Sabahattin Ali - Romanları
Kuyucaklı Yusuf
Öncelikle romanı daha önce okuyanlara romanın konusunu anımsatmak için kısaca içeriğine değineyim.
Roman, 1903 yılında Yusuf'un Kuyucak köyünde ebeveynlerinin ölümü üzerine başlar. Bu olayı incelemek için Yusuf'un evine giden Kaymakam Selahattin, Yusuf'u evlatlık edinir. Yusuf, bunun üzerine Selahattin Bey'in eşi Şahinde ve kızı Muazzez'le yaşamaya başlar. Selahattin Bey'in Edremit'e tayin olunması üzerine Kuyucak köyünden Edremit'e taşınırlar. Roman burada ikinci uzama geçer. Genel özellikleriyle burayı bize anlatan yazar, daha sonra Yusuf'un uzun süre buraya alışmakta zorluk çektiğini anlatır. Roman; Şakir adlı zengin, serseri birinin Muazzeze ilişmesi üzerine başka bir zemine kayar. Bundan sonra olayların rengi değişir ve roman, Şakir'in Muazzez'i türlü dolaplarla elde etme, Yusuf'un ise onu koruma savaşına dönüşür. Selahattin Bey'in ölümü üzerine zayıf kalan Yusuf, yeni kaymakamın isteğiyle uzak bölgelere tahsildarlık için gönderilir. Bunun üzerine Selahattin Bey'in evi içki alemlerine mekân olur ve bir gün Yusuf'un vakitsiz bir zamanda eve gelip her şeyi öğrenmesi, oradakileri -bilmeden Muazzez'i- öldürmesi üzerine biter.
Re: Kuyucaklı Yusuf
"Kuyucaklı Yusuf" Sabahattin Ali' ilk romanıdır. Sabahattin Ali romanla aynı adı taşıyan Kuyucaklı Yusuf ile 1931 yılında Aydın hapishanesinde tanışmıştır. Hapishaneden çıktıktan sonra Konya'da öğretmenlik yapmaya başlayan S.Ali Kuyucaklı Yusuf' u Konya'da çıkarılan "Yeni Anadolu" adlı gazete on beş sayı boyunca yayımlar.
Kuyucaklı Yusuf'un ilk kez Konya'daki bu gazete yayımlanmaya başlaması Sabahattin Ali'nin Sinop cezaevine dek uzanacak mahpusluk yolculuğunun da başlamasına sebep olacaktır.
Gazetenin ücretleri ödememesi yüzünden S.Ali yeni bölümleri yayımlamayı durdurur. Gazete satışları bu durumdan etkilenince gazete sahibi Sabahattin Ali'den intikam almak için ona iftira atar.Sabahattin Ali'nin Almanya'da öğrenciliği sırasında yazdığı Sivas'taki bir Bektaşi hareketiyle ilgili olan bir şiiri sanki Atatürk hakkında yazılmış ve onu taşlayan bir şiirmiş gibi göstererek tutuklanmasına sebep olur.
Kuyucaklı Yusuf'un daha sonra 1936'da projektör adlı derginin mart sayısında çıkmaya başlar ancak dergi kapanınca yine yarıda kesilir. Ardından bir parçası aynı yıl Kasım ayında Varlık dergisinde yayımlanmış ve tamamı kasım 1936'dan ocak 1937 'ye değin Tan gazetesinde yayımlanmıştır.
Kaynak: Asım Bezirci Sabahattin Ali, Çınar yayınları, ekim 1992
not: sayfa belirtemiyorum. Çünkü yukarıdaki aktarmalar kitabın çeşitli sayfalarından derlemedir.
Re: Kuyucaklı Yusuf
Romanın içeriği ve üslubu hakkında konuşulmaya başlanmadan, roman üstüne derinlemesine tahlillere girişilmeden önce teknik bilgiler vermeye devam edeyim.
