UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Idioterne

10 Eki 2010
oktay

Lars von Trier’in 1998’de çektiği, “dogma akımı içerisinde yer alan Idioterne filmi hakkında” bir yazı bu. Doğal olarak filmi izlememiş olanlar için pek fazla şey ifade etmeyebilir yazılanlar, dolayısıyla bu da bir “özür” değil, ancak “uyarı” olabilir.

The Idiots, “içlerindeki gerizekalıyı” ortaya çıkarmaya çalışan bir grup entellektüelin hikayesini anlatıyor bize. (Şu giriş cümleleri... Ne kadar da abuk sabuk oluyorlar zaman zaman, değil mi...) Gençlerden ve orta yaşlılardan oluşuşan bu grubun üyeleri arasında akademisyenler, doktorlar, şirket çalışanları gibi elitler mevcut. Grup üyeleri modern hayattan usanmış, “gerizekalılaşarak” bu ussanmışlıktan kurtulmak isteyen, bu sayede içerisinde bulundukları toplumu eleştiren kişiler olarak karşımıza çıkıyorlar.

Ancak gruba bir kez daha, “büyüteçe alarak” baktığımızda –ki filmde büyüteç falan yok, dogma 95 gereğince belki de- durumun hiç de öyle olmadığını görüyoruz.

