“Hayır, dedim, yazacağım hiçbir şey yok. Böyle bir günde ne yazılabilir?”
Var olanı anlatmak, "yazma"nın yerini alıyor. Yazar, gerçek olanı önemsiyor bu sözleriyle.
""
Denizin bu değişkenliğini izliyorsunuz. Ve diyorsunuz ki, ne mene bir dünya bu deniz!
"Deniz" imgesi ilginç. Öykünün ilk bölümünde okuduğumuz "deniz", yaşamdan ayrı bir başka yaşamı içinde barındıran bir dünyayı canlandırıyor. Kendi devingenliğinde bir canlılığa sahip. Ölüyü de başka bir yaşama gönderir gibi ısrarla denize doğru itmesi de bunu düşündürdü bana.
Bu arada kıyıya vurmuş ceset Twin Peaks dizisinin ilk bölümlerini anımsattı. Dizi, böylesi bir cinayet haberi ile başlıyor.
abdullah şahin tarafından Haz 14th, 2009 günü 20:54 sularında gönderildi.
Gerçekle düş iç içe girmiş öyküde. Ferit Edgü forumumuzda sıkça konuşuldu, yer aldı. Çoğunluğun sevdiği, takip ettiği bir yazar sanırım.
Yazarın, aniden gördüğü cesede dahi toplum ve kültürün verdiği değer yargılarıyla bakması ne kadar garip değil mi? Ya da ölü kadının göğsü üzerinden yapılan tasvir; güneş görmemesi, şalvar vb yardımıyla kadının cesedi üzerinden bizim yaptığımız "namus cinayeti" vb tahminleri... Öykünün forumda yer alma zamanı, namus cinayetlerinini töre haberlerinin sıkça konuşulduğu bir zamanda olması bana bunları düşündürdü. Garip.
Cihan Başbuğ tarafından Haz 14th, 2009 günü 21:42 sularında gönderildi.
Adam çöpleri denize dökmeye çıktığında cesetle falan karşılaşmadı. Hatta denize çöpleri dökmeye bile gitmedi. Yalnızca yazı masasının başında oturmuş, bir öykü yazmaya çalışırken karısının "çöpleri dök hadi" diyen sesini duydu. Sonra kendini çöpü denize dökmeye giderken hayal etti ve deniz, hep değişken olan deniz, bu kez karşıma ne çıkaracak diye düşündü. Beni şaşırtacak ne çıkarabilir karşıma. Sonucunda o cümle geldi.
""
Bir cesetle de karşılaşılabilir – benim karşılaştığım gibi.
Bu cümle öykünün "O sabah çöpleri dökmeye çıktığımda..."yla başlayan geri kalanını yazdırdı yazara.
""
...hırkası ve hırkasının altındaki (ne demeli? bluz mu?) bluzu (evet, bluzu diyelim)...
""
Denize düşüp yüzme bilmediğinden boğulmuş muydu? Yoksa kendini bu soğuk kış gününde denize atacak denli umutsuzluğa mı kapılmıştı. Bilmiyorum. (Hiçbir zaman öğrenilemez bir intiharın gerçek nedeni.)
Yukarıdaki satırlardaki parntez içlerindeki müdahaleler de şahit bu aşırıyoruma.
Tabii bu yaklaşım, kayıkçının yaşantısına dair pek çok soruyu yanıtlamıyor. Kayıkçının sarı saçlı kadınla bağı, kadının cesedinin köpeğe benzetilişi ya da öyle nitelendirilişi vb. Onun için öykünün gerçekliğine inanmak gerek önce. O da sonraki yorumuma.
Barış Acar tarafından Haz 14th, 2009 günü 21:46 sularında gönderildi.
Öykünün kilit tümcelerinden biri. Doğanın "rengarenkliği, muhteşemliği, zarafeti" yanında insanoğlunun "zalimliği, anlamsız hırsı, yok ediciliği" öykünün iki bölüm diye ayırabileceğimiz kısımlarında karşıtlandırılarak anlatılmış.
abdullah şahin tarafından Haz 14th, 2009 günü 21:47 sularında gönderildi.
