UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Pıhtı

04 Tem 2012
Cihan Başbuğ

Uzunhikaye'nin kurucu yazarlarından Barış Acar'ın ilk öykü kitabı Pıhtı çıktı. En kısa zamanda okuyup hakkında düşünmek,konuşmak, tartışmak dileğiyle...

Kategori:

Re: Pıhtı

Harika bir haber. Hemen edinmeli.Barış yürekten kutluyorum. Kitap ismin için de ayrıca kutlanmalısın bence.


Re: Pıhtı

Pıhtı'yı okudum. İçinde bir defayla anlaşılıp, çözümleyemediğim bir sürü öykü vardı. Ben de yeni baştan okumaya giriştim. Bu da yetmedi, bazı öyküleri defalarca, öykünün bazı yerlerini anladığımı, çözümleyebildiğimi düşünene kadar tekrar tekrar okudum. (Özellikle Akrep Üzerine Sıkıcı Bir Çalışma)

Öykülerle ilgili duygularımı, izlenimlerimi daha sonra paylaşmayı düşünüyorum.

Öykülerdeki geniş anlatım arayışları yelpazesi, her öykünün daha fazla bir dikkatle okunmasını gerektiriyor. Bu geniş anlatım olanakları denemesinin öykülerin uzun bir zaman diliminde yazılmasının yanında, kendine uygun bir anlatım arayışından mı kaynaklandığını bilebilmek olanağı yok.(kendimce)

Barış Acar'ı böylesine yoğun, düşündürücü, anlamlarını ilk anda vermeyip, belirli bir okuyucu katılımı gerektiren öyküleri için kutlamak istiyorum.


Re: Pıhtı

Öyküleri köyde okudum. Bazısını soğan tarlasının, bazısını denizin kenarında. Bazısını da kahvehanenin sıcak, kuytu bir köşesinde. İlginç bir anımı paylaşmadan geçemeyeceğim;

Okuduğum öyküden bir-iki satır okuyup, uzun uzun boşluğa baktığımı fark edememişim, yan tarafta oturan bir arkadaşımın dikkatini çekmiş.

"Ne biçim okuyorsun sen öyle?" dedi.

"Gözlerin, bakışların kitaptan daha çok boşluklarda, başka yerlerde geziniyor."

Böyle oldu.


Re: Pıhtı

Teşekkür ederim. "Pıhtı" zor bir kitap. Bunu biliyorum. Zorluğu derinliğinden mi geliyor, yoksa dil ve biçim konusundaki bitmek bilmeyen arayışından mı; kestirebilmek zor benim açımdan. Hele ki derinliklerin aslında yüzeyin kendisi olduğunu savunan biri için bunu cevaplamak olanaksız belki de. Sadece bu öykülerin birer "açık yapıt" olarak okunma çabası benim için mutluluk verici. Tekrar teşekkürler.


Re: Pıhtı

Mehmet Sürücü dedi ki:

"Ne biçim okuyorsun sen öyle?" dedi.

"Gözlerin, bakışların kitaptan daha çok boşluklarda, başka yerlerde geziniyor."

Bunu çok sevdim. Tam da öykülerin yapmayı denediği şey. Yaşama gitmek... Smile


Re: Pıhtı

Akrep Üzerine Can Sıkıcı bir Çalışma

""
“Akrep oradaydı. Ancak henüz değil.”

Akrep ne? Nasıl bir şey bu; hem var henüz yok?

Öykü içerisinde ne zaman zehirli kuyruğunu kullanacağı belirsiz bir tehlike, gerilim öğesi mi? Değil, daha çok simgelediği, tehlikenin, ölümün, gerilimin, sıradan, günlük yaşamdaki varlığı gibi.

Akrep, babayı aileden ayıran, sofradan bir tabak eksilten şehir mi, annenin mutfaktaki bitmeyen sıkıcı yorucu işleri, ortalığa saçılmış öteberi, konu komşu, yaşamın dertleri, tasaları, pireli kediler mi? “Kutu gibi bir ev”deki eğitilmemiş zehirler mi?

""
“(Yavaş ve sinsi, akrebin öyküdeki işlevi.)”

Günlük yaşantımızda hiç eksik olmayan bir korku, bir tekinsizlik duygusu mu akrep?

