UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Sökük

25 Oca 2012
özak

Gün çekilirken her şey daha gerçek, pervasız ve yalın. Yalnızlık daha ürkünç. Uyusam geçer belki ya da şuracıkta ölüversem. Yok olsam incinmem artık şu var olma saçmalığından.

Nasıl dingin, huzurlu bir sabaha uyanmıştım oysa. Son günlerde her gece saati kurup her sabah geç kalmayı rutine dönüştürmüşken bu sabah bu rutini bozup kendiliğinden uyanıyorum. Onun dışında her şey sıradan aslında. Bu sıradanlıklar gebedir ya tüm fırtınalara. Pırıl pırıl bir gök, sakin sokak, cıvıl cıvıl bahçem. Evim, tertemiz evim. Arsızca gülümseyen menekşelerim. Artık benim olmayan her şeyim.

Ya şimdi ne yapıyorum? Bu dağılmışlıkta, bu izbede oturmuş parçalarımı dağıtıyorum her tarafa. Dönecek hiçbir yerimin olmadığını hatırlayarak.

Mutfağın açıldığı balkondaki zambakların rayihası baş döndürüyordur hala. Varsa eğer hala dönecek bir baş… Şimdiyse rutubet ve şarap kokusuna karışmış insan kokuları. Midem bulanıyor. Garsona içmediğimi söyleyebilmek için ah açabilsem bir ağzımı. Duyabilsem sesimi. Şimdi şuracıkta kussam hiç şaşırmaz etraftakiler biliyorum. Gecenin bu saatinde, bir başına içen bedbin kadından bunu da beklerler artık. Ama en çok saatlerdir gözünü ayırmadan beni süzen, yılışık, çipil gözlü herif şaşırır eminim. En çok da onun midesi bulanır.

Sabahın köründe ‘Onu seviyorum, ayrılalım.’ demeseydin yaşanmayacaktı bütün bunlar. Yanımda olacaktın… Sen olsaydın kusmaktan da korkmazdım bu kadar. Başımı serin ellerinin arasında tutar temizlerdin kusmuğa bulanmış saçlarımı , yüzümü şefkatle. Evet hep şefkatliydi ellerin, gözlerin. Şımarabildiğim tek yer senin yanındı. Ürkekliğimin koruyucu kabuğu içinde kendimi hayata karşı güvende hissetmiştim yanında daima.

Sen olsaydın kadehimi doldururdun. Boşalan kadehimi, sana bakarken sevgiden coşmuş gözlerimi, minnettarlığımı severdin. Şimdi mutlu değilim. Yalnızlıkları çoğaltan şu izbe yerde varlığım daha bir eksiliyor gözümde. Değersizliğim cebinden düşmüş gereksiz bir kâğıt parçasına dönüşüyor. Acıtıyor içimi. Almak için eğilmiyorsun bile. Ne zaman vazgeçtin benden? Ne zaman yitirdim sahi ben seni? Onu sevdiğini anladığın an kadar uzak mı ?

Nasıl parlaktı daha bu sabah her şey. Sen telefon edip geleceğini söylediğinde yine bir şey unutmuş olacağını düşünerek bakınıyorum ortalığa. Anahtarlar, çantan ya da başka bir şey… Sesin kaygılı. Hayır. Hiçbir şey unutmamışsın oysa. Bana söylemeyi unuttuğun şeyler dışında. İçim burkuluyor. Sen kaygılısın. Bense büyümüş gözbebeklerinde keskin bıçağın yansısı olan bir hayvan kadar ürkek. Telefondaki sesinden daha korkunç gözlerle bakıyorsun bana. Bir çırpıda söyleyiveriyorsun ayrılmak istediğini. Sonra yüzündeki o rahatlamayı , derin oh çekişi hissediyorum. Ekliyorsun. Kalabilirmişim evde. Ev benim olsunmuş. Umutsuz bir buyruk gibi çınlıyor hala kulaklarımda sesin. Şimdi kapattığın perdenin gerisinde bıraktın beni ve her şeyi. O perdenin gerisinde , bana bağışladığın bu evde mutlu mesut yaşanır mı sanıyorsun? İstemiyorum evini de. Çantamı sessizce alıp , kapıyı gürültüyle çarpıyorum. Atıyorum kendimi sokağa.

