UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Çehov'un Öykücülüğü Üzerine

13 Ağu 2008
eren

Yine Imge Oykuler arsivini karistirirken Erdal Oz'un Aralik 2004'te Cehov'un olumunun 100. yili dolayisiyla Can Yayinlari'nin gerceklestirdigi bir etkinlikte oykusunu okumadan once yaptigi konusmanin metnine rastladim. "Çehov'un Öykücülüğü Üzerine" baslikli bu yaziyi pek sevdigimi soyleyemem, yine de Cehov'dan yapilan alintilarin hatirina paylasmak istedim. Erdal Oz'un yazdiklari uzerine soyleyeceklerimiz yoksa bile Cehov uzerine soyleyeceklerimiz olabilir, bu basligi da bu amacimiza alet edebiliriz.

Kategori:

Re: Çehov'un Öykücülüğü Üzerine

Yakın zamanda Çehov öyküleriyle ilgili süpriz bir gelişme olabilir forumumuzda. Hazırlıklı olmayı tavsiye ederim: Anton Çehov - Bütün Öyküleri Laughing out loud


Re: Çehov'un Öykücülüğü Üzerine

Eren, burada bugün açtığım başlığa benzer bir başlık varmış. İstersen öteki başlığı kaldır, buradan devam edelim.


Re: Çehov'un Öykücülüğü Üzerine

abdullah şahin dedi ki:
Eren, burada bugün açtığım başlığa benzer bir başlık varmış. İstersen öteki başlığı kaldır, buradan devam edelim.
Tamamdır Good Bu başlığı da Çehov forumuna taşıyalım madem...


Re: Çehov'un Öykücülüğü Üzerine

Çehov'la Beckett arasında hınzır bağlantılar kuran esin dolu bir makale:
Çehov’dan Beckett’e Köprü Sözcükler - Özlem HEMİŞ ÖZTÜRK


Re: Çehov'un Öykücülüğü Üzerine

""
Çehov'la Beckett arasında hınzır bağlantılar kuran esin dolu bir makale.

Eline sağlık Barış.

Çehov hakkındaki yazıları, şu sıralar hevesle okuyorum.


Re: Çehov'un Öykücülüğü Üzerine

Çehov'un "Şu İş Bilir Çağımızda" öyküsünün irdeleme metni üzerine itirazımı destekleyen alıntıyı aşağıya ekliyorum:

""
Yazar, kendisine has, güçlü ve kısa anlatım üslûbuyla betimlediği memur dünyasını iki farklı gruba ayırır: Bir tarafta "Fehametlû" olarak adlandırdığı önemli kişiler, diğer tarafta ise "küçük insancıklar" vardır. Anton Çehov'un üzerinde durduğu konu, bürokrasi sisteminin yapısından çok 1861 yılında Rusya'da gerçekleştirilen ve kölelik sistemini ortadan kaldıran reformdan sonra bürokratın ezilen sınıftan ezen bir sınıfa dönüştürülmesiyle ilgilidir. Bu sınıf, daha üst mevkide bulunanların karşısında bir sürüngene dönüşür ancak kendilerinin emri altında olanları ezmekten büyük bir zevk duyar.

Bu dönemde memur kadrosunda bazı değişiklikler yapılarak, küçük memur sınıfı ve de menfaatçi çevrelerden bazı kişiler müdürlüğe kadar yükselince ulaştıkları yerlerini garantilemek için mevcut düzenin en muhafazakâr ve gaddar koruyucularına dönüşürler.

Kaynak: Zafer, Zeynep - Anton Çehov'un Öykü Sanatı - İstanbul - Cem Yayınevi - 2002:56-57


Şu İşbilir Çağımızda

""
Moderatör notu:
Çehov'un "Şu İşbilir Çağımızda" öyküsünde başlayan aşağıdaki tartışma genel olarak Çehov öykücülüğü üzerine noktalara değindiği için buraya taşınmıştır.

Abdullah bey,
Verdiğiniz yanıtı fark etmeme karşın bir türlü zaman bulup yazamadım. Böyle, soru sorup kaçmış gibi oldum sanırım. Gecikmem için kusura bakmayın olur mu?

