UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Hanımefendi

27 Mar 2009
Barış Acar

Anton Çehov
Bütün Öyküler I/1880-1884
(Çev:Mehmet Özgül)
Cem Yayınevi
İstanbul
4. Basım
2005
s. 96-123.

Öykü forumdan kaldırılmıştır. (Bkz.:Forum İşleyişi).

Kategori:

Re: Hanımefendi

HANIMEFENDİ
Birinci Gönderim
Canan Cihan

1. Hanımefendi, Çehov’un uzun öykülerinden biridir. Üç bölümden oluşur. Yazarın dili son derece yalındır. Üçüncü tekil anlatıma eklenen diyologlar, karakterleri bir tiyatro sahnesine taşır ve anlatıma canlılık katar.

2. Birinci bölüm, Yelena Yegorovna Strelkova adlı hanımefendinin, çiftliğinin yöneticisi Feliks Adamoviç Rjevetski’yle birlikte, yaşlı köylü Maksim Jurkin’in evine gelmesiyle başlar. Hanımefendi, çiftlik yöneticisi ve köylü sıfatları, daha ilk satırlarda toplumsal yaşamdaki sıradüzene dayalı ilişkiyi karşımıza çıkarır. Yaşlı karı kocanın hanımefendiyi ve yöneticiyi yerlere kadar eğilerek selamlamalarıysa, sıradüzeni eylemde yansıtan tipik örneklerden biridir.

3. Strelkova, Maksim Jurkin’in oğlu Stepan için gelmiştir. Stepan olay örgüsünün merkezindeki karakterdir. Birinci bölümden başlayarak, hanımefendi, babası, ağabeyi ve eşiyle yaşadığı çatışmalar üzerine kurulmuştur öykü. Stepan Strelkova’nın yanında dört gün sürücü olarak çalışmış, sonra da işi bırakmıştır. Hanımefendi “vicdana ve dürüstlüğe sığmayan bu kaba davranış karşısında” üzüntülerini bildirmek, aynı zamanda da gözdağı vermek adına gelmiştir. Stepan’ın işine geri dönmesini istemektedir. Bunun için üzüntüsünü bir yana bırakır ve “cömertliğini” göstererek on ruble olan aylığı onbeş rubleye çıkarır.

4. Bu sırada yazar, üzeri örtülü çarpık bir gerçekliği çiftlik yöneticisinin konuşmalarıyla dile getirir. Feliks Adamoviç, köylüleri asalak olarak suçlayıp aşağılamakta, hanımefendiye şımarttınız bunları demektedir. İnsan değildir onlar, tek anladıkları şey dayak ve kötü davranıştır. Gerçeklikte asalak olan, çalışmayıp köylülerin emeğiyle geçinen çiftlik sahipleridir. Buna karşın, kendisi gibi çalışarak yaşamlarını sürdüren köylüleri rahatlıkla bu konuma yerleştirmektedir çiftlik yöneticisi.

5. Stepan çiftliğe dönmek istemez. Hanımefendi ve yöneticisi gittikten sonra, korkarak saklandığı evin pencesinden sarkıp, uzakta görünen çiftliğe salladığı yumruklarını öykü boyunca sallamaya devam edecektir Stepan. Maksim Jurkin ise, hanımefendinin ayrılırken karısına hediye ettiği bir rubleyi, karısının elinden alıp okşamış ve özenle katlayıp cebine koymuştur çoktan. Stepan’a işe dönmesi konusunda yapacağı baskının ardında, bu eyleminde açıkça görülen para düşkünlüğü yer alacaktır.

6. Stepan’ın karısı Mariya da Stepan’ın hanımefendinin yanına dönmesini istememektedir. Bu nedenle akşam yemeği Mariya’nın gözyaşları ve acı hıçkırıklarıyla geçer. Stepan görünüşte sert ve sinirlidir karısına karşı. Ama gözünden damlayan bir damla yaş, kendisiyle çatışmasını, içten içe bu duruma üzülmekte olduğunu gösterir.