Eskiden çıplak ayakla gezmekten korkmazdık. Bazen ayaklarımızı cam keser, çivi batar, en küçük parmağını, sokağın en sivri taşına çarpardık. Acırdı, kanardı. Sonra ayakkabısız gezemez olduk. Sanki çıplak ayakların yere bastığı her an, her yerde, kuyruğu havada, sokmaya hazır bir akrep varmış gibi. Bu gibi oldu günlük yaşam. Yoksa öyküdeki akrep bundan mı var? Her an bir şeylerin bizi zehirleyeceğinden, acı çekeceğimizden korkmuyor muyuz? (Aşırı yorum derdinden nasıl koruyacağım kendimi?)

""
“Patlayan bir akrebin dadacı öyküsü, can sıkıcı bir simge, dedi öyküsüz öykücü, ölmeden hemen önce.”

Tam bir şeyler anlamaya başlamışken, nereden çıktı bu “dadacı öykücü”. Şimdi tüm anladıklarımı, yorumladıklarımı akıldışılık, rastlantı, sezgi ve (yazarı gizlice içten içe, güldürüyor mu acaba bu kaygım? Nereden bilecek böyle bir şeye takılıp kalacağımı? Mutlaka takılacak birisinin olacağını düşünmüştür) bir alaycılığın filtrelerinden mi geçirmem gerekiyor?

Dadaizm: Sanatta akıldışılığı, rastlantıyı, sezgi ve alaycılığı ön plana çıkaran, temelde yıkıcı bir sanat ve düşünce akımı. Burjuva değerlerine karşı duyulan tiksintiden kaynaklanan bir protesto ve yerleşik estetik değerlere meydan okuma.(1)

Bazı şeylere tekrar bakmam gerekiyor. (Ne kadar çabadan sonrasında teslim olup, gerisini zaman kaybı olarak değerlendireceğim? Kaç yönünü düşüneceğim bir sözcüğün?)

Mahşerin dört atlısı; akrep, çocuk, anne, baba. (Ya Dadaist öykücü? Bir öyküyü anlamaya nereden başlanır?)

Öykünün "düz" anlamı :

""
“Ama değil. Öyle olmadı. Çocuk, tavan arasından indi. Baba, öte şehirlerin birinde yok oldu. Anne boyun büküp... kedilerle.”

Ana-babayı çocuğun ölümünden daha umutsuz hale getirecek olan nedir? Havada savrulan küfür, sofradan düşen tabak, ailenin dağılmasının, parçalanmasının en az sözcükle anlatımı.

Baba şehirde, yorucu bir işte çalışıyor. Geçim sıkıntısı çekiliyor. Doluya koyuyor almıyor, boşa koyuyor… Anne çocuğuyla beraber günboyu. Ev işleri, mutfak işleri, telaş, tekdüzeliğin bıktırıcılığı. Komşularla dertleşmeler, kedilerin avuntusu.

Bir gün baba aileyi terk eder. Şehirden savrulup köyü bulan küfür, sofradan düşen tabak.

Çocuk olan biteni anlayamaz. Üzülür. Tavan aralarında, kuytu köşelerde gizlice ağlar. Bu kuytu köşelerde , bir gün çocuğu akrep ısırır. Anne akrebin ısırdığı yeri oyup, zehiri emer, tükürür. Çocuk kurtulur.

Öykünün “düz olmayan” anlamı;

Burası biraz eğri büğrü, bazen bir hat üzerinde gittiğini düşündüğümde bile kendi gerisine, kendi üzerine düştüğünü, kapandığını sandığım bir çizgi gibi.

Diğer öyküleri de okumaya çalışıyorum. Çok beğendiğim, kullanışlı bulduğum bir özelliği var kitabın; aralarda bolca boş yerler, sayfalar var. Okundukça buralara düşüncelerimi yazdığımda, Barış Acar’ın “Açık Yapıt” nitelemesinin bir parça bunu da söylediğini düşünüyorum.Smile (Bu bir parça latife olsun diye yazıldı)

NOT: Parantez içerisindeki sözler benim bazen iyi, bazen kötü diğer yanımın söyledikleri. Bir yüzü melek, diğer yüzü şeytan iç ses.

