UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Salt İnsana Yöneliş

12 May 2009
Barış Acar

Haldun Taner
"Salt İnsana Yöneliş"
Kızıl Saçlı Amazon/ Yaşasın Demokrasi/ Tuş,
Ankara, Bilgi Yayınevi, 1998,
s. 214-231.

İndirmek için tıklayınız:
Öykü forumdan kaldırılmıştır (Bkz: Forum İşleyişi).

Kategori:

Re: Salt İnsana Yöneliş

Öyküye bayıldım.

""
“her şeyi ilk kendilerinin keşfettiğini sandıkları, her şeyin en iyisini, en güçlüsünü, en görülmemişini kendilerinin yapacaklarına inandıkları, o bir daha geri gelmeyecek mutlu gençlik günleri…”

diye bitmiş öykü.
Öyküdeki gençlerin, edebiyatla, sanatla ilgilenmeleri, kendilerini paralamaları, bir de dergi çıkarmaya kalkışmalarında hoşlandıkları, aşık oldukları kızın gözüne girme çabası, aşk meşk meselesi söz konusu ama uğraştıkları alanla gerçekten ilgili olduklarını sanıp buna inanıyorlar da. Günümüzde durum çok vahim. Toplumsal konumlarına çalışan, saygınlık kazanmak, çevrelerinde değer, itibar görmek için sanatla edebiyatla, dergiyle uğraşan, salt bu sebeple civarda dolaşan ne çok ne çok numaracı var. Bir öykü de onları anlatmak için yazılmalı.


Re: Salt İnsana Yöneliş

Öyküde geçen O'Neill ve Priestley için...
Elif'in de değindiği gibi yazın meraklısı olan bir yığın farklı insanın iç dünyalarını yansıtmaya çalışmış H. Taner. Bence son derece de başarılı olmuş. İnsanların zaaflarıyla, çelişkileriyle var oldukları sanırım H. Taner öykülerinin gerçklerinden biri. Kendine akacak yollar arayan ve farklı yerlerde noktalanan 12 yaşam son derece etkili anlatılmış. Arttırma'da da bahsettiğim gibi yazar, girdiği her çevrede insanları başarıyla gözlemleyebilmiş ve bu yönünü her öyküsünde ustalıkla kullanmış.


Re: Salt İnsana Yöneliş

Öykünün yazıldığı dönemde çıkan edebiyat dergilerine ya da dergilerdeki ürünlere pek ağır taşlar atıyor Taner. Dergi çıkaranların ya da ürün verenlerin edebiyatı önemsediklerine, bunu mesele edindiklerine inanmıyor, sevgiliye ulaşmanın bir aracı haline geliyor hem ürün hem dergi:

""
“Örneğin: Cengiz’in “Odama İlk Geldiğin Gün” adlı şiiri, Ünal’ın “Votkanı Susuz İçerdin” adlı hikâyesi, Tansu’nun “Senden Önce, Senden Sonra” adlı nesri, Ayhan’ın tavanarası ressamları sergisine alınan “O ve Biz” adlı somut kompozisyonu.”

Öykünün isminin “Salt İnsana Yöneliş” olmasında da bir muziplik var. Sanki felsefi bir anlam içeriyormuş gibi ama aslında öykü kişilerinin asıl mesele edindikleri mevzuuyu işaret ediyor. Pek çok edebiyat dergisinin ömrünün kısa kısa kıpkısa olmasının nedeni Haldun Taner’in bu tespitinde gizli olsa gerek.


Re: Salt İnsana Yöneliş

Öykü üzerinde, özellikle dönemin sanatsal oluşumları, dergileri vb. üzerinde durarak, daha çok ayrıntıya inmek lazım. Ancak daha önce ben "Reis" üzerinde durmak istiyorum. Bu karakter nedense baştan sona bir erkek olarak canlandı benim gözümde. Sanki kadın kimliği getirilip sonradan eklenmiş gibi ona. Satır aralarında anaçlık vb. değinilerde bulunuluyor; ancak bunun karakteri kadın olarak kurmada yeterli olduğunu düşünmüyorum. Sanki Haldun Taner karakteri erkek olarak görmüş, öyle kurmuş; sonradan vazgeçip kadın yapmış gibi geldi bana.

"Salt insana yöneliş" adlandırması, dönemin hümanistik yaklaşımı, İkinci Dünya Savaşı sonrasının varoluşçuluktan beslenen acı çekmiş insancıllığını anımsatıyor. Öte yandan, Kant'ın Salt Aklın Eleştirisi izlenerek insanın dünyasının algısı tarafından sınırlanmışlığı da öykünün temel sorunlarından biri olabilir.

