UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Sinekler

22 Ara 2012
turgut

Bir sinek vızıltısıyla uyandım. Kasıklarıma bir sancı saplanmıştı. Beyaz duvarları yer yer çatlamış bir odanın ortasında, ayakları çürük bir sandalyeye oturmuş, uyukluyorum. Yüzümün tutuştuğunu hissediyorum. Alnım yanıyor. Ateş çalan bir adam görüyorum.

Ansızın kasıklarıma götürdüm elimi, acıyla kıvrıldım. Parmaklarımın ucundaki koyu kahverengi lekelere baktım. Bir kez bir caddede yürürken yanımdaki camekanda güzel kıyafetli bir adamın yüzüme karşı işediğini görüp camı kırmıştım; onun lekesi mi? Beni tanımayanların lekesi, o insan tüneli, keşmekeş; üstüste binmiş vücutlar. Kalk! diye bağırmışlardı. Kalksana ulan! Bugün olduğu gibi sessiz miydim o gün, bana vurduklarında?

Güzel kıyafetli o adam. Ben biraz olsun ona benzesem beni tanırdı. Yatmış mıdır onunla? O an, yüreğimin üstüne bir şey oturmuştu. Yatmıştır, evet. Bir oyuncak bebek alacaktım ona ama kimse benle alay edemezdi, aldatamazdı beni. Gidip suratlarına suratlarına vurmak istemiştim. Bir kez daha yüreğimin üstüne bir şey oturmuştu, delik deşik bir boşluk.

Sustum çünkü o oyuncak bebeğin sarı saçları vardı. Hiçbir şey istemiyordum o sıralar; içimdeki konuşmalardan biri bitip diğeri başlıyordu, kendi kendini kemiren bir böcek gibi odamda oturuyor, sessiz sessiz düşler kuruyordum. Bebeği denize atmıştım, kocaman bir denize; güzel kıyafetli adam olsa atmaz, odasının bir köşesine koyup anılarını tazelerdi. Bulaşık gözlü bir kadını hatırlardı. Attığım zaman su bulanmıştı, halka halka, ötekiler gibi.

Silkindim. Yine bir odanın ortasında, çürük bir sandalyenin üstünde buldum kendimi. Alnım yanıyordu. Başımı kaldırıp tavana baktım, gözlerim kamaştı; hemen yanıbaşımda büyükçe, yuvarlak bir lamba: yayılan kırmızı bir ışık bütün odayı doldurmuş, alnıma vuruyor. Bir şeylerin köpürdüğünü duydum içimde. Bakışlarımı çekip önümdeki masaya, masanın üzerindeki sinek ölüsüne çevirdim; tekrar geldi, içime oturdu bir sıkıntı.

Yüzüme vuran kırmızı ışıktan bunalıp kalktım. Kasıklarım hâlâ sancıyordu ama alnım-daki yanıklık geçmiş gibiydi. Yürüdüm. En dipteki duvara yanaşıp pantolonumu sıyırdım, o sırada elimdeki kahverengi lekeler parıldadı, yere çömelip işemeye başladım.

Sessizlik. Başım dönüyordu, acıkmıştım. Bir an, kulaklarımda bir vızıltı duydum, hiç ses etmedim, bir süre sonra vızıltı büyüdü, büyüdü, netleşti. Bir kadın ağlıyordu. Bir evin kapısı yumruklanıyor, bağrışlar duyuluyordu. Kalk! diyordu birisi. Kalk ulan! Kalk! Sonra sesler kesildi. Yok olup gitti, ben de unuttum, unuttum işte! Oysa gülebilirdim, onun gibi, gülebilirdim, gülebilirdim. Onun peşinde sokaklardan, sokaklardan geçebilirdim ama bir kez yenilmiştim bu kavgada, biliyordum. Her şeyi! Bir başka yenilgiye tahammül edemeyecektim. Ama yine yılmamıştım, gittiğimde beni tanımadığını söylemişti. Yalancı. Alçak yalancı!

Gözlerim kararıyor. Yavaşça sırtımı duvara verip doğruldum, pantolonumu üzerime geçirdim. Kusacağım. Masanın üstünde iki sinek ölüsü vardı. Bir an, pis koktuğumu düşündüm; olağanca şiddetiyle, bir lağımın ağzı kadar pis koktuğumu.