7. Akşam yemeği sırasında karşımıza öyküdeki son ana karakter Semyon çıkar. Semyon Stepan’ın ağabeyidir. Sarhoş kırmızı yüzlü, uzun çopur burunlu Semyon, babası kadar kurnaz bakışlı olmasa da tıpatıp babasının kopyasıdır. Stepan’ın güzel sarışın yüzü, iki kardeşi fiziksel yönden ayırır. Ayrım yalnızca fiziksel değildir. Semyon’un karekteri de babasına benzemektedir. Semyon’un Strelkova için söylediği ‘Ah, o karı benim elime bir geçse! İliğini emer, sömürürdüm. Hüffpt!’ sözleri Semyon’un babası gibi para düşkünlüğünü ortaya koyar. Ama Stepan korkağın ve salağın tekidir kardeşine göre. Salaklık konusunda Maksim Jurkin de Semyon’la aynı düşüncededir. Mariya’nın yükselen hıçkırıkları karşısında, Semyon’un ‘kıskançlıktan bütün bunlar’ demesi, Stepan’ın neden çiftliğe dönmek istemediğini, hanımefendinin de Stepan’ı ne amaçla geri istediğini belirginleştirir.

8. Yemekten sonra, Stepan’la Semyon arasında geçenler, Stepan’ın babasıyla yaşayacağı çatışmanın ilk adımıdır. Yalnızca yumrukları güçlü olan Stepan’ın kişiliği güçsüzdür. Saf biridir. Günah işlemekten korkar. Bilinçsiz, eğitimsiz birinin ahlak anlayışının kaynağında tanrı korkusunun olması şaşıtıcı değildir tabii. Ama kardeşi gibi eğitimsiz olan Semyon’un bakışında, yoksul adam için günah sözkonusu olmaz. Üstelik kendi ayağıyla gelen zengin bir kadın varsa, bunun neresinde günah olabilir? Bu yüzden, hanımefendinin mutfağındaki zengin menüyü reddeden Stepan, ona göre mutluluktan anlamayan man kafalının biridir. Bunun için de güzel bir sopayı hak etmektedir.

9. Semyon gittikten sonra Mariya gelir Stepan’ın yanına. Yine ağlamaktadır. Mariya da Stepan gibi güçsüz bir karakterdir. Son bölüm dışında, gözleri sürekli yaşlıdır. Bu iki genç köylü kendilerince birbirlerini sevmektedirler. Semyon Mariya için aşağılayıcı sözler söylediğinde, Stepan ağabeyini kararlılıkla yanından kovmuştur. Öykü boyunca Stepan’ın en kararlı davrandığı an bu andır. Ama Mariya’nın günahı anımsatması, gitme diye Stepan’a yalvarması sonucu değiştirmeyecektir. Baba Maksim Jurkin’in kırbacı günahın da, sevginin de önüne geçer. Semyon’un başlattığı baskı babanın otoritesiyle tamamlanmıştır. Birinci bölüm Stepan’ın hanımefendinin çiftliğine doğru yola koyulmasıyla biter. Saflıkla, çıkar düşkünü kurnazlık arasındaki çatışma kırbaç gücüyle kurnazlık lehine sonuçlanmış görünmektedir.

10. Öykünün ikinci bölümünde önce Strelkova’yı ayrıntılı olarak betimler Çehov. Otuzunu geçmiş, sağlıklı dolgun bir yüzü olan, baştan çıkarıcı biridir. Kocasını evliliklerinin yirminci gününde aldatmış, sonra da boşanıp, erkek kardeşinin sahibi olduğu çiftliğe yerleşmiştir.

11. Şehvet düşkünü, yüzsüz bir kadındır Strelkova. Stepan’ı cinsel istekerinin nesnesi yapmaya hakkı olduğuna inanır. Zenginlikten aldığı güç vardır bu inancının arkasında. Kadının karakteri, zengin yoksul karşıtlığının yarattığı ahlaki yozlaşmanın çarpıcı göstergelerinden biridir. Yozlaşan, yalnızca kadının kimliğinde simgeleşen varsıl sınıf değildir. Stepan’ın babası ve ağabeyi, bedava kereste ve para uğruna Stepan’ı kadına göndermişir. Var olan toplumsal yapının bütün katmanlarında yaşanan bozulma ve onursuzluk apaçık karşımızdadır.