Kaynak:
Felsefe Sözlüğü.Ahmet Cevizci.Paradigma Yayınları. İstanbul.1999


Re: Pıhtı

Öncelikle yorumlar için çok teşekkürler. "Aşırı-yorum" yorumun olmazsa olmaz ikiz kardeşi. Ne kadar varsa o kadar iyi. Keza, aşırı-yoruma çok gittiğinizi de düşünmüyorum.

"Öykü", benim için, yazıldıktan sonra tek başına yaşamaya başlıyor. O yüzden üzerine ne söylesem boş. Öykü diyeceğini demiş ya da diyememiş oluyor zaten. Ancak "akrep"i sevdiğimi söyleyebilirim.

Dadacılık meselesi öykünün edebiyat geleneklerini boşvererek anlatısını aklına estiği sırayla, sıçrayarak, ima edip bırakarak kurmasından kaynaklanıyor (En azından benim için). Daha çok da, "patlayan akrep" kısmı ilgilendiriyor beni söz konusu cümlede. Çehov'un imge kullanımıyla ilgili ünlü kuralına epey uzaktan bir yerden taş atıyor.

Bu arada, bütünlüğü üzerine ne hissettiğimi söylemek gerekirse; kitabı her elime alışımda, hâlâ, buna hiç de gerek yoktu diye düşünmekten kendimi alamıyorum.


Re: Pıhtı

Kitap üzerine bir şeyler söyleyebilmek için tatil yorgunluğunu üstümden atmayı bekleyeceğim sanırım. Ama bu arada "Akrep Üzerine Can Sıkıcı Bir Çalışma" öyküsü üzerine daha önce burada konuşmuştuk.


Re: Pıhtı

Pıhtı

Pıhtı’daki yıldızla ayrılmış bölümleri, kolajın birer parçası olarak düşünüyorum, bu yüzden baştan sona hepsine birer numara verdim.

(3)

""
“Çocukken ben, her trene binişimde, ki sık sık, istemediğim kadar sık, olurdu bu, tren çorak bir toprağın, dağların, ağaçların, ağaçlarla gizlenmiş derin uçurumların arasında kıvrıla kıvrıla ilerlerken, cama yaslanır, geniş düzlüklere açılan ovaların içinde yuvarlanan o küçük, yıkık evlerden birinde yaşadığımı hayal ederim.”s.13

Başkası olmak, camda (aynada) yansıyan ben olmak. Kendini bir görüntü yapmak. (Bu ikinci tanım bana Morel’in Buluşu”nu anımsatıyor. Orada, kahraman en son çözüm olarak, sonsuza dek yaşayabilmek için kendisini bir filimografik görüntüye çeviriyordu) Burada söz konusu olan, bir çocuğun başkası, yansıyan ben(ne kadar ben?), diğeri kavram(lar)ını bulgulaması mı acaba? Şunu düşünüyorum, bu, hareket eden bir nesneden dışarıya, uzağa, yakına, ötelere bakarken, diğer tarafta ol(ama)mak duygusunu deneyimleriz çoğu kez. Bu her yaşta oluyor. Ama burada anlatılan özellikle çocukluk dönemindeki farklılığının ne olabileceği mi?.

(5)

""
“Bilincinde olduğumu sanırdım; yolculuklarımızda gittiğimiz yerlerin aslında olunan değil, geçilen yerler olduğunun. Böylece insanın kendi semtine hiç uğrayamamış, uğramayacak oluşunun…(s14)

Tren(olunan yer) – Dışarısı(Geçilen-Olunamayan Yerler)
Yaşam Yolculuğunda beden(Tren) = Dışarısı((olunan yer)
Yaşam Yolculuğunda beden(Tren) = İçerisi (Geçilen-Olunamayan Yer)

14. Kolajdaki tespit;

""
“Çocukluk, gençlik ve yaşlılık arasında uzayıp giden bir tren olabilir insan. Bütün. Ama her penceresinden farklı görüntüler olan.”s.15

İnsan’ın sürekli bir oluşum olduğunu çıkarmam gerekiyor bu parçalardan.