Yüzükoyun düştüm. Ağzımdan acı acı, yeşil sular döküldü. Kasıklarımı tuttum. Patlayacakmış gibiydim. Yerde, öylece, usulca yattım. Çıplaktım. Çıplak kendim, çıplak bir kadın vücudu hemen yanımda. Rezil bir sahne. Rezil! Rezil! Bir usturam olsa. Bir usturam olsa ulan! Ben seni tanıyorum, desem. Sessizce. Onu düşüne düşüne. Sessizce.

Avuçlarım karıncalanıyor. Onu gördüğüm ilk gün de mi karıncalanmıştı? Yoksa bebeği satın aldığım gün mü karıncalanmıştı? O güzel kıyafetli çocuğu gördüğüm gündü belki?

Sanki avuçlarım her zaman kaşınıyordu.

Onu seviyordum. Yanındaki güzel kıyafetli delikanlıyı öpmüştü, biliyordum ama yine de onu çok, çok seviyordum. Avuçlarım kaşındıkça onu sevdiğimi hatırlıyordum.

Birden kapı açıldı, içeri girdiler; iki adam, bir kadın.

Boğuk bir sesle konuştu birisi:
- Sen daha ölmedin mi?
- Yok, dedim; ölmedim.
- Kemiklerin bile kokmuş, dedi kadın.
- Koktu, dedim.

Kadın, sinek ölülerinin üstüne bir bardak koydu.
Dokunmadım.

- Sen mi öldürdün? dediler.
- Hayır, dedim. Ben, ona bir şey yapmadım.

Bir an bekledim. Yüzleri çizgisiz, kırışıksızdı.

- Yanındakine, dedim. Ona.

Kara bir leke vardı bardağın altında, öğürdüm. Güldüler.
Bir daha kusmaya başladım.

Ayıldığım zaman, sokaktaydım. Buraya nasıl geldiğimi bilmiyordum. Bir binanın girişine, basamakların üstüne yatmıştım. Karanlıktı. Yağmurluydu. Gelip geçenler bakıyorlardı. Hepsi, bir anda aynı, birbirinin tıpatıp aynısı göründüler gözüme. Yağmurun altında, kırmızı poşedi parlayan bir adam geçti önümden. Baktım, içim burkuldu. ‘Neden?’ dedim. ‘Neden böylesiniz?’ Cevapsız. Kalktım. Yürümeye başladım.

Başım zonkluyordu. Aklımı toparlayamıyordum. Ne olduğunu kestiremiyordum. Hafızam buhar olup uçmuş gibiydi. Midem guruldadı. Bir şeyler yemek isteğiyle dikildim. Yağmur yavaş yavaş diniyordu. Çamurlara bata çıka ilerlemeye devam ettim.

Bir otobüs durağına geldiğimde durdum. Bir çeyrek sonra bir otobüs yaklaşmaya başladı. Durakta yalnız ben vardım. Aklıma kazınmış bir oyuncak bebekle otobüsün önüme kadar gelip durmasını seyrettim. Sanki bütün kent, otobüse sıkışmıştı. Yüzlerce, binlerce insan vardı içeride; kıpkırmızı bir ışıkla dolmuştu.

O kırmızı poşetli adam, en öndeki koltuğa oturmuş, yanağını avcuna dayamış uyukluyordu. Onu daha önce başka bir yerde daha gördüğümü düşündüm. Bir türlü çıkaramadım.

Ansızın gözüm şoföre takıldı. Bekledim. Alnı terliydi; kopkoyu bir ter. Yüzü çizgi çizgi olmuştu. Bir mendil çıkartıp şakaklarını ovaladı, arkasındaki kalabalığa baktı. Suratını ürkek bir ifade kapladı, elini önündeki düğmelere götürdü, otobüsün kapılarını açtı, indi ve derin bir nefes çekip süratle koşmaya başladı. Koşarken kahkahalar atıyor, çığlık çığlığa bağırıyor, bir kapıyı tekmelermiş gibi ayaklarını savuruyordu. Yağmur başladı.

Herkes, ifadesiz suratını şoföre dikmişti.
Peşine düştüm.

21 Aralık 2012

Kategori:

Re: Sinekler

Sinekleri dün okuyabildim. Turgut'un hikaye ediş tarzının olgun olduğunu düşünmeme karşın, özellikle imge kullanımında fazla işaret edici olduğunu, dolayısıyla okuru rahat bırakmayan yönünün kimi zaman zorladığını hissediyorum.

Öyküyü yeniden okuyacağım.