Sabah
Sabah ezanına uyanırım. Ezana ince bir köpek uluması karışır. Biter. Uzunca bir sessizlik. Ardından uzun uzun öten horoz. Ortalık ağarmak üzeredir. Tuvalete inerim. Merdivenin tahtaları inilder. Her basamakta farklı. Sabah serinliği. Yatarım yeniden. Bir vakit sonra, dalar gibi olduğum, uyku ile uyanıklık arasına martı çığlıkları dökülür. Dere tarafından. Kesilir sonra. Her sabah aynı vakitlerde. Başlar ve biter. Bir çığlık, bir çığırtı.
Pencerelere hafif bir aydınlık düşer. Zamanla çoğalır. Duvarlarda gölgeler, askıdaki elbiselerin karaltıları, masa üzerindeki sürahi, bardak. Işık an an, karanlık köşelere yürür.
Kalksan pencereye gitsen. Perdeyi aralasan. Komşu evin kiremitli çatısı, bacadan yükselen soba dumanı. Boş sokak arası. Dere, kıyıda sazlıklar. Üzerinde tahta köprü. Tahta köprüde keçiyi sağmış, elinde bakraçla bir kadın mı olur? Yoksa katıra semeri vurmuş, alttaki paldımını bağlayan yüzü uykulu bir adam mı? Hiçbir şey yoksa, sakin sakin akan dere vardır. Tahta köprünün bir ayağına bir martı konmuştur. Yeni konmamıştır. Olmuştur bir zaman. Yorulmuş, sırayla ayaklarını kaldırıp, dinlendiriyordur. Kenarındaki söğüt saçlarını suyun aynasına döksün mü? Akan derenin aynası olmaz.
Yastığın ucundaki kitabımı açarım.
Alt kattan anamın sesi gelir. Ne dediğini çıkaramam. Sabah namazına kalkmıştır. Abdest almış, buz gibi suda, zaten hiç ısınmayan, kemikli damarlı elleri daha bir üşümüştür. Babama bir şeyler söyler. O kısa karşılıklar verir. Anlayamam sözleri. Mırıltıları gelir. Babamın sesinde uykudan yeni uyanmanın tınısı. Dış kapının menteşesi ses verir. Anam odun almaya çıkmıştır. Odunluktan bağırtısı gelir. Soğuk havalarda odunluğa sığınan köpeği kovalıyordur. Korkar köpeklerden. Nedensiz. Birkaç odun, biraz piren. Piren tutuşturmalık. Bir daha gıcırdar dış kapının menteşesi. Odanın kapısının önündeki fayansın altı boştur. Basıldığında taşın taşa hafifçe vuruşuna yakın bir ses çıkar.
Birkaç sayfa çeviririm.
İyice ağarmıştır ortalık. Duvarlarda perdelerin desen gölgeleri. Viraneliğe bakan perde aralık hafif. Daha keskin bir ışık sızıyor aralığından. Kalk. Çek perdeyi. Kaba, boğum boğum, bedeni yongalı incir ağacına bak. Yapraksız, çıplak dallarına bak. Uçlarında açan çiğ tanelerine. Daldaki göğsü gri, kanadı siyahlı beyazlı kuşa. Siyah kuyruğu yukarı aşağı sallanır. Konmuştur emaneten. Gidecek gibi durur her an. Uçar gider. Uçtuğu dal salınır bir iki. Dalın ucundaki çiğ damlası düşer. Kalk hadi, çek perdeyi.
Alt kattan, yeni yeni tutuşan maşingadan yanık dal, tutuşan pirenlerin kokusu gelir.
Saçaklarda kesik kuş cıvıltıları. Derenin öte yakasından sitemli bir köpek kayıldaması, aç eşeğin anırtısı karışır birbirine. Sıra onlardadır. Müezzin, horoz, martılar susmuştur. Sırasını bekler. Yanmış dal, piren kokusu da yerini, kızarmış yumurta, kaynayan ıhlamur kokusuna bırakır. Anamın seslenişinin eli kulağındadır; Oğlum! Gel hadi yavaş yavaş. Oturalım da bir şeyler atıştıralım. Bak hava iyi bugün.
20.03.2014
Re: Sabah
çay önümde, şöyle bir göz gezdiriyordum ki "uzun hikaye"deki yazılara...senin bu yazınla karşılaştım.... bir yudum çay içtim... keyif aldım... ne kadar sakin bir üslup bu. abartısız... naif yani.. şimdi bir yudum daha alıyorum çaydan... dere canlandı gözümde... sabah ezanı ile başlayan yaşam... köpeği, martısı, oğlanın elindeki kitap anne... eşyanın üzerindeki çiğ...
çok güzel sadece bir tasvir olarak kalsa da...
Re: Sabah
Harika bir atmosfer öyküsü!
Re: Sabah
Öyküde tekrarlayan bazı ifadeler var. Sürücü'nün muazzam duyan kulağına (öykü atmosferi kuruşuna demek istiyorum bununla) yakışmayan tekrarlar.
Bir de, sonunda döngüyü tamamlamayan, eksik kalan bir şey var hissini alıyorum. Öte yandan ana ile oğul arasında bir gerilim var, adı konmamış ya da bir boşluk. Öykü onun öyküsü bana kalırsa. Vakit bulduğumda daha detaylı yazmak isterim bu öykü üstüne.
Re: Sabah
Öykünün sonunda şu paragraf vardı. kaldırmıştım;
"Koyarım ayracı kaldığım yere. Kalkarım. Tahta merdivenin bastığım her basamağı farklı iniltiler çıkarır. O gün böyle başlar."
Re: Sabah
Oyku ikili bir kurguya sahip. Bir yanda anlaticinin tasvirleri var. Yazarin yazdiklari belki de. Ana sahneyi bu kisimlar kuruyor. Bir nevi uzerinde hareket edilecek "zemin". Ote yanda da kendine komut veren, uyku ile uyaniklik arasindaki yazar/ okur var. Bu ikinci kisim, ikinci tekil sahis anlatimi okuru metne cektiginden "yonelim" olarak anilabilir.
Yalnizca anlatim bicimi degil, karakterler ve eylemler de benzer ikilikler tasiyor: Ana-baba, uyku-uyaniklik, okuma-eyleme.
Baba ile kurulan garip bir ozdeslik seziyorum. Anlatici da baba da uykudalar. Ikisi de mirildaniyor bir sekilde. Ne dediklerini, niye dediklerini pek anlamiyoruz. Oysa ana oyle mi; kanli-canli, hem de kemikli, damarli, usumus elleriyle. Psikoanalistler biraksa kopegi kovmasiyla baba-ogul'un ataletine baskaldirdigini bile soylerim. Korktugu kopek midir, yoksa tembellik mi? Belki de evin iclerine dek sizmis, aralarinda dolanan olumu kovalar odunluktan. Dogayi cagirir, kendisi de doga olarak. Muezzin sesini keser boylelikle.
Surucu'nun metinden cikardigini soyledigi kismin cikmasi yerinde olmus bence. Keza eylemi onceleyen bu ikili kurgu eylemden daha onemli oyku icin. Hatta eylemin halihazirda olmakta oldugunu gosteriyor bize. Bu yuzden gunun basladiginin belirtilmesi gereksiz gorunurdu bana oykude.