Kendi Kültürüne İstilacı Olmak
2010 Kültür Başkenti tartışmaları da yeterince gösterdi: Biz, kendi kültürüne bile istilacı duygularla yaklaşan bir milletiz. Elbette bu, tuzu kuru elitin tutumuyla, halka ithaf ederek öne sürülecek bir yaklaşım değil; bu kültür halka geçtiyse bunun sorumlusu, yönetici sınıflar ve onun çeşitli kademeden koruyup kollayıcılarıdır.
Ankara-İstanbul arasını tren yoluyla kateden biri, Karaköy’e geçen vapurdan tarihi yarımadayı izlerken kaçınılmaz olarak hüzne kapılır. Topkapı Sarayı’nın, Eminönü Meydanı’nın orasında burasında inip kalkan vinçler, hiç durmaksızın, bir türlü bitmek bilmeyen inşaatları sürdüren garip makineler, etrafına bakacak vakti bulamayan pürtelaş insan kalabalığı, bırakalım bu topraklar üzerindeki farklı uygarlıkların mirasını, kendi geçmişimize nasıl baktığımızı ele verir bizim: Rant sağlamayacaksa tarihin tarih olarak değeri yoktur.
Bu yüzden Haydarpaşa yandığında kimse garipsemez bu durumu. Sadece eski bir dostun canı yanmış gibi olur. Çatıdan yükselen dumanlar görülünce evimizin damı yanmış gibi hissedilir ya, böyle hissetmek bir şeyi değiştirir mi? Bundan böyle tarihsel geçmişimizi yıkıp gökdelen yapmak isteyenler çıkmayacak mıdır? Muhafazakâr görünenler tarafından savunulan yağmacı kültürel yaklaşım değişecek midir? Mümkün görünmüyor. Damı yanan evi bırakıp bir yenisine geçeriz biz.
Tarihe Sahip Çıkmak
Hegel, tarih yazamayan ulusların kendi kaderini tayin hakkı olmadığını ima eder. Kendi tarihini yakıp yıkanlara baktıkça, üçüncü dünya halklarına sömürgeliği reva gören bu yaklaşıma ne diyebiliriz ki? Tarihi, geçmişi kendi lehimize deşerek define aradığımız bir olaylar ve olgular yığını olarak görme tutumumuzdan vazgeçmeliyiz. Nasıl insan olunacağına dair ondan sonuçlar çıkarmadıkça “kendi kültürümüz” diye bir şeyden ne kadar bahsedebiliriz? Kurucu bir öğe olarak “kültür”ü, hatta daha geniş bir anlamda “dünya kültürü”nü benimsemedikçe böyle bir hakkı kendimizde göremeyeceğiz.
Ne yazık, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu ulusal olduğu kadar kültürel bir takım değerlere de yaslanıyordu. Bağımsızlık, kardeşlik, eşitlik gibi ulus-devlet sürecinin de desteklediği bu değerler, yüz yıl bile geçmeden ne kadar erozyona uğradı ki, her gelenin karşısına çıkan zenginliği yağmalayarak talan ettiği bu muz cumhuriyeti hâletiruhiyesi ufkumuzda dalgalanıyor?
İnsan Yaratmak
Bugün, Türkiye’nin en büyük problemi olarak önünde duran, büyük bir olasılıkla önümüzdeki yıllarda bir kangrenmişçesine bütün dokularımızı kaplayacak olan “nitelikli insan” yoksunluğu, tarihten nasıl yararlanmadığımızı ve neden yararlanmamız gerektiğini aynı anda gösteriyor. Kadrolaşmalar ya da gündelik çıkarlar için üretilen çeşitli türden vasatlar ordusu, hangi ideolojiden olursa olsun değer bilen, değer gören insan gücünün yerine geçiyor.
Sonuç olarak evrensel değerlere karşı kör, yeniyi yaratmak basiretinden yoksun, birbirine tahammülsüz bir kitle olup çıkıyoruz. Tam bu noktada Haydarpaşa Garı, mimari bir kurgudan ziyade, bütün sanat yapıtlarında olduğu gibi, yapılış amacını da çok çok aşan bir kültürel değer yükleniyor. Geçmişi bugünle ilişkilendirirken bize tarihe neden sahip çıkmamız gerektiğini anımsatıyor. İstanbul’un her geçen gün Dünya Kültür Mirası listesinden çıkmaya adım adım yaklaştığı bugünlerde, “kültür başkenti” olarak üzerine uzun uzadıya düşünmemiz gereken bir olgu bu. Haydarpaşa’yı yakmak, yanmasına izin vermek ya da göz göre göre yok olup gitmesini izlemek, insan olmanın tarihini mal satmanın tarihine tahvil etmek anlamına gelecek.
---
Re: Kendi Kültürüne İstilacı Olmak
"Kolunu yemek" gibi mi? Bir anlamda...
yazının başından sonuna kadar rahatsızlıkla okuduğum. (dava'daki gibi) bilmediğim suçumun bana sanki son satırlarda anımsatılması duygusunu yaşadım...
Okuduklarım beni rahatsız etti...
Okuduklarım bende kaynağının içimin derinliklerinde olduğunu duyumsadığım acılı bir yerime dokundu...
Bu tabi ki bir değerlendirme değil. İlk izlenimlerimin dile getirimi.
Sağolun Barış Acar.
Re: Kendi Kültürüne İstilacı Olmak
"Yaşam"a istilacı olmak, "gerçek anlamda" istilacı olmak, bu tamlamadan kastım. "Kolunu yemek", kendine doğru yamyamlık... evet, olabilir. Hissettiğim, hissettirdikleri bu gerçekten.
Re: Kendi Kültürüne İstilacı Olmak
"Kendi kültürünü yağmalama" kavramının en karamsar örneği İstanbul bence de. Türkiye'yi şantiye olarak gören zihniyet de olan desteğini verince sonuç ortada. Haydarpaşa örneği sadece bir örnek. Of, çok karamsarım çok.
Re: Kendi Kültürüne İstilacı Olmak
Bugün, Kadıköy iskelesinde karşıya geçmek için vapur beklerken yukarıdaki ilginç gösteriyle karşılaştım. İlginç olan, daha önce de Haydarpaşa'da yapılmış olan (benim de yazımda görselini kullandığım) bu video gösterisinin kendisi değil, gösteri yapıldıktan sonra Haydarpaşa'nın yan cephesine dev boyutta yansıtılan "Avrupa Kültür Başkenti" logosu oldu.
Kültür Başkenti olarak yaktığımız Haydarpaşa'ya vurdumduymalığımızın damgasını da vurmuş olduk böylece.