UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Sait Faik Abasıyanık - Alemdağı'nda Var Bir Yılan

17 Oca 2012
eren

Alemdağ’da Var Bir Yılan’ın ilk dört öyküsünün ekseninde Panco adında 21 yaşında bir delikanlı vardır. Hikâyelerden üçünde anlatıcı Panco’yla gönül ilişkisi olan ya da ona özlem duyan bir adamdır. “Yalnızlığın Yarattığı İnsan”ın anlatıcısıyla “Alemdağı’nda Var Bir Yılan”ın anlatıcısı aynı kişidir. Adı İshak’tır. “Öyle Bir Hikâye”de ise anlatıcı yazarın kendisidir. Bunu, parkın kenarında rastladığı adamın anlatıcıya "Panco'nun arkadaşı! Faik Bey'in oğlu." diye seslenmesine dayanarak söyleyebiliriz. Diğer hikâye (“Panco’nun Rüyası”) ise Panco’nun ağzından anlatılır.

Panco’nun “yakası kürklü pardösü”sü, birlikte geçirilmiş güzel günlerin, sevginin, mutluluğun simgesi gibidir bu öykülerde. Bundan başka, sinema ya da tiyatro salonları, ağzı pipolu gemici, kış, gece ve yağmur gibi ortak öğeler de vardır. Bu nedenle bu dört öykünin aynı iklimin, aynı atmosferin öyküleri olduğunu söyleyebiliriz, diye düşünüyorum.

“Alemdağı’nda Var Bir Yılan”da İstanbul’la Alemdağı arasında kurulan karşıtlık öykünün belkemiğini oluşturur. İstanbul, kötü hatıralarla dolu, insanı bunaltan bir yer olarak çizilir:

""
"Yine hava karlı. Yine İstanbul çirkin. İstanbul mu? İstanbul çirkin şehir. Pis şehir. Hele yağmurlu günlerinde. Başka günler güzel mi, değil; güzel değil. (...) Yalnızlık dünyayı doldurmuş. Sevmek, bir insanı sevmekle başlar her şey. Burda her şey bir insanı sevmekle bitiyor."

Oysa Alemdağı, doğasıyla, hatıralarıyla iç açıcı, insana neşe veren bir yerdir:
""
“Güzel yer, güzel yer Alemdağı. Şu saatte on beş metrelik ağaçlarıyla, Taşdelen'i ile, yılanı ile...”

Mutlu günler geride kalmıştır. Karlı, soğuk bir kış gününde anlatıcı kendini terkedilmiş, yalnız hissetmektedir. Panco’nun onu görmezden gelmesi, “[b]ir duvarın, ölmüş bir kedinin yanından geçer gibi" geçip gitmesi katlanılır şey değildir onun için. Buna bir de dışlanmışlık, kınayan gözler, toplum baskısı eklenince öyküdeki umutsuz ton iyice ağırlaşır.

""
“Buraya gelenler hep aynı müşteriler olmalı ki beni baştan aşağı bir süzdüler. Oturup bir kahve içmek bile cehennem azabı gibi bir şey olacaktı. (...) Eskiden tanıdığım birisi niçin geldiğimi anlamış gibi bana baktı. Gülümser gibi idi. Allah belanı versin deyyus; dedim. Döndüm.”

Yine de öykünün sonu iyimserdir. Anlatıcı güzel hatıraları, yaşadığı güzel günleri kimsenin geri alamayacağını bilmenin ferahlığıyla ayrılır kahvehaneden. İstanbul’un karanlığından, pisliğinden, çirkinliğinden sıyrılıp Alemdağı’nı hatırlar yine. Bu sefer hüzünlü değil, mutlu gelir sesi:

""
“Kürkü görünce rahatladım. Tavşanı, kekliği o ılık, harikulade kaygan ve güzel yılanı, karatavuğu, Alemdağı'nı, Taşdelen suyunu, çürümüş yaprakları, yaprakların üstüne yağan pelte pelte güneşi hatırladım.”

İnsan, Alemdağ’da Var Bir Yılan kitabında sık sık karşılaştığımız yılanla yazar arasında bir bağ olduğunu düşünmeden edemiyor. “Yalnızlığın Yarattığı İnsan”da anlatıcı bir yerde “Aralarından yılan gibi geçtim.” der. “Alemdağı’nda Var Bir Yılan”da “Ama kış günü yılanlar inindedir.” “Ben kaleciyim. Yılan da kaleci.” “...o ılık, harikulade kaygan ve güzel yılan...” gibi cümle ve ifadelere rastlarız. “Hişt, Hişt!..”teki “Arkamdan yılan, tosbağa, bir kirpi geçmiştir.” cümlesinde özellikle yılana yönelik bir vurgu yoktur belki ama kitabın son öyküsünün başlığı “Yılan Uykusu”dur. Bana öyle geliyor ki Sait Faik bu öykülerinde yılan olarak görünüyor okuruna. Onunla özdeşlik kuruyor. Öykünün başlığında karşımıza çıkan bu canlının öykü için önemsiz olduğunu söylemek pek doğru olmaz herhalde. Alemdağı’nın bir cennet bahçesi, yılanın da yasak meyveye işaret eden bir gönül çelici olduğunu söyleyemez miyiz?