Adam çöpleri denize dökmeye çıktığında cesetle falan karşılaşmadı. Hatta denize çöpleri dökmeye bile gitmedi. Yalnızca yazı masasının başında oturmuş, bir öykü yazmaya çalışırken karısının "çöpleri dök hadi" diyen sesini duydu. Sonra kendini çöpü denize dökmeye giderken hayal etti ve deniz, hep değişken olan deniz, bu kez karşıma ne çıkaracak diye düşündü. Beni şaşırtacak ne çıkarabilir karşıma. Sonucunda o cümle geldi.
Bana kalırsa "aşırıyorum" değil gayet "yerindeyorum" bu tümceler.
abdullah şahin tarafından Haz 14th, 2009 günü 22:03 sularında gönderildi.
Aslında "aşırıyorum" kavramının Umberto Eco'nun kullandığı anlamda (bkz: Yorum ve Aşırı Yorum) kullanmak istemiştim. İlk elden ulaşılabilecek, yazarın yapıta yerleştirdiğinin ötesinde, okurun alımlayıcı olarak hayal gücünün sonsuz olanaklılığı çerçevesinden yapılan sınırihlalleri.
Barış Acar tarafından Haz 14th, 2009 günü 22:05 sularında gönderildi.
Denizde bir ceset görüp onu ilgililere haber vermek yerine bulunduğu ortamdan ve dolayısıyla beladan uzaklaşmaya çalışan bu adamın denize çöp dökmesi aslında şaşırtıcı değil sadece sinir bozucu.
nurten aksakal tarafından Haz 14th, 2009 günü 22:08 sularında gönderildi.
Barışın çöpleri denize dökmenin mecaz bir anlamı olduğu fikrine katılıyorum ve yukarıdaki yorumu bu mecazın kapsamı içinde ele alıyorum ve çevresine duyarsız bir adam bencilliği algılıyorum çöp dökmek ve cesedi uzaklaştırmaya çalışmak arasında
nurten aksakal tarafından Haz 14th, 2009 günü 22:08 sularında gönderildi.
Aslında "aşırıyorum" kavramının Umberto Eco'nun kullandığı anlamda (bkz: Yorum ve Aşırı Yorum) kullanmak istemiştim. İlk elden ulaşılabilecek, yazarın yapıta yerleştirdiğinin ötesinde, okurun alımlayıcı olarak hayal gücünün sonsuz olanaklılığı çerçevesinden yapılan sınırihlalleri.
Hmm. O halde aşırıyorum'muş diyorum.
abdullah şahin tarafından Haz 14th, 2009 günü 22:10 sularında gönderildi.
Kayıkçının sakinliği ve öncelikle kadını cinselliğiyle alımlaması beni işin içinde bit yeniği aramaya itti açıkçası. Abdullah'ın söylediği gibi insanın kötücüllüğü (bedhah) olarak da düşünülebilir bu durum, Cihan'ın söylediği gibi namus cinayetlerine kadar uzatılabilecek bir çerçeve içinde de ele alınabilir.
Kayıkçının bu tablodaki yeri neresi gerçekten merak ediyor insan. Sanki geçmişinden birini itip uzaklaştırır gibi, hâlâ arzuladığı ancak töreler yüzünden kendi elleriyle ölüme gönderdiği birinden kurtulmaya çalışıyor sanki.
Barış Acar tarafından Haz 14th, 2009 günü 22:13 sularında gönderildi.
Yazarın "ceset ve deniz" içinde gidip geldiği hayal dünyasından , oradan yaratacağı bir öykünün izlerini aramasından; eşinin "çöpleri dök" eylemi değil belki de kurmak istediği öykü hayalinden uzaklaştıran herhangi bir sözü de "çöp" kavramıyla , açıklamış olabilir. (Aşırıyorum oldu sanırım.)
Yazar o an sadece o dünyayı, hayalindeki öyküyü düşünmek isterken eşinden gelen bir ses böler öyküyü...
Cihan Başbuğ tarafından Haz 14th, 2009 günü 22:16 sularında gönderildi.