12. Stepan istememesine karşın korktuğu günahı işler. Bir tesellisi vardır ama. Kadından babası ve ağabeyine hiçbir şey vermemesini istemiştir. Bu isteğinin karşılanması öyküdeki trajik sonu hazırlayacaktır.

13. İkinci bölümün sonunda, canı iyice yanana dek Mariya’ya yumruk atan elini ısıran Stepan’la, hava durumuna ilişkin fal açan hanımefendinin karşıtlığı düşündürücüdür. Stepan ne yapacağını bilmemenin sıkıntısından, üzüntüsünden, cahilliğinden atmıştır o yumruğu. Öte yanda hanımefendi havanın açık olup olmayacağının derdindedir. Açık olursa Stepan’ın sürdüğü arabayla çıktıkları kır gezileri devam edecek demektir. Bu gezilerin ardından yaşadığı rahatlama da.

14. Üçüncü bölümde hanımefendi Stepan’ın isteğini yerine getirir. Stepan’la hanımefendi arasındaki ilişkinin kendilerine bedava kereste sağlayacağını uman Maksim Jurkin’le Semyon yanılmıştır. Hanımefendi her ikisinden de hangi hakla izinsiz olarak ormanından ağaç kestiklerinin hesabını sorar. Keresteleri almak istiyorlarsa parasını vereceklerdir. Çıkar düşkünlüğüyle beslenen kurnazlığa eşlik edecek kamçı gücü yoktur bu çatışmada. Ama Maksim Jurkin kamçısı olmasa da elinin bomboş olduğunu düşünecek biri değildir. Bunun üzerine Stepan’ı kullanmak ister . ‘Çabuk eve git emri!’ Stepan’ca yüzüne çarpılan kapıyla yanıtlanır.

15. Akşam Mariya’nın evden kovulduğu haberini alan Stepan, ertesi sabah köyün meyhanesindedir. Önce iki kadeh votka içip çakırkeyif olur. Sonra da öbür içenlere ısmarlamaya başlar. ‘Hem kiliseye gidersiniz hem de günah işlemekten korkmazsınız’ dediği ağabeyi Semyon gibi olmamak için mi Pazar sabahı kilise yerine meyhaneye gitmiştir ? Ya da neden karısını aramamıştır önce?

16. Burada yine Stepan’ın ne yapacağını bilmeyen güçsüz kişiliği var karşımızda. Zor bir durumdadır. Zorlanan insanların çoğunun yaptığı gibi önce içkiye sonra da yumruklarına sarılır. Yumrukları, meyhanede ağabeyiyle birlikte kendisiyle alay eden birkaç kişiden sonra, hiç istemediği halde yine Mariya’ya iner. Oysa Mariya’yı evlerinin önünde dalgın dalgın oturmuş gördüğünde, sevdiği kadınla birlikte uzaklara kaçma hayali parlamıştır içkiden uyuşmuş beyninde. Ama Mariya’nın öfkesi karşısında yine ne yapacağını şaşırmış ve istemeden attığı yumrukla bu kez karısını öldürmüştür.

17. Mariya’nın ölümü öyküde anlatılan çatışmaların yarattığı gerilime son noktayı koyar. Bu yıkımın ardından Stepan’ın ve ailesinin yaşamında neler olduğunu bilmiyoruz. Bildiğimiz, “hanımefendi”nin avutulması işinin Feliks Adamoviç’e düştüğü. Stepan’ın elinden aldığı yere yeniden kavuşan Adamoviç için, bu yer bol gelirli ve sımsıcak bir yer. Yılda on kez kovulup, geri çağrıldığı bir yer. Şimdi sorumuzu sorabiliriz. Çehov’un yüzyıl önce yeter dercesine anlattığı böyle yerlerin, yüzyıllardır devamlılığını üreten bu toplumsal yapı ne zaman yıkıma uğrayacaktır?


