UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Tanrının Kırlarında

04 Eyl 2008
Barış Acar

Ay Büyürken Uyuyamam
Cumhuriyet Kitapları
2004
s. 129-132

Son indirme tarihi: 22 Eylul 2008.

İndirmek için tıklayınız:
Oyku forumdan kaldirilmistir (Bkz: Forum İşleyişi).

Kategori:

Re: Tanrının Kırlarında

Bu öyküyü özellikle seçtim Ay Büyürken Uyuyamam'dan. Cumalı'nın öykü atmosferi her zaman ışıklı ve aydınlık değil. Onun bakışında sade bir keskinlik var. Karşılaştığı durum ne olursa olsun yaptığı yargılamayı çok derine indirmeyi öğrenmiş bir bakış onunkisi.

Soru sorduruyor Cumalı: "Bir avcı bir oduncuyu niye vurur?" Hem de kuşlar bahar sarhoşu birbirini kovalarlarken neden yapar bunu? Cevap vermiyor. Cevap yerine, burada bırakmıyor peşimizi. Hakim, savcı, avukat dolusu bir kamyona tecavüze uğramış bir çocuk armağan ediyor. Buyrun diyor, "tanrının kırlarında" (buradaki ifadenin eski ahitten alındığını düşünüyorum) karşılaştığınız bu durumda ne yapacaksınız?

Çocuk "artan bir korkuyla" ağlamaya devam ediyor.


Re: Tanrının Kırlarında

Bekir Yıldız'ın aynı konunun işlendiği bir öyküsünü okumuştum. O öyküde çocuk "abi, canımı acıtma n'olur" diyordu yere diz çöküp eğilirken. Hıçkıra hıçkıra ağladığım bir öyküydü. Bekir Yıldız Güneydoğu'nun kendi iç yasalarını, törelerini anlatıyordu. O öyküde çocuğun babası hapisteydi. Çocuğun arkasında ona sahip çıkacak, onu koruyup gözetecek, tarlada şurada burada da olsa koşturup gelecek, hesap soracak bir gücün olmayışının çocuğa neye mâl olduğunu anlatıyordu.
Cumalı'nın öyküsünde erkeği dişisini kovalayan kuşlar betimleniyor. "Öylesine sevinçli bahar sarhoşu, aşk sarhoşuydu ki hepsi birbirlerini kovalarken..." Köpeklerin oynaşmaları anlatılıyor. "Üç erkek köpeği ardına takmış oradan oraya koşturan, sürükleyen dişi bir köpek..." betimleniyor. Tanrının Kırlarında kuşlar, köpekler özgürce cilveleşip oynaşırlarken insanoğlu neden birbirini öldürür, neden bir çocuğa tecavüz eder'i sorgulatıyor diye düşündüm. Bir erkeğin bir kadınla cilveleşip oynaşmasını engelleyen, insanı sapkınlığa sürükleyen, Tanrının Kırlarında özgürce çiftleşmesine engel, insana aykırı, onu vahşileştiren bir şeyi sorgulatıyor diye düşündüm.


Re: Tanrının Kırlarında

Her şeyde önce öykünün adı neden "tanrının kırlarında" dedim. Bir cevap buldum kendimce buna. Çünkü dedim kendime, olup biten her şey burada oluyor bu dünyanın üzerinde, evde, işte, dışarıda içeride. İyi şeyler de kötü şeyler de buralarda olup bitiyor. Bu güzelim doğanın içinde bile insanca olmayan şeyler olabiliyor. Bunların olup bitmesi bizim sayemizde ve de bizim yüzümüzden. Kır tanrının ama düzen onun değil. Bir cevap daha buldum sonra, hani deriz ya; çok ıssız, tenha, sapa bir yer için "Allah'ın dağında" diye belki bu da olabilir dedim. Böyle insanların birbirini vurduğu, çoluk çocuk demeden ırza geçildiği hatta bunun hemen tahmin edilebilecek bir şeyin olduğu bir yer burası.

