UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Şükran Kurdakul - Artin Kemal

26 Nis 2012
Çağan

Artin Kemal, Şükran Kurdakul'un Kurtuluştan Sonra kitabından bir öykü. Yazar burada, yakın tarihimizin meşhur isimlerinden biri olan, İttihat ve Terakki karşıtı olmasıyla bilinen Ali Kemal’in son gününü anlatıyor. Asıl adı Ali Rıza iken Yahya Kemal’e sevgisinden dolayı Ali Kemal olarak anılmaya ve gazetelerde yazılarını bu isimle yazmaya başlıyor. Sonraları Ermeni yanlısı olarak görülen yazılarından dolayı İttihat ve Terakki ve Milli Mücadele çevrelerinde Artin Kemal’e dönüşüyor adı. [1] Şimdi bile ismi çeşitli çevrelerde hainlik ve devlet düşmanlarına yalakalık anlamında, bir sıfat olarak kullanılıyor.

Ali Kemal, öyküde de izlerine rastladığımız gibi, dönemin çalkantılı siyasi atmosferinden ötürü epeyce olaylı bir hayat yaşıyor. Saray ve İngiliz yanlısı olmasi sebebiyle, Ittihat ve Terakki’nin yükseliş dönemlerinde evvelce eğitim gördüğü Paris’e kaçmak zorunda da kalıyor, Viyana’ya da sürülüyor, hatta öğrencilerinin, 31 Mart Olayı’nı tahrik ettiği yönündeki şikayetleri üzerine Darülfünun’daki öğretim üyeliğine son veriliyor, Babıali Baskınında tutuklanıp hapis yatıyor. Ancak her defasında değişen rüzgarların etkisiyle kısa sürede bu sıkıntıları atlatabiliyor. Damat Ferit Paşa hükümeti döneminde örneğin, İçişleri ve Eğitim Bakanlıkları gibi görevlere getiriliyor, İngiliz Muhipleri Cemiyeti’nin kurucuları arasında yer alıyor, bunlar olurken dönemin Ikdam ve Peyam gibi gazetelerinde yazılar yazıyor.[1]

Öyküde anlatılan güne gelecek olursak, Ali Kemal 5 Kasım 1922’de Beyoğlu’nda uzun bir kovalamacanın ardından, polis memuru Cem’i Bey tarafından Serkildoryan (Cercle d’Oryan) Pasajı’nda yakalanıyor. Aynı gece Cem’i Bey nezaretinde, bir tekneyle Değirmendere’ye, oradan da İzmit Merkez Komutanlığından gönderilen Ejder isimli istimbotla Izmit’e götürülüyor. İzmit’te karargahta Nurettin Paşa ile görüştükten sonra, kimi kaynkalara göre kapıda bekleyen halk tarafından, kimi kaynaklara göre ise oradaki subay ve askerler tarafından linç edilerek ölüyor. [2]

Öyküde Hüseyin Cahit’i küçümseyici bir şekilde anıyor Ali Kemal. Tarihte aralarında uzun bir kavga olmuş:

""
Ali Kemal, Paris’te bir yandan Siyasal Bilgiler okuyor, bir yandan da gazetecilik yapıyor, İstanbul'daki İkdam gazetesine Paris izlenimlerini anlatan batı kültürüne hayranlık ile yoğrulmuş yazılar ve çeviriler gönderiyordu. İkdam'da kendi röportajlarıymış gibi kaleme alınmış pek çok yazının Fransız basınından çeviriden ibaret olduğunu sonradan Hüseyin Cahit tarafından ortaya çıkarılmış ve bu hadise ikisi arasında Ali Kemal'in ömrünün sonuna kadar sürecek bir polemiğin başlamasına neden olmuştur.[1]

Yine öyküde geçen “N'apalım yani, onlar görmüş, biz görmemişiz... Yanılmışız... Daha geçen hafta açıkça yazmadık mı? Yanılmışız demedik mi?” bölümü de açıkça belli bir yazıya referans veriyor:
""
Ali Kemal, bakanlığı sırasında başyazarlığını Refik Halit ile Yahya Kemal’in üstlendiği Peyam-ı Sabah Gazetesi’nin başyazarlığına bakanlıktan ayrıldıktan sonra döndü. (…) Yazılarında acımasız eleştirilerini İttihat ve Terakki’nin devamı olarak gördüğü Anadolu hareketine yöneltti. Ancak Büyük Taarruz'un başarılı olup, İzmir'in kurtulmasından sonra 10 Eylül 1922'de "Gayelerimiz Bir İdi ve Birdir" başlıklı bir yazı yazarak yanıldığını söyledi. [1]

Öyküyü biraz da estetik açıdan irdelersek, tıpkı Giderken’de olduğu gibi, Kurdakul bu öyküde de çoğunlukla (anti) kahramanın iç sesinden anlatmayı tercih ediyor. Yazar, mesafeyi bu şeklide ayarlamakla okurun Ali Kemal’e olabildiğince yaklaştırarak, kendi yargılayıcılığını da bir anlamda örtme olanağı bulmuş oluyor. Bu seçim, öyküde yazarın tarafını saklama gereği duymadığı açık olduğuna göre, yalnızca anlatımı gerçekçi kılmak amacı taşıyor.