Re: Hanımefendi

Çehov'un öykü kişileri, anlatılanlar ne kadar trajik olursa olsun, yapıp ettikleriyle, en azından, tebessüm ettirirlerdi okuru. Berber Dükkânı'nda örneğin, Yagodov, verdiği sözden dönüyordu ama onun bu davranışı öfkelendirmiyordu, yani ben, öfkelenmedim okurken. Bu öyküde, Semyon ve babası öyle acımasızlar, öyle benciller ki, Semyon, Stepan'ı hanımefendinin yanında çalışması için iknâ etmeye uğraşırken, git, para kazan, ya da acından geber, filan diyesi geliyor insanın. Çehov, asıl acımasız olanın insanların onursuzca davranmasına neden olan çürümüşlüğü işaret ediyor olsa da ağabey, baba, kolay yoldan para kazanmaya çalışan, akıllarınca kurnazlık eden insanlar diye düşünmeden de edemedim.

Öyküdeki iki kadının (aslında üç kadın var ama, anneden pek söz edilmiyor.), Yelena ve Mariya'nın sınıfsal farklılıkları öyle başarılı betimlenmiş, öyle güzel işlenmiş ki, iki kadına dair anlatılanlar bana feminizmi sorgulattı. Biri, salt kadın olduğu için yaşadıkları karşısında çaresiz, zavallı, boyun eğen; diğerinin cinsiyetinin önemi yok, onun parası var ve o hükmeden.


Re: Hanımefendi

Arkadaşlar merhaba.

Öykülerle ilgili gecikmelerden ötürü özür dilerim. Kimi teknik, kişisel sorunlardan ötürü geciktirdim öyküleri.

Düzenli bir hale sokmaya çalışacağım.
Şimdi ilk olarak Hanımefendi öyküsünün son irdeleme metnini gönderiyorum. Daha sonra Baron öyküsünü göndereceğim.

Gecikmeden ötürü hem moderatörlerden hem de grup üyelerinden yeniden özür dilerim.

Özden


Re: Hanımefendi

HANIMEFENDİ – Son gönderim

Canan Cihan

1. Hanımefendi, üç bölümden oluşan uzun bir öyküdür. Yazarın dili her zamanki gibi yalındır. Üçüncü tekil anlatıma eklenen diyaloglarla öykü kişilerinin karakterleri canlandırılmıştır.

2. Birinci bölüm, Yelena Yegorovna Strelkova adlı “hanımefendinin”, çiftliğinin yöneticisi Feliks Adamoviç Rjevetski’yle birlikte, yaşlı köylü Maksim Jurkin’in evine gelmesiyle başlar. Hanımefendi, çiftlik yöneticisi ve köylü kimlikleri, daha ilk satırlarda sınıflı toplumlardaki sıradüzene dayalı ilişkiyi karşımıza çıkarır. Yaşlı köylü karısıyla birlikte Strelkova’yı ve yöneticiyi yerlere eğilerek selamlar. Bu abartılı selamlama, dönemin sınıflı toplumsal ilişkisini eylemde yansıtan tipik örneklerden biridir.

3. Strelkova, Maksim Jurkin’in oğlu Stepan için gelmiştir. Stepan olay örgüsünün merkezindeki karakterdir. Öykü boyunca Strelkova, babası, ağabeyi, eşi ve kendisiyle çatışır. Bu çatışmalar, 1861 yılında toprak köleliği kaldırılarak “özgürleştirilen” Rus köylüsünün, öykünün yazıldığı 1880’lerde nasıl bir bataklık içinde olduğunu anlatır.

4. Stepan, Strelkova’nın yanında dört gün sürücü olarak çalıştıktan sonra işi bırakmıştır. Strelkova, vicdana ve dürüstlüğe sığmaz dediği bu kaba davranış karşısında, “üzüntülerini” bildirmek, Stepan’ın işine dönmesini istemek için gelmiştir. Feodal bir “hanımefendinin”, yanında çalışıp işi bırakan bir köylünün ayağına gitmesi, feodallerin eski güçlerinin olmadığını, feodal sınıfta bir çöküş sürecinin yaşandığını göstermektedir. Ama “hanımefendi”, on ruble olan aylığı onbeş rubleye çıkararak, yaklaşık bir kilo çay parasına, Stepan’ı babasından satın alacak denli güçlüdür yine de. Feodallerle köylüler arasında ücret ilişkisi başlamıştır. Bu ilişki köylüleri toprak kölesinden ücretli köleye dönüştürmektedir.

