UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Norveç Halk Müzesi

21 Tem 2010
eren

Norveç Halk Müzesi (Norsk Folkemuseum) Norveç'in en büyük kültür tarihi müzesi olarak biliniyor. Oslo'da, Bygdøy Adası üzerinde (2 milyon metrekarelik Kraliyet Çiftliği'ni saymazsak) 140 bin metre karelik alana yayılan bu açık hava müzesi 19 Aralık 1894'te (Norveç o zamanlar İsveç'e bağlı bir ülke olduğundan) İsveç Kralı II. Oscar tarafından kurulmuş. Müze, 1500'lü yıllardan günümüze dek Norveç'te insanların nasıl yaşadığını başarıyla sergiliyor.

Bu yüzlerce yıllık dönemde insanların nasıl alet edevatlar kullandıklarını tespit etmekle kalmayıp, ülkenin dört bir yanından evler de getirmişler müze alanına. Bir köşede 17. yüzyıl Telemark evi, hemen yanında 18. yüzyıl Sørlandet evi, bir sokağın başında 19. yüzyıl işçi evi, karşısında 19. yüzyıl aristokrat evi, sokağın sonunda bir bakkal dükkânı, başka bir sokakta banka, onun arka tarafında, hem eczane hem meyhane olarak işlev görmüş olan, geniş bahçesinde türlü türlü bitkiler yetişen bir dükkân... Evler dönemlere, sosyal sınıflara, köy ya da şehir evi olmasına göre farklılıklar gösteriyor. İçlerinde yine o dönemlere ait alet edevatlar var. Gümüşçü gibi bazı dükkânlarda halen el işi gümüş takılar yapılıp satılıyor.

Gezmek için girdiğimiz evlerden birinde (yukarıdaki fotoğrafta evin tek odası görünüyor) yedi çocuklu bir kunduracının eşini canlandıran bir genç kızla karşılaştık. Bu, müzenin en çok hoşumuza giden yanıydı; yazı çalışarak geçirmek isteyen ortaöğrenim öğrencileri, dönemlere ve sosyal sınıflara uygun olarak giydirilip bu evlerde istihdam edilmişti. Böylece yalnızca evlerin duvarlarındaki süslemeler, masaların üstündeki aletler değil evdeki yaşama dair başka ayrıntılar da ziyaretçilerin ilgisine sunulmuştu. Karşılaştığımız genç kız bize hem dönem, hem içinde bulunduğu ev hem de o evde yaşamış bulunan aile hakkında bilgi verdi. Aristokrat ailesinin hizmetçileriyle, kasap dükkânının sahibiyle, evinde çocukları için krep yapmakta olan kadınlarla, işliğinde çalışmakta olan adamlarla karşılaştık gezimiz süresince.

Müzedeki en ünlü eser 12. yüzyıldan kalma bir ahşap kilise. Aşağı yukarı 3.5 saat süren ziyaretimizin sonlarına doğru yolumuzu düşürdüğümüz ahşap kilise de, diğer yapılar gibi başka bir yerden taşınmış. 1216 senesinde Gol adlı bir belediyelikte inşa edilen kilise 1881 senesinde Norveç Antik Anıtları Koruma Cemiyeti (Fortidsminneforeningen) tarafından satın alınmış. İsveç Kralı II. Oscar, Cemiyet'e finansal yardımda bulunarak kilisenin Bygdøy'de kuracağı açık hava müzesine taşınmasını sağlamış. Taşıma koşulları pek elverişli olmadığından kilisenin Oslo'da (o zamanki adıyla Christiania) yeniden inşa edilmesi ancak 1884'te gerçekleşebilmiş. Yeniden inşa sırasında kilisenin iç yapısı korunurken dış mimarisi için Sogn'daki Borgund Ahşap kilisesi model alınmış.

