UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Öykü Dergiciliğimiz ve Sorunları

04 Eki 2008
kadiryüksel

Öykü dergiciliğimizin sorunlarına geçmeden önce öykü dergiciliğimizin kısa bir tarihçesine bakmanın yararlı olacağını düşünüyorum. Cumhuriyet sonrası ilk öykü dergimizin yayın tarihi 1927. “Resimli Hikâye” isimli bu dergi dil devriminden önce yayımlandığı için eski yazıyla yayımlanıyor. On dört sayı yayımlanabiliyor. Halit Ziya’dan Osman Cemal’e, Reşat Nuri’ye kadar pek çok öykücümüzün öyküleri yayımlanır. Yayımlayan Behçet’tir.

1951 yılında “Resimli Hikâyeler” isimli dergi yayımlanır. Her ayın birinde ve on beşinde yayımlanan, popüler bir dergidir “Resimli Hikâyeler”. Yirmi yedi sayı yayımlanan bu derginin öykücülüğümüze katkısı tartışılabilir, en azından okuyucu kazandırmak anlamında bir katkısı olduğunu söyleyebilir miyiz?

İlk sayısı 1947 yılında yayımlanan bir öykü dergisi var ki, işte asıl o dergi öykücülüğümüzün önünü açan bir dergi olur: Hepinizin bildiği, öykü dergiciliğimizin, öykücülüğümüzün ustası Salim Şengil’in, öykücülerin Salim Amcasının çıkardığı “Seçilmiş Hikâyeler”. Salim Şengil ustamızı iki yıl önce sonsuzluğa uğurlamıştık. “Seçilmiş Hikâyeler”in ilk otuz yedi sayısında yalnızca öyküye yer verilmiştir. Daha sonra 1952’den 1957’ye kadar şiire, eleştiriye de yer veren öykü ağırlıklı bir dergiye dönüşür. “Seçilmiş Hikâyeler”den sonra Salim Şengil, eşi, öykücülüğümüzün bir başka ustası Nezihe Meriç’le birlikte “Dost” dergisini çıkarır. “Dost” öyküye ağırlıklı olarak yer veren bir edebiyat dergisidir. Öykü dergisi olduğu söylenemese de, yeni yazarların, yeni öykücülerin yetişmesinde katkısı vardır. O dönemin dergilerinin hepsi bir okul gibidir aslına bakarsanız. Sadece öykü dergisi olarak değil, edebiyat dergisi olarak hepsi birer okul işlevi görür, gerçekten edebiyatın kalbi o dergilerde atar.

“Seçilmiş Hikâyeler”den sonra yeni bir öykü dergisi için on sekiz yıl beklenecektir. 1970’lerin ikinci yarısında, sevgili Mustafa Balel’in, Sivas’ta öğretmenlik yaptığı yıllarda çıkardığı “Öykü” isimli dergi çıkagelir. “Öykü” dergisi yedi sayı yayımlanabilir. Son üç sayısında şiir de yayımlayarak bir edebiyat dergisine dönüşmüştür.

On yıl sonra, 1984’te isminde öykü sözcüğü olan bir dergi daha yayımlanır: “Yaba Öykü”. Ama “Yaba Öykü” ilk sayısından itibaren şiire ve diğer türlere yer vermiş, öykü ağırlıklı bir dergi olarak sürdürmüştür yayın yaşamını.

1980’lerin sonlarında “Yaşasın Edebiyat – Hikâye ve Hikâye Sorunları Dizisi” yayımlanır. Tam olarak bilemiyorum ama kısa ömürlü bir dergi olur, üç ya da dört sayı yayımlanır. Yayın yönetmenleri İbrahim Yıldırım ve Cengiz Öndersever’dir.

Bu yıllar öykücülüğümüzün sürgün yıllarıdır. Edebiyat dergileri öyküye çok az yer verir. Hak ettiği yeri alamaz öykü. Ama öykücülüğümüz suskun mudur? Elbette ki hayır, öykücülerimiz sürgünde de olsa öyküler yazmaya, öykücülüğümüzün düzeyini her geçen gün arttırmaya devam ederler.