Elbette Ali Kemal’in o gün içinden geçenler bilinemeyeceği için öykünün tarihsel olarak gerçekliğini tartışmak pek yerinde değil. Bu durumu Eren'in söyledikleri çok iyi ifade ediyor. Ancak, belli bir bakışın aynasından yansıyan bir olası tasvir olarak okunabilir bu öykü.

[1]http://tr.wikipedia.org/wiki/Ali_Kemal
[2]http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/9125306.asp?yazarid=218&gid=61&sz=3488

Re: Şükran Kurdakul - Artin Kemal

Önce Çağan'ın yazısını okudum. Şimdi öyküyü okumaya geçiyorum.


Re: Şükran Kurdakul - Artin Kemal

Öyküyü okurken beni sarıp sarmalayan duygu tarih kavramına ilişkin yaşadığımız yanılsamanın komikliği oldu. Yaşadıklarımızı nasıl da gerçek sanıyoruz ya da, tersiyle de aynı derecede mümkün, gerçekliğe nasıl da hemen ikna oluyoruz.

Benim için, "Hiçbir devrim olduğu gibi anlaşılamaz." sözünü güçlü bir biçimde doğruluyor öykü.

Özellikle; "Siz de yoruldunuz...", "Sizi de yordum efendiler..." ve "Sizi de yordum evladım..." ile başlayan cümlelerin taşıdığı duyguları yazarın aktarma biçimini sevdim.

"Devlet biz miydik, onlar mıydı?" dilemması ne güzel özetliyor anlatıcının içinde bulunduğu durumu.

Öyküyü Kurdakul'un şimdiye dek okuduğumuz öyküleri içinde en başarılı olanlardan biri olarak buldum açıkçası. Kimi dilsel sıkışıklıklar olsa da kitabın ana temasını öykü özelinde çok güzel çıkarmış ortaya.

Bir şeyler daha söylemek isterim, ama belki sonra... Smile


Re: Şükran Kurdakul - Artin Kemal

Barış Acar'ın da belirttiği gibi, olduğu gibi anlaşılamamış; anlaşılmasının üzerinde hep bir engeller olan bir devrimin karakterlerinden birini, Artin Kemal'i Şükran Kurdakul'ın gözüyle okumak güzeldi.

Tam da yakın zamanda okuduğum Acı Bir Hikaye'den sonra benzer konuları düşündürdü bana kitap. Tarihe bakışımız üzerindeki "iktidar" güçler, tarihe bakışımızı ne kadar da sakatlaştırıyor. Acı Bir Hikaye'nin kahramanı Vedat; yüksek kültürü, beş dil bilmesi, piyano çalması, sanata olan yakınlığı, eşcinsel oluşu gibi magazin tarafların yanında M.Kemal'in emriyle Hariciye görevine getirilmek üzere gittiği yurt dışı eğitiminden sonra ülkeye dönmüş ama Ankara'nın karanlık ayak oyunları sonucunda hep bezdirilmiş, itelenmiş ve sonunda ölümü seçmiştir.

Konunun dışına çıkıp öyküden uzaklaşmak istemiyorum, o nedenle konuyu burada kapatmak iyi olacak. Öykü gerçekliğinden, yazarın gözünden ve kahramanlarından o günlere uzanmak, resmi tarihten çok daha gerçekçi ve anlaşılır geldi bana.


Re: Şükran Kurdakul - Artin Kemal

Barış Acar dedi ki:
Öyküyü Kurdakul'un şimdiye dek okuduğumuz öyküleri içinde en başarılı olanlardan biri olarak buldum açıkçası.

Buna katılıyorum. Çerçevesi iyi çizilmiş, estetik yanı ile konusunu iyi destekleyebilmiş bir öykü olarak Kurdakul öyküleri arasında öne çıkıyor.
Barış Acar dedi ki:
"Devlet biz miydik, onlar mıydı?" dilemması ne güzel özetliyor anlatıcının içinde bulunduğu durumu.

Bu alıntı bana yazarın, Artin Kemal'i ve onu var eden süreci iyi anladığını -anlayış gösterme anlamında değil- ve iyi konumlandırdığını düşündürmüştü. Bu anlamda, yalnızca "hain Artin Kemal" yuhlaması olmaktan ötede bir sözü var... Yanlış tarafta duran, tek derdi doğru tarafta durmak/duramamak olan adamın, gücü arkasına alıp güçten nasiplenirken kıblesi şaşan adamın betimlemesi olmasıyla beğendim öyküyü.
Cihan Başbuğ dedi ki:
Tarihe bakışımız üzerindeki "iktidar" güçler, tarihe bakışımızı ne kadar da sakatlaştırıyor.

Doğru anladıysam, benzer bağlamda "Resmi tarih resmiyetini nereden alır? Tarihin meşruiyeti ve meşruiyetin tarihi birbirine ne kadar bağlıdır?" gibi sorular geçiyor benim de kafamdan.