İz-lenimler:
1-Hikaye daha çok gruba son katılan üye olan Karen etrafında dönüyor denilebilir: o diğerlerine oranla daha kontrollüdür, hemen gerizekalı olamaz.
2-Grup üyeleri gerizekalı gibi davranarak içerisinde bulundukları kültürün yan etkilerinden kaçınmaya çabalarlar. Öyleki filmin başında sahiden de iki ”gerizekalının” bir restorantta yemek yediğini, yanlarındaki refakatçinin de onlara göz kulak olmaya çalıştığını sanırız.
3-“Gerizekalılar” bir tür komün hayatı sürerler, ancak komünde çalışmanın yerini "gerizekalılık" almış durumdadır. Örneğin, filanca kişinin “gerizekalılıkta” gruba yeterince yardımcı olup olmadığı sorgulanır.
4-“Gerizekalılar” burjuva insanından hazzetmezler, onlarla geri zekalıymış gibi iletişime girmekten özellikle hoşlanırlar.
5-“Gerizekalılar” burjuva evlerinin dış kaplaması için malzeme üretilen bir fabrikaya giderek “gerizakalılık yaparlar.” Dönüşte otobüsteyken, “gerizekalılardan biri” asıl dalga geçilenin kendileri olduğunu söyler, Karen’in bunun hiç de komik olmadığını söylemesi üzerine.
6- “Gerizekalılar” anti-faşizandırlar : kendilerini şehir dışına taşımak isteyen belediye çalışanına otobüsteki aynı “gerizekalı” uç tepkiler verir.(Çıplak bir şekilde kovalar vs..)
7-Sistem ve burjuva karşıtı, aynı zamanda da burjuva olan “gerizekalılar”, “gerizekalıların jambonu yoğurt yer gibi yemesi gerektiğini” düşünürler. Dolayısıyla bu pahalı besin maddesini sağa sola saçarak yerler.
8-Jambonu etrafa saçan “gerizekalılara”, “açlık çeken insanlar var” diyen Karen’e, “açlık çeken falan yok, önce bunu anlaman gerekiyor” cevabı verilir.
9-“Gerizekalılar” kendilerini ziyarete gelen "gerçek gerizekalılarla" (“mongoldurlar” bunlar) karşılaşınca bir tür şok geçirirler. Bir süre için geri zekalı gibi davranmayı dahi bırakırlar. Ancak, o ana kadar gerizekalılaşmamış olan Karen, o anda “gerizekalılaşınca” bu şoku atlatırlar. Rol yapmaya geri dönerler. Karen burada projenin tehlikeye girmesine engel olur.
10- “Gerizekalıların” içerisinde orta-sınıf karşıtlığıyla tanınan reklam şirketinde reklamcı olarak çalışan üye, kendisinden kaçmak için gerizekalılara katılmıştır.Zira, kendisi orta-sınıfa mensuptur.
11- Gerizekalıların dilini konuşmaya çalışan “gerizekalılar”, tam da aklın dilini konuşurlar ancak bunu ancak Karen sezebilir.
12- Süperego - camera obscura: Büyük Ötekinin postmodernist hali tahakkümün tersçevrilmiş halidir. “bir yasa olarak tanrı öldü” tanrıda kıçla başın yer değiştirmesidir. tanrı: dyonysos gibi lime lime, parça parça ama apollon ruhunda reenkarne...hormonlu üzüm şarapları...biraz da fazla mı sulandırılmış ne?
13-“Gerizekalılar”, “herşey serbesti” bir yasa olarak anlamış ve gerizekalı gibi davranmaya başlamışlardır.
12-“Gerizekalılar” burjuva düşünüşünün “temsil edebilirlik” ve “temsil edilebilirlik” düşüncesini olduğu gibi almaları ile -bu şekilde “gerizekalılaşabilmişlerdir”- tam olarak burjuvadırlar. Onlar gerizekalıları kendilerince temsil ederek kimliklenirler.
14- Karen temsil fikrindeki açmazı görebilir “ama gerçekten geri zekalı insanlar da var” mealinde şeyler söyleyebilir.
15- Karen’nin bir süre önce çocuğu ölmüştür ve o bu yüzden evini terk etmiştir. Cenazeye dahi katılmamıştır.
16-Grup üyelerinden birinin babası gelerek kızını bu ortamdan alır. Kızının ilaçlarını almadığını söylemektedir, kız ayrılmak istememesine rağmen – “burada mutluyum” der- zorla götürülür. Bu olayın başlattığı tartışma grubu kendilerini sorgulamaya iter.
17- Sorgulama sonunda gerizekalılıklarını, “kendi sosyal ortamlarında göstermeye” karar verirler.(daha önce bunu yapmamışlardır) Böylece grubun içerisine girdiği açmazdan kurtulacaklardır, proje devam edebilecektir.
Üyelerden hiçbiri buna cesaret edemez. Bir akademisyenin konuşma yaparken birden gerizekalılaşması, hayal bile edilemez.Sonuçta bu uygulama pek çok üye gruptan ayrılırmasına, hatta grubun dağılmasına sebep olacaktır.
18-Karen sıranın kendisine geldiğini söyler. Ailesine geri dönecek ve orada gerizekalılaşacaktır.
29- Burada Karen’in de başından beri grupta olmasının “çileciliğinden” kaynaklandığını görürüz. Kocasını “en kötü gününde” bırakıp gitmiştir ve bundan bir tür suçluluk duymaktadır.O, grup içerisinde sık sık çok mutlu olduğunu söyler, grup üyelerine “bir kişi hariç, tanıdığı en iyi insanlar olduğu için” teker teker teşekkür etmiştir. Bu maziye ait kişilik kocasıdır. Karen kocasının kendisini tokatlayacağını bile bile evine geri döner ve gerizekalı taklidi yapar.Belki de kimsenin bir gerizekalıyı dövmeyeceğini düşünmektedir, ki bu da ona bir kendini rahatlama bağlamında yardım edecektir. bu sayede ailenin ve kocasının zaten bir gerizekalıyı tokatlayacak denli kötü olduğunu görecek ve vicdanını rahatlatacaktır.