Öncelikle düşüncenize katılamayacağımı belirtmek isterim. Ama temellendirmemi ekonomik-politik konulara girerek vermek istemiyorum.Forumdaki akışa uygun düşmesi açısından ''Yazar kimdir'' sorusuna kendimce kısaca açıklama getirerek yanıtlamam sanırım daha uygun olacak. Belkide forumdaki arkadaşlarda görüşleriyle katkı sağlarlar.

Tanımlamaya çalışacağım yazar tipi, günümüzde sermaye gruplarınca desteklenenerek kitapları yüzbinler sattırılan ya da boy boy fotomodel gibi fotoğraflarıyla gazetelerde, otobüslerde kitapları tanıtılan yazarcıklarla örtüşmeyecektir. Bu tip yazarların kitapları daha piyasaya çıkmadan yüzbin basılıp hazırlanmaktadır. Böyle bir oluşumda yazarın ya da yayınevinin estetik kaygı taşımasını düşünebilir misiniz?

Ben iyi bir yazarı bir sinema yönetmenine benzetirim. Yani herkesten önce filmi gören kişi daha film çekilmeden kafasında o filmi gören yönetmeniyse iyi bir yazarda topluma, yaşananlara, üretim ilşikilerine, sosyal sınıflara bakarak görünenlerin arkasındakini gören kişidir. Yani bir yazar olanı biteni göründüğü gibi yazmamalıdır. Bu doğrudan yansıtma olur ki en büyük yanlışa götürür yazarı da okuyanı da. Ortaya çıkardığı eserde bir sanat eseri olamaz.

Peki yazar nereden beslenmelidir ki estetik eser yaratsın. Tabiki kendinden beslenecektir. Ama yetkin bir insan olan kendinden. Yetkin insan olmak için belki tüm yaşamı boyunca uğraşacaktır, didinecektir. Çoğu kez de tamamlayamadan ömrü bitecektir. Ama başka yolu yoktur. Felsefe, estetik gibi disiplinleriyle uğraşacak, politik-ekonomiyi, tarihi çok iyi öğrenecektir. Tüm bunların yanında sürekli okuyarak bilgilerini güncelleyecektir. Ben tüm bunlardan uzak yaşayan birinin iyi bir yazar bırakın iyiyi, yazar bile olacağına inanmıyorum.

Bunların yanında yazarın tavrıda, duruşuda çok önemlidir. Gerçeklere gözünü kırpmadan bakabilmelidir. Bu kolay gibi görünsede aslında çok zor bir şeydir. Nesnel bakış, ön yargılardan uzak sorgulama yapabilme, olanı biteni dış etki altında kalmadan yargılayabilme ancak yukarıdaki disiplinlerle sağlanabilecek bir yetidir bana göre. Yani çıkarımız için, geleneksel değerlere karşı çıkmamak için, dogmatik inanış olduğu için, ya da iktidar sahiplerini gücendirmemek için gerçekleri görmezden gelirsek felsefece söylemek gerekirse ‘’gerçek yalanlara’’ kapılırsak yine yaratacağımız eser sanat eseri olmayacaktır.

Yazımı daha fazla uzatmadan sözü Çehov’a getirerek ‘’Kapitalizm (ya da başka sistemler) yaşanmadan iyi mi kötü mü anlaşılmaz’’ görüşünüze yanıt vermek istiyorum.

Çehov’un gücü burada bence. Herkesin yazar olamayacağını da gösteren iyi bir örnek. Olana bitene sadece bakmamış arkasındakini görmüş, sınıflar arasındaki bağlantıları çözmüştür. Belki o dönemde ‘’kapitalizmin’’ adı konmamıştır daha. Ama Çehov çöken bir sınıfı ( sınıf kavramı da yoktu belki o zamanlar) ve yerine yükselen bir sınıfın varlığını duyumsamış, o sınıfın insan tipini saptamış ve öykülerinde işlemiştir. Kapitalizmin (çekirdeği burjuvazi) insanlığa ne getirdiğini ya da daha doğru ifadeyle neleri götürdüğünü söylememe gerek yok sanırım. Biz bugün Çehov’a bakarken günümüz adlandırmalarını kullanarak onun gösterdiklerini irdeliyoruz. Bunu yaparken de o dönemin (1880-1900 ler) sosyal sınıflarını, tabakalarını ve sosyal devinimlerini (köleliliği kaldırışı, yaklaşan devrim, beklentileri….vb) göz önüne alıyoruz.

