UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Şükran Kurdakul - Tanığın Biri

20 Oca 2012
eren

Şükran Kurdakul’un dört öykü kitabı 1970 - 1975 yılları arasında yayımlanmış. 1969’dan 1977’ye kadar hiç şiir kitabı yayımlamadığına bakarak, şairin bu yıllarda bir türü diğerine tercih ettiği, belki de bir türden diğerine geçiş yaptığı ileri sürülebilir. Buradan hareketle, 1977’den itibaren tekrar şiire dönüşü, öyküde aradığını bulamamış bir şairin anavatanına dönüşü olarak yorumlanabilir mi? Bunu söyleyebilmek için yazarın öykü verimine yakından bakmak gerektiğini düşünüyorum.

Kurdakul’un ilk öykü kitabının başlığı Tanığın Biri (1970). Bu kitaptaki öykülerde en çok karşımıza çıkan konu yargıla(n)ma. Birilerinin başka birilerini yargılaması meselesi hem yargılayan, hem yargılanan, hem yargılamaya tanıklık yapan, hem de yargıya silahıyla hizmet eden (alet olan) açısından inceleniyor. Neredeyse her öyküde yargıç, jandarma veya mahkumdan biriyle karşılaşıyoruz. Bu yanıyla kitabın adı, yazarın “çağının tanığı” olma iddiasının yansıması olarak da değerlendirilebilir. Kitapta “Tanığın Biri” başlıklı bir öykü bulunmaması bu düşünceyi pekiştiriyor.

İlk kez 1946 senesinde (henüz 19 yaşındayken), komünizm propagandası yaptığı gerekçesiyle hüküm giyen[*] Kurdakul’un hukuk/yargı temasına bu kadar ağırlık vermesi, yargılama pratiğini sorgulaması şaşırtıcı olmasa gerek. Kimin kimi hangi hakla yargıladığının, bu yargılama sırasında vicdanların rahat olup olmadığının, yargılananın yargılama karşısında nasıl bir tavır geliştirdiğinin, tanıkların hangi saiklerle kimden yana ifade verdiğinin sorgulanması öykülerde geniş yer buluyor. Bu sorgulamayı yaparken öfkeye yenik düşüp kolaya kaçmıyor Kurdakul. Öykülerin çözülüşündeki iyi niyetli değişim fazla iyimser bulunabilir, fakat ayrıntılardaki titizlik iyi pişmiş bir bir kitapla karşı karşıya olduğunuzu düşündürüyor.

Sınıf perspektifinin belirleyici olduğu toplumcu gerçekçi edebiyatın pek çok örneğinde çelişkiler o denli keskin biçimde ifade edilir ki gri alanlar iyice görünmez olur. Öykü kişisi olarak kendi durduğu saftakini değil de karşıdakini seçmesi, Kurdakul’un öykülerini benzer sorunlara karşı daha dayanıklı kılıyor. “Giderken”, “Gözlerin Önünde”, “Rapor”, “Olaydan Önce”, “Dışa Vuran” öykülerinde işkenceci, yalancı tanık, muhbir, jandarma çavuşu, yargıç gibi sorgulamanın öznesi konumundaki kişiler öykünün merkezinde yer alıyor. Böylece, başka kalemlerde sövgüyle anlatılacak durumlar vicdan ekseninde inandırıcı bir tona bürünüyor.

Tanığın Biri’nn anlatımında psikolojik öğelerin ağır bastığını, vicdan muhakemesi, kendiyle hesaplaşma, varoluşun sorgulanması gibi meselelerin yinelendiğini görüyoruz. Kişilerin psikolojisi anlatıyı ağırlaştırmadan başarıyla aktarılıyor. Kullanılan canlı benzetme ve betimlemeler bu başarıda önemli bir paya sahipler, bana göre. “Yargı Payı” öyküsünden alıntıladığım şu iki parça bu durumu güzel örnekliyor bence:

""
“Bana, akşamüstleri eve dönerken vapurun geride bıraktığı şehrin ışıklarını hatırlatıyor bu adam. Yüzüne bakarken, karanlık bir yerden kurtulmanın sevincini duyuyorum. Kimileri vardır, gördüğünüz anda, uzağa iterler sizi. Bu dünyada onların da yaşadığını, fırınlardan ekmek aldıklarını düşünerek rahatsız olursunuz... (...) Bana, sevinç taşıyor gibi görünen havasını koruyan bu adama baktıkça bu dünyada böyle kişilerin de yaşadığını, vapurlara, trenlere bindiğini düşünerek mutlu olacakken, onun duruşma günleri bilekleri kelepçeler içinde kapıya kadar getirildiğini anımsayarak acı duyuyorum.”