Nazım Hikmet'in çıkışını "sabırsızlıkla ve güvençle, doğacak çocuğunu bekler gibi beklediğini" söylediği "Kuyucaklı Yusuf" kitap halinde ilk kez 1937 yılında Yeni Kitapçı tarafından basıldı.
1943 ikinci basım, Akba kitabevi
1965 üçüncü basım, Varlık yayınları
1972 dördüncüsü Bilgi yayınevi,
1980 beşinci Cem yayınevi
....
Kuyucaklı Yusuf 1985 yılında filme çekildi. Filmin senaryosunu Feyzi Tuna yazmıştır.
Kaynak: Asım Bezirci Sabahattin Ali, Çınar yayınları, ekim 1992, syf 194
Re: Sabahattin Ali'nin Romanları
Bu arada Nurten'in aktardığı notta belirttiği gibi yazar, bu anlatıyı yaşanmış bir olaydan hareketle kaleme alıyor. Geçenlerde bir arkadaşımda Yusuf'un gerçek hikâyesini görüp okudum. Bu yazıdan kimi parçaları en kısa zamanda bu başlığa ekleyeceğim.
Re: Sabahattin Ali'nin Romanları
Kuyucaklı Yusuf hakkında benim de söylemek istediklerim olsa da önceliği Kürk Mantolu Madonna'ya vermek istiyorum:
Kürk Mantolu Madonna ilk olarak 1943 senesinde basılmış. Yazar, bankadan haksız yere çıkartılınca (tasarruf bahanesi sunulsa da yerine kısa zamanda başka birisi geçiriliyor) eski bir arakadaşı olan Hamdi'yi ziyarete gidiyor. Hamdi kısa sürede zengin olan, çevresi geniş , sağda solda tanıdığı olan birisi. Yazarın işten çıkartıldığını öğrenince onun ne yapabileceğini düşünüp onu efkafa yerleştiriyor. Yazar da burada romanın ana kahramanı olan Raif Efendi ile tanışıyor. ("Yazar" diyorum çünkü, romanın anlatım tarzı ilk dönem roman anlatıcılarının özelliğle aynı. Yani Ahmet Mithat Efendi'de ya da Meddahlık geleneğinde olduğu gibi üçüncü bir ağızdan değil direkt S.Ali tarafından anlatılıyor.)
Raif Efendi, kalabalık bir aileye sahip, pek dışarıya sır vermeyen, insanlarla ileri derece samimiyet kurmayan, maaşıyla ay sonunu zor getiren birisi -ben onu, "Yaprak Dökümü" romanındaki baba karakterine benzettim-. Dairede iyi bildiği Almancası sayesinde yazışmalar yürütüyor ve çeviriler yapıyor. Yazar ise Hamdi Bey'in yardımıyla girdiği dairede Raif Efendi'ye yardım ediyor( S.Ali'nin Almanya'da bir dönem geçirdiğini ve yurda döndüğünde bir dönem memurluk yaptığını biliyoruz). Raif Efendi'yi biraz daha yakından tanıyalım:
Son cümlede de görüldüğü gibi S.Ali; romancının araya girip bilgiler verdiği, konuyu kavramamız için müdahelelere gerek olduğunun sanıldığı dönem yazarları gibi -ara sıra da olsa- araya girmiştir. Diğer iki romanındaki anlatım özelliklerine de bakıldığında , bunu bilerek yaptığı ve Kürk Mantolu Madonna'da eski roman unsurlarını denemekten kaçmadığını düşünüyorum. Madam Bovary'de görebileceğimiz, 20. yy romanlarında rastladığımız karakter tahlilleri de romanın diğer kahramanı Maria Puder üzerinde göstermiştir.
Raif Efendi, evinde eşi Mihriye Hanım ve çocuklarından başka bir de baldızları ve onların eşleriyle yaşamakta, kirayı paylaşmak adına kalabalık ve konforsuz bir evde yaşamını sürdürmektedir.
