UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Joyce Carol Oates'in Öykü Dünyası

09 Ara 2010
Mehmet Sürücü

Joyce Carol Oates (1938) Amerikalı romancı, kısa öykü yazarı, şair ve eleştirmen.

Çağdaş Amerikan edebiyatının en üretken ve çarpıcı yazarlarından birisi. Eserlerinde, gerçekçi Amerikan yazını geleneğiyle gotik kurmacayı birleştirmesi, tecavüz, ensest, çocuk istismarı, intihar, dayak, aşağılanma, mutsuz evlilikler gibi konulara ağırlık vermesi onun belirgin anlatısal özellikleri.

Adam Öykü’nün Temmuz-Ağustos 2002 sayısındaki, “Joyce Carol Oates’un Öykü Dünyası” adlı makalesinde, Alev Bulut'un bu konudaki değerlendirmesi şöyle;

""
Arkası kesilmeden neredeyse her yıl yeni bir kitabı yayımlanan yazarın ilgi alanlarının çeşitliliği, dünyayı ve insanları gözlemleme, belki gözlemin de ötesine geçip “sezme” deki başarısı, kısacası yaratıcılığı, üzerinde konuşmaya, yazmaya değer. Yazarın uzun ve kısa anlatılarındaki bu geniş konu yelpazesinde neler yok ki? Günlük yaşamın kendine özgü sıradan olaylarının arasına sıkışmış tuhaflıklar, hissedilen ama aktarılmayanlar, sıradan hayatlardan çıkan cinayet öyküleri, tacizler, aile faciaları yanında bazen daha derin bir inceleme ve odaklanma gerektiren konular, diyelim bir boksörün ya da ünlü oyuncu Marilyn Monroe’nun yaşamı…

Bugün altmışlı yaşlarında olan yazar (d. 1938) oldukça genç yaşlardan başlayarak yüzlerce öykü, onlarca roman ve yazın alanının şiir, tiyatro oyunu gibi başka alt türlerinde de pek çok yapıt vermiş bir daktilo kurdu. Yıllardır Princeton Üniversitesi’nde profesör olarak görev yapıyor ve belki akademisyenliğinin de etkisiyle yazına hem yaratıcı hem de çözümleyici gözlüklerle bakabiliyor. Yaratıcılığı anlatılarında kurguladığı dünyalarla zaten gözler önünde, çözümleyici bakışıysa kimi zaman inceleme yazılarıyla kimi zamanda yapıtlarının önündeki kısa giriş yazıları ve arkasındaki son sözlerle okura ve araştırmacılara ulaşıyor. Dünyanın başka yerlerinde olduğu gibi ülkemizde de yazın araştırmacıları, Amerikan yazını uzmanları Oates’u ve yapıtlarını yakından izliyorlar; bu nedenle de uzun ve kısa anlatıları üzerine yapılmış son derece kapsamlı çalışmalar var.

Oates’un en az uzun anlatıları kadar, beklide bazı okurları için onlarıda aşan bir ilgiyle okunan kısa öykülerini sayısı gerçketen de yüzlerle ifade ediliyor. Öyküleri ile O. Henry ve Rea gibi önemli yazın ödüllerini birkaç kez kazandı. Pulitzer’e, Nobel’e aday gösterildi. Yazar bu öykülerin hemen her birinde okuyanı bazen gerçekçiliğiyle bazen de gerçeküstü yönleriyle sarıp sarmalayan dünyalar kurmakta son derece usta; öyle ki kaleminin değdiği yerde okurun duygu ve yaşantılarına koşut sayılabilecek kurmaca yaşamlar, yerler canlanıveriyor. S:12

Alev Bulut’un yazısında, Joyce Carol Oates’un, kendi öykücülüğünü değerlendirdiği bir bölüm de var;

""
“Yazmak gibi bir sanata ya da beceri alanına “âşık olmak” nasıl bir duygudur? Yazma çabasının aracı olan en temel malzemeye (insanlara, doğaya, olaylara) “aşık olmak” nasıl bir şeydir? Bu ahlak ölçülerine - ya da başka ölçülere - uygun bir “aşk” ilişkisi midir?... Bu “aşk” yaşamın ta kendisidir; sanatçının bu dünyanın parçası olduğu için duyduğu minneti ifade etme yoludur.
Yaşamının bütününe yayılan yazma aşkımın derinliklerinde aslında çocukluğumdan gelen o müthiş okuma tutkusu yatar. Yani, yetişkinlerin dünyasında adına büyük bir rahatlıkla ironi dediğimiz her türlü düş ürünü, ben de öncelikle çocuklara özgü bir serüven ya da harikalar dünyası etkisi yaratır.” (s.13)

İşte ejderhalardan korkmayan bir insan daha!