""
“[Elleri p]armaklıkla kendisi arasında, birbirlerine yaklaşmadan boşlukta, haksız yere asıldıkları hemen asıldıktan sonra öğrenildiği için, bir toplumun üzerinde vicdan azabı kavramını somutlayan iki insan gibi sallanıyorlardı.”

Hikâyelerde politikayla, ya da o dönemin ifadesiyle “particilik”le de karşılaşıyoruz. “Rapor”, “Göl Kıyısındaki Toprak” ve “Öteki Üye” gündelik politikaya ilişkin ayrıntılar veriyor; hattâ bazen öykü kişilerini bu politik ayrım üzerinden konumlandırıp ona göre saflara yerleştiriyor. Yine de, öyle sanıyorum ki öyküler “olay”dan çok “psikolojik betimleme”ye yaslandığından, yapılan keskin ayrımlar malûmun ilâmından kaynaklanan bir bıkkınlığa eden olmuyor. Kurdakul’un bu ilk öykü kitabı gelecek kitaplar için umut veriyor.

Bu kitaptan “Giderken” ve “Yargı Payı”nı Uzun Hikâye’de ele alabiliriz.

Not: Öykülerde dikkate değer bulduğum bir diğer nokta jandarmaların her zaman olumlu bir vurguyla anlatılmasıydı. Aldığı emirle propagandacıyı tutuklayan, toprak edinmek telaşındaki köylüleri nezarete atan, siyasi tutuklunun bileklerine kelepçe takan jandarmalar yapmak zorunda kaldıkları şeyden mahcubiyet duyarlar. Yazarın bu tercihinde 1960 askerî darbesine duyulan bir sempati olabileceğini düşünmekle birlikte, bu düşüncemi destekleyecek bir bilgiye sahip değilim. Şükran Kurdakul’un Öner Yağcı tarafından hazırlanan biyografisi yanımda olmadığı için hayıflanıyorum.

[*]Alpay Kabacalı'nın aktardığına göre Kurdakul hüküm giymemiş, aklanmış: "Çok geçmeden de lise öğrencisi Şükran Kurdakul, Ceza Kanunu'nun ünlü 141. maddesine aykırılık gerekçesiyle tutuklandı. Dört buçuk ay tutuklu kaldıktan sonra aklandı, ama okulla ilişkisi kesilmişti." (Kaynak)

Re: Tanığın Biri

Keşke aramızdan birisi, Şükran Kurdakul’un 1970’e kadar yazdığı şiirlerini inceleyerek ele aldığı konular, temalar hakkında bilgi verebilecek olsa. Böylece yazarın/şairin iki tür arasında gidip gelmelerini, iki tür arasındaki dialogu daha iyi anlayabilirdik.


Re: Şükran Kurdakul - Tanığın Biri

Bugün kütüphaneye gidip Kurdakul'un 1970'e kadar kaleme aldığı şiirleri araştıracağım. Umarım, yeterli kaynaklara ulaşırım.


Re: Şükran Kurdakul - Tanığın Biri

Eren, bu kitap incelemelerine ek olarak yazarın söz konusu kitabından bir öyküsünü de aynı anda siteye yüklesen, inceleme ve örneği beraber okuyabilsek tadından yenmeyecek.


Re: Şükran Kurdakul - Tanığın Biri

Amacım önce kitapların sunumunu yapıp daha sonra öyküler üzerine (Sait Faik öykülerinde olduğu gibi) tek tek eğilmek. O nedenle öyküleri sona, Leylâ Erbil okumaları bitip de Şükran Kurdakul okumalarının başayacağı zamana saklıyorum.