Sanırım ben buradaki "çöp dökmek"i, Kayıkçı'nın geçmişindeki pisliklerden kurtulmak, ya da belki de karısı, ailesi vb. ile birlikte toplumsal olarak ortak olunan tarihsel bir yükten arınmak olarak algılıyorum.
Barış Acar tarafından Haz 14th, 2009 günü 22:19 sularında gönderildi.
Barış Acar'ın zihin açan yorumundan devam edelim. Ceset kime ait? Yazarın içinde yaşattığı birisi mi? Ya da kurtulmak istediği, bilinçaltında kaybolan biri mi?
Cihan Başbuğ tarafından Haz 14th, 2009 günü 22:19 sularında gönderildi.
Bir bayram sabahıydı. Kurban ya da Şeker Bayramı. Ansımıyorum. Bahçede kar diz boyuydu. Kadıncağız, sanki suyun içinde üşüyormuş gibime geldi. Göğsü bağrı açıktı. Ayağında bir şalvar, uzun sarı saçları başının çevresinde dolanmış, hırkası ve hırkasının altındaki (ne demeli? bluz mu?) bluzu (evet, bluzu diyelim), önünden açılmış, göğüsleri bembeyaz ortaya çıkmıştı.
Burada ikili bir oyun var. Hem bayramla kıyım arasındaki tezatlık ustaca kullanılıyor hem "şalvarı, bluzu ve uzun sarı saçları" tanımlamalarıyla bu kadın çok tanıdık, aşık olunan biri gibi tarifleniyor.
Barış Acar tarafından Haz 14th, 2009 günü 22:24 sularında gönderildi.
Denizle kurulan ilişki biçimleri hep değişkendir denizin kendisive kıyısında bekleyen kişi gibi.
Kimi zaman beklemek kıyısında ne vereceğini bilmeden,
""
Elinizde kepçe beklersiniz. Gelen, kimi zaman ocakta yanacak bir kalastır. Kimi zaman sahipsiz bir kayık.
Kimi zaman yanıbaşında olabilmek tüm amaç,
""
Seyrediyorsunuz. Neyi? Denizi. Denizin neyini? Yanıtlayamazsınız ki. Belki rengini, belki dalgaları, belki martıları, belki orkozları, belki balıkçıları, ya da kıyıya çıkıp oltanızı atıyorsunuz. Ya da günbatımında gelincik sepetlerinizi. Ya da elinizde dürbün, gelip geçen gemileri izliyorsunuz.
Nasıl ve ne için olursa olsun kim için olursa olsun bu ilişki bir tutsaklık gibi, şu sözlerde bunun kanıtı sanki,
""
İnsan tükenir, deniz tükenmez.
Bazen deniz zarar verir tutkulu aşığına bazen de tutkulu aşık denize zarar verir.
nurten aksakal tarafından Haz 14th, 2009 günü 22:24 sularında gönderildi.
Burada ikili bir oyun var. Hem bayramla kıyım arasındaki tezatlık ustaca kullanılıyor hem "şalvarı, bluzu ve uzun sarı saçları" tanımlamalarıyla bu kadın çok tanıdık, aşık olunan biri gibi tarifleniyor.
bu yorum muhteşem doğrusu.
nurten aksakal tarafından Haz 14th, 2009 günü 22:25 sularında gönderildi.
Bu arada az önceki iletimi gönderirken dikkatimi çekti. Şalvar ve hırka sözcüklerinin arasında "bluz" sözcüğünün bulunması/ kotarılması süreci de yazarla kayıkçı arasındaki geçişliliği görmemize olanak veriyor. Sanki şöyle düşünüyor burada masasında oturmuş öyküsünü yazan yazar: "Hmm, kadına şalvar ve hırka giydirdikten sonra içine giydiğine ne diyeceğiz? 'Bluz' olmaz ya!" Ancak başka da bir şey bulamıyor ve "bluz"da karar kılıyor sonunda.
Barış Acar tarafından Haz 14th, 2009 günü 22:28 sularında gönderildi.