Sonuçta yazar için sisteme körü körüne uyan, itaat eden kişi olarak değil tam tersi sistemi sorgulayan, insani değerleri yok eden her türlü nesnelere ve oluşumlara nesnel değerlerle karşı gelen muhalif olmaktan korkmayan bir insan olmalıdır diyebiliriz.

Umarım, düşüncenize neden karşı olduğumu anlatabilmişimdir. Biraz acele oldu. Yazım hatalarım için kusuruma bakmayın.

Sevgiler,


Re: Şu İşbilir Çağımızda

""
Belki o dönemde ‘’kapitalizmin’’ adı konmamıştır daha. Ama Çehov çöken bir sınıfı ( sınıf kavramı da yoktu belki o zamanlar) ve yerine yükselen bir sınıfın varlığını duyumsamış, o sınıfın insan tipini saptamış ve öykülerinde işlemiştir. Kapitalizmin (çekirdeği burjuvazi) insanlığa ne getirdiğini ya da daha doğru ifadeyle neleri götürdüğünü söylememe gerek yok sanırım.

Yukarıdaki değerlendirmelerinize katılmakla beraber, benim Çehov'un yazarlık duruşuna ilişkin karşı çıktığım bir saptama yok. Çehov'un gittikçe yozlaşan ilişkileri saptaması meselesine ben de katılıyorum. Sizin irdelemelerinizde itiraz ettiğim mesele, o dönem Rusya'sında Kapitalizm'in yaşandığı, bu sistemin asıl yüzüyle karşılaşıldığı iddiasıdır. Halbuki o dönemde Rusya, Feodal ilişkileri geride bırakır; gittikçe de bürokrasi yükselişe geçer. Çehov da bu bürokratik ilişkilerdeki yozlaşmayı irdeler, oradaki iğrençlikleri ortaya koymaya çalışır. Siz de kabul edersiniz ki Rusya Kapitalizm'i bütün sonuçlarıyla günümüzde yaşıyor.


Re: Şu İşbilir Çağımızda

""
Yazar, kendisine has, güçlü ve kısa anlatım üslûbuyla betimlediği memur dünyasını iki farklı gruba ayırır: Bir tarafta "Fehametlû" olarak adlandırdığı önemli kişiler, diğer tarafta ise "küçük insancıklar" vardır. Anton Çehov'un üzerinde durduğu konu, bürokrasi sisteminin yapısından çok 1861 yılında Rusya'da gerçekleştirilen ve kölelik sistemini ortadan kaldıran reformdan sonra bürokratın ezilen sınıftan ezen bir sınıfa dönüştürülmesiyle ilgilidir. Bu sınıf, daha üst mevkide bulunanların karşısında bir sürüngene dönüşür ancak kendilerinin emri altında olanları ezmekten büyük bir zevk duyar.

Bu dönemde memur kadrosunda bazı değişiklikler yapılarak, küçük memur sınıfı ve de menfaatçi çevrelerden bazı kişiler müdürlüğe kadar yükselince ulaştıkları yerlerini garantilemek için mevcut düzenin en muhafazakâr ve gaddar koruyucularına dönüşürler.

Kaynak: Zafer, Zeynep - Anton Çehov'un Öykü Sanatı - İstanbul - Cem Yayınevi - 2002:56-57

Bu arada yukarıdaki saptama anlatmak istediklerimi güzel özetliyor.


Re: Çehov'un Öykücülüğü Üzerine

Sanırım Demokritos63 de abdullah şahin de Çehov öykücülüğü üzerine birbirinden çok da ayrı olmayan saptamalar yapıyorlar, pek çok nokta üzerinde ortaklaşıyorlar; süregiden tartışma daha çok terminolojik bir ayrım ya da uzlaşmazlık noktasında düğümleniyor. Bir iki sözle konuya ben de katılmaya çalışayım.