(9)

""
“Çok sonra, yeniden, o yerde olmaya çalışırken fark ettim; bu kendiliğinden birikmiş bir şeyi boş yere saklamaya çalışmaktı.”s.14

Yeniden bir yerde olmanın olana(ksızlı)ğı. Çekmek, fotoğraflamak, desenlemek; orada olamamak, orada oluşa bir engel, farklı, onları değiştiren çaba aslında. Bu gidişi, kolajın o anlık karesini yaşam olarak algılarsak, bunu kalıcı, gelecekte her zaman kullanılabilir hale dönüştürmenin, dönüştürme çabalarının, quantum fiziğinde, parçacığı gözleyen gözlemcinin, olayın koşullarını birebir etkileyip, değiştirmesine benzetiyorum biraz da. Boşver yaşa.

(10)

""
Cam, açıklayıcı bir fikir. Orayı görmek için açıldığı halde, seni oradan ayrı tutan. Daha çok sana orayı kapatan.” S.15

Cam; görmenin yolu, olmanın engeli. Camda yansıyan çocuk yüzümüz?

(13)

""
“Tren yalnızca görüntülerin değil, zamanın ve hızın da içinden geçiyor”.s.15

Tren,(Çocukluk-Gençlik-Yaşlılık) zamanın içerisinden geçiyor. Trenin(yaşanan anın) hızı; her yaşta, her yerde aynı değil. Zamanın hızı, yaşayana, çevrenin etkilerine göre belirlenen bir akışı, geçişi var diyebilir miyim?

(14)

""
“Çocukluk, gençlik ve yaşlılık arasında uzayıp giden bir tren olabilir insan.”s.15

Tren-Trendeki Çocuk-Ev-Evdeki Çocuk
Ev-Evle Tren Arasındaki Boşluk(Yaşam Süresi)-Tren
(Bir şeyler karıştı gibi kafamda. Bir mola istemeli miyim hakemden)Smile


Re: Pıhtı

“Bu benim canavarlar gezegeninden yapacağım son yayın. Bir daha asla edebiyatın boktan denizinde boğulmayacağım. Bundan böyle tevazuyla şiirlerimi yazacağım ve açlıktan ölmemek için çalışacağım, yayımlamak için uğraşmayacağım.” s.115

Bolano’nun uzak Yıldız adlı romanının sonlarına doğru bu cümleyi okuduğumda, Barış Acar’ın Pıhtı’sından bir "Meraklısına Not" geldi aklıma;
“Sizce de gerekmiyor mu, kılları orlam gibi olmuş edebiyat denlen şu haspaya Çamsakızı bir ağda.s.112

Alıntılar;
Pıhtı.Barış Acar.Sıcak Nal.İstanbul.2012
Uzak Yıldız.Roberto Bolano.Metis yayınları.İstanbul.2008


Re: Pıhtı

Pıhtı üzerine söyleşi, inceleme ve eleştirileri barındıracak olan blogunun yayına başladığını da buradan duyurmuş olayım: Pıhtı - blog


Re: Pıhtı

Bu akşam 19.30'da Açık Radyo'da Matbuat Dünyası programına katılıyorum. Mesut Varlık'la Pıhtı'yı ve Varlık dergisinin bu ayki sayısı için hazırladığımız "Yaratıcı Yazarlık Endüstrisi" dosyasını konuşacağız.


Re: Pıhtı

Süper haber Smile


Re: Pıhtı

Çok güzel bir haber. Aylar sonra sesini duyabileceğiz sonunda (al artık şu mikrofonu Tongue)


Re: Pıhtı

Dinleyeceğim. Programın dinlenebileceği link aşağıda.

http://www.acikradyo.com/#


Re: Pıhtı

Yayın çok kısa ama anlamlıydı. Söyleyecek şeyi bitmiş olanın sanattaki rolünün bitmesi, "üslup" dediğimiz şeyin arayış içindeki sanatçıyı yok ettiğini ne güzel anlattı Barış Acar.

Ezber öğretilerle, tanımlarla belirlemeye çalıştığımız "üslup"un sakatlığı ...

"Ürün , üründür ama sanat değildir." Zira sanat mevcut kanonların dışında bir gerçeklik arama, devinimdir.


Re: Pıhtı

Güzel bir söyleşi oldu. Ağzınıza sağlık. Yaratıcı yazarlık dosyalarının, eğer suskunlukla geçirtirilmeye çalışılmazsa, hayli ses getireceğine inanıyorum. Türkiye'de zaman içinde bu konuda epey büyük bir "piyasa" oluştu. Edebiyat dergilerinin okurları içinde bu türden atölyelere devam eden çok sayıda kimse olduğu düşünülürse, birilerinin hiç olmazsa zevahiri kurtarmak adına savunmaya geçmek zorunda kalcağını sanıyorum. Dergileri okuyabilme şansım olmayacak sanırım, ama yansımalarını takip etmeye çalışacağım.


