Aklım Arkada Kalacak
Değişik Gözle
Cumhuriyet Yayınları
1998
s. 33-41
Son indirilme tarihi: 20 Ekim 2008
(Öykü forumdan kaldırılmıştır. Bkz.:Forum İşleyişi).
Değişik Gözle
Cumhuriyet Yayınları
1998
s. 33-41
Son indirilme tarihi: 20 Ekim 2008
(Öykü forumdan kaldırılmıştır. Bkz.:Forum İşleyişi).
Re: Aklım Arkada Kalacak
Bu oykuyu ilk okudugumda Necati Cumali ile Yusuf Atilgan'in dedikoduya bakislari arasindaki farki dusunmustum once. Cumali'nin bu oykude iyice gun yuzune cikan insancil yaklasiminin, dedikoduya insan iliskilerinde sicak bir rol verme cabasinin karsisina Atilgan'in dedikoduyu bir araz, bir bozulmusluk gostergesi, toplumun insanlar uzerinde baski kurmasinin araci olarak goren yaklasimini koyup dusunmustum. Dedikodu deyince aklima ilk gelen yazari, Yasar Kemal'i de bunlarin yanina koyma geregi duymustum. Cumali ve Atilgan kisaca deginip gecmek zorunda kaliyorlar, oysa Yasar Kemal romanlarinda dedikodunun soylenceyle bulusan, onu besleyen yonunu de gorme sansina kavusuyoruz. Insanlarin iyi gunlerde her seyi en guzel yaniyla gormeye, gostermeye, gerektiginde kendi cikarlarina uydurmaya, hoslarina gitmeyen bir seye karsi tepki olusturmak icin kullanmaya vakfettikleri dedikodunun degisik boyutlarini yeri geldikce inceliyor Yasar Kemal. Yusuf Atilgan'in korkunc Necati Cumali'nin sevimli/ insancil bir gozle baktigi dedikoduyu Yasar Kemal'in dogal buldugunu, insan iliskilerinde oyle bir konuma yerlestirdigini dusunuyorum.
Re: Aklım Arkada Kalacak
Yıl 1955. Demek ki Cumalı 34 yaşında. 34 yaş için ne kadar hüzünlü bir öykü bu. Kendimi yaşlı bulduğumu söylerim hep, Cumalı'nın yanında halt etmişim...
Öyküyü yeniden okuyunca yine bir garip oldum (Sanırım okurken Eren'in U.H. FM'de yayınladığı Endülüs Bahçesi'ni dinliyor olmamın da etkisi vardı bunda.). Kaç tane öykü sığmış bir öykünü içine:
"Nuri ile karısı, karısı kaçan Nuri'nin çcouklarının durumu, Nuri'nin muharebe yılları...",
"Halit Usta ve çiçek sapı gibi Mualla Teyze, geceleyin yanıp sönen ışıklar, Mualla'nın gidişi, Feriha'yla Saim'in çocuk saflıklarıyla bu gidişi taklitleri...", "İlkokul anılarını anlatan Melahat abla ile ona kitap getiren yüzbaşı Hayri Bey, subay olmaya özenip düdük talimi yapan Saim, piyade taburunun başka ilçeye gidişi...",
"Hatice Nine'nin marulları...", "Sözlüsünün sekiz yerinden bıçakladığı İsmet Abla..."
ve tabi bunların içinden geçip giden anlatıcının hikâyesi.
Eren de alıntılamış:
Bu son kısım öykünün can damarı diye düşünüyorum. 1950 kuşağının, Camus ve Sartre etkisi taşıyan, varoluş sorunlarıyla boğuşan öyküsüne karşı bir bildirge gibi yazılmış öykü. Bu yıllar yoğun Sait Faik etkisi taşıyan yıllar aynı zamanda. Ancak, yine de, Demokrat Parti'nin özgürlük söyleminin ardından getirdiği baskı ve kültürel erozyon, İkinci Dünya Savaşı'nın ve Soğuk Savaş yıllarının getirdiği boğucu hava, varoluşçuluk akımının özgürlük kavramına bile taşıdığı karamsar atmosfer egemenliğini sürdürüyor.