İz-lenimler üzerine:
Film, “sistemi deşifre çabasını" deşifre etmektedir. "Entellektüellerin" entellektüelliğin dışındaki bir dili konuşmaları imkansızdır. Film bu noktada bir “temsil eleştirisine”dönüşür. Temsilin reddi (burjuva ahlakının, oy ile temsil, temsili demokrasi, sözcüklerin şeyleri temsil etmesi, bir grubun ötekisini temsil etmesi vs..) çıkmaza giren “aklın”, alternatif olarak gördüğü zıttına (akıl azlığı) sığınması, zorunlu olarak akılcı bir şekilde yapılmak zorunda olduğundan akla(sisteme) eklenir.Burada “akıl” gerizekalığı kendinden kaçmak için seçmiştir, yani “kendisinin zıttı” olarak.
Oysa "Ancak bir deli deliliği temsil etme hakkına sahiptir.", yada bir idiot bir idiot tarafından temsil edilebilir.. İşte, entellektüellerin "gerçek geri zekalılarla karşılaşması" onlarda bu yüzden bir şok yaratır. Mongollar rol yapmamaktadır, esasında onlar temsil de etmezler, onlar sadece "mongoldur." Grup esasında "mış gibi yaparak" sisteme eklemlenir, ki grup içerisindeki gizliden gizliye devam eden "iktidar ilişkilerindeki çarpıklık" (Karen bunu farkeder zaman zaman...) bunu imlemektedir.
Grup bu mongollarla karşılaştığında; kendilerinin, eleştirisini yaptıkları toplumun ta kendisi olduğunu görürler. Şokun sebebi budur.Çünkü, gerçek mongollar hiç de onlar gibi değildirler. Burada mongol, entellektüele ne denli gerizekalı olduğunu gösterir."Gerizekalılığın" burada bir eleştiriye dönüştüğünü görürüz. Entellektüel "içindeki gerizekalılığı" ortaya çıkarmaya çalışan gerizekalının tekine dönüşmeye başlar.

Kategori:

Re: Idioterne

Film okumaları müthiş Oktay. Ben de filmi ilk izlediğimde epey şaşırmıştım.
Öncelikle film kurgusundaki, insanın "gerizekalı" olmayı özgürlüğün, mutluluğun kaynağı görmesini sorgulamıştım. Bu bilincin, ya da farkındalığın reddi mi? Yani mutlu olmanın tek yolu farkındalıklarımızdan, bilinçten sıyrılmak mı? Böylesi bir mutluluk gerçek midir? Bunu düşünmüştüm. Tabi senin sorularınla farklı sorular da sormaya başlıyor insan. Bir de filmde Karen'in Woddy Allen tarzı hiçbir grupta mutlu olamama durumu da beni düşündürmüştü. Yani içinde bulunduğu duruma ayak uyduramaması, muhalif tavrı vb. Her yönüyle düşündürücü bir film.


Re: Idioterne

Teşekkürler Oktay. Öncelikle bu filme dikkatimi çekip, unuttuğum bir sürü yanını tekrar anımsattığın, sonra da bu anımsamaları yeterli görmeyip, bana filmi tekrar izlettirdiğin için.

Tabi ki her tekrar okuma gibi, tekrar izleme de bir yanıyla yeni olmak zorunda. İnsan, “akıl”ı, “akıllı davranış”ı doğru, eksiksiz tanımlayacak kavramlardan yoksunken, “zeka engelli”, “deli”, “geri zekalı- ki hiçbir zaman bu kelimeyi kullanmamamız gerektiğini düşünüyorum.) konusunda neler bilebilir ki? Film öncelikle bende bu kavramların sorgulanmasıyla başladı. Toplumun, insanların zekâ- akıl- duyu engelli hemcinsleri karşısındaki anlaşılmaz, kabul edilemez tavırlarını düşündüm. Onlar, yaşamımızda hep karşılaştığımız, onların karşısında ne hissedeceğimizi bile bilmezken, onlara nasıl yaklaşacağımızı, nasıl davranacağımızı hiç bilemediğimiz, bizim varlığı konusunda en az şey bildiğimiz “akıl” “akıllı davranış” dediğimiz şeyin karanlıkta, bilinmeyen yanında kalan yüzünü taşıyorlar. Bu konuda söylenecek, düşünülecek çok şey var.

Filmle ilgili izlenimlerimi daha sonra toparlayıp ekleyeceğim.


Re: Idioterne

Yıllar önce izlediğimde beni çok etkileyen Trier filmi, Dalgaları Aşmak'tı. Sanırım bundan sonra izledim Idiots'u ve bir anda en sevdiğim filmler arasına girirverdi.

oktay'ın yazısını okuduğumda da, nedense, sanki bu film üzerine bir şeyler yazmış olmalıyım diye, eski dosyaları karıştırdım. Bir-iki satır dışında bir şey çıkmadı. Halbuki, o kadar da emindim bu film üzerine akıllı bıdık satırlar yazdığımdan. Şimdi yazmak istesem, "kritik edenleri kritik eden" Karen üzerine (Deccal yazısında da yaptığım gibi) yazmak isterim en çok. Ondaki "trajik"in gücü üzerine.