Yazarın, Raif Efendiyle tanışması ve birgün onun hastalığıylşa evine gitmesi, onun günlüğüne rastlamasına kadarki kısmı giriş kısmı sayabiliriz. Roman, yazarın Raif Efendi'nin günlüğünü bulması ve oradaki anıları bize aktarmasıyla başlıyor. 20 Haziran 1933 tarihiyle başlayan günlükte ise Raif Efendi'nin Almanya'dayken yaşadığı aşkın notlarını okuyoruz.
Sabunculuk mesleğinin ayrıntılarını öğrenmek için Almanya'ya gönderilen Raif Efendi, burada bir müzede gördüğü "Kürk Mantolu Madonna" tablosuna hayran olur ve günlerce gittiği sergide, tablonun altında yazan Maria Puder ismini farkeder. Ressam MAria Puder'le tanışır. Maria Puder, Yahudi bir Almandır. Sanata, edebiyata olan merakı yanında geceleri barda çalışıp yaşamını sürdürür. S.Ali, Puder'i öyle bir anlatır ki, romanı sadece onun tasviri için defalarca okuyabiliriz. Güçlü, kendi ayakları üzerinde duran bir kadındır o. Feminist bir duruşu kadar, güçlü, açıksözlü ve kendini gerçekleştirmiş biridir:
Puder'in kararlı, güçlü kişiliğine hayran olmamak mümkün değil. Raif Efendi ise, onu tanıdıkça kendi yaşamını sorgulayan, hakikati düşünen ve ona olan hayranlığını gün gün arttıran biri olmuştur. Nihayet aralarında bir aşk başlar ve bu aşk ilk fiziksel yakınlaşmayla birlikte Raif Efendi'nin fikirsel olgunluğa erişmesini de sağlar. Bugüne kadar sorgulamadığı, düşünmediği, yaşamadığı gerçekleri bizzat için olarak tanır ve yaşamını kurar. Raif Efendi'deki değişimi S.Ali'nin anlatımıyla okuyucu , kendindeki değişikliği kavrarcasına yakından kavrar. Romanın Puder tahlili kadar Raif Efendi'nin kişiliğindeki değişim aşamalarını anlatımı da kusursuzdur.
Bundan sonrası ise Maria Puder'in "zatülcenp" hastalığına yakalanmasıyla sürer. Tabi, hastalığında onu bırakmayan, yanından ayrılmayan Raif Efendi'yle aralarındaki aşk boyut değiştirir ve uzun sohbet anlarında birbirlerine çok şey katarlar (burada daha çok alıcı Raif Efendi'dir). Ve Raif Efendi'nin işlerini düzeltip onu yanına, Türkiye'ye alma planıyla Almanya'dan ayrılmasıyla acı son başlar. İlişkilerinin mektupla sürmeyeceğini kestirmemize rağmen, bir umutla beklediğimiz son gerçekleşmez. Görüşmelerinin tamamen kesilmesinden sonra da Anklara'da bir kış günü , Raif Efendi bir ortak arkadaşlarını görerek, Puder'in bu büyük hastalıktan dolayı ölüdüğünü öğrenir. Filmin bu kısmı yeşilçam klasiklerine ilham olsa da romanın tamamına yaılan, Raif Efendi'nin dönüşümü ve Puder'le olan aşkı romanı başarılı kılıyor. Romanla ilgili başka notları da fırsat buldukça ve yeni tartışmalar başladıkça konuşacağız.
Re: Sabahattin Ali'nin Romanları
Sabahattin Ali birincisi "Kuyucaklı Yusuf" olan üç kitaplık bir dizi yazmayı düşünmüş ancak bunlardan yalnızca birincisi yazabilmiştir. Tasarladığı üçlü dizinin ikincisi "Çinili Kübra" adını taşıyacak ve dağa çıkan Yusuf'un eşkiyalık günlerini anlatacaktı. Üçüncüsünde ise Yusuf'un dağdan inişini ve yörüklerle olan yaşantısını konu edinecekti.