Müzede bana ilginç görünen şeylerden biri, 20. yüzyıl evlerinin de sergilenmesiydi. Çoğumuzun çocukluğundan, gençliğinden ya da biraz eskice filmlerden aşina olduğu modern tasarımlı evler de müzede başarıyla sergileniyordu. Üç katlı bir apartmandaki daireler 20. yüzyılın değişik dönemlerinden apartman örneklerini temsil edecek biçimde donatılmıştı. 60'lar, 70'ler ve 80'ler benim en çok ilgimi çekenler oldu. Bazı odalarda söz konusu yılların ünlü gruplarının müzikler çalıyor, o dönemlerde elden ele dolaşan plak ve kitaplar rafları süslüyordu. Biraz da aşina olduğumuzdan olsa gerek, apartmanın daireleri arasında dolaşırken söz konusu dönemlerin atmosferini, ruhunu oldukça iyi hissedebildiğimizi düşünüyorum. 80'lerin şimdiden tarih olmuş olması insanı yaşı hakkında düşünmeye zorlasa da vatkalı pembe kazakları ve permalı saçları özlediğimi söyleyemeyeceğim.

Norveç en çok Polonya'dan göç alıyor ama Norveç'teki göçmen nüfusunun önemli bir bölümünü de Pakistanlılar oluşturuyor. Bu nedenle olsa gerek, apartmandaki dikkat çekici örnek evlerden biri de Pakistan göçmeni bir ailenin evi olarak tasarlanmıştı. Göçmenlerin, gittikleri ülkelerde pek hoş karşılanmadığını düşünecek olursak müze yönetiminin bu tavrının kayda değer bir durum olduğunu düşünüyorum.

Hazır etnik azınlıklardan bahsetmeye başlamışken, bu notu Sami'lere değinerek bitirmek yerinde olacak. Müzede, Norveç'in kuzeyinde yaşayan Samilerin kültür tarihine de ayrı bir bölüm ayrılmıştı. Sami nüfusu, aslında dört ülkeye yayılıyor: Norveç, İsveç, Finlandiya ve Rusya. Bayrakları da bu parçalılığı yansıtıyor. Geçmişte etnik nedenlerle baskı görmüş olan Samiler ancak 1989'da kendilerine ait bir parlementoya ve özerkliğe kavuşmuşlar. Kuzeyin çetin koşullarına bir de bölgenin az gelişmişliği eklenince yalnızca müzede sergilenenlere bakarak Samilerin ne denli yokluk içerisinde yaşadıklarını gözümüzde canlandırmamız pek kolay olmuyor. Daha sonra izlediğim Nanook of the North bu nedenle bana müzenin bu bölümünü ve Samileri hatırlatmıştı.

Not çok uzadığı için oyuncak ve kıyafet sergilerine değinemedim. Ama, belki onun yerine Stavanger'deki çocuk müzesi üzerine bir şeyler söyleyebilme şansım olur.

Birkaç Fotoğraf

Bir bakkal/şarküteri dükkânı

Zengin mutfağı

Gümüş işliği

Geleneksel kıyafetlerle dans eden kızlar

Müzeden bi görünüm

Ünlü ahşap kilise

Kiliseden bir detay

Eski bir Sami evinin modeli

Kaynaklar
The Stave Church
Gol, Norway
Demographics of Norway
Sami People

Kategori:

Re: Norveç Halk Müzesi

Teşekkürler Eren. Gezi notlarını okuduktan sonra, özellikle, aklımda sami dil ailesi tanımından başka bir çağrışımı bulunmayan, Sami'lerle ilgili internetteki kaynaklara bakındım biraz. Wikipedia'nın Samiler maddesi ve sanırım Vikingleri anlatan Pathfinder filmi dışında çok şeye ulaştığım söylenemez.