5. Bu sırada yazar, çarpık bir gerçekliği çiftlik yöneticisinin konuşmalarıyla dile getirir. Strelkova’nın dalkavuk çiftlik yöneticisi Feliks Adamoviç, köylüleri suçlayıp aşağılamakta, Strelkova’ya ‘asalakları şımarttınız’ demektedir. İnsan değildir onlar, tek anladıkları şey dayak ve kötü davranıştır. Gerçeklikte asalak olan, çalışmayıp köylülerin emeğiyle geçinen çiftlik sahipleridir. Buna karşın, dalkavuklukla geçinen çiftlik yöneticisi, köylüleri rahatlıkla bu konuma yerleştirir.

6. Strelkova Stepan’la cinsel ilişkiye girmek istediği için, Stepan çiftlikten ayrılmıştır. Strelkova gittikten sonra, korkarak saklandığı evin penceresinden sarkıp, yumruklarını uzakta görünen çiftliğe doğru sallar. Maksim Jurkin ise, Strelkova’nın ayrılırken karısına verdiği bir rubleyi, karısının elinden alıp okşamış ve özenle katlayıp cebine koymuştur çoktan. Stepan’a işe dönmesi konusunda yapacağı baskının ardında, bu eyleminde açıkça görülen para düşkünlüğü yer alır. Çıkarcı biridir Maksim Jurkin. Oğlunun Strelkova’yla yatması karşılığında, Strelkova’dan elde edeceği avantaların peşindedir.

7. Jurkin’lerin evindeki akşam yemeği, Stepan’ın kimsesiz genç karısı Mariya’nın gözyaşları ve acı hıçkırıklarıyla geçer. Mariya bilmektedir Strelkova’nın Stepan’ı niçin geri istediğini. Stepan Mariya’nın gözyaşları karşısında, görünüşte sert ve sinirlidir. Ağlamaması için bağırır. Mariya susmayınca, bu kez yumruğunu sıraya indirir. Ama bu sırada gözünden damlayan bir damla yaş, kendisiyle çatışmasını, iç dünyasındaki kararsızlığı, çaresizliği gösterir.

8. Akşam yemeği sırasında karşımıza öyküdeki son ana karakter Semyon çıkar. Semyon Stepan’ın ağabeyidir. Sarhoş kırmızı yüzlü, uzun çopur burunlu Semyon, babası kadar kurnaz bakışlı olmasa da tıpatıp babasının kopyasıdır. Stepan’ın güzel sarışın yüzü, iki kardeşi fiziksel yönden ayırır. Ayrım yalnızca fiziksel değildir. Semyon’un karakteri de babasına benzemektedir. Her ikisi de kadınlara değer vermez, kadınları aşağı görür. Semyon ve Maksim Jurkin’in karakterlerinin bu yönünü, sözgelimi Mariya’nın ağlamasına verdikleri tepkiden anlayabiliriz. Semyon karı zırlamasından nefret ettiğini, tanrının onları niçin yaratmış olduğunu bilmediğini söylerken; Maksim Jurkin, kadınların sulugözlü olduğunu kabul etmekte, ancak akıttıkları suya para vermediği için de sevinmektedir. Semyon’un Strelkova için söylediği ‘Ah, o karı benim elime bir geçse! İliğini emer, sömürürdüm. Hüffpt!’ sözleri Semyon’un babası gibi çıkar düşkünlüğünü de ortaya koyar. Semyon ve Maksim Jurkin çıkarları uğruna, Strelkova’yı kullanmakta duraksamazlar. Strelkova’nın da onları daha doğrusu Stepan’ı kullanmasında çekinilecek bir durum yoktur onlara göre. Öte yandan Semyon Stepan’ın yerinde olmak, Strelkova’yla yatmak için de can atmaktadır.