Kaynak:Asım Bezirci, Sabahattin Ali, Çınar yayınları, ekim 1992, syf 193.
Re: Sabahattin Ali'nin Romanları
Baktım okuyamıyorum, ben de sinema uyarlamasını izleyeyim dedim. Kuyucaklı Yusuf'un 1985 yapımı sinema uyarlaması Feyzi Tuna imzası taşıyor (link). Filmi izleyecek olanlara beklentilerini fazla yüksek tutmamalarını öneririm; zira filmdeki karakterler de olay örgüsü de vasatın altında. Eğer kitabın özetini okumamış olsaydım olayların önemli bir kısmını anlamazdım gibi geliyor.
Öte yandan filmde Kaymakam'ın yaptığı kısa bir konuşma üzerinde durmak istiyorum. Kaymakam, evliliği bir illet olarak tasvir edip içimize girdikten sonra gayeleri ve umutları olan bir insandan ortalama ve bıkmış bir insan yarattığını söyler. Kuşkusuz, bunda yaşadığı mutsuz evliliğin, bir türlü huzura eremeyen aile yaşantısının etkisi büyüktür. Bununla birlikte buna benzer bir düşüncenin Kürk Mantolu Madonna'da da ifade edildiğini hatırlar gibi oluyorum. Biraz da bu nedenle bu ifadeleri Kaymakam'ın değil de S. Ali'nin düşünceleri gibi görme eğilimindeyim. Lâkin bu düşüncenin evlilik kurumunun kendisine mi, yoksa görücü usûlü evliliğe mi yöneldiğinden emin olamıyorum. Romanları yeni okumuş olan arkadaşlar bu konuda yorum yapabilirlerse sevinirim.
Re: Sabahattin Ali'nin Romanları
"Kuyucaklı Yusuf" romanından yola çıkarak bu konuda şunları söylemek isterim: Öncelikle evlilik konusunda yazar, görücü usulüyle evlenme tarzından çok evlenen kişilerin karşılıklı beklentilerine, -feminist bir söylemle- kızların Anadolu'da sadece ileride birileriyle evlenir düşüncesiyle yetiştirilmesine doğrudan karşı çıkıyor. Bunlar benim çıkarımım değil yazar bunları doğrudan kitabında belirtiyor. Toplumsal çarpıklığın öğelerinden biri olan bu tür yanlış birlikteliklerle beraber birçok sorunun patlak verdiğini saptayarak toplumsal bir eleştiri geliştiriyor. Bana kalırsa bu yanlış başlayan ilişkileri yazar, zemin kabul ederek onun bünyesinde benzer sorunlara yer veriyor. Bu sorunun temelinde yatan etkenlerle başka sorunları oluşturan sebeplerin çok da farklı olmadığı kanısını uyandırmaya çalışıyor. Ayrıca yazarın kendi yaşamında da ebeveynlerinin çok da mutlu olmadıklarını ev içinde birçok gerginliğin yaşandığını okumuştum.
Re: Sabahattin Ali'nin Romanları
Sabahattin Ali Ayşe Sıtkı'ya yazdığı bir mektupta evleneceği haberini şöyle verir:
Ardından mektup şöyle devam ediyor;
Bu satırlar bana Sabahattin Ali'nin evlilik kurumuyla doğrudan bir hesaplaşması olmadığı hatta evlilik konusunda oldukça geleneksel bir yaklaşıma sahip olduğu izlenimi yarattı.
Sabahattin Ali eşi Aliye hanıma nişanlandıktan sonra aralarında başlayan mektuplaşmalar sırasında aşık olur.
[*]Sabahattin Ali eski bir arkadaşı olan Ayşe Sıtkı'ya sık sık mektup yazardı. Özellikle Sinop ceza evinde kaldığı yıllarda yazdığı mektuplar oldukça anlamlıdır. Bu mektuplar "İki Gözüm Ayşe" adıyla bilgi yayın evi tarafından basılmıştır.