Bir de, bir Sami ezgisi duyabilir miyim diye, bol bol Nils-Aslak Valkeapää'yı araştırdım. Myspace sayfası dışında bir şeye ulaşamadım maalesef. Belki Eren, onu dinlememiz için bir şeyler ayarlayabilir. Smile


Re: Norveç Halk Müzesi

Çağlar boyunca insanın evinin içindeki yaşamı, özel yaşamı hep ilgimi çekti. Olup biten tüm savaşlardan, tarihe kaydedilmeye değer görülen, daha basit, önemsiz görülen ayrıntıların çoğunlukla unutulmaya, yok olmaya terk edildiği günümüzde böylesi bir çalışma takdirle karşılanmalı.

Bu konudaki meraklarımıızı tatmin edeceğini düşündüğüm bir kitaptan da yeri geldiği için söz etmek istiyorum;

Özel Hayatın Tarihi.Philipe Aries-Georges Duby.Ceviri:Roza Hakmen.Yapı Kredi.

Beş ciltlik bir eserde Roma İmparatorluğundan günümüze, insanların özel hayatının dökümünü yapmaya çalışmışlar iki Fransız Tarihçi.


Re: Norveç Halk Müzesi

Yazıya Sami bayrağını ekleyip eklememek konusunda kararsız kalmıştım. Şimdi yorumun en altına kopyalıyorum.

Geleneksel Sami müziği konusunda ben de fazla bir şey bilmiyorum. Wikipedia şu müzisyenleri önde gelen Sami müzisyenleri arasında saymış: Angelit, Wimme Saari ve Nils-Aslak Valkeapää. Bir de Norveç'i 2008 senesinde Eurovision'da temsil eden Ann Marie Anderson var tabii. Tipik bir İskandinav ismine sahip olduğu için (ve internette hakkında hiçbir şey bulamadığımdan) kendisinin Samilerle nasıl bir etnik bağlantısı olduğunu bilemiyorum.

Youtube izleyebilenler için Angelit'ten "Cilli Geres":

Sami bayrağı:

Sami_flag.svg_.png

Re: Norveç Halk Müzesi

Bir de Barış'ın talebi üzerine Nils-Aslak Valkeapää'den "Váimmustan Lea Biegga"yı paylaşıyorum. Country müziğe o kadar çok benziyor ki bu kısa parçanın sonuna kadar tahammül etmek benim açımdan bir sabır testi gibi oldu. Ama bir seveni bulunur herhalde Wink (Yine Youtube izleyebilenler için)


Re: Norveç Halk Müzesi

Nils-Aslak Valkeapää'yi dinledim. Amerikan country müziğine ne kadar çok benziyor.


Re: Norveç Halk Müzesi

Başka ülkelerdeki müzeleri gezdikçe bizde müzelerin neden hep atıl kaldıklarını anlamak kolay oluyor. Bizdeki "taş bakmaya gelmişler" anlayışının varıp varacağı yer "mektepler olmasa maarifi ne güzel idare ederiz" zihniyeti. Müze hakkında önceden etraflı bir araştırma yapmamış olan ziyaretçiler nereye bakmaları gerektiğini, baktıkları şeyin ne olduğunu bile anlayamadan müzeden çıkıp giderken, burada nereye geldiğini bile bilmeyen bir ziyaretçi müzden çok etkilenmiş, çok şey öğrenmiş olarak ayrılıyor. Bilgilendirme duvarlara çakılmış metal lavhaların sıkıcılığıyla sınırlanmamış. İyi tasarlanmış kılavuzlu turlar, video gösterileri (kendine ait bir sinema salonu olan müzelerin sayısı hiç de az değil), işlikler, etkinlikler... Müzeler tam bir kültür merkezi gibi çalışıyor. O nedenle bizdekinin aksine "şu müzeye gitmiştim" deyip duramıyor insan, yeni sergileri, programları, etkinlikleri takip etme, müzeyi yeniden ziyaret etme ihtiyacı hissediyor.