Bu arada öykü sahibini (öyküyü foruma koyan Nurten Öztürk'ü) aramızda gören var mı arkadaşlar? Resmen "deli kuyuya taş atar" meselesine çevirdi durumu. Tebrik ediyorum.
Barış Acar tarafından Haz 14th, 2009 günü 22:32 sularında gönderildi.
Barış'ın inatla, masasının başında oturmuş denize vuran cesedi kurgulayan yazarın kurgu aşamsıyla ilgilenmesi öyküde oluşturulmaya çalışılan atmosfere inanmakta güçlük çektiği şeklinde mi yorumlanmalı.
nurten aksakal tarafından Haz 14th, 2009 günü 22:33 sularında gönderildi.
Ya da elinizde dürbün, gelip geçen gemileri izliyorsunuz.
""
Elime dürbünü aldım…
Öykünün ilk bölümlerinde ve sonunda bu iki ifade var. Yazar, sürekli izlediği denize nedense ölümü daha doğrusu "yıkıcılığı" sığdırmaya çalışıyor:
""
Bir gemi geçer; kar yağmaktadır, gene de gemiden bir insan atlar denize, kıyıya doğru yüzmeye başlar. Siz, denizi seyrediyorsanız, görürsünüz.
Üç gün boyunca kar yağmıştır, kırgın vardır, baygın balıklar su yüzüne vurur. Elinizde kepçe beklersiniz. Gelen, kimi zaman ocakta yanacak bir kalastır. Kimi zaman sahipsiz bir kayık.
abdullah şahin tarafından Haz 14th, 2009 günü 22:33 sularında gönderildi.
Barış'ın inatla, masasının başında oturmuş denize vuran cesedi kurgulayan yazarın kurgu aşamsıyla ilgilenmesi öyküde oluşturulmaya çalışılan atmosfere inanmakta güçlük çektiği şeklinde mi yorumlanmalı.
İnanmakta güçlük çekmekten ziyade, inatla farklı bir okumayı da zorlamak işte.
Barış Acar tarafından Haz 14th, 2009 günü 22:35 sularında gönderildi.
Eğer masa başında bir yazar sıcacık odasında elinde dürbün bu satırları kurguladıysa sahile polislerin gelmesinden, olayların sarpa sarmasından neden bu denli çekinmiş olabilir.
Bu olayın yaratacağı fırtına daha önce gizlenmiş bir şeylerin su yüzüne çıkmasına sebep olacak korkusu mu?
nurten aksakal tarafından Haz 14th, 2009 günü 22:43 sularında gönderildi.
Eğer masa başında bir yazar sıcacık odasında elinde dürbün bu satırları kurguladıysa sahile polislerin gelmesinden, olayların sarpa sarmasından neden bu denli çekinmiş olabilir.
Bu olayın yaratacağı fırtına daha önce gizlenmiş bir şeylerin su yüzüne çıkmasına sebep olacak korkusu mu?
Güzel soru; ama sanırım bu sınırihlalinin de ihlali bir kurguya gidiyor. Bu soruya cevap vermek artık öyküye sorulmuş bir soruya cevap vermek değil, öykü üzerine yapılmış bir aşırıyorumu yeniden yorumlamak olacağından "zor" iş. Özetle yazarla karakterinin neden ve nerelerde karışıp karışmadığını bulgulamak, yazarın tercihlerini sorgulamak ve onu bir karakter olarak kurguya dahil etmek bu öykü çerçevesinde, en azından benim becerebileceğim iş değil.
Barış Acar tarafından Haz 14th, 2009 günü 22:46 sularında gönderildi.
Kayık kıyıdan ayrıldıktan sonra
ağlar atıldıktan sonra
kayık kıyıya döndükten sonra
Bekleyelim bakalım, dedikten sonra
ve ağdan, istavritler, izmaritler, iskorpitlerle
birlikte genç bir kadın cesedi çıktıktan sonra
Bu kadarı fazla, deyip kadının cesedini yeniden denize attı.
Yazarın kurguladığını düşünüyorum ben de, Barış gibi. En son cümle de buna işaret ediyor. Öte yandan eline dürbünü alıyor, sanki cesede ne olduğunu merak ediyor. Sanki öykü olurken yazar da kurguluyor bir yandan.