Re: Sabahattin Ali'nin Romanları
Nurten'e verdiği bilgiler için çok teşekkür ederim. Kürk Mantolu Madonna'daki evlilikle ilgili bahislerin izini sürmek de istiyorum, fakat bugün zaman bulabilecek miyim, bilmiyorum. Kuyucaklı Yusuf'ta Kaymakam'ın ağzından duyduğum evlilik karşıtı sayılabilecek sözler belki de yönetmenin tasarrufuydu. Evliliğin ateşi (yalnızca aşk ateşini değil, bir şeyler yapma, eser verme ateşini de) öldürdüğü düşüncesinin KMM'da nasıl işlendiğini merak ediyorum (eğer işleniyorsa tabii).
Re: Sabahattin Ali'nin Romanları
İlk dönem yazarlarının tamamına yakını, yarattığı karakterlerde idealize ettiği tipleri yaşatmıştır. Ya da o tipler aracılığıyla toplumun gelmesine inandığıçizgiyi işaret ederler. S.Ali'nin de "evlilik, kadın,aile yaşamı" konularında kafa yorduğunu düşünüyorum. Bu yönüyle KMM'daki M.Puder'in örnek bir karakter olduğunu söyleyebiliriz.
Re: Sabahattin Ali'nin Romanları
S.Ali ile ilgili Asım Bezirci'den bazı notlar :
Aldırma Gönül Aldırma
Benim Meskenim Dağlardır
Eşkiya Dünyaya Hükümdar Olmaz
Leylim Ley
Dağların Türküsü
Ben Gene Sana Vurgunum
Melankoli
Kız Kaçıran
Karayazı
Adsız Asker
Benimsin Diyemediğim
Kaynak:Asım Bezirci, Sabahattin Ali, Çınar yayınları, ekim 1992
Re: Sabahattin Ali'nin Romanları
Cihan bir hayli çalışmışsın gördüğüm kadarıyla; ellerine sağlık. Bundan sonra devamını bekleriz artık.
Re: Sabahattin Ali'nin Romanları
Eren'in evlilik konusunda sorduklarına Asım Bezirci'nin "Sabahattin Ali" kitabından birkaç metin daha eklemek istiyorum:
Kaynak: Bezirci Asım, Sabahattin Ali, Çınar yayınları, Ekim 1992, İstanbul: 199, 200
Roman Notlarını Ne Yapsak?
Kuyucaklı Yusuf’a yeni başladım.
Roman 1937 yılında yazılmış. Anlatıldığı dönem itibariyle Anadolu’nun siyasal, kültürel ve sosyal yapısı günümüzden çok farklı gelmedi bana.
(Markopaşa Yazıları ve Ötekiler, YKY, 2006)
Romanı, eski sözcüklerin bolluğuna rağmen, keyifle okuyorum. Ustaların eserlerinden aşırılan kimi olaylar, durumlar, kişiler romanlardaki konumlarından tamamen farklı ele alınıp Yeşilçam filmlerinde öyle farklı işlenmiş ve bu öyle çok tekrar etmiş ki Sabahattin Ali’nin Kuyucaklı Yusuf’unu okurken mesela, zengin, şımarık, ahlâksız Şakir’in evinde hizmetçilik yapan küçük Kübra’ya tecavüz ettiğini sayfalar öncesinden tahmin ediyorum. Kübra’nın başından geçen olayı anlatırkenki ruh hali, yüz ifadesi, devinimleri zaman zaman betimlense de, izlediğim Yeşilçam filmlerinden bir kare gelip gözümün önüne dikiliyor. Roman kişisinin ağlayışındaki yapaylıktan kurtulana kadar canım çıkıyor.