9. Yemekten sonra, Stepan’la Semyon arasında geçen tartışma, Stepan’ın babasıyla yaşayacağı çatışmanın ilk adımı olur. Saf biridir Stepan. Strelkova’yla yatmak, onun için günah işlemek anlamına geleceğinden, tanrıdan korkar. Genellikle bilinçsiz, eğitimsiz birinin ahlak anlayışının kaynağında tanrı korkusunun olması olağandır. Buna karşın ağabeyi Semyon, yoksul adam için günahın sözkonusu olmadığını düşünmektedir. Kendi ayağıyla gelen zengin bir kadın varsa, bunun neresinde günah olabilir? Bu yüzden, Strelkova’yı reddeden Stepan, ona göre mutluluktan anlamayan mankafanın biridir. Semyon’un bu bakışı, dinsel geleneklere sıkı sıkıya bağlı ortodoks mezhebinden olan Rus köylüsünün, dine dayalı ahlaki değerlerindeki çözülmeye işaret eder. Yoksulluk, kimi köylüler için günahı meşrulaştırmaya başlamıştır. İnsana, insanlık onuruna dayanmayan, tanrı korkusunun biçimlendirdiği bir ahlak anlayışının çözülmeye başlaması da olağandır.

10. Semyon gittikten sonra Mariya gelir Stepan’ın yanına. Yine ağlamaktadır. Son bölüm dışında, gözleri sürekli yaşlıdır Mariya’nın. Bu iki genç köylü, yaşam koşullarının sınırladığı bilinçleri kapsamında, kendi anladıkları biçimde birbirlerini severler. Semyon Mariya için aşağılayıcı sözler söylediğinde, Stepan ağabeyini kararlılıkla yanından kovmuştur. Öyküde Stepan’ın en kararlı davrandığı anlardan biridir bu. Mariya’nın günahı anımsatması, gitme diye Stepan’a yalvarması sonucu değiştirmez. Çünkü Maksim Jurkin, çiftliğe dönmeyeceğini söyleyen oğlu Stepan’ı kırbaçla döver. Çarlık Rusyasında, çoğunlukla karı kocanın yatağının başucunda kırbaç asılıdır. Evin erkeğinin karısını ve çocuklarını dövme hakkının gelenekselliğini anlatır bu durum. Maksim Jurkin kendi çıkarı için, “babalık hakkına” dayanarak oğlunu kırbaçlamıştır. Stepan’ın buna yanıtı, babasına karşı gelemeyip ağlayarak çiftliğe dönmeyi kabul etmek olur.

11. Birinci bölümün sonunda, gece saat 10 sularında, Peder Grigori’nin karısının çaldığı ayarı bozuk piyanodan, bütün köye yayılan ‘garip tıngırtılar’ı anlatır yazar. Bu tıngırtıların bir din adamının evinden yayılması anlamlıdır. Yazarın bu anlatımı, çökmekte olan feodaliteye, ayrıca çöküşle beraber sarsılmaya başlayan egemen dini ideolojiye bir göndermedir. Toplum değişmektedir. Soyluluk ve dinsel ideoloji üzerine kurulan yaşamın insani olanı çarpıttığı gerçeği ortaya çıkmaya başlamıştır. Başka bir deyişle, din adamının evinden çıkan sesler, çarpık toplumsal yaşamın bozuk ritminin göstergesidir.

12. Öykünün ikinci bölümünde önce Strelkova’yı ayrıntılı olarak betimler Çehov. Otuzunu geçmiş
sağlıklı, dolgun yüzlü, baştan çıkarıcı biridir. Albay kocasını evliliklerinin yirminci gününde
aldatmış, sonra da boşanıp, erkek kardeşinin sahibi olduğu çiftliğe yerleşmiştir.

13. Şehvet düşkünü, yüzsüz bir kadındır Strelkova. Stepan’ı cinsel istekerinin nesnesi yapmaya hakkı olduğuna inanır. Varsıllıktan aldığı güç vardır bu inancının arkasında. Kadının karakterini yaratan, egemen varsıllarla ezilen yoksullar arasındaki karşıtlıktan doğan ahlaki yozlaşmadır. Yozlaşan, yalnızca kadının kimliğinde simgeleşen varsıl sınıf değildir. Karşılıksız kereste gibi avantalar uğruna Stepan’ın Strelkova’yla cinsel ilişkiye girmesini olağan karşılayan, dahası cinsel ilişkiye girmemesini salaklık olarak niteleyen Stepan’ın babası ve ağabeyi figürleriyle köylü sınıftaki yozlaşmayı da anlatmıştır yazar.

