UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Şükran Kurdakul - Kurtuluştan Sonra

03 Şub 2012
eren

Adnan Özyalçıner, Şükran Kurdakul’un Evrensel Basım Yayın’dan çıkan toplu öykülerinin önsözünde şöyle söylüyor: “Kurdakul'un kitaplarını yayımlanış sırasına göre değil de dönemsel açıdan ele almak gerekir.” Yayınevi de Özyalçıner’in bu tavsiyesine uyarak kitapları kronolojik sırayla değil, ele aldıkları dönem sırasına göre düzenlemiş. Kitaplar bu nedenle benim ilk bakışta yadırgadığım bir sırayla okura sunuluyor: Kurtuluştan Sonra (1973), Onların Çocukları (1975), Beyaz Yakalılar (1972), Tanığın Biri (1970).

Kurtuluştan Sonra, adından da anlaşılacağı gibi Kurtuluş Savaşı’nın hemen sonrasındaki dönemi ele alıyor. Öykülerden çıkarabildiğim kadarıyla aşağı yukarı 1922 - 1955 arasındaki 30 küsur yıla yayılıyor bu dönem. Türkiye’nin ekonomik olarak değilse de politik olarak son derece hareketli olduğu yıllar. Balkan Savaşları, Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı’nın izleri henüz çok taze. Belki bugün adlarını unuttuğumuz, fakat kuruluş yıllarında politikada aktif olan isimler ve elbette İttihat ve Terakki bir öykücünün gözüyle resmediliyor. 1973’te yayımlanan bu kitabın önemli bir bölümünün kişisel izlenimlere dayanmıyor olması bence eserin gerçeklikle ilişkisini biraz zedeliyor. Şükran Kurdakul elbette bir tarih kitabı yazmaya girişmiyor, fakat yine de gerçek kişilerin konu olduğu kurgu eserlere karşı takındığım tedirgin tutumu Kurtuluştan Sonra’ya karşı da takınmadan edemiyorum.

Bu öykülerin de belkemiğinde insan psikolojisi var. İster çıkarıldığı yolculuğun kendisini ölüme götürdüğünün ayırdına yavaş yavaş varan bir eski paşa (“Artin Kemal”), ister bir zamanların korku salan yargıcıyken mahkum olan bir mebus (“Hapisteki Yargıç”), ister İstiklâl Mahkemeleri’nden saklanmaya çalışırken kendisine yataklık edenlerin işkencesine tanıklık etmek zorunda kalan eski bir İttihatçı (“Baskın”), ister işler yoluna girince birer birer ortaya çıkan politikacıların kendi mücadelelerine sahip çıkmasına öfkelenen bir zeybek (“Demokrat Mustafa”) olsun kişilerin psikolojileri canlı ve ayrıntılı biçimde resmedilmiş. Üzerinden henüz çok zaman geçmediğinden olacak, dönemin politik atmosferi de başarıyla yansıtılmış.

Öte yandan, söz konusu olan tarih olduğu için, kendimi, okuduğum öykülerin tarihi gerçeklerle ilişkisini sorgulamak zorunda hissettim. Bu zorunluluğun birincil nedeni, fazlaca bilgi sahibi olmadığım kişiler ve olaylar hakkında ansiklopedik düzeyde de olsa bilgi sahibi olup öyküyü daha iyi anlayabilmekti. İkincil nedense, Şükran Kurdakul’un tarihi yorumlayışını, dolayısıyla anlattığı oldukça hareketli dönemin olayları hakkındaki görüşlerini anlayabilmekti. Kurdakul olayları politik yönleri üzerine yorum yapmaktan özenle kaçındığı için okura "kanaat aşıladığını" düşündüğüm durumlar sayıca oldukça azdı, ama onun Ali Kemal, Ali Fuat (Cebesoy), İhsan Eryavuz gibi kişilerden pek hoşlanmadığını, buna karşılık amelelerin hakkını savunduğu için yargılanan Sabahattin Sedat gibilere sempati duyduğunu söyleyebilmek için de müneccim olmak gerekmiyor. Meselâ Ali Kemal’in kendisi hakkında şunları düşünmesi beni öyküden uzaklaştırıyor:

""
“Şu anında bile yalana saptığının farkına vararak utanç tepesine bindiriverdi birden. Kaç gün, kaç gece, matbaada, evde, İzmit'e kadar gelen ulusal ordularla İngilizler'in tutuşmasını yürek çarpıntıları içinde bekleyen adam değil miydi o!.. Bir tüfek patlasa, İngiliz silâhı bir tepelerine bindiriverse, üç buçuk serüvencinin sonlarını bir görsem umuduyla, yabancı zırhlıların görkemli havasına, yabancı bayrağa, komutana, nefere en orospu bakışlarla bakan adam değil miydi!..” (“Artin Kemal”)

İhsas-ı rey, öyküden bir şeyler alıp götürüyor bence. Yine de ele alınan dönemin karmaşıklığı göz önünde bulundurulursa Kurdakul’un bu tarihi öykülerinin dikkate değer olduğunu düşünüyorum.

Türkiye’nin tek partili dönemine ilgi duyanların Kurtuluştan Sonra’yı ilgi ve merakla okuyacaklarını tahmin ediyorum. Bunun dışında “Artin Kemal”, “Cicibaba” ve “Anası” başlıklı öykülerin Uzun Hikâye’de incelenebileceği düşüncesindeyim.

Re: Şükran Kurdakul - Kurtuluştan Sonra

Alpay Kabacalı'nın Şükran Kurdakul için kaleme aldığı veda yaısından: "Babasını daha bir buçuk yaşına girmeden yitirmişti. Onun Osmanlı İmparatorluğu'nun son döneminde nice savaşlara katılmış, Kurtuluş Savaşı'nda çeşitli cephelerde çarpışmış bir binbaşı olduğunu çok sonraları öğrenecekti." (Kaynak)

Elimin altında bir Kurdakul biyografisi olmadığına hayıflanmak için bir neden daha...