Sabahattin Ali, anlattığı olayı, durumu öyle nedenler öne sürerek anlatıyor, öyle ayrıntılı açıklıyor ki, ana babasının boyunlarının kesildiğini gören küçük bir çocuğun cesetlerin yanında bir çocuktan ziyade olgun, soğukkanlı bir yetişkin gibi duruyor oluşuna inanıyorum. Korkmuyor musun, diye sorulunca, “Anamla babam, nesinden korkayım…” diye cevap veriyor Yusuf.
Okurken gülmeden edemediğim küçük bir alıntı, bir tahlil:
müflis: iflas etmiş
Re: Sabahattin Ali'nin Romanları
Okurken çok gülmüştüm ama evli arkadaşlara taş atmamak için Kuyucaklı Yusuf'la ilgili düşüncelerimi yazarken anlatıcının evliliğe dair düşündüklerini alıntılamamıştım.
Şöyle diyor anlatıcı:
Re: Sabahattin Ali'nin Romanları
Re: Sabahattin Ali'nin Romanları
Evet, Yusuf'un bu sıradışı tutumu ve davranışlarını ben de hiç yadırgamadan okumuştum. Peki, Yusuf'un bu ve buna benzer alışılmadık hâlleri üzerine ne düşünüyorsunuz? Yusuf'un yaşadığı çatışmalar sadece "kent/köy, kirlilik/masumiyet" ikiliklerinden mi kaynaklanıyor sizce?
Re: Roman Notlarını Ne Yapsak?
Ben buna benzer bir şeyi Kürk Mantolu Madonna'yı okurken hissetmiştim. Hiç olmayacak şeyler oluyordu da, bana hiç inanılmayacak, "bu kadar da olmaz canım," denilecek gibi gelmiyordu.
Re: Sabahattin Ali'nin Romanları
Kürk Mantolu Madonna' yı henüz bitirmedim ama gene de şunu söyleyebilirim her iki romanda da giriş kısmı romanın devamına göre çok daha güçlü. Tahliller, tasvirler öylesine özenli, incelikli oluşturuluyor ki devamını okumak zorunda bırakıyor. Yusuf'un anne babasının ölümü, Yusuf'un ölüm karşısındaki tavrı roman boyunca hep aklımdaydı, sonrasında da en çok o kaldı. Aynı şeyi KMM için de söyleyebilirim. Bzı yazarlar son'ları güçlü kurar örn Çehov, Bekir Yıldız; Sabahattin Ali ise bana göre bunun tersini yapıyor, hikâyeye daha güçlü başlıyor.
Re: Sabahattin Ali'nin Romanları
Nurten, Kürk Mantolu Madonna konusunda sana katılmıyorum. Romanın (ya da uzun öykünün, zira F.Akatlı, KMM için bu tabiri kullanır) ilk kısmında anlatılan Raif Efendi'nin yaşamı, yazarın işsizlikten sonraki dönemi vb bence romanın en zayıf kısmı. Asıl olarak, Puder'in en az Madam Bovary kadar iyi çizilmiş "tip"inin, oradaki Puder- Raif aşkının akılda kaldığını düşünüyorum.
Re: Sabahattin Ali'nin Romanları
Buna henüz cevap veremiyorum. Köyde çok fazla yaşamıyor aslında. Daha çocuk yaşta giriyor sevmediği, kirli, çıkarcı ilişkilerin yaşandığı bir çevrenin içine. Okumakta, parada pulda gözü yok. Bir amacı yok. Salahattin Beyi iyi yürekli olduğu için seviyor ve onun işlerinin yolunda gitmesi için zeytinlikle uğraşıyor.
Romana yönelik yazılarda yazarın, dönemin aksayan, çarpık yanlarını göstermek için buna uygun karakterler seçtiği yazıyor.
