın eskiden yan yana çarpıştığı arkadaşlarını kullanışı ve karikatürize edişiyle bir ilgisi olduğunu kabul etmektedir. Örümceklerin Yuvalandığı Patika, yazarın daha sonraki yapıtlarında bulunan simetri ve düzenden takıntısından yoksun olmasına rağmen son derece güzel yazılmıştır ve İtalya'nın en ünlü 20. yüzyıl yazarlarından birinin ülkenin tarihindeki olağanüstü bir döneme yönelik tepkisini ortaya koyar. (Kaynak)


""
Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu, roman okuma pratiğiyle bağlantılı ivedilik, arzu ve düş kırıklığı hakkında bir romandır. Calvino, tamamlanmamış romanlardan, hatalı ciltleme veya eksik sayfalar gibi olaylar nedeniyle acımasızca kesilmiş hayali kitaplardan çekici bölümlerin bulunduğu bir kütüphane rafını kapsayan bir anlatı tasarlar. Bu roman aynı zamanda, yazar ve bir roman okumak için koltuğuna oturan bir okur arasındaki tehlikeli yolculukta ters gidebilecek şeylere dairdir. Bu okur benim, belki de sizsiniz. Ama ayrıca, başlangıçta Italo Calvino'nun, Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu adlı son romanının sağlam bir kopyasını ele geçirme arzusu daha sonra başka bir okur olan Ludmilla'ya duyduğu arzuyla karışan, Okur adında bir karakter vardır. İkisinin öyküsü, her biri onların (ve bizim) hemen öncesinde okuduğumuz parçanın devamı olarak süren, okudukları diğer romanlardan bölümlerle iç içe geçen çerçeve öyküdür. Bu karmaşık düzenleme, Calvino'nun, çok farklı on romandan harika on parça yazmasını sağlar; okuma gezintisi bizi türler, dönemler, diller ve kültürler arasında dolaştırır.

Her şeyden önce bu roman, yalnız başına okumanın hazları ve serüvenlerine dair bir manifesto olmakla beraber iki okur aynı kitabı okuduklarını ve sevdiklerini keşfettiklerinde deneyimlenen karşılıklı tanımanın yarattığı heyecanın bir kutlamasıdır da. (Kaynak)


Re: Italo Calvino

Bu romanı (Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu) lise sondayken okumuştum yanlış anımsamıyorsam. O dönemde benim için çok ilgi çekici, kışkırtıcı bir romandı. Yazarın kurguya müdahale ettiği, okuruyla diyaloğa girdiği bu roman biçemine çok yabancı sayılmazdım. Keza Milan Kundera da pek çok romanında bunu ustaca başarabiliyordu. Yine de Calvino bu kurguyu sonuna kadar zorlayabilen bir romancı olarak yer etmişti bende. Romanın yazarı bir yerde okurla konuşmaya başlıyor, sonra bir roman karakteri olarak gelişen okurla müthiş bir mücadeleye girşiyordu.

Şimdi Eren'in anlatımlarından hatırladığım kadarıyla sonlarına doğru iyice Umberto Ecovari bir öyküler karmaşasına dönüyordu roman.

Keşke zaman olsa da yeniden okuyabilsem. Smile


Re: Italo Calvino

Ben kendime bi liste yaptım, okunmaması gerekn kitaplar, arasında kesişen yazgılar şatosu, kozmokmik öyküler de var. Çoook sıkıcı idi benim için.


Re: Italo Calvino

Calvino'yla ilgili bir blog mesaji gordum bugun. Cogunlukla yazarin degisik zamanlarda cekilmis fotograflarindan olusuyor mesajin icerigi. Belki ilgilenenler olabilir diye paylasiyorum:

Italo Calvino 23 yıl önce bugün ölmüş diyebilir miyiz sizce?


Görünmez Kentler

Okuduğum kitapların, bana daha anlamlı gelen yerlerini not ettiğim bir defterden alıntılardır aşağıdakiler.