""
“Otuz yılı aşkın bir süre içinde dört yüzden fazla kısa öykü yayımlamışım - bu sayı beni de en az başkalarını olduğu kadar, hatta onlardan daha fazla, şaşırtıyor. Bana yön veren dürtüler hemen her zaman insanları, doğayı, bir olayı ya da derinliğine ancak sanatın dingiliğinde inilebilecek, içinden çıkılması güç bir deneyimi anıtlaştırma isteği gibi şeyler olmuştur. Buna bir de kendini savunamayacak olanların “yaşadıklarına tanıklık edebilme” ve genel çizgileriyle tanımlamakta çok zorlandığım gizemleri, sırf varlıkları kabul edilsin diye ortak yaşantılara dönüştürme, onları kâğıt üzerinde kalıcı bir hale getirme isteğimi eklemeliyim. Çünkü bizi birbirimize bağlayan şeyler en temel deneyimlerimiz - duylarımız – dürtülerimizdir - bunların çok karmaşık bir dili de yoktur.” (s.13)

Zamanla yüzlere ulaşan öykülerin, belli bir dönemden sonra yazarınca belli bir konusal sınıflamaya tabi tutulduğuna değinen Bulut, bu nedenle öykü kitaplarının tek tek tüm yazılan öykülerin derlemesi değil de belli bir stratejiyle oluşturulmuş bütünler olduğuna dikkat çeker.

""
Oates, sınıflama ölçütü ne olursa olsun bütün öykülerinde genel olarak her gün herkesin başından geçen ya da geçebilecek şeylerden, günlük yaşantımızın satır aralarından, çok sıradan, tanıdık yaşantılardan süzdükleriyle aslında bizi bizle yüzleştirir. Örneğin gotik türdeki öykülerinde bizi sanki bizimle korkutur, hiçbir şeyin insanın sahip olduğu en temel güdülerden, şiddet dürtüsünde daha korkunç olamayacağını göstererek korkuyu çok uzaklarda aramamıza gerek olmadığını hatırlatır. Düşünüp de dile getiremediklerimiz, düşünmeye bile çekindiklerimiz bu öykülerde pervasızca gezinir.

Joyce Carol Oates’un sıklıkla ele aldığı konulara göre bir başka belirgin grubu da hem gotik ve gerçek üstü öykülerle hem de daha gerçekçi kurgular içinde sunulan kadın konulu öyküler oluşturur. İster evli, ister bekâr, ister boşanmış olsunlar, ister yüz yıl önce, ister günümüzde yaşasınlar Oates’un bütün kadın öykü kişileri kadın olmanın uygar sayılan bir toplumda bile güç olduğunu vurgulayan “ortak yaşantılarla” okura ulaşır. Tacizler, tecavüzler, aşağılanmalar, annece kaygılar, anne-eş-kadın rolleri arasında sıkışıp kalmalar, ev kadınlığının içinde çıkılmaz döngüsü, boşanmanın acıları, genç kız bunalımları, evde kalmış kızlar, kadın olarak kişileştirilmiş bazı yaratıklar. Bunların hepsi bazen gotik ve dişilin gizemli, gerçeküstü, büyülü bileşimiyle, bazen de daha gerçekçi kurgularla karşımızdadır. (s.14)

""
Yazarın toplumsal cinsiyete, toplumda kadın-erkek rollerine bakışı nedeniyle öykülerinde belli bir ağırlık kazanan kadın odaklı konular bazen dişil bakış açısından, bazen daha tarafsız bir gözden yansıyor. Oates’un bütün kadınları onun taraflı ya da tarafsız, bir kadın olarak “kadın odaklı gözlemlerinin” zenginliğini bütün gücüyle yansıtıyor. Yazarın modern, eskiye ait, kasabalı, kentli öykü kadınlarının her biri ortalama çağdaş kadını bütün korkuları ve çaresizlikleriyle yansıtan, iz bırakan, çözümlemekle tükenmeyecek tipler. Derinlikleri onları okuyanların inebildiği kadar. (S.15)

Alev Bulut başarılı değerlendirmesini şöyle bitirir;

""
Evet, yüzlerce öykünün ve onların arkasındaki bu üretken yazarın sırrı, daha doğrusu kendini ve konularını tekrarlamadan sürekli yazabilmesinin nedeni, belki de o “en temel deneyimler” olarak gördüğü insana, doğaya, dürtülere ilişkin ince gözlemleridir. İnsanlık durumları, doğal-doğaüstü oluşumlar ve olaylar zinciri tükenemeden bu usta gözlemcinin malzemesinin de tükenmesi mümkün görülmüyor. Son söz yine Oates’den :
“Bütün yazarlar ne yalnızca “şimdi”de yada “geçmiş”te yaşayan zaman gezginleridir, çünkü belleğin duyu ötesi bir işlevi vardır.” S.15-16

Alıntıların yapıldığı kaynak: BULUT, Alev. "Joyce Carol Oates’un Öykü Dünyası", Adam Öykü, S. 41, İstanbul: Adam Yayınları, Temmuz-Ağustos 2002, s. 12-16.

Kategori:

Re: Joyce Carol Oates

Daha önce Oates'ten Hafifletici Nedenleri okumuştuk. Şimdi de Varisi okuyoruz. Kısa kısa öykü anlamında onun öyküleri çok çarpıcı. Belki daha kapsamlı bir incelemeyle Oates'in öykülerine bir-iki aylık bir süre ayırıp toplu olarak bakmanın zamanı geliyordur. Smile


Re: Joyce Carol Oates'in Öykü Dünyası

İngilizce olarak yazar adına çok güzel bir internet sayfası oluşturulmuş. Yayımlanan kısa öykü kitaplarının listesine bu bağlantıdan ulaşılabilir.

Ayrıca yazarın kısa öykü hakkında düşünceleriyle üzerine yapılmış incelemelere Google Books'tan ulaşılabiliyor: Where are you going, where have you been?