Nerede okuduğumu anımsamıyorum ama, bir yazıda;
Dönüşüm'ün yazıldığı dönemde modernizmin insan üzerinde yarattığı etkiler ağır basıyordu. Yaşamı anlamsızlaştıran, insanları umutsuzluğa iten bir dünya. Yazar, insanların içinde bulunduğu toplumsal yapıyı, bu yapıdan insanın nasıl etkilendiğini, onun bunalımlarını, çelişkilerini… anlatırken tarihsel dizgeyi yok sayamaz. Dünyada işçi sınıfı diye bir sınıf oluşmuş ve bu sınıf hakim olan sistemi değiştirmişse yazar bunu yok sayamaz. Dönüşüm’ün yazıldığı dönemde dünya henüz işçi sınıfının yarattığı etkiyi ya da dönüşümü yaşamamıştı, sosyalizm denenmemişti, diyordu.
Sabahattin Ali, dönemin toplumsal yapısına dair bir şeyler anlatmak istediyse Yusuf bu yapıda hangi kesimi temsil ediyor. Köylüyü mü, işçiyi mi, onun yaşadığı çevreyle çatışmalarının kaynağı neresi, bu çatışma, asilik nereden kaynaklanıyor henüz bilmiyorum. Belki okudukça çıkacak ortaya.
Re: Sabahattin Ali'nin Romanları
Yusuf'un romanın başındaki soğukkanlı hâlleri, olaylar karşısındaki dinginliği ve özgüveni zor koşullarla karşılaşacak olan kahramanımıza romanın örgüsüne uygun olarak denk düşen özellikler. Bunun yanında Yusuf'un içine girdiği ilişkilere bir türlü ısınamayışı, kasaba yaşantısını sevmeyişi de var. Bu hâllerine ilişkin Berna Moran'ın -Asım Bezirci de kısmen değiniyor- güzel bir yorumu var. Onu bu akşam başlığa eklerim.
Re: Sabahattin Ali'nin Romanları
Romanla ilgili şu pasajı dün internette bakınırken örmüştüm. Abdullah'ın aktaracağı pasaj bu muydu, bilmiyorum ama romanla ilgili önemli bir saptama olduğunu düşünüyorum:
Re: Sabahattin Ali'nin Romanları
Oldu olacak Fethi Naci ve Vedat Günyol'un değerlendirmelerini de aktarayım aynı kaynaktan. Önce Fethi Naci:
Re: Sabahattin Ali'nin Romanları
Re: Sabahattin Ali'nin Romanları
Benim aktaracağım alıntılar daha çok Yusuf'un alışılmaadık düşünüş, davranış biçimlerine ilişkin olacak. Onlara akşam -kitabı yanımda olmadığından akşam diyorum.- Berna Moran'dan aktararak yer veririm.
Ayrıca öncelikle Berna Moran'ın romanın tarihsel konumuna dair saptaması önemli. Daha önce Refik Halit Karay, Yakup Kadri, Reşat Nuri gibi yazarlar, Anadolu'ya dıştan bakarak kimi zaman da sert tutumlarla yargılayarak bakmışlardır. Yaban'ın başkahramanı aydın/köylü çatışması üzerinden Anadolu halkını değerlendirirken, Çalıkuşu ve Yeşil Gece yapıtlarındaki kişiler Anadolu'yu ideallerini oluşturacak zemin olarak görmüşlerdir. S. Ali ve kuşağıyla beraber Anadolu, daha içerden bir bakışla gözlemlenir; bu halkın dertleri, uğraşları, ilişkileri romanlarda yer bulmaya başlar. Daha sonraki yıllarda özellikle Yaşar Kemal'de bunun tam karşılığını bulabileceğiz. Yazarın "İnce Memet ve Teneke" romanları Kuyucaklı Yusuf'la birçok bakımdan benzer özellikler taşır.
Re: Sabahattin Ali'nin Romanları
Aslında söylemek istediğimi birkaç cümleyle açarsam daha iyi ifade etmiş olacağım.