Nurten Öztürk tarafından Haz 14th, 2009 günü 22:48 sularında gönderildi.
Re: Ferit Edgü - Deniz Kıyısında
Aşırıyoruma çok elverişli, müthiş bir öykü. Sağolasın Nurten Öztürk.
Re: Ferit Edgü - Deniz Kıyısında
Var olanı anlatmak, "yazma"nın yerini alıyor. Yazar, gerçek olanı önemsiyor bu sözleriyle.
"Deniz" imgesi ilginç. Öykünün ilk bölümünde okuduğumuz "deniz", yaşamdan ayrı bir başka yaşamı içinde barındıran bir dünyayı canlandırıyor. Kendi devingenliğinde bir canlılığa sahip. Ölüyü de başka bir yaşama gönderir gibi ısrarla denize doğru itmesi de bunu düşündürdü bana.
Bu arada kıyıya vurmuş ceset Twin Peaks dizisinin ilk bölümlerini anımsattı. Dizi, böylesi bir cinayet haberi ile başlıyor.
Re: Ferit Edgü - Deniz Kıyısında
Gerçekle düş iç içe girmiş öyküde. Ferit Edgü forumumuzda sıkça konuşuldu, yer aldı. Çoğunluğun sevdiği, takip ettiği bir yazar sanırım.
Yazarın, aniden gördüğü cesede dahi toplum ve kültürün verdiği değer yargılarıyla bakması ne kadar garip değil mi? Ya da ölü kadının göğsü üzerinden yapılan tasvir; güneş görmemesi, şalvar vb yardımıyla kadının cesedi üzerinden bizim yaptığımız "namus cinayeti" vb tahminleri... Öykünün forumda yer alma zamanı, namus cinayetlerinini töre haberlerinin sıkça konuşulduğu bir zamanda olması bana bunları düşündürdü. Garip.
Re: Ferit Edgü - Deniz Kıyısında
Peki, ilk aşırıyorumumu gireyim.
Adam çöpleri denize dökmeye çıktığında cesetle falan karşılaşmadı. Hatta denize çöpleri dökmeye bile gitmedi. Yalnızca yazı masasının başında oturmuş, bir öykü yazmaya çalışırken karısının "çöpleri dök hadi" diyen sesini duydu. Sonra kendini çöpü denize dökmeye giderken hayal etti ve deniz, hep değişken olan deniz, bu kez karşıma ne çıkaracak diye düşündü. Beni şaşırtacak ne çıkarabilir karşıma. Sonucunda o cümle geldi.
Bu cümle öykünün "O sabah çöpleri dökmeye çıktığımda..."yla başlayan geri kalanını yazdırdı yazara.
Yukarıdaki satırlardaki parntez içlerindeki müdahaleler de şahit bu aşırıyoruma.
Tabii bu yaklaşım, kayıkçının yaşantısına dair pek çok soruyu yanıtlamıyor. Kayıkçının sarı saçlı kadınla bağı, kadının cesedinin köpeğe benzetilişi ya da öyle nitelendirilişi vb. Onun için öykünün gerçekliğine inanmak gerek önce. O da sonraki yorumuma.
Re: Ferit Edgü - Deniz Kıyısında
Öykünün kilit tümcelerinden biri. Doğanın "rengarenkliği, muhteşemliği, zarafeti" yanında insanoğlunun "zalimliği, anlamsız hırsı, yok ediciliği" öykünün iki bölüm diye ayırabileceğimiz kısımlarında karşıtlandırılarak anlatılmış.
Re: Ferit Edgü - Deniz Kıyısında
Denizi ve onun güzelliğini hayranlıkla anlatan bu adamın çöpleri denize dökecek olması beni şaşırttı doğrusu.
Re: Ferit Edgü - Deniz Kıyısında
Çöpler meselesinin de bir mecaz olarak okunabileceği düşüncesindeyim.
Re: Ferit Edgü - Deniz Kıyısında
Bana kalırsa "aşırıyorum" değil gayet "yerindeyorum" bu tümceler.