İTALO CALVİNO – Görünmez Kentler – Remzi

– Biz canlıların cehennemi gelecekte var olacak bir şey değil, eğer bir cehennem varsa burada, çoktan aramızda ; her gün içinde yaşadığımız, birlikte, yan yana durarak yarattığımız cehennem. İki yolu var acı çekmemenin : Birincisi pek çok kişiye kolay gelir : Cehennemi kabullenmek ve görmeyecek kadar onunla bütünleşmek. İkinci yol riskli: sürekli bir dikkat ve eğitim ister; cehennemin ortasında cehennem olmayan kim ve ne var. Onu aramak ve bulduğunda tanımayı bilmek, onu yaşatmak, ona fırsat vermek .
– Anlatıya yön veren ses değil kulaktır .
– Yalan sözlerde değil “şey” lerdedir.
– Etrafında ne kadar karanlık var bunu bilmek istiyorsan, gözlerini kısıp uzak, zayıf ışıklara bakmalısın.
– Hiçbir dil yoktur ki aldatmasın .
– Tüm amblemleri tanıdığım gün – dedi Kubilay Han – imparatorluğuma sahip olabilecek miyim nihayet?
Hiç heveslenmeyin Hünkarım dedi Venedikli (Marko Polo ) o gün sen kendin de amblemler arasında bir amblem olacaksın.
– Göz, şeyleri görmez, başka şeylerin anlamını yüklenmiş şeylere ait şekiller görür.
– İnsan zaman içinde yaşayabilir. Ama, donmuş, dural, devinimsiz bir geçmişte var olacaktır.
– Her şeye sahip olur her şeyi bilebilirdik, ve de yazık olurdu, zira metafizik ve felsefenin ölümü olurdu bu.
– Doğru yolu bulmak için kaybolmak gerekir. Labirent, içine giren kaybolsun ve arayışlarla dolansın diye yapılır. Ama labirent o aynı kişi, yeni bir plan çizmesi ve labirentin gücünü yok etmesi için başkaldırıyı da düşündürür. Bunu başardığı taktirde insan labirenti yıkacaktır; onu boydan boya geçen biri için labirent yoktur.
– Kuş gibi hafif olmalı, tüy gibi değil.
– İnsan yüzü bir maskedir.
– Varlığını oluşturmak için bunca şeyin gerekli olduğuna bakarak, talihin elinde gelişigüzel karıştırılmış bu malzemenin nasıl olup da insanı yarattığına şaşıyorsunuz; ama bilmediğiniz bir şey var: Yüz milyonlarca kez bu malzeme tam bir insan biçimi alacağı noktada, insana biçim vermek için gerekli öğelerin ya gereğinden fazla ya da gereğinden az olması nedeniyle durup, kah bir taşı, kah bir kuşu, kah mercanı, kah bir çiçeği, kah bir kuyruklu yıldızı meydana getirmiştir.
– Pratik yaşamda zaman cimrice kullandığımız bir zenginliktir.
– Bilinmeyen bilinenden her zaman daha çekicidir; umut ve düşleme, deneyimden kaynaklanan düş kırıklıklarına ve acılara karşı tek tesellidir.
– Şah, mat edildiğinde, kazananın eliyle bir kenara ittiği şahın ayakları altında siyah bir kare yani hiçlik kalır.
– Bilmek, gerçek olan şeye bir şeyler eklemek, dolayısıyla gerçekliği çarpıtmak demektir.
– Bugün artık potansiyel olmayan, varsayımsal olmayan, çoğul olmayan bir bütünlüğü düşünmek mümkün değildir.
– Kimiz biz, deneyimlerin, bilgilerin, okunmuş metinlerin, imgelerin oluşturduğu bir bileşke değilsek neyiz her birimiz? Her yaşam, her şeyin, akla gelebilecek her şekilde yeniden karıştırılıp, yeniden düzenlendiği bir ansiklopedi, bir kitaplık, bir nesneler envanteri, bir üsluplar dizisidir.
– Hüküm veren, ama kendisi de hükümlü yalnız adam için. Kafasının yarısıyla kendisini ölüme mahkum ediyor, öbür yarısıyla düğümün altına girip son soluğunu veriyor.
– Mutlu aşkın tarihi yoktur.