Klasik romanlarda çoğunlukla kahraman ya da karakter baştan güçlü çizilmez, hikâye ilerledikçe biz onun yaşadıklarını gördükçe, onunla zaman geçirdikçe bizde kahramanlaşır ya da bir karaktere dönüşür. sabahattin Ali her iki romanında da daha girişte karakterleri hakkında güçlü bilgiler veriyor, tipi/kişiyi/kahramanı/ karakteri baştan çiziyor. Bu da başlangıca bana göre biraz ağırlık yüklüyor, ondan sonra olacaklar beklenen şeyler oluyor; böylece diğer yanlar zayıf olmasa bile daha güçlü görünmüyor.
Cihan, Puder tiplemesinin Madam Bovary ile kıyaslanması, benzerliklerinin de olduğu anlamına mı geliyor, yoksa yalnızca iyi çizilmiş olmaları mı benziyor?
Re: Sabahattin Ali'nin Romanları
İyi çizilmiş olmalarını kastetmiştim.
Re: Sabahattin Ali'nin Romanları
KMM hakkında daha sonra detaylı bir şeyler yazmak istiyorum. Şimdilik romanı ikinci okuyuşumda Nurten'in bu sözlerine hak veriyorum. Özellikle Raif'le Maria Puder arasındaki ilişki şekillenirken, ikilinin diyalogları gitgide sarkmaya başlıyor. Kimi yerlerde yazar, iyiden iyi özensiz davranıyor. Bu konuda ilkin şunu örnek vereyim:
Maria Puder, karakterinin ifade ettiği bu sözler bana hiç de Alman bir kadının anlatımı, mantık silsilesi, duygu dünyası gibi gelmiyor. Bu sözler "Sergüzeşt, Aşk-ı Memnu, Eylül" türünden ilk romanlarımızda karşımıza çıkan kadın karakterlerin ifadeleriyle hemen hemen aynı. Bu yapıtlardan aşina olduğumuz kadınların duygu dünyalarına çok yakın. Bizdeki yerel romantizmi yazar, farkına varmaksızın, içselleştiremediği bu karaktere uygulamış. Romanın kimi yerlerinde, Alman bir kadın değil de İstanbullu bir hanım konuşuyormuşçasına bir hava estiriliyor. Böylece romanın özellikle bu bölümlerindeki inandırıcılık benim için maalesef zedeleniyor.
Kaynak: Ali Sabahattin, Kürk Mantolu Madonna,Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2008:96
Re: Sabahattin Ali - Romanları
Kürk mantolu Madonna kitabını okumaya başladığımla kitabın adını oluşturan madonnanın kim olabileceğini düşünürken buldum kendimi. Raif beyden bahsedildiği andan itibaren de bunun Almanya'da tanışılan bir aristokrat olabileceğini kurdum aklımdan. Ancak kürk mantolu oluş iyidi de madonna oluşu aristokrat bir kadın olabileceği fikrinden hemen uzaklaştırdı beni. Madonna ikonografide meryem anayı temsil eden bir kelimeydi. Dolayısıyla bu kürk mantolu olan kadının etten kemikten bir kadında olamayacak kadar ulvi, ruhani bir meziyete sahip olmalı ya da böyle bir tutum içinde olmalıydı.
Bu sorularla kitabı okumaya devam ederken aradığım yanıtı bulmam geçikmedi. Raif efendi Almanya'da bir resim sergisinde hayatını tamamen değiştirecek bir tablo ile karşılaşır. Marie Puder adındaki bir ressamın otoportresidir bu. Resimden daha doğrusu resimdeki figürden o figürün ifadesinden öylesine etkilenmiştir ki günlerce bu portrenin karşısında saatler geçirir.
İşte kitaba adını veren kürt mantolu kadın budur. Madonna yakıştırması ise bir gazetede sergi hakkında okuduğu yazından kaynaklanmaktadır. Raif bey hatıra defterinde bu yazıdan şöyle bahsediyor.