Kum
Kendi halindeydi, zararsızdı. Yine de pek sokağa bırakmıyorlardı.
Günü pencere dibindeki sedirde, sokaktan gelip geçen insanlara, küfe, gübre, odun sarılı, mevsimine göre yüklü hayvanlara, hayvanlar geçerken kenara, duvar dibine kaçışan sonra da çığlıklı, bağırtılı oyunlarını sürdüren çocuklara, sabahları kapı önünü süpüren anasına, akşam gacırdayan ağıl kapısını çekip, ağır adımlarla kahveye doğru yürüyen babasının sırtına, ayağının birini kaldırıp, duvar dibine, ustü bir karış toz bağlamış pulluğa, birkaç çalıya işeyen köpeklere, rüzgarda oraya buraya savrulan kağıt parçalarına, saman tanelerine, soğan kabuklarına bakmakla geçerdi.
Bir gün, sırtında önce hafiften başlayıp, gün geçtikçe şiddetlenen bir sancı başladı. Günlerce acıyla kıvrandı. Ne yapacaklarını bilemediler. Dilsiz’i çağırıp, ağrı kesici iğne yaptırdılar. Bir süre sancıları dindi, ardından tekrar, daha şiddetlenerek başladı. Babası, Sanırım böbrekten, böbreklerinde kum olabilir. Sülalede olur hep, kollayalım tuvaletini, dedi.
Üç hafta sonra işerken tuvalet taşına, incecik bir kum tanesi düştü. Anası kum tanesini aldı, avucuna bıraktı. Uzun uzun baktı avucundaki minicik taneye.
Sonraki günlerde sancısı azaldı. Birkaç gün kanlı işedi, geçti. Unuttu.
Bir gün nasıl olduysa, kapıyı açık buldu. Dışarı çıktı. Yanlarından geçerken çocuklar korkuyla kaçıştı. Yürüdü. Denizin kıyısına geldi. Çöktü. Çökerken avucuna birkaç kum tanesi yapıştı. Kum tanelerini fark etti birden. Etrafında, sahil boyunca uzanan bir sürü kum tanesi, koca sahil kum tanesi. Acıyı anımsadı. Denize baktı. Gözleri irileşti, irileşti...
Re: Kum
İkinci paragraf bir küçürek öyküye giriş açısından harikulade olmuş. Daha doğrusu bunu bir küçürekle sınırlamasak da olur. Bir öykünün giriş bölümü olarak “usta işi” olmuş. Birinci paragrafla ikinci paragrafın neden ayrı yazıldığını anlamadım. Belki de kahramanın durumu ile oluşan karakter tanımlamasını giriş bölümü ile yapılan betimlemeden ayrılması gerektiğini düşünmüş olabilir yazar. Ancak giriş bölümü yine de bize kahramanın karakteri hakkında güçlü bilgi veriyor. Öykünün giriş bölümünde oluşturulan açılım öyküye ilgiyi arttırır. Bu ne kadar iyi ise o kadar öyküyle ilgileniriz. Uzun zamandır bu kadar uzun cümle kurularak yapılan bir “durum anlatımına” şahit olmadım. Birçok küçürek öykü yazarında öykülerinde kısalık mevcutsa cümlelerinde kısa olacağı gibi bir sanı oluştu herhalde. Kısa cümleler ve “dili” geçmiş ile biten cümleler okur olmuştuk.
Birincisi, burada anlatıcı birinci tekil değil ki belki de uzun cümlenin sebebi bu. İkincisi, “Günü pencere dibindeki sedirde… Geçerdi.” Arasında yerleşmiş kahramanın bir anda öyküdeki yerini belirleyen ve bütün hayatını anlatılan kısmı yer alıyor. Dedim ya son derece enerjik bir şekilde öyküye giriş var bu paragrafta ve cümlede.