""
Odunculardan biri "ben anlamıştım" dedi yavaşça
sonra savcıların hemen oracıkta bir şey yapamaması belkide sonrasında bile birşey yapılamayacak olması....belkide daha başka sebepler daha gelir sonra aklıma.

Ama neden bu kadar güzel tasvir edilmiş bir kırda hem de bahar bahar bu olaylar olmuş dedim sonrasında. Buna da kendimce bir cevap buldum. Dedim ki kendi kendime; değil mi ki öyküde o yol gibi olmayan yollarda bir kamyon yana yata yıkıla ilerliyor. Hem de kasasında zar zor dengede duran insancıklarla.

""
Kamyon, önüne çıkan, üstünden sarkan bütün bu yeşilliklere sürtünerek yol açıyordu kendine.

Bu kamyon boşuna orada değil herhalde dedim, doğanın içinde pek de o doğaya uygun olmayan kamyonun varlığıyla sorunun insanda ya da tanrıda olmadığını daha çok insanın o doğa içinde nasıl bir yerde durması gerektiğini bilememesinden kaynaklandığını düşündüm.
""
Yaşlı yargıçla savcı, önde, şoförün yanında oturuyorlardı. Bilirkişi ile sanık avukatı, kamyonun kasasına yerleştirilen iskemlere ilişmişler; tanık olarak dinlenen, olay günü, yolda ölenle öldürenle karşılaşan, yaşları onbeşle onsekiz arasında beş oduncu çocuk, kasanın içinde ayaktaydılar.

Ne çok şey var bu paragrafta. Bir kamyon kasasına konan sandelyeler ... yaşları genç olan oduncu çocuklar...


Re: Tanrının Kırlarında

""
Gectikleri yol, insansiz uzaniyordu iki yanlarinda.

Cumali oykunun girisinde insanin doga icindeki yalnizligini ve hatta onunla yasadigi celiskiyi o kadar guzel anlatmis ki, ne demeli, bilmiyorum. Doga butun canliligiyla zamanin icinde akarken bir demir yigininin icine sigismaya calisan insanlarin devrile devrile bir yerden bir yere gitmeleri basli basina bir oyku olmus. Insanin doga ile olan bu celiskisi bana Thomas Hobbes'un unlu sozunu animsatti: "Homo homini lupus" (Insan insanin kurdudur).

Hobbes bu sozu insanin "doga durumu" icin soylemisti. Uygarlasmanin, Leviathan yayinlandiktan uc ceyrek asir sonra dogan Rousseau'nun deyisiyle, toplumsal bir sozlesmeye baglanmanin insani bu doga durumundan cikaracagini ifade ediyordu. "Tanrinin Kirlarinda" sanki bu sozle hesaplasir gibi anlatilmis. Toplumsal sozlesmeyi, adaleti temsil eden insanlarin dort yaslarinda bir cocugun tecavuze ugramasi karsisindaki caresizlikleri, biraz da prosedurun (kanunun/ sozlesmenin) eli kolu baglayan hantalligina catilarak carpici bicimde dile getirilmis.

""

Yargic, savci, avukat, bilirkisi birbirlerine baktilar. Ne yapabilirlerdi? Ortada bir suc vardi ama, cocugun babasi savciliga sikayet dilekcesini vermedikce, hazirlik, ilk sorusturma dosyalari tamamlanip, sanik onlerine getirilmedikce ne gelirdi ellerinden? Avukat, vekalet almadikca soz sahibi degildi ki cocugun babasi adina!

Bir avcinin bir oduncuyu vurmasi zaten vakayi ediyeden sayiliyor. Bunun ustune bir de butun canlilar cinselliklerini ozgurce yasarken, cocugun ugradigi tecavuzun odunculardan birinin agzindan (Odunculardan biri: "Ben anlamistim" dedi yavasca.) normallestirilmesi, tahmin edilebilir bir olay haline gelmis oldugunun vurgulanmasi onemli bence. Cumali, toplumsal sozlesmenin iflas etmis oldugunu mu soyluyor alttan alta?