Re: Ferit Edgü - Deniz Kıyısında
Sağol Abdullah.
Aslında "aşırıyorum" kavramının Umberto Eco'nun kullandığı anlamda (bkz: Yorum ve Aşırı Yorum) kullanmak istemiştim. İlk elden ulaşılabilecek, yazarın yapıta yerleştirdiğinin ötesinde, okurun alımlayıcı olarak hayal gücünün sonsuz olanaklılığı çerçevesinden yapılan sınırihlalleri.
Re: Ferit Edgü - Deniz Kıyısında
Havuz filmini anımsadım. O filmde de yazarın öyküsü gerçekle iç içe girmiş ve izleyenler "hangi noktada gerçekten çıkıyoruz" sorusunu sormuştu.
Re: Ferit Edgü - Deniz Kıyısında
Denizde bir ceset görüp onu ilgililere haber vermek yerine bulunduğu ortamdan ve dolayısıyla beladan uzaklaşmaya çalışan bu adamın denize çöp dökmesi aslında şaşırtıcı değil sadece sinir bozucu.
Re: Ferit Edgü - Deniz Kıyısında
Barışın çöpleri denize dökmenin mecaz bir anlamı olduğu fikrine katılıyorum ve yukarıdaki yorumu bu mecazın kapsamı içinde ele alıyorum ve çevresine duyarsız bir adam bencilliği algılıyorum çöp dökmek ve cesedi uzaklaştırmaya çalışmak arasında
Re: Ferit Edgü - Deniz Kıyısında
Hmm. O halde aşırıyorum'muş diyorum.
Re: Ferit Edgü - Deniz Kıyısında
Kayıkçının sakinliği ve öncelikle kadını cinselliğiyle alımlaması beni işin içinde bit yeniği aramaya itti açıkçası. Abdullah'ın söylediği gibi insanın kötücüllüğü (bedhah) olarak da düşünülebilir bu durum, Cihan'ın söylediği gibi namus cinayetlerine kadar uzatılabilecek bir çerçeve içinde de ele alınabilir.
Kayıkçının bu tablodaki yeri neresi gerçekten merak ediyor insan. Sanki geçmişinden birini itip uzaklaştırır gibi, hâlâ arzuladığı ancak töreler yüzünden kendi elleriyle ölüme gönderdiği birinden kurtulmaya çalışıyor sanki.
Re: Ferit Edgü - Deniz Kıyısında
Yazarın "ceset ve deniz" içinde gidip geldiği hayal dünyasından , oradan yaratacağı bir öykünün izlerini aramasından; eşinin "çöpleri dök" eylemi değil belki de kurmak istediği öykü hayalinden uzaklaştıran herhangi bir sözü de "çöp" kavramıyla , açıklamış olabilir. (Aşırıyorum oldu sanırım.)
Yazar o an sadece o dünyayı, hayalindeki öyküyü düşünmek isterken eşinden gelen bir ses böler öyküyü...
Re: Ferit Edgü - Deniz Kıyısında
Sanırım ben buradaki "çöp dökmek"i, Kayıkçı'nın geçmişindeki pisliklerden kurtulmak, ya da belki de karısı, ailesi vb. ile birlikte toplumsal olarak ortak olunan tarihsel bir yükten arınmak olarak algılıyorum.
Re: Ferit Edgü - Deniz Kıyısında
Barış Acar'ın zihin açan yorumundan devam edelim. Ceset kime ait? Yazarın içinde yaşattığı birisi mi? Ya da kurtulmak istediği, bilinçaltında kaybolan biri mi?
Re: Ferit Edgü - Deniz Kıyısında
Burada ikili bir oyun var. Hem bayramla kıyım arasındaki tezatlık ustaca kullanılıyor hem "şalvarı, bluzu ve uzun sarı saçları" tanımlamalarıyla bu kadın çok tanıdık, aşık olunan biri gibi tarifleniyor.
Re: Ferit Edgü - Deniz Kıyısında
Denizle kurulan ilişki biçimleri hep değişkendir denizin kendisive kıyısında bekleyen kişi gibi.