Bu arada, öyküde geçen "dün erken, yarın geç olacaktır" ifadesi Lenin'in Ekim devrimini haber verdiği yazısının ayaklanmaları ateşleyen komutu olarak da bilinir.


Re: Salt İnsana Yöneliş

Barış Acar dedi ki:
"Salt insana yöneliş" adlandırması, dönemin hümanistik yaklaşımı, İkinci Dünya Savaşı sonrasının varoluşçuluktan beslenen acı çekmiş insancıllığını anımsatıyor. Öte yandan, Kant'ın Salt Aklın Eleştirisi izlenerek insanın dünyasının algısı tarafından sınırlanmışlığı da öykünün temel sorunlarından biri olabilir.

Öykünün adı Barış'ın sözünü ettiği Kant'ın eleştirisini ya da hümanist yaklaşımı çağrıştırıyor olabilir(ben de felsefi bir anlam içerdiğini düşünmüştüm) ama, Barış, öyküde bu konu irdeleniyor demek istiyorsa öykünün temel sorunlarından birinin bu olduğunu sanmıyorum. Belki Taner, edebiyata ya da sanata konu olması, incelenmesi, irdelenmesi gereken önemli kavramlar dururken yapılıp edilenleri teşhir etmek istiyor.

Barış Acar dedi ki:
Sanki Haldun Taner karakteri erkek olarak görmüş, öyle kurmuş; sonradan vazgeçip kadın yapmış gibi geldi bana.

Barış'ın bu görüşüne de katılamayacağım. Taner'in gözünden kaçmazdı, karakter konusunda sonradan fikrini değiştirseydi önceki yazdıklarında gerekli düzeltmeleri yapardı diyecektim ama neden olmasın, kimi hatalar Taner'in gözünden de kaçabilir. Fakat ben öyküde başından sonuna, aşık olunan bir kadın gördüm. "reis" in öyküde öykünün yazıldığı dönem için bir anlamı olabilir belki.


Re: Salt İnsana Yöneliş

Öykü 1956 yılında yazılmış. Tarihi girip edebiyat bu tarihteki dergilere baktım. Türk Dili Dergisi çıktı kaşıma ilk. Benim öyküden çıkardığım sonucu(öykü kişilerinin dergi çıkarmaktaki, şiir, öykü, düz yazı vs. yazmaktaki maksatlarına dair iddia ettiklerimi) bu tür bir taramayla incelemem olanaksız. Ama o dönemdeki Türk Dili'ne dair bir fikir verir düşüncesiyle, Bilge Karasu'nun Metis Yayınları'ndan çıkan, Susanlar adlı kitabından küçük bir alıntı yapacağım:

""

Öykü
Yıllar önce yazdığı bir mektup vardı. Özenle saklıyordum aldığım günden beri. Mektubu aldıktan bir yıl kadar sonra Ankara'ya gidip kendisiyle görüşebildiğimde, adımı söyler söylemez "Evet" dedi, "ben size mektup yazdım geçen yıl."
Şaşmıştım.
İlk görüşmemizdi. Gerçi ben onu daha önce de görmüştüm: 40'lı yılların sonlarında Eminönü Halkevi'nde yaptığı bir konuşmada. Ama o beni ilk kez görüyordu o gün.
Yabancı dil bilip bilmediğimi sordu. Fransızcadan sınava çekti ardından. Yanıtlarımdan birinde duraklar gibi olmuşum; on üzerinden dokuz buçuk mu, dokuz yetmiş beş mi ne verdi.
Ankara'dayım artık, bir süreden beri. Evine, akşam yemeğine çağırmıştı. "Beşinci Gün"ü Türk Dili'ne vermek istiyordum ama görsün, o kabul etsin, ondan sonra dergiye yollarım diye düşünüyordum. Öyküyü aldı, teşekkür etti, cebine soktu. Yemekten sonra "Bakalım şu öyküye" dedi, kağıtları cebinden çıkarıp açtı, okumağa başladı. Yüzüne dikmiştim gözlerimi. İlk sayfanın ortalarında kaşları çatıldı, ağzı güldü, "Oldu mu ya?" dedi, "Aman Bilge Bey, ne yapmışsınız? Çocuğu işetiyorsunuz ortalık yerde." Gülüyordu. "Bizimkiler böyle bir şeyi kabul etmezler... Dünyada etmezler... "Okudu sonuna dek. "Siz bunu başka sir degiye verin. Bizde çıkmaz."


Re: Salt İnsana Yöneliş

Aslında o yılların edebiyat dergiciliği üzerine, daha önce Eren'in göstermiş olduğu bir kaynak var internette: 1950'ler Türkiye'sinde Edebiyat Dergiciliği - Aslı Uçar (Bilkent Üniversitesi Yüksek Lisans Tezi 2007, Tez Danışmanı: Süha Oğuzerdem).