Re: Italo Calvino

Bu aralar Atalarımız'a yeniden bakabilmeyi umuyorum.

NOT: Geçen gün bir arkadaşım "Köklerimiz" olsa bu dizinin Türkçe karşılığı daha mı iyi olurdu dedi; İtalyanca üzerine söz söyleyebilen birine sorsak...


Re: Italo Calvino

Barış Acar dedi ki:
Geçen gün bir arkadaşım "Köklerimiz" olsa bu dizinin Türkçe karşılığı daha mı iyi olurdu dedi; İtalyanca üzerine söz söyleyebilen birine sorsak...

Dizinin İtalyanca adı I Nostri Antenati. İngilizceye doğrudan çevirince Our Ancestors oluyor. O da, Atalarımız'a karşılık geliyor. Ama belki de soruyu soran bu anlamda bir çeviri yanlışına dikkat çekmeye çalışmamıştır. "Atalarımız" dendiğinde sanki insanlık olarak artık aşmış, üstesinden gelmiş olduğumuz, bize büyük ölçüde dışsal olan bir durumdan söz ediyormuşuz gibi bir izlenim oluşabiliyor. Oysa "Köklerimiz" dendiğinde anlatılanın "bizim hikâyemiz" olduğu, damarlarımızda hâlâ anlatılan hikâyeye dair bir şeylerin dolaşmakta olduğu vurgusu kendini belli ediyor. Bu anlamda "Köklerimiz" önerisini esere ilişkin bir yorum -güzel bir yorum- olarak anlıyorum ben. Diğer taraftan, yazarın "Köklerimiz" yerine "Atalarımız" demiş olması da bana daha doğal, daha güzel görünüyor. Sırf okura bu yorumu yapma şansı verdiği için bile bu adlandırma daha tercih edilir değil mi?


Re: Italo Calvino

Resmi ideolojinin boyunduruğundan kolay kolay çıkamayan bizim gibi kültürlerde, "atalar" ve "ata" kavramları çokça tüketildiği için belki de bu kaygı. Haklı sebepleri var yani. Öte yandan , çevirmenin, Avrupa düşüncesinin "ataları" gibi tarihsel bir perspektifi aktarmaya çalıştığını düşünürsek buna yanlış demek de olanaksız. İnsan sadece buradaki "sıkıntı"yı sezip onunla başbaşa kalıyor sanırım.


Re: Italo Calvino

Calvino'dan çok okudum, fakat biraz erken okumanın hazımsızlıklarını çekiyorum. Her kitabında kafamdaki fikri biraz daha pekişti ve önceki resmi yıkıldı, özellikle kendinden önceki gelenkle bağlarını koparma esnasında verdiği yazınsal mücadelenin kronolojik bir incelemesinin ilginç olacağı kanaatindeyim. Örneğin Savaşa Giriş (Can Yayınları baskısı). Ülkesinde faşizmin izlerini de süren, nispeten gerçekçi bir metin. 1954, otobiyografik özellikleri de var. Oysa 1952'de Vikont'u kaleme almış, belki alegorik izler aranabilecek fakat Savaşa Giriş'e göre sanırım dönemindeki edebiyat anlayışıyla çok daha çatışan bir kitap. Varolmayan Şövalye'de yalnız varoluşçuluğu değil deliliği de (Foucault'dan önce davranmış.) oldukça özgün bir şekilde absürde vuruyor. Ne ki Gözlemci çok daha sonra yazılmış, yine İtalya tarihi parti meseleleriyle iç içe. Açık konuşmalıyım ki bu kitabı pek hatırlamıyorum, sadece izlenim kırıntıları üstünden yorum yapıyorum.

