Palto
Annem seçerdi giydiğim paltolarımı. O üstüme ne giydirirse, benim paltom da o olurdu. Çocuk yaşlarımda memur babamın paltosundan bozmaydı ve annem üç kardeşe bölerdi onun eskimiş paltosunu. Sonraki yıllarda ise büyük kardeşiminkiydi kullandığım. Ya kısa gelir ya da dar olurdu, bir türlü bana uymazdı giydiklerim.
Gençliğimde ceketle giderdim okula, bir de boğazlı kazak, ayağımda da postal. Şimdi ilk kez, kendim seçeceğim giyeceğim paltoyu. Artık elim ekmek tutuyor. Kış yaklaşıyor, ben hala nasıl bir palto alacağıma karar veremedim. Annem arkamdan fısıldayıp duruyor: “Gel beraber alalım.”
Biliyorum ona “Hayır” diyeceğim.
Alacağım palto kısa olmayacak, eskiden subayların giydikleri gibi kalın yünlü kumaştan hatta içine yağmurdan, kardan su geçirmeyecek cinsten olacak. Yakalarını kaldırdığımda kulaklarımı kapatsın ki soğuktan üşümesinler. Hani soğuk kış günlerinde yorgan niyetine de kullanılsın.
Öyle ya! Bu dünyanın kırk bin hali var…
Fabrika önünde bildiri dağıtırken, şöyle uzun soluklu bir sıcaklık sağlamalı bana. Kediler gibi titrememeliyim. Anlayacağınız yaltaklanmamalıyım kimseye sırf üşüdüm diye. Spartakistlerin giydiğinden olsun. Kan lekesi düştüğünde üzerine, belli de olmasın.
Bildiğiniz gibi değil… Annem üzülür o zaman.
Gorki’nin romanlarındaki Pavel’in kullandığından olsun ki; hani steplerde avare dolaşırken bir akşam, serserilerle ateş yakmış, uzanıp yere yıldızları seyrettiği zaman onu nasıl koruyorsa paltosu beni de öyle korumalı paltom. Çobanın biriyle sohbet ederken, bahar gününün soğuk ve ıslak havasında bir şey olmasın bana yeter.. Yoksa… Tahammül edemem çobanın gülümsemesine. Bir de… Elimde kır çiçeği demeti, sevdiğim kıza onu uzatırken, yağan yağmurun ıslaklığında, içine alıp, sıkıca sarmalıyım onu.
Biliyor musunuz? O kadar mağaza dolaşmama rağmen bulamadım aradığım paltoyu. Annem yine bana sesleniyor: “Zaman geçiyor, gel beraber alalım” diye. “Asla!” diyorum bu sefer. “Asla… Asla…” Ben alacağım bu sefer paltomu. Böyle söylüyordum ama nerede bulacağımı da bilmiyordum açıkçası aradığım paltoyu.
Bir gün… Ayaklarım beni bir eskici dükkânına götürdü.
Re: Palto
Öyküde bir anlatıcı sorunu var gibi hissediyorum. Üçüncü tekil şahıs elinden dinlesek sondaki vuruş daha iyi oturacak sanki. İlk elden anlatımın samimiyeti ile anlatının büyük resmi bilen içgörüsü örtüşmüyor. Aksi takdirde Kharms öyküsü tadında olacak metin.
Re: Palto
Yorumun için teşekkürler sevgili Barış, Evet Kharms öykülerini burada okudum çok etkileyici öykülerdi. Üçüncü tekilde yazılsa "palto"nun anlamlandırılmasında değişiklik olabilir hiç düşünmedim bunu. Ancak "keşke" dediğim bir şey var, o da şu: Gogol dan sonra Dostyoveski den itibaren gelen yazarların bir "palto" öyküsü yazmasını çok isterdim. Bunun "gerçekleşebilir" olmasını düşünmek bile beni çok heyecanlandırıyor. Mesela Nobel ödülü alan yazarlar yapsa bunu... Ya da bir yazar çıksa, sanki Dostayevski, Çehov yazıyormuş gibi palto öyküleri yazabilse...
Re: Palto
Genç öykücüler yazsa daha anlamlı olur bence. Nobellikler zaten köfte olmuşlar coktan.
İlk vakit bulduğumda bir 3. tekilleştirmeye gireceğim. Bakalım ne olacak.
Re: Palto
Öykünün dili, okuyucunun içine girmesine müsaade etmiyor. Bu nedenle yansıtmak istediği duygu yoğunluğunu okuyucuya yaşatamıyor.
Re: Palto
Yorumunuz için teşekkür ederim sevgili Hasan Hüseyin..