Gelişim bölümü bu kadar enerjik olmasa da bir öykü için doğru seyirde gelişiyor. Özellikle de “Bir gün” sözcüğü ile iyi bir geçiş yakalamış. Böylece biz bir durum halinden, hareketli bir zaman dilimine atlıyoruz. Önce gözümüzün önünde kahraman ve de yaşamının bir kesiti sahnesi var sonra da bir anda oluşan “aksiyon” bölümü. Aksiyonun şiddeti beklentimizi karşılamıyor. Bir böbrek taşı hadisesi bu okuyucu açısından. Okurken hepimiz “Allah saklasın” diyoruz. Ve kısa geçip sonuca ulaşmak istiyoruz. Öykü yazım tekniği bakımından oldukça iyi bir metinle karşı karşıyayız. Giriş, gelişme ve sonuç bölümleri öyküde oldukça dengeli duruyor. Bu anlamda sonuç paragrafı da oldukça etkileyici. Bir öykünün biçemi gerçekten öyküyü olumlamamız bakımından ne kadar önemli bu öyküde bunu bir kere daha görüyoruz. Üslup ve metnin akışkanlığını sağlayan ritim tatmin edici. Ancak küçürek öyküde okuyucu patlama ile karşılaşmak ister. Ya da küçürek öyküler “patlamalı” bu da “şaşırtmaca” dediğimiz argümanla olur. Genellikle sonuç bölümleri patlamanın olduğu bölümde yer alır.
Sonuç: patlama var mı?
Öyküye bir kez daha bakıyoruz. İlk cümle nasıldı? Başlık nasıldı?
İlk cümle: “ Kendi halindeydi, zararsızdı. Yine de pek sokağa bırakmıyorlardı.”
Başlık: Kum
Sonuç bölümündeki ilk cümleyle, öykü girişindeki ilk cümleyi yan yana getirelim.
“ Kendi halindeydi, zararsızdı. Yine de pek sokağa bırakmıyorlardı.” / “Bir gün nasıl olduysa, kapıyı açık buldu. Dışarı çıktı.”
Gelişimdeki konu böbrek ve kum düşürme, Sonuç da ise denizde kum.
Şimdi konu ne? Kahramanın kendi halinde oluşu buna rağmen sokağa bırakılmaması…
Peki, o zaman kum ne?
Böbrekten düşen kum ile deniz kumunun arasındaki ilintiyi ancak “kumun değişimi” olarak anlamlandırmaya çalışarak kuruyoruz. Öykünün biçemi çok iyi olmasına karşın öyküde dengeli duran ve öykünün içerik yapısına baskın çıkmayan bir durumda. Lakin öykünün içeriği muğlâk. Öyküye bir “silah” koyduysanız illaki patlatacaksınız. Yani “Kendi halinde zararsız” adam patlayacak bunun kaçarı yok…
Sevgiler Mehmet Sürücü öykü çok keyifliydi. Eline sağlık.
Re: Kum
Mete Kaynaroğlu'na paylaşımı için teşekkür ederim. Değindikleri üzerinde düşünüyorum.
Re: Kum
Öykünün "satış değeri" ile ilgili gördüğüm bu cümleyi yadırgadım açıkçası. Bu tespit, "okurun beklentisi"nin öyküyü ya da öykücüyü bağlaması gerektiğini de imâ ediyor, ki buna katılmam mümkün değil. "Patlama" kaygısıyla yazılan maskaralıklarla dolu, vurucu olacağım derken göz çıkaran öyküleri okumakta zorlananlardanım.
Mete Kaynaroğlu'na içeriğin muğlaklığı konusunda da katılmıyorum. Öykü, "olay"ı, öykü kişisinin acı dolu hayretini iyi veriyor bana kalırsa. Yalnız...
Öneri:
Burada yazar sanki işin kolayına kaçmış, "nasıl olduysa" deyip geçmiş. Kapının açık kalmasının da bir hikâyesi vardır gibi geliyor bana
Ben olsam herhalde "Onu gören çocuklar korkuyla kaçıştı." derdim.
Bu ifade biraz düşündürdü beni. Başka türlü söylemeye çalıştım, ama beceremedim.
Acaba, diyorum, bu iki cümle olmasa da olur mu? Denize bakmasına fazlaca bir itirazım yok da, acıyı anımsadığını son cümleden anlamıyor muyuz?
Bir de öykünün ilk iki cümlesini düşünüyorum. Şu sıralar iyice kendini belli eden budayıcı tavrımla, onları da öyküden çıkarmak istiyorum. Ama tereddüt yaşıyorum
Mehmet Sürücü'nün eline sağlık.
Re: Kum
Eren, benim değineceğim her şeye değinmiş neredeyse. Özellikle de öyküyü patlatacağım kaygısının kısa öykü için en büyük sıkıntı olduğunu düşünüyorum ben de. Öte yandan öykünün "meczubun algısı"na tanıklığa çağıran finali de çok güçlü bence.
Re: Kum
Öykünün patlayıcılığıyla ilgili tartışma "Öykü ve Patlama" başlığına taşınmıştır.