Re: Sait Faik Abasıyanık - Alemdağı'nda Var Bir Yılan

Öykünün şu bölümleri bana hâlâ çözülmeyi bekleyen şifreler gibi görünüyor:

""
Panco, Panco, diye bağırınca yılan da, keçi de, keklik de, tavşan da oldukları yerde alçıdanmış gibi donup kalıyorlar.
Bembeyaz kesiliyorlar. Hemen keskin bir bıçak çıkarıp cebimden kiminin kulağını, kiminin kanadının altını kesiyorum. Kan akınca hareket başlıyor. Beni bırakıp Panco'ya koşuyorlar

""
Kadının biri beşinci kattan bir kediyi sokağa atıyor. Bir kadınla bir yabancı erkek kedinin başındalar.
Kedinin burnundan hafifçe kan sızıyor. Erkek Fransızca:
Il est mort d'hemoragie, le pauvre, diyor.

Neden bütün canlılar donuk kalıyor ve sonra neden “[k]an akınca hareket başlıyor”?

Neden can çekişen kedinin başına bir kadınla bir yabancı erkek geliyor? O can çekişen kedinin halinden bir tek onlar anlayacağı için mi? Anlatıcı kendini en çok onlara yakın hissettiği için mi?


Re: Sait Faik Abasıyanık - Alemdağı'nda Var Bir Yılan

""
Sevmek, bir insanı sevmekle başlar her şey. Burda her
şey bir insanı sevmekle bitiyor.

Bu sözler yıllar yılı anlamlandırılmaya çalışıldı. sait Faik'in eşcinselliğinin sitemi olarak görüldü.

Öyküde yorumlanması gereken pek çok şey var.

Öncelikle "Panço" kim veya ne? Onun eşcinsel olduğunu var sayarsak, aşağıdaki bölümü nasıl yorumlarız;

""
"Panco'nun her zamanki kansız ve hiddetli yüzünde çıban yarasına doğru kaymış bir gülümseme gözüküyor. Keklikleri gagasından öpüyor. Tavşanın bıyığını çekiyor. Yılanı bileğine doluyor. Top getirmiş, futbol topu. Ben kaleciyim. Yılan da kaleci. Ötekiler yaprakların üzerine yatmış, güneşin içinde oynuyorlar. Saatlerce oynuyorlar. Yılanla ben top kalemize girerken yana çekilip seyrediyoruz. Mızıkçılık ediyoruz."

Ruhbilimsel, Ferudyen bir bakış açısıyla bu paragraf nasıl yorumlanabvilir? Keçi(pan), yılan(ilk günah), kale(cinsellik) keklik(....)

Yılan, keçi, keklik, tavşan'ı "doğa", "doğal olan", Alamdağı'nı da her şeyiyle bunun mekanı olarak kabul edersek, "Panço" nun varlığıyla bu doğal dünyanın yeniden düzenlenişi düşünülebilir mi?

Kan akıtarak başlayan harekete söyleyecek bir şey bulamıyorum. Köyde günlerce keyifsiz, hasta dolaşan keçinin babam alnında küçük bir yara açarak düzeleceğine inanırdı. Bununla ilgilidir ve ya değildir. Bilemiyorum.


Re: Sait Faik Abasıyanık - Alemdağı'nda Var Bir Yılan

"Kan akıtma"nın da öyküdeki pek çok diğer öğe gibi mitolojik olduğunu düşünüyorum. Fakat yorumlamakta güçlük çekiyorum.


Re: Sait Faik Abasıyanık - Alemdağı'nda Var Bir Yılan

Alemdağı'nda Var Bir Yılan'ın ilk dört öyküsü, Eren'in de bahsettiği gibi "hayal" dörtlemesi. Bu dört öykünün ortak noktası da Panço ve anlatıcı ilişkisi. Eren'in yorumlarından sonra Mehmet Sürücü'nün işaret ettiği eşcinsel göndermeleri ben çok fazla göremedim. Ama ilk öyküdeki Hidayet -cepten çıkan karakter- ve onun yaşadıklarından aldığım hareketle bu öykülerle yazarın öykü oluşturma serüveni arasında gelip giden hayali karakterlerin oluşturduğu ndört ötkü okuyoruz diyebilirim.

Yalnızlığın Yarattığı İnsan öyküsü, ilginçtir. Bu öyküde geçen "ellerin büyümesi" - çocukluk göndermesi okunması gereken bir ayrıntıdır. Hele öykü yazan, okuyan bizlerin sadece "anlatıcılık" boyutunu düşünmek için bile okunmasında fayda vardır.

Kısaca yazar, çocukluğunda ateşlendiği günlerde hissettiği "ellerin büyümesi" mitiyle, çocukluğu arasında ilginç geçişlerle konuyu aktarmıştır.


Re: Sait Faik Abasıyanık - Alemdağı'nda Var Bir Yılan

Cihan Başbuğ dedi ki:
Eren'in yorumlarından sonra Mehmet Sürücü'nün işaret ettiği eşcinsel göndermeleri ben çok fazla göremedim.

İlginç. Bu dört öykü açıkça bir adamla bir genç erkek arasındaki aşkı ve ayrılık acısını anlatıyor gibi görünüyor bana.


Re: Sait Faik Abasıyanık - Alemdağı'nda Var Bir Yılan

ellerin büyümesi konusunu anneye söylenen bi yalan gibi ilgiye muhtaçlık olarak yorumluyorum çocukluğundaki hastalığa değindikten sonra yine insanlar aradında. hasta olup olmadığını düşünüp kendine yalan söylediğinden bahsederek insanlardanda ilgi görmek için bahane yaratmak istiyor ama vazgeçiyor( hayır ellerim büyümüyor filan diyerek). herkes ateşlendiğinde insanların kendisiyle ilgilendiğini hatırlar çocukluktan kalma güzel anlardan biridir:)