Re: Norveç Halk Müzesi

""
"bizde müzelerin neden hep atıl kaldıkları"

Bir süre önce yaşadığım bir olayı paylaşmak istiyorum. Kapıdağ Yarımadası’nda, Düzler taraflarında, dünyadaki sayılı Amfiteatrlardan birisi olan Kyzikos harabelerinin kazı çalışmalarını yapan ekiple tanışma, konuşma fırsatım oldu. Konuşma sırasında söz, "korunmaya değer tarihsel kalıntı" aşamasına geldiğinde, ben yetkililerin yorumları karşısında ne söyleyeceğimi bilemedim. Kazı başkanının, tarihsel değer konusundaki inancı, benim kültürüm-başkasının kültürü boyutunda-düzeyindeydi. Bu kişi üniversitede bir öğretim görevlisiydi. Ve ben kendisine, kültürün, uygarlığın sadece insanlığın uygarlığı ve kültürü olarak değerlendirilmesi gerektiğini söyleyebildim. Tarihi önemi olan bir olgunun karşısında, duruşumuz, kendi olduğumuz, kendi durabildiğimiz yerle sınırlıdır. Çocukluğumda tavanıyla, duvarlardaki Hıristiyan öykülerin bezemeleriyle süslü kilisenin, zamanla duvarlarındaki resimlerinin çarpık, gerici, düşüncesiz kişilerce silinip kazındığını gördüm, samanını koyacak yer bulamayan köylülerce, bir depo olarak kullanıldığı zamanları da. Yaşamsal gerekliliklerin, tarihsel değerlerin ön plana çıkmasını engellediği zamanlar olabilir tabi ki. Ama burada bence önemli olan, tarihsel önemi olanı belirleyen değer yargılarının, yaşamsal olanın ötesinde, şövenist, ırkçı, benden-bizden olanın ötesine geçebilmesi, insana, insanlığa ulaşan bir değerlendirme zeminine ulaşabilmesidir.

Kısaca değer vermek, bu günüyle, geçmişi ve geleceğiyle bir bütündür kanımca. Bu, bir bizden-başkaları ayırımının çok ötesinde olmalıdır. Belki de bizde müzelerin neden "atıl" kaldıklarının yanıtları buralarda saklı.


Re: Norveç Halk Müzesi

Forumdaki gezi yazılarını ilgiyle takip ediyorum. Bilgi almanın ötesinde, kıskanma ve orada olma arzusu hissediyorum.
Evler konusunda Behçet Necatigil de epey kafa yormuştu. Şiirlerinde, evlerde yaşayan insanları işledi hep.
http://www.siirdefteri.com/?sayfa=siir&siir_id=2671
Teşekkürler eren.


Re: Norveç Halk Müzesi

Mehmet Sürücü'nün anlattıkları bana birkaç yıl önce Murat Belge'nin yazdığı bir yazıyı hatırlattı: "Tarihin Üstüne Otel"

Belge İstanbul'daki tarihi eser tahribatından örnekler verdikten sonra şöyle söylüyor:

""
Tarihe karşı inanılmaz derecede duyarsız, aldırışsız bir toplumuz. Bunun böyle olduğu besbelli ve zaten bilmeyen yok. Ama söz konusu tarih bir de 'Bizans' olunca, sorun yalnızca 'duyarsız' ve 'aldırışsız' olmakla sınırlı kalmıyor. Burada özel bir tutum, özel bir politika var. Gidip yıkıntı yıkmak, açıkça yapılınca, bütün dünyada çok tepki uyandıracak bir eylem. Onun için, bunu böyle, çaktırmadan yapacaksınız.

Mehmet Sürücü'nün verdiği örnekle örtüşen bir yorum. "Bizden" olmayanı tahrip etmek, tahrip edemiyorsak yok olmasına seyirci kalmak ya da o yokoluşu hızlandıracak "ihmal"lerde bulunmak Türkiye'de hiç de olmayacak şey değil.


Re: Norveç Halk Müzesi

harika mutlaka gidilmesi gereken biryer...özellikle gümüş işcilği diye belirtilen kısma bayılmıştım...böyle güzellikleri paylaştığınız ve insanları bilgilerndiğiniz için teşekkürler...