Re: Idioterne

afiş dikkatımı çekti : "a film by idiots, about idiots, for idiots"

filmdeki gerizekalılar(entelektüeller) hakkında öyle yada böyle bir fikrim var..yukarıda "gerizekalının teki" demiştim entelektüel için.. peki, filmi çeken gerizekalılar ne tür gerizekalılar? dahası kendileri için film çekilmiş olan gerizekalılar, bu filmi izleyenler gerizekalılar? "for idiots" acaba filmi izleyip gerizekalılık taklidi yapanlar, yani "filmdeki entellektüellere hakverenler olarak gerizekalılar" için bir eleştiri mi? filmi çekenler, "entelektüel gerizekalıların" eleştiriyi görebileceklerini düşünüp bu filmi çektikleri için mi "a film by idiots" diyorlar? imkansızı istedikleri için mi ? yoksa, "by idiots" sadece "evet, bu entelektüel gerizekalılığı onaylıyorum" anlamına mı geliyor?


Re: Idioterne

oktay dedi ki:
afiş dikkatımı çekti : "a film by idiots, about idiots, for idiots"

filmdeki gerizekalılar(entelektüeller) hakkında öyle yada böyle bir fikrim var..yukarıda "gerizekalının teki" demiştim entelektüel için.. peki, filmi çeken gerizekalılar ne tür gerizekalılar? dahası kendileri için film çekilmiş olan gerizekalılar, bu filmi izleyenler gerizekalılar? "for idiots" acaba filmi izleyip gerizekalılık taklidi yapanlar, yani "filmdeki entellektüellere hakverenler olarak gerizekalılar" için bir eleştiri mi? filmi çekenler, "entelektüel gerizekalıların" eleştiriyi görebileceklerini düşünüp bu filmi çektikleri için mi "a film by idiots" diyorlar? imkansızı istedikleri için mi ? yoksa, "by idiots" sadece "evet, bu entelektüel gerizekalılığı onaylıyorum" anlamına mı geliyor?

Yukarıdaki çalışma filmin orijinal afişlerinden biri mi çok emin değilim. Öte yandan her türden "zekâ"ya karşı olan filmin, "gerizekâlılar tarafından gerizekâlılar için ve gerizekâlılık hakkında" yapılmış olması çok doğal geliyor bana.

""
yoksa, "by idiots" sadece "evet, bu entelektüel gerizekalılığı onaylıyorum" anlamına mı geliyor?

Bu ifade filmde gösterilen "entelektüel gerizekâlılığı" onaylamaktan çok, kendi yaptığının da bir tür "çokbilmişlik", dolayısıyla "gerizekâlılık" olduğunun bilinci diye okunabilir sanırım.


Re: Idioterne

oktay dedi ki:

Film, “sistemi deşifre çabasını" deşifre etmektedir. "Entellektüellerin" entellektüelliğin dışındaki bir dili konuşmaları imkansızdır. Film bu noktada bir “temsil eleştirisine”dönüşür. Temsilin reddi (burjuva ahlakının, oy ile temsil, temsili demokrasi, sözcüklerin şeyleri temsil etmesi, bir grubun ötekisini temsil etmesi vs..) çıkmaza giren “aklın”, alternatif olarak gördüğü zıttına (akıl azlığı) sığınması, zorunlu olarak akılcı bir şekilde yapılmak zorunda olduğundan akla(sisteme) eklenir.Burada “akıl” gerizekalığı kendinden kaçmak için seçmiştir, yani “kendisinin zıttı” olarak.
Oysa "Ancak bir deli deliliği temsil etme hakkına sahiptir.", yada bir idiot bir idiot tarafından temsil edilebilir.. İşte, entellektüellerin "gerçek geri zekalılarla karşılaşması" onlarda bu yüzden bir şok yaratır. Mongollar rol yapmamaktadır, esasında onlar temsil de etmezler, onlar sadece "mongoldur." Grup esasında "mış gibi yaparak" sisteme eklemlenir, ki grup içerisindeki gizliden gizliye devam eden "iktidar ilişkilerindeki çarpıklık" (Karen bunu farkeder zaman zaman...) bunu imlemektedir.
Grup bu mongollarla karşılaştığında; kendilerinin, eleştirisini yaptıkları toplumun ta kendisi olduğunu görürler. Şokun sebebi budur.Çünkü, gerçek mongollar hiç de onlar gibi değildirler. Burada mongol, entellektüele ne denli gerizekalı olduğunu gösterir."Gerizekalılığın" burada bir eleştiriye dönüştüğünü görürüz. Entellektüel "içindeki gerizekalılığı" ortaya çıkarmaya çalışan gerizekalının tekine dönüşmeye başlar.