Erken mi kapanır acaba burası? Öyle olsa keşke. Ben burada sonsuza dek oturabilsem, ölemeyeceksem eğer. Yoksa sabaha dek açık yerlerden biri mi? Soramıyorum hiçbir şey. Konuşursam sesim korkutacak beni. Şimdi burada olsan için yanardı biliyorum. Şefkatin ve koruyuculuğunla çatlattığın kabuğuma döndüğümü düşünür üzülürdün. Vurduğun bu darbe görüşümü nasıl daralttı ki hala güzel anlar hatırlıyorum senle ilgili. Yok artık. Hiçbir hatıranın gölgesine sığınamam bundan böyle.

Ne zaman yitirdim ben seni? Beni merak ediyorsundur bahçeye bakan balkonda oturup sigaranı tüttürürken. Cezveye iki kişilik kahve koyuyorsun belki de sadece onca yılın habisleşmiş alışkanlığıyla. Kim bilir… Evlilikte mutlu olunamayacağını içten içe bilirdin. Ama benim öğrenmem için kafama bu balyozu yemem şartmış. Kopuş yaşamak lazımsa eğer gelişmek için , bak koptum artık. Lime lime saçılıyorum etrafa. Buraya bile… Yaşamın anlamını ararken bunu mu buldun sen. Bulduğun anlamın tokadı bana fena çarptı. Ne ararken ne buldun. Huzurumuzu kaçırdın. Bu sızıyla da yaşayabilir kişi elbet. Düşünebilir. Hatta başka hayatları izleyebilir.

Karşı masadaki çift mesela nasıl da mutluluk arsızı görünüyor ikisi de. Kadın saatlerdir aynı dolu kadehle oturuyor. Arada kaldırıp dudaklarına değdiriyor. Belli ki sadece eşlik ediyor. Bağırsam... Ne bu ciddiyet kızım be. Bu kurulmalar, bu alım, ağıra satmalar… Çoktan geçti süresi bunların. Dik şu zıkkımı kafana da rahatla . Arada bana bakıyor kadın. Kadıncağız. Sonra adama ne söylüyorsa adam hafifçe dönüp göya çaktırmadan bakıyor. Benim bu iffetsiz hallerimi kınıyorlar belli. Ama mutlu da oluyorlar. İbretlik buldukları halim kadına değer kazandırıyor erkeğinin gözünde.

Garson kapattıklarını söylüyor. Bezmiş gibi saatler süren sessizliğimden, garipliğimden. Ben de bıktım kendimden. Bir otel odası bulmalı kalkınca. Yaşadıklarımın üzerinden kabuslar geçmeli belki de. Sabah kalkıp olanları değil olacakları düşünmeliyim. Önce cevabını bulamayacağım sorularla acıtırım canımı. Sonra söküklerimi dikmek için davranırım. Uyumam lazım önce…

ÖZLEM AK

Kategori:

Re: Sökük

"Sökük"ün terkedilmiş bir kadının psikolojisini, daha doğrusu terkedilmişliğin psikolojisini iyi yansıttığını düşünüyorum. Bilinç akışı okuru yormuyor, ayrıntılar yerli yerinde.

Varoluş, mide bulantısı gibi göndermeler üzerine de düşünmek gerek.

Gözüme çarpan ufak tefek noktalar:

""
Hiçbir şey unutmamışsın oysa. Bana söylemeyi unuttuğun şeyler dışında.

""
Hiçbir şey unutmamışsın oysa. Bana söylemeyi unuttuklarını saymazsak...
Biçiminde olsa daha akıcı olacak sanki.

Bir de kadının adamı evin balkonunda hayal etmesi bana biraz tuhaf göründü. Adam da o gece eve gitmezmiş gibi düşündüm. O nedenle adamın evde/rahat oluşuyla kurulan tezat üzerine biraz daha çalışmak gerekebilir diye düşünüyorum.

Özlem Ak'ın ellerine sağlık. Yeni öykülerinizi de bekliyoruz.


Re: Sökük

Teşekkür ederim Eren,eleştirileriniz benim için gerçekten önemli.Öykünün akıcılığını durağanlaştırdığını düşündüğünüz cümlelere çektiğiniz dikkati önemsiyorum.Son bölümdeki belirsizlik konusunda da haklısınız.