Re: Pıhtı

Söyleşinin kısa olduğunu ben de söyleyebilirim. Ama benim için harflerden, kelimelerden, bir metin üzerinde paylaşılan didiklemelerden oluşan Barış Acar'ın yıllar sonra bir de sesi olması değişik bir duyguydu.

Şunu merak ettim; acaba Barış Acar'da bu söyleşinin yazıya dökülmüş hali var mı? Varsa bu paylaşılabilir mi?

Bunu soruşumun nedeni şu; özellikle yazan kişinin(sanatçının diyelim) her zaman "kanon"a karşın yazması gerektiğini vurgulayıp, zamanla yolun veya yöntemin "kanonlaşması" halinde yazarın o zaman da orada olmasının yanlışlığını vurguladığı(yanlış anlamadıysam) bölüm tartışmaya değecek bölümllerden birisi bence. Ve ben burada, Uzun Hikaye'de bu konuyu hep beraber konuşmak isterdim.


Re: Pıhtı

Teşekkürler arkadaşlar. Ben de nasıl başlayıp nasıl bittiğini bilemedim. Yaratıcı yazarlık üzerine birkaç not tutmuştum, onlara geçmek fırsatı bile olmadı.

Yazı dışında varolmak benim çok sevdiğim bir yol değil (Nietszche duysaydı bu lakırdmı bir temiz sopa yerdim), ama fena geçmedi sanırım. Biraz dağınık da olsa Pıhtı'nın derdini, yaratıcı yazarlık gibi meselelerle neden uğraşmak gerektiğini anlatabildim.

Konuşmanın metni yok doğal olarak. Eş zamanlı gelişen bir şey. Ancak bir süre sonra Açık Radyo arşivinde yer veriyor kayıtlara. Yüklendiğinde linkini paylaşırım buradan.

Desteğiniz, dinlediğiniz, var olduğunuz için teşekkür ederim.


Re: Pıhtı

Söyleyişi güzeldi, süre yeterli değildi.eleştirilerim ve ekleyeceklerim:

sanat tarihinin en temel problemi neyin sanat olup neyin olmayacağına karar verecek bir nihai değerlendirme mercisinin olmamasıdır.dolayısıyla sanatçının edimselleşme tarzı kanonla bir karşıtlık ilişkisiyle tanımlanamaz. sanatçının karşıtlaşabileceği bir kanon fikri fantazmdır, zira kanon hiç bir zaman bir iç tutarlılık sergileyememektedir.yani, kanon kendi sınırlarını sürekli olarak ihlal etmek suretiyle bir yasa ortaya koyabilir. işte sanatçı tam da bunun için her zaman kanonla birlikte, bu ihlal etme hareketinde ortaya çıkar. dikkat: kanona bir tepki olarak değil, kanonun iç dinamiği olarak ortaya çıkar sanatçı. kanona karşı ve "kanonun dışında" özerk bir özne değildir.
***

oktay dedi ki:

Geleneksel sanat felsefesinin (ve sanat tarihçilerinin) en büyük “sorunu” onun nihai olarak neyin sanat olup neyin sanat olmadığına karar veremeyecek olmasıdır çünkü sanat eserini, sanat eseri olmayandan ayıran; sanatsal yaratımın keyfi buyurganlığıdır. Sanatsal faaliyetin ortaya çıkabilmesi için, “estetik olmayan” “estetik olan” ayrımının keyfiyetle buyurulması gerekir : Yani sanatsal faaliyet, bizzat kendisini de sanatsal faaliyet olarak inşaa etmek zorundadır.
http://www.uzunhikaye.org/icerik/sanat-ve-metafizik-uzerine-deginiler-1795


işte keyfi bir buyruk ile gerçekleştirilen bu ayrım ("sanatsal olan" ve "sanatsal olmayan" ayrımı) salt sanatsal bir mesele değildir.söz konusu buyruk bir "yasa" (kanon) ve bu yasanın nasıl olup da işleyebildiği ona nasıl olup da itaat edildiği sorularını sormamıza yol açar.dolayısıyla da bu artık -tabi böyle bir şeyin olduğu varsayarsak-"salt sanatsal" bir mesele olmaktan çıkmıştır.başka bir ifade ile sanatsal bir sorun olan kanon meselesi nufuz alanını genişleterek tüm yaşama ilişkin bir sorun haline gelmiştir.

