UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Vaat - Bir Seçim Mitingi

26 Mar 2014
Mehmet Sürücü

Öğlene doğru, ekme işini bitirenler ya da akşama kadar sürecek olup, bir an önce bir şeyler atıştırıp, tarlaya dönmeye niyetliler yollara düştüğünde başladı o müzikli gürültü. Anam elindeki soğan fidelerini alışkın bir hızla incecik karığa diziyor. Yanında gelini, yanında başka bir kadın. Üçer parmak arayla fide dizme işi bitince, çapayla önlerine, köklerini kapatacak şekilde bir karık daha çekiyorum.

Bir haftadır böyle, diyor kardeşim. Her gün kafa şişiriyorlar. Gene birisinin seçim arabası gelmiştir. Akşama biri konuşma yapacaktır iskelenin önündeki meydanda. Son çizikleri çekip, fideleri ekiyoruz. Çapaları, tırmıkları, boş soğan fidesi selelerini sırtlayıp dönüyoruz.

Kahvehanenin yanındaki iskele meydanı kalabalıklaşmış. Üzerleri Büyük Başkan Adayı’nın dev fotoğrafları, parti amblemleri, sloganlarla kaplanmış araçlar çekilmiş kenara. Bir grup, üçgen flamaları elektrik direklerine asmaya çalışırken, bir başkaları, tahtadan küçük bir sahne hazırlayıp, ses sistemi kurmaya çalışıyor. Kahvehanenin diğer, güneş alan tarafında yaşlılar oturmuş, hararetli hararetli anlatan birisini dinliyorlar.

Akşama doğru, yemekten sonra dinlenmek, okumak istiyorum. Odama çekilip, kitabımı açıyorum. Ama, hayır! Sokak aralarında anons yapan aracın sesiyle, teknisyenin ses yayınını deneyen çınlatmaları sanki yan odadan geliyor. Oluru yok. Üzerime bir şeyler alıp çıkıyorum.

Flamalar, bayraklar asılmış. Rengarenk. Dalgalanıyorlar denizden hafifçe esen rüzgarda. Sahne neredeyse bitmiş. Teknik ekip son kontrollerini yapıyor. Dört beş metre ön tarafa sandalyeler sıra sıra dizilmiş.

Büyük Başkan Adayı akşam namazına az kala geliyor. Ekibiyle birlikte akşam namazını kılıp, kahvehaneleri dolaşmaya, köylülerle sohbet edip, hatırlarını sormaya başlıyor. Bir kısmını ismen tanıyor. Onlara adıyla seslenip, onurlandırıyor. Yüzüne eğreti iliştirilmiş bir gülümseme hiç eksik olmuyor. Oturduğu yerde etrafı çevreleniyor, çaylar söyleniyor. Biraz kenarda koyu gözlüklü, kara takım elbiseli, kara kravatlı, irikesimadamlar, nafile bir göze batmama çabasında. Nereye dikilse, hangi direğin gölgesine çekilse görünür kalıyor hep.

Duvarın dibinde oturuyorum. Bıyık, keçisakal. Bir elimde kitap, diğerinde yarılanmış çay bardağı. Dayıoğlu ile laflıyoruz. Yanımıza geliyor. Tokalaşırken özellikle yerimden kalkmıyorum. El sıkışı kuvvetli, güvenli. Tüm kahvehane ayakta. Bir parça da buna içerledim sanırım. Bir “numune” olma gereği.

Sohbet arasında birisi yaklaşıp, kulağına bir şeyler söylüyor. Kalkıyor.

Sevgili Ballıpınarlılar, saati geldi. Bu akşamki sohbetimize buyurun, diyor.

Kahvehanenin terasına çıktım. Hakim yer. Tüm alan görünüyor. Fazlası da. Denize uzanan iskele, ötelerde Marmara Denizi, alanın dibindeki çeşme, kiremitli, yarı beline kadar taş, gerisi tuğla örme evler, sokak lambaları.

Sandalyelerde 30-40 kadar kadın oturuyor. Beyaz başörtüleri, siyah ferace, kırmızı şalvar. Daha genç olanlar geleneksel giyimi takmıyor. Kot, tayt, etek karışık gitmiş. Rengarenk bir giyim. Erkekler etrafa çember olmuş. Köyün çoğunluğu orada. Yüzlerde en çok okunan duygu; merak.

Büyük Başkan Adayı yüksekçe yere çıktı. Mikrofonu aldı. Yanındaki büyük beyaz perdede barkovizyon cihazından yansıyan kocaman bir “BALLIPINAR” yazısı.

Köyün esili’si Büyük Başkan Adayı’nın etrafını dolandı. Boynunu yukarı kaldırıp, burnunu burnuna yaklaştırdı. Birkaç kişi apar topar tutup çektiler kenara. Asayiş sağlandı.

“Sayın Ballıpınarlılar!”