Kapitalizmin tarihi elbette uzun soluklu bir tarih. Onu mülkiyet edinmenin tarihiyle bir tutarak Paleolitik döneme kadar geri götürmeye çalışan araştırmacılar da var. Oysa toplumsal sınıfların tanımlanmasında mülkiyet edinme biçimini mülkiyetin sonuçlarından daha önemli kanımca. Dolayısıyla kapitalizmi değerlendirirken daha tutumlu olmak gerektiğine inanıyorum ben.

Elbette kentsoylu sınıfın ortaya çıkışı -belirgin olarak da üretimle değil değişimle (ticaret) doğrudan bağlantılı kent kavramının bugün kabul ettiğimiz anlamıyla ortaya çıkışı- Ortaçağın sonlarına denk geliyor. 12. yy. bu konuda kilit önemde:

""
Kilise ve imparatorluk arasındaki çekişmede, 11. yüzyılın sonlarına gelindiğinde yeni bir sürecin geliştiği görülür. Bu tarihlerde kilise eski gücünü yeniden kazanabilmek için, doğuya Haçlı Seferleri düzenlemeye girişir. Bu girişimin iktisadi alanda yarattığı sonuçlarsa hareketin oluşum nedenlerini düşündürtecek niteliktedir. Haçlı Seferleri, Doğu-Batı ticaret yollarını açmış, Cenova, Venedik gibi kentleri zenginleştirmiştir.

12. ve 13. yüzyıllara gelindiğinde toplumsal sınıflar; rahipler, soylular ve orta sınıf olarak üç belirleyici unsur içermektedir. Ancak kentleşme olgusuyla paralel olarak yaşanan bu gelişme kırsal alanda da önemli sonuçlar doğurmuştur. Eskisinden çok farklı bir köylü tipi ortaya çıkmıştır. Toprağa bağlılığın azaldığı, sermaye dolaşımının meta değişimi üzerinden sağlandığı bu dönemde köylüler artık köle değil, özgürdüler. Zaten bir süredir derebeylerinin topraklarını onlar adına işleyerek değil, kiralayarak yaşayan köylüler o topraklarda bağımsız olarak yaşayan kimseler haline gelmişlerdir.

Devamı için bkz.: Kaynak

Bunun hemen arkasından Rönesans da kentsoyluluk için düşünsel anlamda yeni bir sıçrama noktası. Ancak yine de bu yüzyıllar için kapitalizm tanımlamasını yapmak çok yerinde olmayacaktır. Kentsoyluluktan, yani burjuvaziden söz edebileceğimiz, yine de kapitalizm tanımlamasını yapamayacağımız dönemlerdir bunlar. Bu tanımlamayı yapabilmek için 18. yy. sonunu ve Adam Smith'i beklemek gerekecektir. Pisaya hareketlerinin tanımlandığı ve anamalın yaşantıyı nasıl organize ettiğinin belirlendiği temel yapıt Adam Smith'in kitabıdır.

Bunu izleyen soru şudur: Peki, bu gelişmeyle birlikte dünyanın her yerinde yerleşmiş bir kapitalizmden söz etmek olanaklı mıdır? Bu soruya kesin olarak "evet" demek olanaksız görünüyor. Eşitsiz gelişim yasası gereği her ülkenin/ coğrafyanın koşulları dışarıdan gelen baskılarla şekil değiştirse bile, farklı farklı izler üzerinden ilerlemektedir.

Bu kadar teknik analizden sonra Çehov öykülerinin atmosferine dönmekte fayda var.