14. Stepan’ın saf ve edilgin kişiliği bu bölümde belirginleşmektedir. Çiftliğe döndüğü sabah, Strelkova’nın yüzsüzce sorduğu seni gücendirdim mi, bana kızdın mı gibi sorulara, ‘Size nasıl kızabilirim ki?’ diye yanıt verirken ağlamak üzeredir. Sonrasında gözlerinden yaşlar akarak, ‘Hanımefendi... seni seveceğim. Tamam her istediğini yapacağım. Yalnız o lanet olasılara bir şey verme!’ diyen Stepan, Strelkova’ya “hanımefendi” olduğu için körü körüne bir bağlılık içindedir. Kendisi üzerinde her türlü hakkı olduğuna inanan Strelkova’ya, bu “hak” nedeniyle kızamadığından, ya da kızgınlığını onun yüzüne karşı gösteremediğinden, sevgiden söz edebilecek denli saftır. Ayrıca babasına etkin bir biçimde karşı koyacak gücü olmadığından, babasını ve ağabeyini cezalandırma işini Strelkova’ya bırakmıştır.

15. Stepan istememesine karşın korktuğu günahı işler. Strelkova’yla cinsel ilişkiye girer. Bu ilişki ruhunu şeytana satmak anlamındadır onun için. Ölmeyi istemekte, benliğini büyük bir can sıkıntısı kemirmektedir. Stepan’ın içinde yaşadığı bu çatışmaların yanında, Strelkova cinsel doyumla elde ettiği hazdan ışıldamaktadır.

16. İkinci bölümün sonunda, eve dönmesi için Stepan’a yalvaran Mariya’ya, Stepan çaresizliğinden, üzüntüsünden bir yumruk atar. Yumruk atan elini canı iyice yanana dek ısırmasından bellidir o yumruğu istemeden attığı. Stepan’ın birinci bölümde boşluğa sallanan yumrukları bu kez sevdiği kadının karnına inmiştir. Çünkü Strelkova’ya ya da babasına gücü yetmez Stepan’ın. Bir yanda kocasından yumruk yiyen, kimsesiz, yoksul Mariya, öte yanda yatağına kurulmuş havanın açık olup olmayacağına ilişkin fal açan varsıl Strelkova öyküde karşıt konumlarda yer alan iki kadın karakterdir. Havanın açık olması demek, Strelkova’nın Stepan’ın sürdüğü atlı arabayla çıktığı kır gezilerinin devam etmesi demektir. Strelkovayı belki de bugünlerde ilgilendirendiren en önemli konu budur. Çünkü kır gezisine çıkmak demek, Stepan’ın gözünden bakarsak, işledikleri günaha yenilerini katmak demektir.

17. Üçüncü bölümde Strelkova Stepan’ın isteğini yerine getirir. Stepan’la Strelkova arasındaki ilişkinin kendilerine parasız kereste sağlayacağını uman Maksim Jurkin’le Semyon yanılmıştır. Strelkova her ikisinden de hangi hakla izinsiz olarak ormanından ağaç kestiklerinin hesabını sorar. Keresteleri almak istiyorlarsa parasını vereceklerdir. Toprak köleliğinin kaldırılmasından sonra Rusya’da toprağın en büyük ve en iyi bölümlerinin yanında ormanlar da “soylulara” verilir. Köylü yakıt, inşaat ve benzeri gereksinimleri için eskiden para ödemeksizin edinebildiği odunu, şimdi satın almak zorundadır. Ama Maksim Jurkin, Strelkova’yla yaşadığı bu çatışmada, kamçısı olmasa da elinin bomboş olduğunu düşünecek biri değildir. Köylülere verilen biçimsel özgürlüğün sonuçlarından biri, eskiden “efendilerinin” yanında konuşmaya çekinen kimi köylülerin, şimdi “efendilerine” köylü kurnazlığıyla kafa tutmaya başlamış olmalarıdır. Maksim Jurkin Strelkova’ya ‘... Şunu bilinki, ağaçları vermemekle hiç iyi etmediniz! Böyle şeyler bize vız gelir de acısını sonra siz çekersiniz!...’ dedikten sonra, ‘Stepan ahırda mı?’ diye sorar. Belli ki Stepan üzerindeki egemenliğine dayanarak, yine onu çıkarı için kullanmak ister. Ancak ‘Çabuk eve git emri!’ Stepan’ca yüzüne çarpılan kapıyla yanıtlanır.