Kimi zaman beklemek kıyısında ne vereceğini bilmeden,
Kimi zaman yanıbaşında olabilmek tüm amaç,
Nasıl ve ne için olursa olsun kim için olursa olsun bu ilişki bir tutsaklık gibi, şu sözlerde bunun kanıtı sanki,
Bazen deniz zarar verir tutkulu aşığına bazen de tutkulu aşık denize zarar verir.
Re: Ferit Edgü - Deniz Kıyısında
bu yorum muhteşem doğrusu.
Re: Ferit Edgü - Deniz Kıyısında
Bu arada az önceki iletimi gönderirken dikkatimi çekti. Şalvar ve hırka sözcüklerinin arasında "bluz" sözcüğünün bulunması/ kotarılması süreci de yazarla kayıkçı arasındaki geçişliliği görmemize olanak veriyor. Sanki şöyle düşünüyor burada masasında oturmuş öyküsünü yazan yazar: "Hmm, kadına şalvar ve hırka giydirdikten sonra içine giydiğine ne diyeceğiz? 'Bluz' olmaz ya!" Ancak başka da bir şey bulamıyor ve "bluz"da karar kılıyor sonunda.
Re: Ferit Edgü - Deniz Kıyısında
Bu arada öykü sahibini (öyküyü foruma koyan Nurten Öztürk'ü) aramızda gören var mı arkadaşlar? Resmen "deli kuyuya taş atar" meselesine çevirdi durumu. Tebrik ediyorum.
Re: Ferit Edgü - Deniz Kıyısında
Barış'ın inatla, masasının başında oturmuş denize vuran cesedi kurgulayan yazarın kurgu aşamsıyla ilgilenmesi öyküde oluşturulmaya çalışılan atmosfere inanmakta güçlük çektiği şeklinde mi yorumlanmalı.
Re: Ferit Edgü - Deniz Kıyısında
Öykünün ilk bölümlerinde ve sonunda bu iki ifade var. Yazar, sürekli izlediği denize nedense ölümü daha doğrusu "yıkıcılığı" sığdırmaya çalışıyor:
Re: Ferit Edgü - Deniz Kıyısında
İnanmakta güçlük çekmekten ziyade, inatla farklı bir okumayı da zorlamak işte.
Re: Ferit Edgü - Deniz Kıyısında
Eğer masa başında bir yazar sıcacık odasında elinde dürbün bu satırları kurguladıysa sahile polislerin gelmesinden, olayların sarpa sarmasından neden bu denli çekinmiş olabilir.
Bu olayın yaratacağı fırtına daha önce gizlenmiş bir şeylerin su yüzüne çıkmasına sebep olacak korkusu mu?
Re: Ferit Edgü - Deniz Kıyısında
Güzel soru; ama sanırım bu sınırihlalinin de ihlali bir kurguya gidiyor. Bu soruya cevap vermek artık öyküye sorulmuş bir soruya cevap vermek değil, öykü üzerine yapılmış bir aşırıyorumu yeniden yorumlamak olacağından "zor" iş. Özetle yazarla karakterinin neden ve nerelerde karışıp karışmadığını bulgulamak, yazarın tercihlerini sorgulamak ve onu bir karakter olarak kurguya dahil etmek bu öykü çerçevesinde, en azından benim becerebileceğim iş değil.
Re: Ferit Edgü - Deniz Kıyısında
Kaynak
Re: Ferit Edgü - Deniz Kıyısında
Yettim yettim!
Yazarın kurguladığını düşünüyorum ben de, Barış gibi. En son cümle de buna işaret ediyor. Öte yandan eline dürbünü alıyor, sanki cesede ne olduğunu merak ediyor. Sanki öykü olurken yazar da kurguluyor bir yandan.
Re: Ferit Edgü - Deniz Kıyısında
Abdullah, bu öyküyü de katarsak, yazarın böyle bir şey yaşadığı duygusu ağırlık kazanıyor okuyucuda. Bir ceset görülmüş. Ama önemli olan öykü.