Çehov öykülerinde karşılaştığımız toplum bir dönüşüm toplumudur. Feodalizmle kapitalizm arasında sıkışmış, kurumsal yapılanmasıyla hâlâ köylü topluma özgü derebeylik düzeninin kalıntılarıyla boğuşan ve kentsoylu düzenin kurumlarını feodal sistemin içine yerleştirmeye çalışan, bu yüzden de traji-komik pek çok görünüm ortaya koyan bir toplumsal yapı vardır karşımızda. Dolayısıyla buradaki tanımlamayı şöyle yumuşatabileceğimizi düşünüyorum: Çehov, kentsoylu kültürün egemen olduğu hantal bir bürokratik atmosfer içinde üretmektedir. Gördüğü ve eleştirdiği dünya, kapitalist ilişki tipinin gün geçtikçe egemen olduğu bu yanlış gelişmiş dünyadır.


Re: Çehov'un Öykücülüğü Üzerine

Açıklamaların için teşekkürler Barış,

Aslında ben de bir nokta (sistemlerin bir süre yaşandıktan sonra değerlendirilebileceği konusu) dışında Abdullah bey ile aramızda çok farklı görüş ayrılığı olduğunu görmedim.

Bu arada atölyenin sözcüsü gibi olduğumun farkındayım. Bu nedenle yanlış anlamalara olanak tanımamak için bir konuda da açıklama yapmam gerekiyor sanırım. Hiçbir irdeleme metninde Çehov'un yaşadığı dönemde Rusya'da kapitalizmin olduğu anlamı çıkaracak bir tümce yer almaz. Alamaz da zaten. Kapitalizm kavramı, öykünün izleğinin günümüzdeki karşılığı anlatılırken geçer. Çünkü Çehov öykülerinin en belirgin özelliği bilindiği gibi günümüze kolaylıkla getirilebilecek yapıda olması, tiplerin, olayların evrenselliğidir. Burjuvazinin günümüzdeki ideolojisi olan kapitalizmden söz etmeden öykülerin irdelenmesi mümkün değildir. Bu büyük eksikliktir. Bu nedenle forum arkadaşlarım irdeleme metinlerindeki kapitalizm kavramına bu açıdan baksınlar lütfen.

Sırası gelmişken forumdaki arkadaşlara İnsancıl Atölyesinde uygulanan irdeleme yönteminden kısaca söz etmek istiyorum. Sanırım çalışma yöntemimiz ve ereğimiz bilinirse irdeleme metinlerimiz daha kolay anlaşılır.

Cengiz Gündoğdu yönetimindeki Çehov Öyküleri İrdeleme çalışmasına on dokuz kişi katılmaktadır.

Tüm katılımcılar İnsancıl Atölyesinde ''Yazarlık'' semineri almış arkadaşlarımızdır.

İrdelemeyi hazırlayan arkadaşımız, metnini irdeleme gününden en az iki gün önceden katılımcılara gönderir.

Metin, katılımcı arkadaşlarımızca bir saatlik oturumda eleştirilir. Hazırlayan arkadaşımız bu eleştirilere o gün sözlü de olsa yanıt veremez. Metnini eleştirilerin doğrultusunda süzerek yeniden hazırlar. Bu arada birbiriyle çelişen eleştiriler olabilir. Arkadaşımız ister doğru gördüğünü isterse hiç birine katılmayarak kendi görüşünü belirterek ikinci, üçüncü... gönderim metinlerini hazırlar ve kümeye sunar. Sonunda metin, asgari müşterek diyebileceğimiz bir noktada tüm katılımcı arkadaşlarımızın onayıyla tamamlanır.

Son düzeltmeleri (yazım ve kimi editoryal) Cengiz Gündoğdu hocamız yapar ve metin dergimizde yayına verilir. Forumda yer alan son irdeleme metinleri düzeltiye girmemiş metinlerdir.

İstatistik olarak bugüne değin bir irdeleme metni en kısa üç en fazla altı oturum (hafta) sonunda kümeden geçmiştir.

İrdeleme çalışmalarında öykünün teknik yapısı (kurgu, nesnelerin birliği, nedensellik, izlek, yazarın sorusu, doğa-insan, uzam-insan ilişkisi, örge… vb) ile karakterlerin ve olayların toplumsal karşılığı göz önüne alınır. Yorumlar soyutlama yapılarak kavramsal izleğe (temaya) ulaşılmaya yöneliktir. Bunun için atölyemizde verilen felsefe, estetik, ekonomik-politik seminerlerinde işlenen konulardan da faydalanılır. Yani arkadaşlarımız temel olarak sınıfsal bakış açısıyla öyküleri irdeler.

