UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Tayfa Öyküleri - Kayık

05 Şub 2014
Mehmet Sürücü

Keskin yüzü körelmiş bıçağa birkaç keser daha vurunca, iki parmak genişliğinde bir parçayla bağlı kapak, ince, metalik bir tıngırtıyla tenekenin içine düştü. Çocuğun paslı keseri tutan elinden sızan incecik kandamlası keserin sapına erip yürüdü. Kapağı açık tenekeden keskin bir yağ kokusu yayıldı. Diğer yanının sacını dün kesmişti. Bir süre, tenekenin açık iki yanındaki keserken oluşmuş keskin, sivri uçlara baktı. Bunların çaresine bakmalıydı. Düzce bir taşa yatırıp, vura vura eğriliklerini, sivriliklerini düzledi. Tekrar baktı, Şimdi daha iyiydi. Yanlamasına, uzun kütüğe yatırdı tenekeyi. Bıçağın sivri ucunu, diklemesine koyup, sapına acelesiz, ne yaptığını bilen hareketlerle, birkaç kez vurdu. Sivri uç sırlı yüzeye gömüldü. Bıçağın genişliği kadar bir kesik oluştu. “İbram, neredesin oğlum? İneği al da dereye indiriver. Gezinsin biraz. Hemen de getirme. Biriki otlat dereboyu.” Sapı, yüzü yağ ve pas lekelerine belenik bıçağı duvarda iki taşın arasına sokuşturdu. “Tamam ana!” Uzunlamasına kesilip düzlediği tenekeyi duvara, pulluğun yanına dayadı. Tenekeye uzun uzun, bir şey becerebilmmenin sevinci, doygunluğuyla baktı. Ahırın tahta kapısının dibindeki kediye ilişti gözleri. Yerden kaptığı tezek parçasını fırlattı. Ürküp kaçan kedi, kapıdaki gözalıcı aydınıkta yok oldu.

Zamanı gelmişti. Bir kayık yapacaktı kendine. Tenekeden. Belki de bir gırgır. Şöyle kamaralı, arkasına yakın bom direği, ipten sicimden halatlı vinçli yakışığı yerinde bir kayık. Nasıl yapılacağını biliyordu. Fiko, Masur, Aliko yaparken görmüştü. Hatta yardım bile etmişti onlara. Yapardı. Daha iyisini bile yapardı. Ama önce bir teneke bulmalıydı. Samanlığı, bostanlıktaki damı aradı. Dedesinin viranlık evinin alt katını, örümcek ağlarıyla kaplanmış, tozlu, küf, çürük, kağşımış ağaç kokulu kuytuları, karanlık köşeleri aradı. Yok. İsteğince bir teneke bulamadı. Birkaç hafta, denizin dalgalı olduğu günler sabah erken kalkıp, kıyıyı yokladı. Bezen denizden çıkardı böyle şeyler. Boyası soyulmuş birkaç kurşunkalem, bir silgi, bir de patlak top buldu. Olsun. Ganimet ganimettir. Bir gün kapının önünde oturup, incirin dalları arasında ayak kanat yarıştıran serçelere dalıp gitmişken, günlerdir aradığını dayısı bıraktı önüne. Kocaman, onsekiz kiloluk bir vita tenekesi. Gözlari kocaldı, Dayıııı! Nerden buldun?

Kumla, külle ovalanıp yağdan pastan arınmış, ışıldayan parlak tenekeye bakıyordu bir zamandır. Kalktı. Kenarı düzgünce bir tahtayı, uzunlamasına, tenekenin ortasına uzattı. Çömelip, iki dizini tahtaya dayadı. Tenekenin kenarlarından tutarak bükmeye çalıştı. Zayıf kolları, tenekenin direncini yenemedi. Ikındı, zorladı, gerindi, dizlerinin tahtaya dayanan yerlerindeki keskin acı dayanılmaz hale gelince bıraktı. Babasından yardım istese miydi? Belli olmaz ki. Belki de kızar azarlar. İyisi mi… Bakmalı başının çaresine. Uzunca bir sopa aldı. Tenekenin altına doğru sokuşturup, yere dayanan ucundan aldığı destekle yukarı doğru çekiştirdi. Eğilmemeye direnen parlak yüzey, yavaş yavaş dalgalandı, eğildi, biraz daha yüklenince çocuk, katlandı. Oldu işte! Ucunu iyice yapıştırdı birbirine. Kara bir kömür parçasıyla kayığının burnunun hilalimsi kıvrımını çizdi. Bıçağın ucunu siyah çizginin üzerine koydu, keseri kaldırıp, sapına indirdi.

İnce, kenarı düz bir çıtayla tahtanın üzerine birbirini kesen, kenarlarda köşelerde kırılan çizgiler çizdi. Işıltılı budama testeresinin kesen yüzünü kütüğün üzerindeki tahtaya dayadı. Ağır, acelesiz kesmeye koyuldu. Tırtıklı, keskin kenar gidip gelirken ardına önüne, parmak uçlarına, eline, incecik bileklerine külden undan kalınca talaşlar döktü. Yerdeki talaş birikintisini dalgalandıran rüzgâr, birazını da saçlarına, kaşlarına, kirpiklerine sıvadı. Kestiği parçaları çatıp, ucu sivri ufak ufak çivilerle çaktı. İki parmak genişliğindeki tahta şeritleri kesip, düzeltip, zifti eritip döktüğü başüstüne, kıça uydurdu. Yanlardan çakıp, sabitledi. Kamarayı öne daha yakın bir yere oturttu. Kıçla kamara arasına oyduğu deliğe, kestane dalından yonttuğu çubuğundan bom direğini taktı. Biraz iple, işe yaramayan, atılmış bir parça ağ bulmalıydı şimdi. Hızla daldı sokağın arasına.

İskelenin ucunda buldu aradığını. Alikaya’nın merhamet yaptığı ağdan kesip attıkları yığılıydı birkaç yengeç, denizkestanesi kurusunun yanında. Aceleyle ağ kırıntılarını cebine doldururken, yanı başına konan, uzun bir kınnapla bağlanıp yolluk edilmiş yatağı, yorganı, eğri büğrü tahta valizi fark etmedi bile. Ağ parçalarından ne kaldıysa, hepsini tıkıştırdı cebine. Koşarak sokağın köşesini dönerken, iskeleye büyük bir balıkçı teknesi yanaştı. Öteberi içine aktarıldı. İskele üzerindeki bakışları bulanık, gitmesi gereken adam, başaltındaki yazıya bakıyordu; İbram Reis

31.01.2013

Kategori: