UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Tuhaf Bir Kadın

25 Mar 2012
Çağan

1971’de yayımlanan Tuhaf Bir Kadın, Leyla Erbil’in ilk romanı. Roman dört bölümden oluşuyor: Kız, Baba, Ana ve Kadın. Roman, bir kadını okuyucuya anlatmaktan çok ötede, evde, Cumhuriyet döneminin entelektüel yaşamında, kentte ve 70’lerin sol camiasında kadın olmayı, kadınca olmaktan çekinmeden, korkusuzca tarif ediyor ve sadece konusuyla değil, farklı tekniklerin kolajlandığı anlatımıyla da çok güçlü ve yenilikçi bir eserin doyuruculuğunu yaşatıyor.

""
Leyal Erbil, Tuhaf Bir Kadın’da “burjuva” sınıfına, bu sınıfın değer yargılarını içselleştirmiş olan aile kurumuna ve bunlara alternatif üretmeye çalışan aydınların çelişkilerine yönelttiği eleştirel bakışını cinsellik üzerine kurar. (…) 1950 ila 1970’li yılların İstanbul’undaki toplumsal ilişkileri gözlemleyen Erbil, kişisel deneyimden yola çıkarak tarihsel bir dönemi belgeselleştirir. [1]

Kız bölümüyle açılan roman, adını ikinci bölümde babasının iç sesinden öğreneceğimiz baş karakter Nermin’in, 1950–52 arasına denk düşen üniversite yıllarından bir dönemle başlar.
""
Yazar, günlük tekniğini kullanarak anlatı zamanını şimdiki zamana yaklaştırır, kendini anlatıcıya çok yakın bir mesafede konumlandırır. Aynı zamanda, bu teknikle genç kızın mahremiyetini gözler önüne seren yazar, (…) okurun anlatıcıyla özdeşleşmeksizin eleştirel bir mesafe almasını zorlaştırır. [1]

50’li yılların İstanbul’unda, sanat ve politika çevrelerine ayna tutmakla kalmayıp sert bir şekilde eleştirir bu çevreleri Erbil. Kadın tarafı ağır basan bu eleştirilerden, geleneksel aile yapısı, muhafazakar toplumsal dinamikler, evlilik “kurumu” ve ortasınıf ahlakı da payına düşeni alır. Yazar, bekaret, ensest, "kutsal annelik" gibi birçok tabuya dokunmaktan da imtina etmez. Romanın Leyla Erbil'in kendi yaşamıyla örtüşen, alışılmadık bir ölçüde biyografik pek çok yönü olduğu da, yazarın yaşam öyküsü [2] incelendiğinde ortaya çıkmaktadır.

Denizci babanın pek bulunmadığı evde, yani özel alanda, toplumsal kanunların, dinin, geleneklerin ve namusun bekçisi anne figürü, kutsallığını kaybedip özgürlüğün önündeki engel olarak tariflenir.

""
Annenin namus konusundaki saplantılı tutumuna karşı Nermin, aynı derecede aşırı bir tepki geliştirir. Annesini “zar bekçisi hanım” diye niteleyen genç kız (37), bakireliğinden de “Anamın yere göğe sığdıramadığı o zar parçası” (21) diyerek söz eder.[1]

Annesinin “umumhane” gözüyle baktığı üniversitede tıpkı Leyla Erbil gibi İngiliz Dili (ya da ona yakın) bir bölümde okuduğunu anladığımız Nermin, okul çıkışlarında gizli gizli Balık Pazarı'ndaki –hala orada olan- Lambo ve Tünel'deki Çardaş gibi o dönem şairlerinin, yazarların mekanı olan meyhanelere gider. Romanda tamamı baş harfleriyle verilen bu aydın kesim, tümüyle erkeklerden oluşmaktadır. Çok zor cesaret ederek paylaştığı şiirleri beğenilmez, anlaşılmaz. “Şaire” denilerek küçümsenir Nermin. Ve sanat dünyasının kadına bakışı, bu kelimede özetlenir.
""
Ev içinde, kendine yarattığı özel alan olan odasında bile annesinin “iğneleyici bakışları”na maruz kalan Nermin, kamusal alanda da erkeğin “iğneleyici bakışı”na maruz kalacaktır.[1]

Romanın en güçlü taraflarından biri de kahramanı kahramanlaştırmaması, doğru ve olması gereken kadını öğretmeye yeltenmek yerine, bu koşullarda özgürlük mücadelesi vermeye çalışan bir kadının çelişkilerini ve çıkmazlarını da gözler önüne sermesidir. Örneğin, Nermin zamanla meyhanedeki aydın kesim erkeklerinin kendisiyle beraber olduklarını iddia ettiklerini de duyacak, bunu onların yüzüne vuracaktır. Bu kavga sırasında
""
Atatürk, bizi rahat bırakın diye size de genelevler açtı, ama cebinize oraya gidecek para koymayı unuttu. [3]

derken, toplumsal ahlakın söylemini yeniden ürettiğinin farkında olmayan bir kadın olduğunü görürüz Nermin’in.

Okul arkadaşlarıyla yaşadıkları ise Nermin’e burjuva ahlakını ve evliliği sorgulatır.

""
(…) Bakireliğe verilen önemin en geçerli namus ölçütü olduğu bir toplumda evlilik bir mülkiyet ilişkisine dönüştüğünden, birlikteliğin önkoşulu olması gereken aşkın yerini maddi çıkarların aldığını göstermektedir. [1]

Kendisi, annesinin baskısından kaçmak için yaptığı evliliğinde, bu tür bir mülkiyt ilişkisi eksenine girmeyecektir.
Baba adlı ikinci bölümde, aradan yıllar geçmiş, Nermin evlenip evden ayrılmış, babası ölmek üzere evine dönmüştür. Babanın iç konuşmalarıyla geçer bu bölüm. Deyimlerin, deyişlerin, Karadeniz ağzının kullanımıyla bu bölümde dili şahlandırır Leyla Erbil.
""
“Baba” bölümünde iç monolog ve yer yer bilinç akışı tekniğini kullanan yazar, (…) estetik mesafeye ikinci bir boyut ekleyerek aşkın ve cinselliğin sorgulanabileceği bir alan yaratır.[1]

Atatürk'ün, Cumhuriyetin ve hümanizmin savunucusu ve milli mücadele yıllarının yokluklarını, yoksunluklarını çekmiş olan babası, Nermin’in sosyalist tarafına ve ateistliğine hep sitemlidir. Kızının solculuğunda bir kibir, “huzursuzluk, yürek çarpıntısı, sevgisizlik” görür ve buna hem kızar hem üzülür. Baba ile kız arasında gerçek bir anlayış ve sevgi ilişkisi vardır. Baba, tüm muhafazakar geleneğine rağmen kızıyla oturup içecek kadar açık görüşlü olmasıyla övünür.

Bölümün en ilginç yanlarından biri, babanın yine denizci olan abisinin, bir vesileyle tanıdığı Mustafa Suphi'nin öldürülüşünü kafasına takmış olması ve durmadan “Suphi’yi kim öldürdü?” diye sormasıdır. Babasının geçmişte dolaşan zihninde gelip giden bu soru, bölüm sonunda Mustafa Suphi’nin ölümü ile ilgili var olan belgelerin yayımlanmasıyla yanıtlanmasa da, ele alınır. Yazar, bir romanda ender rastlanan bir biçimde, yeni baskılarda, -varsa- yeni belgelere yer vermektedir.

Üçüncü bölümün adı Anne değil Ana’dır.

""
(…) Anlatıcı bir kez daha Nermin’dir. Ne var ki, bu bölümde (…) Nermin’in korkularına ve iç sorgulamalarına eşlik eden fantastic bir kurgu yaratılmıştır. Bu kurgu, bazı eleştirmen ve araştırmacılar tarafından bit “rüya” olarak da yorumlanmıştır.(…) Karakterin iç dünyasının derinliklerine yaptığı yolculukta yazar, yadırgatıcı bir üslupla eleştirel mesafesine yeni bir boyut eklemektedir. [1]

Bu bölümde, babasının cenazesiyle Nermin, yıllardır “halkım” diye uğruna mücadele verirken çelişkili bir şekilde kaçtığı ve hiç tanımadığı babasının muhafazakar sülalesini evine doldurmak durumunda kalır. Duvardaki Lenin fotoğraflarının, Nuri İyem gibi ressamların tablolarının parçalanmasına kadar giden bölümde, son bölümün konusu olan sol ve halk arasındaki sevgi nefret ilişkisine kişisel dünyadan bir giriş yapılmıştır.

Kadın adlı son bölüm, işte bu çelişkiyi çok usta ve çok ironik bir şekilde verir. Ortasınıf hayatı yaşayan Nermin, sol hareket içinde olmasına saygı duyan doktor kocasını gecekondu mahallesi Taşlıtarla’ya taşınmaya ikna eder. Burada “halkıyla” bütünleşecek, onları “bilinçlendirecektir.” Fakat, doğal olarak halkı tarafından yadırganır, dışlanır. Yazar burada ortodoks Marksizm'e ve Türk solunun "halka inmeye" çalışırken ayakları yere basmaz yöntemlerine çok cesurca ve tutarlı bir eleşti getirir.

Aynı zamanda, son bölümde Nermin'in evliliği ve cinselliği nasıl yaşadığını da görürüz. Cinselliğini yaşayamaz, evliliğinde kendini gerçekleştiremez.

""
Umduğu gibi değildi kadınlık. Ne yapılacağını, nasıl yapılacağını bilmiyordu, bu iş olanca pisliğiyle birdenbire bindirmişti üzerine. Kadının bütünsel özgürlüğü için yaptığı kavgaları, atıp tutmaları kendisi için yapmamış olduğunu anladı.(...) Bunları Bedri'yle konuşuyordu, tartışıyordu. Genç adam onu dinliyor, hak veriyor sonra sımsıkı sarılıp boşalıveriyordu üzerine.

Kısacası, Nermin’in, eviyle, aydınlarla, burjuva sınıfıyla, sosyalist hareketle, evlilikle, cinsellikle ve son olarak halkla ilişkisin hep dışında hissettiği ve hep dışlanmayla sonuçlanan dinamiğini anlatan biricik, tuhaf ve mükemmel bir roman, Tuhaf Bir Kadın.

[1] AYAYDIN - CEBE, Günil Özlem. "Tuhaf Bir Kadın'da Olmayan Aşkın Tutkusu", Leyla Erbil'de Etik ve Estetik (Yayına Hazırlayan: Süha Oğuzertem), İstanbul, 2007:82-108.
[2]DÜNDAR, Hülya. "Leyla Erbil'in Yaşam Öyküsü", Leyla Erbil'de Etik ve Estetik (Yayına Hazırlayan: Süha Oğuzertem), İstanbul, Kanat Kitap, 2007: 11-21
[3] ERBİL, Leyla. Tuhaf Bir Kadın, İstanbul, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2009.

Kategori:

Re: Tuhaf Bir Kadın

Arkadaşlar, biraz gecikti tanıtım yazım. Önce yazmakla, sonra kısaltmakla uğraşmamdan dolayı böyle oldu. Bu kadar kısaltabildim.

İlk kez yapıyorum böyle bir işi. Umarım beğenirsiniz...

Not: Okudukça, kırparken paragrafların yer değiştirdiğini ve anlamdan eksilmeler olduğunu gördüm. Biraz daha düzenledim yazıyı.


Re: Tuhaf Bir Kadın

Tuhaf Bir Kadın'ı okuyalı çok zaman oldu. O yüzden ayrıntılar silikleşmiş, geriye bir tek baş karakterin acımasız, sert dili kalmış bende. Belki de Erbil'in diğer romanlarından, öykülerinden çağrışımla söylüyorum bunu. Özellikle ilk bölümün barlarda erkek şairlerle kavga eden huzursuz, hırçın, güçlü kadın tiplemesi geliyor gözümün önüne.

Mustafa Suphi olayının ise yine yazarın yaşantısında ilginç bir yeri var. O yıllarda bir Mustafa Suphi Destanı yazıyor Erbil. O günlerde genç bir yazar adayı olan Selim İleri, yazarı ziyareti sırasında duyduğu bu öyküyü ondan önce kaleme alıp yayımlıyor. Hikâyeyi 90'ların sonunda Erbil'in ağzından Ankara Öykü Günleri'nde dinlemiştim. Yanıbaşında oturan İleri'yi affetmediğini çok sert sözcüklerle yineliyordu Erbil.

Bu hikâyeyi biraz da şundan anlattım. Evet, Tuhaf Bir Kadın'ın Nermin'i Erbil'in taviz vermezliğinden çok iz taşıyor.

NOT: Tamamına bakma şansım olmadı ama şu adreste bir Leyla Erbil eserleri incelemesi buldum (İlk bölüm Tuhaf Bir Kadın'a odaklanıyor): Leyla Erbil'in Eserleri Üzerine


Re: Tuhaf Bir Kadın

Mustafa Suphi meselesi ile ilgili Barış'ın verdiği bilgi biraz daha aydınlatıyor romanda ona ayrılan yeri. Yine de bu meselenin romanda kapladığı alanı anlamlandırabilmek çok daha zor. Buna odaklanan bir incelemeye rastlamadım henüz.

Ama Radikal Kitap'taki bu yazıyı okudum az evvel. Genel olarak Leyla Erbil eserlerini kendi diliyle tanıtmış Filiz Aygündüz. Tuhaf Bir Kadın'la ilgili bölümse şöyle:

""
'Tuhaf Bir Kadın'. İlk roman. 1971. Taa 'Gecede'den belki de 'Hallaç'tan ilk izleri verilmiş bir kadınlık durumunun kaldırılan örtüsü ve hem kabukları, koparılmış, kanlı, günebakan. Evin içi. Gene unutulmaz bir anne karakteri. Tanıyıp bildiklerimizi unutabilsek bile, Erbil'inkileri silemeyeceğiz belki de hafızalarımızdan. Maddenin en katı hali evden sokağa uzanan. Sokaktan eve dönen. Tekrarlı bir bunaltı. Ev toplumun içinde, toplum evin. Birbirlerinin mikro ve makro izdüşümleri... Ne orada ne burada olabilen 'kadın'. Hiçbir yere sığmayan bir kimlik, kadınlık. Her yönüyle ve eksiksiz, uzun, acılı bir şiirin satır dökmüş dizelerinde. İnebilir mi kadın içine, en derinine 'en tuhaf' yanlarına? Gördüğünün ne kadarı gerçektir ne kadarı hallüsinasyon? Bilebilir mi?

Kaynak: http://www.radikal.com.tr/ek_haber.php?ek=ktp&haberno=3045


Re: Tuhaf Bir Kadın

Çağan, yazını severek okudum. Leyla Erbil'e anlamak için, onun erken yaşda kendini kitlelerden soyutlayıp bireyselliği yaşamında özleştirmiş ve eserlerinde de bu havayı doğallıkla okuyucusuna aktarabilmiş bir yazar olduğunu düşünüyorum. Bu anlamda da "Tuhaf Bir Kadın" , Leyla Erbil'i anlamanın iyi bir yoludur.

Ben de Barış Acar gibi, kitabın ayrıntılarından uzaklaşmışım ama anımsamak için tekrar okuyacağım. Mustafa Suphi olayına romanda yer vermesi romanın bütünüyle çok ilgili değildi diye anımsıyorum ama Barış Acar'ın aktardığı anektot sanırım bu konuyu aydınlattı.


Re: Tuhaf Bir Kadın

Kitabı okumadım.

Çağan'ın yazısını zevkle okudum.

Leyla Erbil okumaları, geçmişteki okuyup, tartışma hayallerimizin içerisinde vardı.

Leyla Erbil değerli bir yazar. Keşke daha fazla kitabı olsa.

Aşağıda yazarla yapılmış bir söyleşi var. paylaşmak istedim.

Ben deliliğe düşkün bir yazarım


Re: Tuhaf Bir Kadın

Çoğunluk tarafından kabul gören değerlerle olan çatışmanın net bir biçimde ortaya koyulduğu kitaplardan biri "Tuhaf Bir Kadın". Çağan, tanıtım yazısında bu durumu güzel anlatmış. Kullandığı dille, anlatımıyla, sorgulamalarıyla farklı bir yerde duruyor Leyla Erbil. Yazarın kitaplarını ilgiyle ve merakla okudum. Aslında Erbil hakkında detaylı bir çalışma yapmak istiyordum ama uzunca bir süredir yurtdışında olduğum için notlarıma dönüp bakma şansım olmadı açıkçası. Leyla Erbil’in politik olan ama didaktik olmayan yaklaşımını önemsiyorum. Yazar kendisini “feminist” olarak tanımlıyor mu veya “feminizm” hakkındaki görüşleri nelerdir, tam olarak bilmiyorum. Ancak kadın sorununa radikal bir noktadan baktığı kesin. Bir başka nokta da kadın sorunuyla genel olarak sisteme dair sorunların bir arada tartışılması. "Tuhaf bir Kadın" söz konusu durum için güzel bir örnek. "Biz İki Sosyalist Erkek Eleştirmen" isimli öyküsü de yine hem feminist bakış açısının yer aldığı hem de genel anlamda sistemin sorgulandığı öykülerden birisi.