Bir irdeleme metninin oluşma süreci kısaca böyledir.

Çalışmalarımızı merak eden ve yakından izlemek isteyen forum arkadaşlarımızı memnuniyetle atölyemizde misafir edebiliriz.

Herkese yaratımlarında güzellikler ve başarılar dilerim.

Selamlar,


Re: Çehov'un Öykücülüğü Üzerine

""
Kapitalizm kavramı, öykünün izleğinin günümüzdeki karşılığı anlatılırken geçer. Çünkü Çehov öykülerinin en belirgin özelliği bilindiği gibi günümüze kolaylıkla getirilebilecek yapıda olması, tiplerin, olayların evrenselliğidir. Burjuvazinin günümüzdeki ideolojisi olan kapitalizmden söz etmeden öykülerin irdelenmesi mümkün değildir. Bu büyük eksikliktir. Bu nedenle forum arkadaşlarım irdeleme metinlerindeki kapitalizm kavramına bu açıdan baksınlar lütfen.

Benim de düşüncelerim bu yönde. Eline sağlık.

Ayrıca bizi atölye çalışmaları konusunda bilgilendirdiğin için teşekkürler Demokritos. İstanbul'a yolumuz düşerse mutlaka uğrar, çalışmalarınızı görme şansı elde ederiz.


Re: Çehov'un Öykücülüğü Üzerine

Oktay Akbal'dan Çehov üzerine kısa bir yazı:

1952s12_17_O_AKBAL.pdf

Kaynak: Akbal, Oktay, Anton Çehov: Memurun Ölümü, (Kitaplar- Tenkit) Eylül:1952, C.1, S:12, s. 692-693

EkBoyut
1952s12_17_O_AKBAL.pdf 88.64 KB

Re: Çehov'un Öykücülüğü Üzerine

""
Oktay Akbal'dan Çehov üzerine kısa bir yazı

Kaynak?


Re: Çehov'un Öykücülüğü Üzerine

Teşekkürler Abdullah,

Okudum yazıyı. Akbal, Çehov'un öykücülüğü üzerine pek bir şey dememiş ama okunmasını salık vermiş.


Re: Çehov'un Öykücülüğü Üzerine

""
Okudum yazıyı. Akbal, Çehov'un öykücülüğü üzerine pek bir şey dememiş ama okunmasını salık vermiş.

Foruma herhangi bir yazı eklerken önce okur, yararlı olacağı kanısındaysam metni eklemeyi düşünürüm. Ancak bu yazıda - biraz da O. Akbal'ın adına güvenerek- işlemi ters çevirdim. Demek ki bildiğin yoldan vazgeçmeyeceksin.


Re: Çehov'un Öykücülüğü Üzerine

Yok yok, hiç değinmemiş değil. Çehov'un öykücülüğünü irdeleyen bir yazı değil demek istedim, Abdullah. Eklenti için tabii ki teşekkürler. Flowers


Re: Çehov'un Öykücülüğü Üzerine

Notos'un Şubat-Mart 2011 tarihli 26. sayısında Gorki'nin Çehov'la ilgili sözlerine yer verilmiş:

""
Sanırım, Çehov'la karşılaşan herkes, içinde ister istemez daha yalın, daha doğru, daha kendisi olma isteği duyardı. Hayatı boyunca hep kendi ruhsal bütünlüğü içinde yaşadı, her zaman kendisi olmayı, iç özgürlüğünü korumayı başardı. Başkalarının özellikle de kaba saba insanların Anton Çehov'dan beklediklerine hiç aldırmadı. Bu güzel yalınlığın içinde, kendisi de yalın, gerçek ve içten olan her şeyi sevdi ve kendine özgü bir güçle başkalarına da yalın olmayı öğretti.

Kaynak: Anonim, "10 Soruda Anton Çehov", Notos, 26, İstanbul: Notos Kitap Yayınevi, Şubat-Mart 2011, s. 34.