oktay'ın başarılı özetlenmiş yukarıdaki notlarını kimbilir kaç kez okudum. İki meseleden birini önplana çıkarmış oktay: "entelektüel'in eleştirdiği topluma karşı konumu". Bu sorun bana, Foucault'nun, entelektüelin değişen işlevi hakkındaki kimi saptamalarını anımsattı:

""
Foucault şunu öne sürmektedir, ..."entelektüelin rolü artık" kolektivitenin bastırılmış hakikatini dile getirmek üzere kendisini ‘hem onun bir adım önünde hem de yanında' konumlamak" olmayacaktır. Bu görev, daha çok, "entelektüeli, ‘bilgi', ‘hakikat', ‘bilinçlilik', ‘söylem' gibi alanlarda kendi nesnesi ve aracı kılan erk biçimlerine karşı mücadele etmek" olmalıdır. Bu mücadele ise ‘erk çözümlemecileri'nin yapıtlarının dönüşlü biçimini alacaktır Dahası, sonuçta ‘aynı erkin, en iyi durumda efendileri değişmiş olarak, yeni bir düzenlenişi'ne varmaktan kaçınmak için bu çözümlemeciler egemen hakikat isteminin genelleyici özelliğini, bütünüyle ‘yerel ve bölgesel' —yönlendirici değil— bir kuram anlayışı adına reddetmelidirler. Entelektüel artık bir ‘danışman' rolünde değildir: "Tasarı, taktikler, belirlenecek hedefler, savaşa katılan kimseleri ilgilendirir. Entelektüelin yapabileceği, çözümleme yönünde araçlar sağlamak ... savaş alanını topolojik, coğrafi bir yoklamadan geçirmek olabilir —entelektüelin rolü budur." Foucault'nun ‘karşı-söylemler' adını verdiği şey —mevcut erk dizgesiyle savaşan ama onun ‘hakkında' dolaysızca konuşmayan söylemler— o dizgenin kendisinin ‘tabi kılınmış' nesnelerince üretilmelidir Böylelikle bu yeni ‘hakikat siyaseti'nin entelektüel taşıyıcıları artık yazarlar, uzman olmayan kimseler ya da eskinin amatörleri değil —‘filozoflar' da temsil ve genellik konusundaki isteklilikleriyle baş başa bırakılmışlardır— mevcut hakikat ya da erk/bilgi rejimi içerisinde özgül birer işleve sahip uzmanlar olacaktır: Dirimbilimciler, fizikçiler, toplumsal uzmanlar, hekimler, avukatlar vb.

Kaynak: FELSEFE VE ENTELEKTÜELLERİN ROLÜ - Peter Osborne

Modernist projeye göbekten bağlı bu tutuma karşı Trier'nin seçimi, sanki, "Karen'in naifliği"nde somutlaşır. Bu yüzden ben, birbiriyle sıkı sıkıya örülmüş entelektüel "akıl" ve trajik "ruh" sorununda "trajik"e odaklanmayı tercih ediyorum.

Karen'in entelektüelizmi anlamayacak kadar sıradan olan "doğa"sı, trajik içinde görünür olur. Antik Yunan'da bolca işlenmiş "hybris" (suçsuz suç) kavramı, entelektüelin paylaşmadığı "acı"yı ve dolayısıyla "katharsis"i barındırdığından, Karen'i gerçekliğe bir adım daha yakın kılar; bu yüzden o, entelektüellere kıyasla çok daha güçlü bir eleştirmendir.


Re: Idioterne

Foucault’un deliliğin tarihindeki araştırmaları sahiden de filme bakışımda bana bir izlek sağlamıştır.. ancak bu kitap aynı zamanda “deliliğin dili” tarzı vurgulara da mesafem bakımından – belki de biraz da “derrida yanlısı” bir tutumla- yardım ettiği için –açıkça çalışmanın amacı zaman zaman bunun tam tersi olsa da- önemli..
Karene gelirsem; şu alıntıyı yapmam gerekiyor ilk olarak:

""
“Gerizekalılar” kendilerini ziyarete gelen "gerçek gerizekalılarla" (“mongoldurlar” bunlar) karşılaşınca bir tür şok geçirirler. Bir süre için geri zekalı gibi davranmayı dahi bırakırlar. Ancak, o ana kadar gerizekalılaşmamış olan Karen, o anda “gerizekalılaşınca” bu şoku atlatırlar. Rol yapmaya geri dönerler. Karen burada projenin tehlikeye girmesine engel olur.

Karen kendi motivasyonları bakımından projeyi önemsemekte... bu motivasyonlarının temelinde ise eylemine bir bahane yaratma isteği var.. kocasını yalnız bırakmasına bir bahane bulmak isteği onun projenin devam ettirilmesindeki motivasyonunun kaynağıını oluşturuyor.(projeyi bunun için kurtarıyor, böylece "temsil" mekanizmasını yeniden işler kılıyor. bu temsil mekanizması "tepkisel düşünüşe" dönüşerek filmin sonunda ortaya çıkacaktır) Bu bağlamda karen sahiden de trajik bir karakterdir. Projeyi, edimlerini dolayısyla yaşadıklarını haklı kılabilmek adına kullanır. ancak Karen yine de temel itkileri bakımından "tepkisel" bir karakterdir. Bu bağlamda tragedyadan bir kopuş söz konusudur denilebilir. çünkü Karen başından beri kocasını idealleştirmiş durumdadır(tanıdığı "en iyi insanın" kocası olduğunu ima eder grupla vedalaşma konuşmasında) ve kendisi bu idealleştirme karşısında başından beri suçlu durumdadır. Zaten Karen eşinin kendisini tokatlamasını – bir mongolu tokatlamasını- da bunun için talep eder.. bu tokat onun kocasını yanlız bırakarak kaçmasından duyduğu rahatsızlığı kocasının edimi üzerinden(mongolu tokatladığı için koca kötüdür artık) telafi etmeye yarayacaktır. Yani Karen kendi edimini, kocasını kötülemek pahasına olumlayabilmektedir. Tepkisellik tragedyaya bu şekilde sızmakta, film bu bağlamda düşünüldüğünde başından beri trajikin tepkiselleşmesinin “soykütüğünü” çıkarmamız için bize veriler sunmaktadır.


Re: Idioterne

oktay dedi ki:
Tepkisellik tragedyaya bu şekilde sızmakta, film bu bağlamda düşünüldüğünde başından beri trajikin tepkiselleşmesinin “soykütüğünü” çıkarmamız için bize veriler sunmaktadır.

Açıkçası Karen'i bu filmin turnusol kağıdı olarak görüyorum: Daha önce söylediğim gibi "kritik edenlerin kritik edilmesi". Ancak sizin okuma biçiminizde üçüncü bir değilleme söz konusu, yani Karen'in de yönetmen tarafından kritik edildiğini söylüyorsunuz. Nietzsche'de, tragedyanın tepkiselleşmesinin (Europides ve Deus ex machina'nın) eleştirisinin farkındayım ama, yine de, bu film için bu bir aşırı-yorum olur diye düşünüyorum.


Re: Idioterne

İnsanın doğal davranışı, bizde insanın olası daha sonraki davranışlarını tahmin edebilmemiz, en azından toplumsal normlar içerisinde davranacağı güvenini vermesi ile ilgili. Bunların dışındaki her türlü farklılıkta, zeka engelliliği görülen, fark edilen davranış bizde içgüdüsel bir “kendini güvende hissetmeme” “boyutlarını ve kurallarını kavrayamadığı bir dünya karşısında güvensiz kalma” duyguları uyandırıyor.