**
sanatçının kanonun iç dinamiğindeki ihlal hareketleri olarak ortaya çıkması demek, kanonun ancak bu kendi kendisini ihlal edişi sayesinde edimselleştiğini söylemek demektir. yani eğer kanon kendisine eşit sadece kendisinden ibaret bir "kendinde şey" olsaydı o bir kanon olarak kaale de alınamazdı. yani kanona "itaat etmek" ya da kanona "direnç göstermek" gibi şeyler de söz konusu olamazdı. buna şunu ekleyelim : sanatsal yaratım ya da yaşam söz konusu olamazdı.

yasanın öyle değil de böyle olmasının herhangi bir akli sebebi yoktur. yasanın içeriği tamamen keyfidir ancak önemli olan nokta bir yasanın işlemekte olduğudur. buyruk ortaya konulmakta ve buyruğa itaat edilmektedir. itaat, yasanın kendi kendisine itaatidir. yani buyruk ve itaat da birbirinin karşısında yer almazlar. yasa,kendi buyruğuna itaaat edişini içerir, değilse artık o bir yasa da değildir. öyleyse başa dönersek sanatçının mantıksal mekanı kanonun kendi kendisini ihlal ediş çizgisidir. sanatçı ne mutlak olarak kanonun dilini konuşma fantazmı ne de kanonun dışından kanona karşı savaşma fantazmıdır. (yani bu iki sanatçı tasavvuru da fantazmdır) sanatçı , tabir yerinde ise kanonun ortaya çıkış anında, yani yukarıda sözünü ettiğim ihlal anında belirir.


Re: Pıhtı

Kuramla uğraştığı için sürekli kanon arayan, baktığı her yerde kanon gören ve aynı zamanda o kanonun ihlallerinin yarattığı yırtıklarda yaşamayı seven biri olarak oktay'a katılmamak elimde değil.

Konuşmada lafın belini büküp tam tamına dile getiremediğim şeyleri söylemiş. Ancak dikkatini bir noktaya çekmek isterim. Kanonun iç dinamiği olarak ortaya çıkan sanat fikri -oktay'ın özenle uzak durduğunu bildiğim- diyalektik çağrışımlar taşıyor. Benim için büyük sorun teşkil etmiyor.

Kanon olan sanatçı ya da kanona karşı olan sanatçı fikirlerinin ikisinin birden fantazm olduğu ise praksis üzerinde defalarca kendini göstermiş bir doğrudur. Kanonun kendisi gibi onun aracılığıyla dile getirilen düşünceler de sadece mevcut olgunun dile getirilmesi için birer indirgeme olarak işe yarayabilirler.


Re: Pıhtı

söz konusu diyalektik çağrışımların farkındayım ama zaten dyonysos diyalektiğin damarlarında akan şarap değilse nedir ki... Smile


Re: Pıhtı

Pıhtı üzerine Mesut Varlık'la Açık Radyo'da yaptığımız söyleşinin kaydı: Matbuat Dünyası / 05-02-2013

(Söyleşiye aynı zamanda şuradan da ulaşılabiliyor: Pıhtı - Blog)


Re: Pıhtı

Pıhtı'nın ilk baskısında olmayan Gezi sonrası öykülerinden birisi: Direniş

Barış Acar, Pıhtı'daki biçim çekirdeğini kırma arayışlarını ikinci kitabında devam ettireceğe benziyor diye düşünürken, Oğlan Bizim Kız Bizim'de karşılaştığım Direniş, bu düşüncemi ileri taşıdı... Şöyle ki bu öyküyü neden ilk kitabının ikinci baskısına aldı diye düşündüm. Sanırım Pıhtı'da süren ve kitabın özünü oluşturan yeni bir biçime doğru arayışlar devam edecekti. O halde neden ilk kitaba eklendi Direniş? Belki de Barış Acar hala hesaplaşıyor Pıhtı'daki öykülerle ve bizlerle...

Okur, Pıhtı'daki öyküleri tekrar tekrar ele aldıkça akıbetini kestiremediği bir dinamizmin -ki böylesi doğal olan olacaktır- içinde bulacak kendini. Yazmaya sadık kalem kadar, okumaya sadık okurların aralayabildiği öyküler için Pıhtı'yı tartışmaya devam edeceğiz.


Re: Pıhtı

""
O halde neden ilk kitaba eklendi Direniş? Belki de Barış Acar hala hesaplaşıyor Pıhtı'daki öykülerle ve bizlerle...

Cihan'ın dediğinden şunu anlayacağız sanırım, her yeni baskıda başka-veya farklı bir "Pıhtı" çıkyor ortaya. Sayfa sayısı belirsiz, baştan sondan kapak kartonları kopuk, veya yırtık veya unutulmuş, belki farklı nesil(3. tür gibi)bir kitap. okuyup koyuyorsunuz kitaplığınıza, sabah kalkıyorsunuz, güncellenmiş.Smile
(Borges'in buna benzer bir öyküsü vardı, bitmeyen kitap temalı.

Seneler öncesi, resim öğretmenim, kulakları davul çalsın, Ekrem Kahraman, Benim resimlerim hiç bitmiyor ki, seneler sonra bir şeyler ekleyip, bir şeyler çıkarıyorum, demişti. Bir eserin noktalanması, bitirilmesi sanırım eserin yaratıcısının içindeki değişimlerle, çalkalanmalarla, koşturmacayla ilgili. Bunun yanında, içinde kaplumbağalar gezen sanatçının da tabi ki, eserinin değişimiyle ilgili kavramları, yaptıkları farklı olacak(bu bir eleştiri değil-içi kaplumbağa olmak da kolay değil)

Bilemiyorum.
Gerekirse her yeni baskıda biraz "Pıhtı" alırız.


Re: Pıhtı

Cihan Başbuğ'a ve Mehmet Sürücü'ye teşekkür etmeliyim. Keza aklımdakilere dair hiçbir ipucu vermediğimi düşünürken tam da peşinde olduğum şeyi yakalayıp çıkarmışlar Pıhtı'nın içinden.

Özündeki fikir de şu: Pıhtı büyüyor.

İkinci baskının renginin kararması da (beyazın üzerine kaplanmış duman grisine bürünmesi de) bu metafor üzerine gidiyor.

Pıhtı'dan başka kitap yazar mıyım; yazmak ister miyim. Buna da çok emin değilim. Öykü alanında o kadar üretken (piyasadaki karşılığı her yıl bir-iki kitap çıkarmak demek bunun) bir adam olmamama karşın geçen yıldan beri epey öykü birikti elimde. Bir kısmını da Uzun Hikâye ile paylaştım (ya da burada doğdular zaten).

Pıhtı özünde eklektik bir kitap. On-on beş yıllık bir deneyimi aktarıyor. Yeni yazdıklarım da bu eklektik yapının içine girerse iyice işin içinden çıkılmaz hal alacak; farkındayım. Yine de başka türlüsünü düşünemiyorum.

(Elbette bambaşka tematik problemleri olan dosyalar üzerinde de çalışıyorum. Ancak bunları zaten Pıhtıvari bir öykü deneyimi olarak görmüyorum. Kendi başlarına meselesi olan başka varlıklar onlar.)

Düşündüklerimizi gerçekleştirmeye ömür yeter mi, bilinmez. Çoğu kez ömür yapıp etme enerjimizin tükendiği yerle tanımlıdır. Sonra başkalarının ömrünü yaşamaya başlarız, onlara paydaş olmak adına sürdürürüz kendimizi. Pıhtı'nın ne kadar büyüyebileceğini de bu ömür periyodu belirleyecek sanıyorum.

---
Hiç aklımda yoktu bunları yazmak. Sabah sabah...
İyi ki varsınız. Teşekkürler.

pihti2-kapak.jpg

Re: Pıhtı

Pıhtı kelimesinin, kabuk bağlamak katılaşmak anlamına gelen "pektos"(eski Yunanca)kelimesinden geldiği düşünülürse.. İçeriğin sabitlenmeyip zamanla genişleyip değişir olması oldukça manidar. Pıhtı'yı yeniden okurken ellerimi de büyütmem gerekecek. Güzel şey...