Sen Alo Demeden Önce ise böyle bir değerlendirme için tam anlamıyla bir facia. Toplu öyküleri olmasına rağmen oldukça özensiz bir baskı. Kapağında roman yazıyor. Öykülerin yılları hakkında hiçbir ibare yok, oysa çok farklı anlayışları karşılaştırmak için uygun bir kitap olurdu.

Ama sanırım Kozmokomikler'i yazmaya başlamasıyla tamamen yeni bir dönem başlıyor. Fransa'daki Oulipo temsilcileriyle kurduğu temaslar da bunda etkili olmuştur, Queneau ve Perec o yıllarda edebiyat ile matematik arasında bağlar kurmaya çalışıyor, metnin olanaklarını kendilerini sınırlayarak arttırmak için kafa patlatıyordu. Kesişen Yazgılar Şatosu'nu bu yönde bir girişim olarak ele alıyorum, belki onlara bir şeylere kanıtlamaya çalışıyordu. Sahiden benim de aklımda pek bir şey kalmamış, yaşla da biraz ilgili. Ama nesnelere bakışımın oldukça değiştiğini hatırlıyorum. Onlara anlam yükleme ve bir şeyler arasında bağ kurma (Üç kupa olur, beş para olur. Güneş arkanası olur.), Calvino'yu gelirsek bunu müthiş bir matematiksel simetri ile (Tersine olur, sağdan olur...) görüyoruz (Kozkokomikler'de limit, Görünmez Kentler'de üç boyutlu, vektörel geometri ve mimari kullanarak.) ki bu, salt bir yazın alıştırması olarak görülse bile bence verimlidir. Queneau'nun biçim alıştırmaları ya da Perec'in algoritmalarından, palindromlarindan da pek eksik değil üstelik. Bugün belki bir bilgisayar bütün bu hesapları, değişkenler kullanarak yapabilir ama benim gözümde Oulipo'nun önemini azaltmıyor. Bunların edebiyatta yer edinebileceğini göstermeleri yeterliydi. Calvino'nun çalışmaları üstelik hayal dünyasına biraz daha yakın. Bir röportajında çocukken farklı serilerdeki çizgi roman karakterlerini tek bir öykü çatısı altında topladığından bahsediyordu, ben de aynısını çizgi filmler için yapmıştım. Sanırım bu yüzden fazladan bir yakınlık da hissediyorum. Aslında bir minnet, önden gittiği için.

Çok dağıttım, aklım biraz da Perec'te. Ama bugün en çok yeniden okumak istediğim kitap Bir kış gecesi eğer bir yolcu olduğu için Barış Acar'ın yönlendirmesini görünce Calvino'nun genç bir zihne fazlasıyla ağır gelen vuruculuğunu hatırlamak istedim. Biraz dağınık oldu, Calvino'yu rahatsız ederdi herhalde. Ama varolmayı da öğrenir insan.

Postmodernizm muhabbeti açılmışken Borges'i de tartışmak lazım, Calvino'yla da arkadaş olduğunu hatırlıyorum. Edebi anlamda da pek çok temas noktası araştırılabilir.

Ayrıca yine erken tükettiğim önemli eserlerinden biri de Amerika Dersleri. Orhan Pamuk'un da verip kendi notlarını kitaba çevirdiği geleneksel bir konferanslar dizisi bu, Calvino kendi konuşmalarında milenyum edebiyatı için fikirler sunuyor. Hız, keskinlik gibi kavramları kafama sokmasıyla bile benim için önemlidir.

Ek: Bu çeviri isim meselesini düşünüyordum da... Kökenlerimiz denseydi sanırım daha dişi bir anlama giderdik, bizi oluşturan, hatta işte doğuran kültürel koşullar. Tarihimiz. Oysa Atalarımız dendiğinde Vikont, Baron ve Şövalye figürlerinin de belki bir anlamda taşlamasıyla eril bakış ifşa ediliyor. Bakın diyor Calvino, ne kadar benziyorsunuz. Sanırım verilen orijinal isimdeki artikel de eril, dişi olsaydı la olurdu.