Cumalı'nın öyküsü bu atmosfere karşı bir "Beyler, önce kendi sokağımıza bakalım hele!" çağrısı olarak okunmalı diye düşünüyorum.
Re: Aklım Arkada Kalacak
Evinden ayrılmak üzere eşyalarını toparlarken mahalleli ve çocukluğu hakkında, daha bir doğru ifadeyle çocukluğunun mahallelisi hakkında hatırladıklarını anlatırken, sık sık; o günlerden ne kadar az şey kaldı aklımda, onun ya da şunun hakkında hatırladıklarım yalnızca bunlar diyip duruyor, ama neredeyse tüm detayları bir bir sayıyor anlatıcı.
Demek ki daha çok hatırlayabilmek, belki de bu yaşananların ve bu kişilerin hep var olmasını, kendisini hep tekrarlamasını, hiç eksilmemesini çok istiyor.
Ne çok seviyor insanları...
Re: Aklım Arkada Kalacak
Öyküye dair yazılanların hepiciğine katılıyorum. Melahat abla, İsmet abla, Hatice nine, makinist, yüzbaşı Hayri bey... hemen hemizin komşularına benzer insanların öyküleri. Çocukluk günlerini barındırdığı için hüzün verici onlarca yüzlerce anı... Yazılanlara ek olarak şunu demek isterim: Anlatıcının, "yeter ki gönlünde o evin insanlarını tanıyacak merakın olsun..." cümlesinin geçtiği bölümde değindikleriyle hem öykünün adı, hem de anlatıcının öykünün sonunda dedikleri çelişir gibi geldi bana. Sanki tüm öykü, anlatıcının çocukluğunun geçtiği bu mahalledeymiş gibi. Oysa onun yaşadığı başka bir yer var şimdi ve biliyoruz ki orada da onlarca yüzlerce öykü var. Öyküye verilen bu ad ve son paragraf anlatıcının değindiği bizim de(ya da benim de) katıldığım(ız) düşünceyi yalanlamıyorsa da boşa çıkarıyor. Arkada kalmasın gözü, başka yerlerde başka bir sürü öykü onu beklemiyor mu?(Bunu Cumali için söylemiyorum, o yazmış öykülerini, bunu bu öyküdeki öykü anlatıcısı için söylüyorum.)
Re: Aklım Arkada Kalacak
öyküyle ilgili yapılan yorumlardan sonra aslında söze gerek yok kanımca, ama gene deBarış'ın aşağıdaki alıntı ile yaptığı tesbitin altını çizmek isterim:
Yazarların, kendine döndüğü , bireye, bireyin çıkmazlarına ilgi duyduğu,farklı anlam arayışları, yeni üslup denemeleriyle toplumdan uzaklaşma eğiliminin arttığı dönemde yazıyor Cumalı öyküyü. Sanki sırf
Bana öyle geldi ki, Nuri'nin yıllarca sıcak savaşın içinde bulunmuş olması, savaşla ilgili yorumları, yaşam mücadelesi "bunalım edebiyatı" için "hayat devam ediyor"un özel bir örneğidir. Ve Nuri de o koşullar içinde bir anlam arayışı içindedir. Bir anlam veremediğinden de yalnıca"acayip" deyip geçmektedir. (sanki çok düşünenler başka bir şey mi demiştir? -bu da benim yorumum-:))
Kısa kısa geçtiği hikayelerde sevdiğim şey hep kadına bir kimlik veriyor, erkeğe de tabi; ama özellikle kadına.Bunun bazen özellikle yapıldığını düşünüyorum. Kahramanlar öykünün sonunda çoğunlukla değişiyor,değiştiriyor. Hiç bir şey durağan değil. Yusuf Atılgan'ın öykülerine "düşünen öyküler" Cumalı' nınkine de "yaşayan öyküler" diyesim geliyor.
Re: Aklım Arkada Kalacak
ne güzel, ne iyi diyorsun derim ben de. Ve hatta bu söylemine küçük bir farkla katılmak istiyorum.
Ben Atılgan'ın öykülerine "düşünen öyküler" yerine "yaşama katılmayı reddedenlerin" öyküleri demeyi tercih ederim.