İdiot; aptal, salak, ahmak, doğuştan geri zekâlı anlamında İngilizce bir sözcük. Burada, filmdeki topluluk bu oyunu, bu taklidi yapıyor. Bazı kavramları anlamaya çalışırken, “İdiot” sözcüğünü daha belirsiz ve kapsayıcı olduğunu düşündüğüm için, bu konudaki diğer kavramların yerine de kullanacağım. (deli-aptal…gibi)

- “Bunu neden yapıyorlar?” Diye soran Karen’e
“İçlerindeki geri zekâlıyı arıyorlar. Bunu kimse onlar için yapamaz. Kimseyi mutlu etmedikten sonra bir toplumun sürekli zenginleşmesinin ne anlamı var? Mesela taş devrini düşün. O zamanlar geri zekâlıysan ölürdün. Bugün öyle olmak zorunda değil. Geri zekâlı olmak hem lüks, hem de ileriye doğru bir adımdır. Geri zekâlılar geleceğin insanlarıdır. İnsan geri zekâlılığı bulabilirse, bu tam olarak kendi geri zekâlılığıdır.” Diye yanıt veriyor Stofer.

İnsanın kendini yetiştirmek, daha “üst” bir insan olması için gereken tüm değiştirici bir sürü dinsel veya felsefi öğretinin zıddı, erişmeyi hedeflediğimiz saf aklın, çağdaş, zeki bir insan olmanın negatifi… “Idiot”

Gerçek zeka engellilerin (Idiotların) dünyaya nasıl baktıklarını anlamaya çalıştım bazı yerlerde. Acaba onlar yaşamın akışını, olup biteni nasıl algılayabileceklerini. Tabi ki bu konuda düşünmek kolay değil. Zaman algılarından tutun da, var olmanın daha uçucu, daha hafif, daha yok gibi algılanabileceğine varan geniş düşünmeler. Onların yanında bir anda oynadıkları oyunu oynayamaz olmaları da ayrıca bir düşündürücü yanı. Hiçbir hamlet oyuncusu, gerçek hamlet’in karşısında rol yapamaz. “Idıot” kavramının sorgulayıcıları, sığınıcıları, taklitçileri, oyuncuları gerçekleri ile karşılaştıkları an tüm her şey tersine evriliyor.

Idıot’lar çok iyi bir taklitçidirler. Ama tüm bu yetenekli kişilerin yeteneklerinin kullanılamadığı ortamlar da var. Bunlar, Aşk ve seks. Belki de gerçek Idıot’luğun ulaşabileceği en üst ustalık mertebesi. Josephine’ye, Jeppe “Seni seviyorum.” Dediği anda tüm yerinde, ikame, taklit duygu ve olaylar bitiverdi.

Bunun yanında Idıot oyunu, taklit yeteneği en yakınların, sevilenlerin yanında da oynanamıyor.

Karen’in farklılığı, bence taklit yapamaması, oyunun varlığını her şeyiyle benimseyememesi. Çoğu şeyi, onların taklidi olarak ulaşmaya çalıştıkları çoğu duyguyu zaten o bir anlamda hissetmekte, yaşamaktadır.


Re: Idioterne

filmde Karen'in tepkiselliğine dair işaretler olduğunu düşünüyorum. aşırı yoruma gerek kalmadan bunları iddia edebiliyor olduğum kanısındayım, zaten bunları Karen'in filmdeki tutumundan "somut örnekler" ile vermeye çalışmıştım. bunlara filmin başlarındaki bir diyalogu ekleyeyim.aşağıdaki diyalog ise genç bir gerizekalının, ağabeyi rolündeki üye tarafından barda bırakılması üzerine, ağabey rolünü oynayan ve bir başka üye arasında geçiyor.

- Orada dayak yiyebilir.Keşke bırakmasaydın.
- Yapma, kimse geri zekalıları dövmez.

işte koca, bir gerizekalıyı dahi tokatlayacak kadar "kötüdür", bu durumda Karen kocası kötü olduğuna göre "iyi" olabilir: trajedyanın tepkiselleşmesi, "baş kahramanın"(Karen) kendini reaktif kuvvetlere başvurarak haklı kılması..