18. Akşam Mariya’nın evden kovulduğu haberini alan Stepan, ertesi sabah köyün meyhanesindedir. Önce iki kadeh votka içip çakırkeyif olur. Sonra da öbür içenlere ısmarlamaya başlar. Sabah ve günlerden Pazar olmasına karşın meyhane hem açık, hem de doludur. Tanrı korkusu olan Stepan’ın Pazar sabahı kilise yerine meyhaneye gitmesi düşündürücüdür. Burada yine Stepan’ın ne yapacağını bilmeyen kişiliği var karşımızda. Zor bir durumdadır. Bu nedenle önce içkiye sonra da yumruklarına sarılır. Yumrukları, meyhanede ağabeyiyle birlikte kendisiyle alay eden birkaç kişiden sonra, hiç istemediği halde yine Mariya’ya iner. Oysa Mariya’yı evlerinin önünde dalgın dalgın oturmuş gördüğünde, birden, sevdiği kadınla birlikte kaçma hayali parlamıştır kafasında.

19. Stepan, uzaklardaki Kuban’a gitmekten söz eder Mariya’ya. Piyotr dayının yazdıklarından öğrendiğine göre orada büyük bir özgürlük vardır. İnsanlarsa buradaki gibi acımasız değil, merttir. “Reformdan” sonra köylüler, kendilerine düşen verimsiz topraklara, “soylulara” düşen en iyi toprakların bedelini ödemek zorunda kalmışlardır. Aynı zamanda bu topraklar için ödedikleri vergi de çok yüksektir. Taksitlere bağlansada yüksek toprak bedelini ve vergi borcunu karşılayamayan köylüler topraksız kalmıştır. Çarlık hükümetinin sıcak denizlere açılan bölgeyi Ruslaştırma politikası gereğince, 1864 yılında başlattığı Çerkes sürgününün ardından boşalan Kuzeyatı Kafkasya’daki Kuban, topraksız köylünün yerleştirildiği bölgelerden biridir. Yerel toprak sahiplerinin olmadığı, bu anlamda geçmişten gelen yerel feodal bağların bulunmadığı boş topraklarda, Rus köylüleri görece daha özgür bir ortamdadırlar.

20. Ama Stepan’ın birden parlayan özgürlük hayali çabuk söner. Mariya çok öfkelidir. Stepan’a demediğini bırakmaz. Meryem Ana belasını verecektir. Mariya’ya ‘Tanrı aşkına sus’ diye yalvaran Stepan, Mariya’nın gittikçe artan öfkesi karşısında ne yapacağını şaşırır. Sonunda yine istemeden attığı bir yumrukla bu kez karısını öldürür. Tanrıya olan inancı Stepan’ı Strelkova’yla yatmaktan alıkoymadığı gibi, karısıyla birlikte kurtulmasını da sağlamamış, Stepan bir yıkıma sürüklenmiştir. Tanrı korkusunun “günahsız” bir dünya yaratmadığı, yaratamayacağı ortadadır. Stepan’ın babasına ve Strelkova’ya karşı durmasını sağlayacak olan tanrı korkusu değildir, olamaz da. Çünkü dogmatik dinsel inançlar, yaşama uymaz. Değişen toplumsal koşullar karşısında, insanlığı aydınlığa kavuşturacak olan tanrı değil, insanın kendisidir.

21. Mariya’nın ölümü öyküde anlatılan çatışmaların yarattığı gerilime son noktayı koyar. Bu yıkımın ardından Stepan’ın ve ailesinin yaşamında neler olduğunu bilmiyoruz. Bildiğimiz, “hanımefendi”nin avutulması işinin Feliks Adamoviç’e düştüğü. Stepan’ın elinden aldığı yere yeniden kavuşan Adamoviç için, bu yer bol gelirli ve sımsıcak bir yer. Bu sıcak yere, yılda on kez kovulup, geri çağrıldığını da belirtelim. Şimdilik... Başka bir deyişle insanlaşma süreci tamamlanıp, aydınlık bir dünya kurulana dek Çehov’un öykü kişileri şimdilik aramızdalar.