Alkış sesleri. Ne coşkulu, gür, ne de ilgisiz. Orta karar. Daha çok kadınlardan. Erkekler daha sessiz. Biraz da üşengeç belki. Belki soğan ekmek, tarla sürmek, çapa, budama ile geçen bir günün etkileri.

Köyün politik yönelimi bu güne kadar hep soldan yana. Büyük Başkan Adayı bunu biliyor. Bilmez mi? Köyün bir türlü asfaltlanamayan yollarından, tüm çevrede en son elektriğe kavuşan köy oluşundan belli değil mi? Neyse konumuzdan uzaklaşmayalım.

“Sizlere bu animasyonları bizzat kendim hazırladım. Allah'a şükürler olsun ki geçtiğimiz dönem verimli bir zeytin sezonu yaşadınız. İnşallah bu sene de böyle olacak. Şimdi sizlere köyümüz için hazırladığım projelerimi sunmaya geçiyorum. Bu animasyonları bizzat kendim, günlerce uğraşıp hazırladım. Sizler için. Sizlerin daha iyi olması için! Aç!”

Perdeye düşen ışık dalgalanıyor. Bir resim. Bir animasyon görüntü düşüyor. Beyaz, kahverengi, kırmızı daireler, yarım daireler, çizgiler, yeşillik kesimler.

“Biz şu anda, gördüğünüz şu yarım dairedeyiz. Projelerimizin uygulandıktan sonraki halinde, iskele meydanının, sokakların, sahil bandının alacağı durumu görüyorsunuz. Devam et! Dur! Şurası kenardaki çeşme ve yol. Görüldüğü gibi, hedefimize ulaştığımızda her yan yeşillik, çimlendirilmiş yeşil alan olacak. Burada da geniş bir spor alanı, kondisyon ve spor aletleri olacak.”

Yeşil alan, çim, spor, kondisyon aletleri lafı geçinde bir homurdanma dolandı aralarda. Köyde 80 kiloyu geçen kişi parmakla gösteriliyor. Gerisi rüzgar üfürdü, kattı götürdü. Pantolon durmuyor kıçlarda. Yeşillik desen, sabah akşam tarla, bayır, bahçe. Her yan yemyeşil. Doymuş millet yeşile.

“Bu gördüğünüz dar şeritler Sahil Bandı Projemizin görüntüleri. Dur! Başa al. Burasını çok seviyorum. Bu bölümü. Gel, gel. Az daha. Tamam! Bakın, burası. Buruna doğru uzanan sahil şeridinin kenarında yapacağımız düzenlemelerle, sizler için, insanca bir yaşam alanına dönüşecek. Boş vakitlerinizde, dinlenme anlarınızda buraya gelip, çoluk çocuk, kocanızla dalga sesleri, martı sesleri dinleyebileceksiniz. Mutlu olacaksınız burada. İşte bunu vaat ediyorum sizlere. Mutluluğu vaat ediyorum. Sevgili Ballıpınarlılar.”

Alkış sesleri. Ne coşkulu, gür, ne de ilgisiz. Orta karar. Daha da çok kadınlardan.

Sahil boyunca kıyı, İstanbul’un, karşı yakanın tüm atıklarını yüklenmiş. Her yan dolmuş. Her tür plastik, naylon atık, bin-bir çeşit pislik. Pislikten kum görünmüyor. Sahil bandının ne anlama geldiğini biliyorlar mı? Özellikle kadınlar. Bedenlerde takat bırakmayan bu yorgun hayat temposunda, belki bir hayal da olsa, en çok kadınların ilgisini çekiyor. Halbuki onların erkekler kadar dahi boş zamanları yok. Tüm gün herkesle beraber tarlada bayırda, bağda bahçede çalışıp, akşam yemek, çamaşır, bulaşık derdini çekenler onlar. Nasıl zaman ayıracak sahil bandında martı sesleri, denizin sesini dinlemeye? Bunları düşünüyorum.

Soru kısmına geçiyor Büyük Başkan Adayı. Bir kadın kalkıyor.

“Diyelim ki bu köyde sizin parti kazanamadı. Rakibiniz olan parti kazandı. Ama siz ilçede seçimi kazandınız. Yine bu vaat ettiklerinizi, bu köye yapacak mısınız?”

Bir “Aferin” kadına. Soru sorması bir, sorusunun yerindeliği daha bir ayrı hoşuma gidiyor.

Büyük Başkan Adayı’nda bir duraklama. İçten içe cümleler kuruluyordur. Ne söylenebilir, ne söylenmemeli? Kısa bir tutukluk.

“Tabii ki! Bizim hedefimiz her zaman insan oldu. Biz insana hizmet için varız. Allah'ın izniyle, biz bu köyde birinci parti olacağımıza inanıyoruz. Sizlerin doğru partiyi seçeceğinizi biliyoruz. Bundan hiç şüphemiz olmadı.”

Alkış sesleri. Ne coşkulu, gür, ne de ilgisiz. Orta karar. Daha çok kadınlardan.

21.03.2014

Kategori: