UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Trier Sineması Üzerine

22 Kas 2009
abdullah şahin

Trier için çok şey söylenip yazıldı. Bir eleştirmenin söylediği gibi bu yönetmeni sevseniz de ondan nefret de etseniz sinemasına uzak kalamıyorsunuz. Yönetmen hakkında detaylı bir şeyler okuyup aktarana değin kısaca ben Dogville filminden bahsedeyim.

Film, öncelikle gerçeklikle ilgisi olmayan bir sahne planı üzerinde gerçekleştirilmiş. Buna neden olarak birçok sav ileri sürülebilirse de bana iki açıklama mantıklı görünüyor:

Birincisi, yönetmen bu sahne seçimiyle filmin temel derdini destekleyecek estetik bir olanak yakalıyor. O da "görünür" olma meselesi. Filmi izleyenler bilir; sıradan, her şeyin yolunda gittiği bir kasabaya gelen kadın, oradaki insanların gündelik yaşamda fark edilmeyen, "görünür" olmayan yönlerini açığa çıkarmaya başlar. Çeşitli sıfatlarla gizlenen, yüzleşilmeyen, insanın hayvansı eylemleri "öteki"nin müdahelesiyle canlanmaya başlıyor. Bu görünür olma meselesini yönetmen, "ev içlerini, olayları" kameranın göstermediğinde bile görünür hâle gelen tebeşirle ev sınırlarını çizme, duvarları kaldırma fikriyle örtüştürüyor. Grace'e tecavüz edildiğini kasabadaki herkes hatta sevgilisi bile biliyor. Ancak kimse bu vahşi olay karşısında bir şey yapmıyor. ( Tecavüz edenlerin eşleri bile) Grace'e ilk kez tecavüz edildiğinde, kasabadaki hayat da diğer taraftan akıyor, herhangi bir filmde izlediğimiz gibi bir olaydan diğerine geçilmiyor, yaşantı bütünselliğiyle aktarılıyor. Oradaki yaşantıyla Grace'in içine düştüğü durum, aynı planda gösterilir. Böylece yaşananların ne kadar ortada olduğu vurgulanmakla birlikte herkesin her şeye tanık oluşu belirtilir. Kabul da edilse, yadsınsa da gerçekliğin ne denli ortada olduğunu görüyoruz.

İkincisi, filmdeki temel meselenin kişiler arası ilişki olduğuna göre uzamların görünür oluşu pek de önemli değil. Bunun yanında Trier, böyle yapmakla seyircinin kişiler arası ilişkiye odaklanmasını sağlıyor. Nerede gerçerse geçsin; evin, dağın, yolun, kapının rengi, biçimi ne olursa olsun aynı ilişki aynı şekilde yaşanacak. Mekânın bu ilişkilerde etkinliğinden söz edilemez.

Filmde, kutsal metinlere çok fazla gönderme var. Ancak bunlar üzerine daha fazla kafa yormak gerekiyor sanırım.

Kategori:

Re: Trier Sineması Üzerine

Trier'in Dogville'ini ben de sinemada izlemiştim ilk olarak. The Idiots,Dancer in the Dark , Manderlay, Europa, The Element of Crime izlediğim diğer filmleriydi. Dogville'deki tiyatro havası, sinemanın avantaj anlatım unsurlarını kullanmadan da etkiyi böylesine yakalayabilmesi ben şaşırtmıştı. Dogvill'deki oyunculuklar kadar, kameranın insanların suratlarına zaman zaman yaklaşıp uzaklaşması, donması beni epey etkilemişti. Tabi filmi tekrar izleyip diyologları anımsamak lazım. Epey bir zaman geçti...


Re: Trier Sineması Üzerine

""
Tabi filmi tekrar izleyip diyologları anımsamak lazım. Epey bir zaman geçti...

Güzel olur Cihan. Yorumlarını merakla bekliyorum.


Re: Trier Sineması Üzerine

Dogville üzerine ilk bulduğum yazılar bu ve şu. Filmi tartışmak için ipuçları verseler de, yetersiz buldum bu yazıları.

İlk etapta çok şaşırtan "Brechtyen" dekor, yönetmenin sinemanın yapaylaştırma/ sahteleştirmesine tepki olarak doğan Dogma 95 akımında da beliren üslubun başka bir şekle bürünmesi de olabilir. Filme de, Abdullah'ın sözünü ettiği biçimde bir katkı sağlıyor.

Toplumdaki ahlaki normları, kasabalının sahtekarlığını, çıkarcılığını, riyakarlığını öyle keskin ve sert bir biçimde veriyor ki Trier; tüm bunlara, suratında o tevekkül ifadesiyle boyun eğen Grace'i bağrımıza basıyoruz. İsmiyle müsemma bu güzeller güzeli kadın, zerafeti ve merhameti simgeliyor. Öyle ki, link verdiğim yazılardan birinde yazarın dediği gibi "Oh be, aldı intikamını sonunda!" diyoruz. Bu noktada ters bir dönüş yapıyor Trier. Bizi, peynirin peşinden giden fare gibi kapana kıstırdığında suratımıza bir ayna tutuveriyor. Aynada gördüğümüz: Kİbir! İsa gibi acılar çeken Grace'in tüm merhametinin arkasında, kasabalıları acı çekmeye değmeyecek kadar küçük bulması yatıyor aslında. Trier, kasabalıdan nefret ettiğinden çok daha fazla nefret ediyor orta sınıf kentliden. (İdioterne'de de duvardan duvara vurmuştu zaten.) Tüm bunları politik ve felsefi bir eksene oturtmayı pek de güzel başarmış Trier.

Üçlemenin ikinci filmi Manderlay'de bu bakışını Irak'lıları "kurtaran" Amerika'ya çok daha net bir şekilde çevirecek. Üçüncü film henüz çekilmedi. Bakalım onda da, Nicole Kidman'ın suratına attığı söylenen tokatın (bu yüzden Kidman'ın Manderlay'de oynamadığı söyleniyor) kaç mislini atacak bizlere? Yineliyorum, sözlerini ondan daha iyi söyleyecek bir sanatçı az bulunur...

Üzerine günlerce konuşulabilecek bir film Dogville. Şimdilik burada keseyim ben.


Re: Trier Sineması Üzerine

Dogville'i ben de izlemiştim. Oradaki diyalogları ben de çok anımsamıyorum ama mesela, 4 temmuz kutlamaları vardı filmde. Amerika'nın bağımsızlık günü. Bir yazar vardı...
Yönetmenin, izlediğim ilk filmi, Karanlıkta Dans olduğundan belki, sadece, kadınları, ya da, insan ilişkilerini mesele etmekten çok Amerika'yı mesele ediyormuş gibi geliyor.


Re: Trier Sineması Üzerine

Dogma 95 ve diğer ayrıntılar film için yol gösterici olsa da filmin üzerinde durulacak ayrıntıları çok fazla gerçekten. Yine de Çağan derli toplu değinmiş. Ahlak kavramının da nereden beslendiği, toplumun oluşturduğu ahlak ve reel ahlak arasındaki fark vurgulanıyor filmde. Ve bu fark izleyiciyi rahatsız ediyor. "Yüze inen tokat"ın bu olduğunu düşünüyorum. "Salt gerçek"in ahlakı belirlemesi gerektiği mi, yoksa ahlak kavramının yerine farklı bir kavramın konması mı, yani ahlakın reddi mi doğru? Bu üçlemenin sonunda bu sorunun yanıtına ulaşabilmeyi umut ediyorum.


Re: Trier Sineması Üzerine

Dogma 95 ve diğer ayrıntılar film için yol gösterici olsa da filmin üzerinde durulacak ayrıntıları çok fazla gerçekten. Yine de Çağan derli toplu değinmiş. Ahlak kavramının da nereden beslendiği, toplumun oluşturduğu ahlak ve reel ahlak arasındaki fark vurgulanıyor filmde. Ve bu fark izleyiciyi rahatsız ediyor. "Yüze inen tokat"ın bu olduğunu düşünüyorum. "Salt gerçek"in ahlakı belirlemesi gerektiği mi, yoksa ahlak kavramının yerine farklı bir kavramın konması mı, yani ahlakın reddi mi doğru? Bu üçlemenin sonunda bu sorunun yanıtına ulaşabilmeyi umut ediyorum.


Re: Trier Sineması Üzerine

""
“Aslında öykü dünyanın herhangi bir köşesinde geçebilirdi, ama bir şekilde stili tamamıyla Amerikan oldu. Steinbeck okuyordum ve acaba nasıl olur diye düşünmekten kendimi alamadım” diyor Trier, filminin Amerika’da geçmesiyle ilgili. Gene de, “Aslında Amerika’yı seviyorum. Hatta, şu son zamanlardaki ‘özgür Irak’ politikasından sonra ‘özgür Amerika’ kampanyası düzenlemeyi bile isterim.”

Trier'in film üzerine yorumu bu şekilde. Filmin sonundaki sahneler bana Steinbeck'in "Gazap Üzümleri" yapıtını anımsatmıştı. Bu arada Trier üzerine yazılmış bir kitapta film hakkında çözümlemeler var. Onlardan kimi bölümleri, en kısa zamanda başlığa aktaracağım.


Re: Trier Sineması Üzerine

çağan dedi ki:
Bizi, peynirin peşinden giden fare gibi kapana kıstırdığında suratımıza bir ayna tutuveriyor. Aynada gördüğümüz: Kİbir! İsa gibi acılar çeken Grace'in tüm merhametinin arkasında, kasabalıları acı çekmeye değmeyecek kadar küçük bulması yatıyor aslında.

Bu tespite bayıldım. Alkış


Re: Trier Sineması Üzerine

abdullah şahin dedi ki:
“Aslında Amerika’yı seviyorum. Hatta, şu son zamanlardaki ‘özgür Irak’ politikasından sonra ‘özgür Amerika’ kampanyası düzenlemeyi bile isterim.”

Bu lafta tipik bir Trier kinayesi var. Aynı cümleyi "Aslında kadınları seviyorum. İçlerindeki şeytansı tarafı çıkarmak, onları kurtarmak isterdim." diye de kurabilir, şaşırmam.

abdullah şahin dedi ki:
Aslında öykü dünyanın herhangi bir köşesinde geçebilirdi,

Trier'in filmdeki esas amaçlarından biri (sadece biri), kapitalist toplumun ahlaki değerlerini sorgulamak. Yani öykünün Amerika'da geçmesi neredeyse kaçınılmaz. Buna da o sıralar tesadüfen Steinbeck okuyor olmasının sebep olduğuna pek inanasım gelmiyor. Hayatı boyunca Amerika'ya ayak basmamış ve basmayacak olmakla övünen Trier, tıpkı Grace'in Dogville halkını küçümsediği gibi, hem önemsiyor, hem küçümsüyor Amerika'yı. Hatta Grace gibi en sonunda yakıp yıkmak istiyor bile olabilir içten içe. Düşünceli

Not: Filmde Stoacılığa değinen sahneyi de irdelemek isterim. Bu konuyu açabilecek olan var mı?


Re: Trier Sineması Üzerine

nurten aksakal dedi ki:
Bu tespite bayıldım. Alkış

Flowers


Re: Trier Sineması Üzerine

""
Trier'in filmdeki esas amaçlarından biri (sadece biri), kapitalist toplumun ahlaki değerlerini sorgulamak. Yani öykünün Amerika'da geçmesi neredeyse kaçınılmaz. Buna da o sıralar tesadüfen Steinbeck okuyor olmasının sebep olduğuna pek inanasım gelmiyor. Hayatı boyunca Amerika'ya ayak basmamış ve basmayacak olmakla övünen Trier, tıpkı Grace'in Dogville halkını küçümsediği gibi, hem önemsiyor, hem küçümsüyor Amerika'yı. Hatta Grace gibi en sonunda yakıp yıkmak istiyor bile olabilir içten içe.

Bunların yanında Trier çok daha genel birtakım yargılara da varmak istiyor. Amerika'dan yola çıkarak insana dair ahlakî bir sona ulaşıyor. Bunun da dinsel metinlerle ilgili olduğunu düşünüyorum.


Re: Trier Sineması Üzerine

ÇağanŞu Sıralar İzlediklerimiz, Okuduklarımız Üzerine başlığında Trier için şöyle demişti;

""
Son zamanlarda Dogville ve Manderlay'de baş karakterini kadınlardan seçerek, bir biçimde kadının doğasında bulunduğunu savladığı kötülüğe değiniyordu. Antichrist'te tam olarak o filmlerde istediği gibi anlatamadığı bu meseleye yoğunlaşmış.

Dogville filminin çekimlerinden önce Trier'in Nicole Kidman ile tanşmalarını anlattığı bir ropörtaj okumuştum. Ropörtajda Trier, filmde hedeflediklerini ya da filmin derdini anlatırken karşı tarafın kendisini rahatlıkla bir kadın düşmanı olarak suçlayabileceğini söylüyordu. Hatta bu durumun Nicole ile aralarında hafif bir gerginliğe de sebep olduğuna değiniyordu. Ropörtajı film gösterime girmeden hemen önce ya da hemen sonra okuduğumu sanıyorum. Bir bakınacağım, bulabilirsem eklemeye çalışayım.


Re: Trier Sineması Üzerine

nurten aksakal dedi ki:
karşı tarafın kendisini rahatlıkla bir kadın düşmanı olarak suçlayabileceğini söylüyordu.

Öyle olmadığını mı iddia ediyor peki röportajda? Shock İlahi Trier, sen insanı öldürürsün Laughing out loud
nurten aksakal dedi ki:
Bir bakınacağım, bulabilirsem eklemeye çalışayım.

Ne kadar iyi olur, bilsen... Merak ediyorum ne demiş, neden demiş.
abdullah şahin dedi ki:
Bunların yanında Trier çok daha genel birtakım yargılara da varmak istiyor. Amerika'dan yola çıkarak insana dair ahlakî bir sona ulaşıyor. Bunun da dinsel metinlerle ilgili olduğunu düşünüyorum.

Evet, bence de. Hatta; görüyorum ve artırıyorum: Felsefe ve dini harmanlamış Trier, ahlakı irdelerken. bunu da göstere göstere yapıyor. Kahramanın adını Grace koymalar, Stoacılığa göndermeler bilmemne... İyi bir çözümlemesini yapabilsek çok sevineceğim. Şu sıra pek okuyup araştıracak zaman bulamıyorum; hastalık bir yandan, tez bir yandan.


Re: Trier Sineması Üzerine

""
İyi bir çözümlemesini yapabilsek çok sevineceğim.

Belki Trier'in diğer filmlerini izledikten sonra bütüncül bir bakışla bunu yapabiliriz. Bu arada bu hafta sonu "Dalgaları Aşmak" filmini izlemeyi düşünüyorum. İlgilenenlere duyurulur.


Re: Trier Sineması Üzerine

Dönem dönem geriye bakarak tekrar izlenmesi gereken filmlerin yönetmeni oldu Trier. Eminim aradan geçen onlarca yıl sonra bu filmleri tekrar izlesem her birinden farklı sonuçlar çıkaracağım.
Bazı fimlerde ise tekrar izlemeden bile filmin yeniden anlam kazandığı oluyor. Filmin bir karesi ansızın hatırınıza düşüyor ve yeni bir anlam kazanıyor o an. Bu, genellikle Haneke ve Bergman filmleri için sık sık yaşadığım bir histir.


Re: Trier Sineması Üzerine

Abdullah'a uyarak, "Dalgaları Aşmak"ı izledim. Az sonra yazacaklarım filmle ilgili bilgiler içereceğinden, henüz izlememiş olanlar, izlemeyi düşünenler yazıyı okumamalıdır.
Film, küçük ve tutucu bir İskoç kasabasında, toplumun pek onaylamadığı bir aşkla; Bess ve Jan'ın aşkıyla başlıyor ve bir ikilinin aşkıyla beraber, kasabayı, çanı bile olmayan, sıradanlığı ve sıkıcılığıyla kasabayı bir kabus gibi saran kiliseyi ve din adamlarını tanıyoruz. Kilise ve din adamları o kadar etkili ki bu küçük yerde, evliliklerde bile belirleyiciler. Yaşamdaki rollerinin fazlalığı üzerine Dr Richards ve Bess arasında şöyle bir diyolog geçiyor:

""

- Tanrı herkese bir yetenek verir, ya senin yeteneğin ne Bess?
- İnanabilirim.

Trier, bu filmde de aşkı merkez aldığını sandığımız bir anda inanç ve ahlak kavramlarını sorguluyor. Beraberlikleriyle bu koyu katolik kültüre karşı koyabilen ilişki, Jan'ın kaza geçirmesiyle Bess'in üzerinden bu duruşunu sürdüremiyor. Bess, eşine olan sevgisini o kadar büyütüyor ki içinde, kasabadaki diğer insanların içinde büyüttüğü din sevgisinin benzeri Bess'te kocasına olan düşkünlüğü şeklinde karşımıza çıkıyor. Ve gittikçe büyüyen ve çaresizleşen bu durum sapkın bir hal alıyor. Sonunda da Bess'i öldüren bu sapkın hal oluyor. Acaba Trier, direkt dini bağlılığın sonunun ölüm olduğunu bu karşıtlıkla mı anlatmak istemiş bize. Yani Bess'i öldüren durum aslında diğerlerini de yavaş yavaş yok etmiyor mu? Annesinin kızının durumu, hatta ölümü karşısındaki tepkisizliği, Bess'in ölümünden daha mı anlamlı?
Film üzerine konuşacak çok şey var...Merakla bekliyorum.


Re: Trier Sineması Üzerine

Daha önce sözünü ettiğim Trier ropörtajını belki internette bir yerlerde arşivlenmiş olarak bulabilirmiyim diye bakınırken bugünün Radikal gazetesinde şu yazıyla karşılaştım. Yazının bir çok yerinde daha önce okuduğum ropörtajdan alıntılar var. Başı ve sonu yok ama Nicol Kidman ile karşılaştıkları o anda çantasında olan bir porno kastetten bahsettiği anın bir bölümüne burada yer verilmiş.

""
"Senaryo bittikten sonra çekime başlamadan önce çok zaman geçti. Nicole Kidman'ı bekliyorduk çünkü. Ben de beklerken arada Dear Wendy'yi yazdım. Dogville'i yapmak için de bayılmıyordum. Ancak çok kolay olacağını düşündüm. Altı hafta çalışacaktık sadece. Ansızın kendimi on beş oyuncuyla bir sahnede buldum. Palyaçoya benziyordum. Kamerayı ben taşıyordum. Zaten sadece ben vardım. Koca kamera, ışıklar, mikrofon, hepsi benim üzerimdeydi, başka kimse de yoktu. Ortalıkta koşuşturup duruyorum, oyuncuların doğru dürüst oynamalarını sağlamaya çalışıyorum, bir yandan da çekim yapıyorum. Kurgusu çok uzun sürdü, ama sonuçtan çok memnunum. Konseptinden ve ortaya çıkan işten de."
Von Trier öyle bir anlatıyor ki, sanırsınız aralarında Lauren Bacall, Ben Gazzara, John Hurt gibi isimlerin de olduğu on beş oyuncuyu hiç bütçesi ve seti olmayan bir filmde oynamak üzere İsveç'e getirmek çok kolay bir iş. Ve sanırsınız kadın karakterlerinin emdikleri sütü burnundan getirmekle meşhur bir yönetmen olmakla tanınan bir adamın Nicole Kidman gibi bir Hollywood yıldızını üç saatlik filmin büyük bölümünde dövülen, zincire vurulan ve tecavüze uğrayan bir kadını canlandırmaya ikna etmesi çok kolay. Von Trier, Kidman'la ilk karşılaşmalarını hatırlayınca gülmeden edemiyor.
"İlk buluştuğumuz gün Danimarka'dan bana bazı video kasetler gönderilmişti. Biri de Kadın ve Kırbaç'tı kasetlerin. Dogville'den bahsediyorduk, Nicole da 'Gerçekten kadınlara karşı acımasız mısınız?' diye sordu. Benim için öyle söylendiğini bilmiyordum o zaman, ama düşünebiliyor musunuz, orada oturuyorum, çantamda Kadın ve Kırbaç kasedi var. 'Hayır canım! Nerden çıktı? Ne saçma!' diye bağırmaya başladım. Çantamda o porno kaset."


Re: Trier Sineması Üzerine

Ropörtajı bir yerlerde bulabilirmiyim diye internette gezinirken Antichrist ile ilgili onlarca yazıyla karşılaştım. Bu yazılardan birinde okuduğum şu sözler filmi izlemek konusunda ki iştahımı kabarttı.

""
“Film, kadın, doğa ve tarih hakkında çok şey söylüyor ve bunları bağırarak, altını kalın çizgilerle çizerek söylemeyi tercih ediyor. Antichrist, delilikle dolu bir film. Ingmar Bergman’ın Saw’ı çekmesi gibi bir deneyim” Elizabeth Renzetti/The Globe
Bir Bergman hayranı olarak bana filmi izlemek için daha kışkırtıcı bir teşvik yapılamazdı doğrusu.

Filmle ilgili şu ve şu yazıların dışında Trier'in kadın düşmanı olarak suçlanmasına ilişkin verdiği cevabı alıntılayan "Filmlerimdeki kadınlar benim" adlı şu yazıyı da okurken keyif alacağınıza eminim.


Re: Trier Sineması Üzerine

""
Abdullah'a uyarak, "Dalgaları Aşmak"ı izledim.

Ben de bugün filmi tekrar izleyeceğim. Daha sonra film üzerine konuşuruz.


Re: Trier Sineması Üzerine

Daha okumayı bitirmeden ekliyorum. Çoğu yönden katıldığım, konuşur gibi yazılmış, dağınık ama iyi bir yazı: Trier Sineması ve Manderlay


Re: Trier Sineması Üzerine

Son filmi "Antichrist"i izleyeceğim tatilden sonra, Barış Acar'la filmin önsöz (Prologue) kısmını izledik sadece; bizi nelerin beklediğini düşünebiliyoruz. Shock Şimdiden heyecanlıyım. Alkış


Re: Trier Sineması Üzerine

"Antichrist"i izledim. Film hakkında söylemek istediklerimden çok söyleyemediklerimi, anlamlandıramadıklarımı düşünüyorum. Film hakkında derli toplu bir bilgi, yorum da bulamadım. Sadece Trier'in Gücü Adına yazısını okuyabildim. Çocuklarını kaybeden bir çiftin acılarıyla, korkularıyla ve dolayısıyla kendileriyle yüzleşmelerini konu alan filmde, çok fazla gönderme var ve bu göndermelerin yanıtlarını arıyorum. Filmde yönetmenin başarısı, kameranın etkisi ve oyunculuklar üst düzeyde. Sadece olayı, olayla ilgili ayrıntıları ve simgeleri günlerce düşünecek olmak bile güzel. Tarkovsky'e adanan, David Lynch'i anımsatan (özellikle son bölümdeki bazı organ kesme sahneleri, delice fışkıran kopkoyu renk kanlar), zor ve sert bir film...


Re: Trier Sineması Üzerine

Bu ileti filmle ilgili ipuçları vermektedir.

""
Çocuklarını kaybeden bir çiftin acılarıyla, korkularıyla ve dolayısıyla kendileriyle yüzleşmelerini konu alan filmde...
Çocuğun ölümünün bir kaza olmadığını annenin bu ölümü planladığını kocasının deccale dönüşe bilmesi için çocuğunu ve sonrasında da kendini kurban ettiğini düşünüyorum.
""
...çok fazla gönderme var ve bu göndermelerin yanıtlarını arıyorum.
Film gerçekten de neredeyse baştan sona ikonografi bilgisiyle çözümlenmeyi bekleyen imgelerle örülü.


Re: Trier Sineması Üzerine

Bence filmin en önemli yanı rasyonel bakışı. Deccale, bugüne kadar hep doğaüstü bir yaratık olarak baktık ve farkında olmadan, rasyonel aklı yok saydık. Ama Trier, deccali yaratanın da aslında insan algısı,bozuk psikoloji olduğunu vurgulamış. Zaten Trier'in önceki filmlerinde de "neden sonuç" üzerinde de düşünmedik mi?


Re: Trier Sineması Üzerine

Yakından vizyona girecek olması hasebiyle Antichrist üzerine hazırladığım "Lars von Trier Sinemasında Kadın 'Deccal' Mi?" başlıklı yazımı nihayet bitirdim. Bir-iki gün demlenmesi lazım. Daha çok Nietzsche'nin Deccal kitabı ve filozofun kadın görüşü üzerinden temellenen, Trier sinemasının önceki örneklerinden Antichrist'a dek kadın izleği üzerinde duran bir yazı oldu. Sonrasında burada paylaşırım.


Re: Trier Sineması Üzerine

Barış Acar dedi ki:
Yakından vizyona girecek olması hasebiyle Antichrist üzerine hazırladığım "Lars von Trier Sinemasında Kadın 'Deccal' Mi?" başlıklı yazımı nihayet bitirdim. Bir-iki gün demlenmesi lazım. Daha çok Nietzsche'nin Deccal kitabı ve filozofun kadın görüşü üzerinden temellenen, Trier sinemasının önceki örneklerinden Antichrist'a dek kadın izleği üzerinde duran bir yazı oldu. Sonrasında burada paylaşırım.

Merakla bekliyorum.


Re: Trier Sineması Üzerine

Ben de, ben de...


Re: Trier Sineması Üzerine

Yarın akşam, bir-iki düzeltmeyle son halini yükleyeceğim foruma.


Re: Trier Sineması Üzerine

dogville üzerine izlenimler...
Eski bir şehirli olan Chuck 'ın Dogville'in kokuşmuş bir yer olduğunu söylemesi,"kandırma oyununun" nasıl gittiğini sorması,Grace 'in onun anlamayıp kandırma gibi bir niyetinin olmadığını söylemesi..Grace ile İsa eşleştirmesi, elma ve arzu/kör istenç metaforları, köpeğin köyde değişmeyen tek unsur olması(Musa'nın başından beri Grace’e yaklaşımının sebebinin ne ola ki..Grace'in aldığı kemik neden bu kadar değerli Mose için..köyünü-sürüsünü korumaya çalışan Musa metaforu...Grace'a -İsa'ya- karşı Mose), tahakküm ve iktidar ilişkileri,sağaltmak için hor görmek, -gerekirse kesip atmak bir doktor gibi- ..Babanın Sodom’u yeryüzünden silmesi..Demokrasinin iki yüzlülüğü..Modernizmin kokuşmuşluğu..Ahlakın arkasına gizlenmiş çürümüşlükler ve tahakküm arzusu...Hınç psişesinin kendini göstermesi, zayıfların güçlü ile yer değiştirmesi (Grace, Chuck için çok zayıf ama güçlü görünüyor diyor vs..) Köyün en "ahlaklısı" olan Tom'um kendisinin dahi köle karakterli, sürü hayvanı olması ve halini erdem kisvesine sokarak Grace'e yaklaşması..sonrasında ise Grace'in ona kendisini, yüzünün çürümüşlüğünü göstermesi ile Tomdaki hınç psişesinin tavan yapması..Grace'i gansterlere teslim etmesi..Ama öncelikle tüm ikiyüzlülükleriyle bir insana yaptıkları insan dışı muameleleri örtmek için gece Grace'in zincirlerinin çıkartılması...Kanunların ve cezanın sürü hayvanın kudurmuşluğunu örtme görevi görmekten öteliğinin olmadığı: Dogville diyince aklıma ilk olarak bunlar geliyor..

Sonda ise "babanın" da etkisiyle iyinin ve kötünün ötesine geçen Grace'in son günahını -merhameti- terk etmesi...Peki tüm bunlardan sonra köyün kırımı ile kötünün cezasını bulduğunu düşünüp "içi ferahlayanlar", film boyunca edindikleri "kinin kusumu ile rahatlayanlar" için ne söylenebilir... Hikayeyi kendi taraflarından tutanlar, yani yapım süresince kendilerine yüklenen hınç duygusunun tatmini sağlandığı için, eden bulduğu için, "babanın gücü" gazabını gösterdiği için memnuniyet duyanlar için ne söylenebilir…Trier'in filmi izlendikten sonra adeta izleyiciler ikiye ayırıyor: Sağaltılanlar ve görmeye başlayanlar ile köydeki yaşlı-kör adam gibi evinde görüyormuş gibi yapıp, karanlığın dibine vurmaya devam edenler,gözlerini kapalı tutanlar, sürü mutluluğunda kendini kaybetmeye devam edenler, ceza vericiler…

Bir ahlakçı olan Tom'un köyü yeterince ahlaklı bulmaması ve "ülkeye daha yararlı olabilmelerinin" ahlakın geliştirilmesi ile mümkün olabileceği üzerine vurgusu, onun daha başından bir köle olduğunu ortaya koyuyor aslında, bir şeylerin yanlış olduğunun farkındadır ama asıl sorunun ahlakın kendisi olduğunu görebilmekten çok uzaktır.Reform ve revizyon ile sorunların çözülebileceğine emindir, yeterince cesur değildir.4 temmuz kutlamasının yapıldığı yemekte köy halkı Grace'in ne kadar isterse köyde kalabileceğini söylerlerken,bir kaç dakika sonra otoriteden (polis memuru) Grace'in banka soygunundan arandığını ve soygunun 2 hafta önce gerçekleştirdiğini –ki bu süre zarfında Grace köydeydir, soygun haberi yalandır- duymaları ile Grace'in suçlu olmadığına eminliklerine rağmen otoriteden bir şeyler saklayarak suç işlediklerini düşünmeleri Dogville'in halini göz önüne seriyor..Sonrasında Grace'in maruz kaldıkları, merhametli İsa'nın başına gelenlere benziyor.Grace'in tüm yaşananları hor-görememesi, hoşgörüsünün marazı palazlandırmaktan öte bir işe yaramadığını kavraması ancak "bir tanrı olan babasının" yardımıyla gerçekleşebiliyor.

Böylece dünyayı, yaşamı daha iyi bir yer yapacağına kanaat getirilen Dogville'in kıyımı kararı büyük bir soğukkanlılıkla uygulanıyor, öyleki köydeki en masum görünene(bebek) kadar kararı uygulamaktan çekinmiyorlar.Yaşamına izin verilen tek canlı olan “yabancıları” tanımasıyla ünlü köpek, it-köyününün(dogville) asıl "sakini" -Mose(musa)- olarak yerini alıyor.Musa’nın bekçiliğini yaptığı köyünün yerle bir edilmesi ama ona dokunulmaması belki de Musa'nın kendisinin de bir yasa koyucu olmasından dolayıdır.O sürünün çobanıdır, Grace –ki artık İsa değildir - belki de ona baktığında kendini görüyordur, bir başka değer koyucu olarak.
Aklıma şu aforizma geldi hem Grace/İsa hem de it-köyü sürü hayvanlarının çağrıştırdıkları ile: "başka yolu yok: kendini verme, en yakını için özveride bulunma duyguları, tüm kendini yadsıma ahlakı acımasızca sorguya çekilip yargı önüne çıkarılmalı(...) şu "kendim için değil", "bir başkası için" duygularında çok fazla büyü ve şeker var; bu noktada çifte kuruntulu olup sormaya gerek yok:"yoksa bunlar birer ayartma olmasın sakın?" (iyinin ve kötünün ötesinde)