Burada dönemin dergileri olarak Hisar, Varlık, Mavi, Yeditepe ve Pazar Postası incelenmiş. Ayrıca dönemin toplumculuk, gerçekçilik, Garip ve İkinci Yeni üzerine süregiden tartışmalarına da değinilmiş. Kimi istatistik ve künyelere de tezin sonunda yer verilmiş. Öyküyle kimi eşleştirmeler yapılabilir herhalde. Ancak titiz bir araştırmaya girişilmeden dedikodu boyutunda kalma ihtimali de güçlü olduğundan buna hiç girişmiyorum. Yine de teze bir göz gezdirmenin öykü açısından çok açıklayıcı olduğunu düşünüyorum.


Re: Salt İnsana Yöneliş

Barış'ın verdiği adresteki metni baştan sona değilse de, metnin ilgimi çeken kısımlarını okudum. İncelenen dergiler öyküde iddia ettiğim nedenlerle çıkan dergiler değil kuşkusuz. Pekçok şair, öykücü, eleştirmen yetişmesine olanak vermiş, edebiyatın gelişmesine olanak sağlamış dergiler. Ama metnin başlarında yüzün üzerinden derginin çıktığından söz ediliyor. Bu dergilerden birini hedef almış olabilir Taner; yani benim iddia ettiğim nedenler için.
Metinde ilgimi çeken bir bölümü, Taner'in de adı anıldığı için aşağıya alıntılamak istedim:

""

Mavi’nin 1955 yılındaki aynı sayısında Türk edebiyatında “değerler sistemi”ni tartışan bir soruşturma başlatılır. Mavi’nin 26, 27 ve 28’inci sayılarında yürütülen soruşturma kapsamında sırasıyla Bekir Çiftçi, Özdemir Utku, Ahmet Oktay, Tahsin Yücel, Bumin Güney, Demir Özlü, Güner Sümer, Orhan Duru, Muzaffer Erdost, Yılmaz Gruda ve Attilâ İlhan “Bugün Türk Edebiyatının kabul edilmiş bir değerler sistemi vardır. Bu değerler sisteminin okuyucu önünde tartışılmasına taraftar mısınız? Niçin?” sorularına yanıt verirler. “Değerler sistemi”nin tartışılması beraberinde bir olguyu daha getirir: yerleşik değerlerin “tasfiye”si. Bekir Çiftçi, soruşturmaya verdiği yanıtta yeni nesle düşen görevin “edep sınırlarını aşmadan, insafı elden bırakmadan, şahsiyata düşmeden ve nihayet eser vermeyi ihmal etmeden bugünküleri ‘tasfiye’ etmek” olduğunu belirtir (Cool. Ahmet Oktay da, yeni neslin görevinin değerleri eleştirerek ortaya çıkarmak olduğunu belirtir ve bu açıdan “bu tartışma ve tasfiye olmalıdır ve olacaktır” der. Tahsin Yücel de “sahte değer”leri silmek açısından tartışmanın gerekli olduğunu, ancak bu tartışmayı yaparken ön yargılardan ve şahsi kaygılardan uzak olmaya dikkat edilmesi gerektiğini söyler...
Soruşturmaya katılanların çoğu edebî değerlerin kişisel kaygılardan uzak bir şekilde tartışarak ve eleştirerek “tasfiye” edilmesinin gerekliliğini vurgulasalar da, çoğu, yanıtlarında edebî değerlerin tartışılmasından çıkıp kişilere yönelik iddialarda bulunmuştur. Örneğin, Bekir Çiftçi’ye göre “Sabahattin Kudret, Behçet Necatigil, Melih Cevdet, Metin Eloğlu şair, İlhan Tarus, Tarık Buğra, Samim Kocagöz, Naim Tirali hikâyeci geçinmektedir”. Demir Özlü’ye göre “[Haldun] Taner sanatçı bile sayılmamalı”dır. Güner Sümer yanıtında “Bir Külebi yıllardır beylik kafiyeler düşürmekten, bir Salah Birsel Hacıvâtlık, bir Haldun Taner, meddahlık yapmaktan bıkıp usanmamıştır” ...

1950'ler Türkiye'sinde Edebiyat Dergiciliği - Aslı Uçar, Bilkent Üniversitesi Yüksek Lisans Tezi 2007,


Re: Salt İnsana Yöneliş

Öyküyü okudum; ama düşüncelerimi toparlayıp yazamadım bir türlü; oysa öyküyü okumayı önermiş sorumluluk da almıştım.