1995 yılının sonlarına gelindiğinde öykücülüğümüze soluk aldıracak, öykücülüğümüzü sürgünden yurduna çağıracak, öyküye kendi cumhuriyetini kazandıracak bir dergi yayımlanır: “Adam Öykü”. Şunu mutlaka belirtmek gerekir, o yıllarda Memet Fuat yazılarıyla bir öykü dergisine kapı aralamış, öykü dergiciliğini özendirmiştir. “Adam Öykü”nün yayın yönetmenliğini Semih Gümüş üstlenir. Uzun yıllar sonra sayfalarını sadece öyküye ayıran bir dergi yayımlanmaktadır nihayet. “Adam Öykü”den önceki öykü dergilerinin neredeyse tamamı bir zaman sonra başka türleri de içine almış dergilerdir. “Adam Öykü” yayın yaşamı boyunca öyküye sadık kalarak kendisinden sonra gelen öykü dergilerine de yol gösterici olur. Öykücülüğümüz de, öykü dergiciliğimiz de önemli bir ivme kazanır. Kaliteli basımıyla, ağırbaşlı ama sevecen olmayı da başarabilen sunumuyla, genç öykücülerimize verdiği değerle üzerine düşeni fazlasıyla yapmıştır “Adam Öykü”. Öykü dergiciliğimizde en uzun süreli yayımlanan öykü dergisi olmuştur. 1995’ten 2005’e, 58 sayılık bir serüven.

Hemen arkasından “Düşler Öyküler” dergisi gelir. Özcan Karabulut’un yayın yönetmenliğinde, Ankara merkezli bir öykü dergisidir “Düşler Öyküler”. Dokuz sayı yayımlanabilmiştir. Öykücülüğümüze en büyük katkısı öykü günleridir diye düşünüyorum. “Düşler Öyküler” dergisinin öncülüğünde Ankara’da başlayan öykü günleri birçok kentte düzenlendi. Bugünde burada sekizincisi yapılıyor.

İzmit’ten iki öykü dergisi katılır öykü dergiciliğine. Kısacık bir ömrü olan “Fayton Öykü” ve on iki sayı yayımlanabilen “Üçüncü Öyküler”. “Üçüncü Öyküler” öykü geleneğimizin köşe taşlarına dosyalar hazırlar ve bir dönem genç öykücülerimizin ilgi alanında olur.

Ankara’daki genç öykücüler “Bir Bilet Gidiş Dönüş” isimli dergiyi yayımlarlar. Gene Ankara’da “Kum” dergisi yayımlanır. Damar dergisi öykü ekiyle çıkar, yayın yönetmeni İzzet Kılıçlı’dır. Ama İzzet Kılıçlı’nın zamansız ölümüyle öykü eki de sona erer. Bu arada İzzet Kılıçlı’nın daha önceleri çıkardığı “Yazıt” dergisini de hatırlamadan geçmeyelim. “Yazıt” dergisine emek verenler çoğunlukla öykücüler olmuştur ve “Yazıt” bugünün usta öykücüleri olan pek çok öykücüyü kazandırmıştır öykücülüğümüze.

Ankara öykü dergiciliği açısından önemli bir kent olmayı sürdürür. “Kül Öykü” dergisi yayımlanır. Bir iki kez ara verir, tekrar yayımlanır. Şimdilerde “Kül Öykü” öykü gazetesi olarak yayın yaşamını sürdürüyor.

Gene Ankara’da Özcan Karabulut’un yönetiminde “İmge Öyküler” dergisi yayımlanır. “Düşler Öyküler” den daha geniş kadrolu bir dergidir “İmge Öyküler”. Tasarımıyla, yazılarıyla özenli bir dergidir. Ama yedi sayılık bir ömrü olur onun da.

İstanbul’da Ahmet Sait Akçay’ın yönetiminde “Eylül” isimli öykü dergisi yayımlanır. Ne yazık ki, o dergi de kısa ömürlü olacaktır. Genç öykücülerin bir araya gelerek yayımladıkları “Aylak” adlı dergi de gerek tasarımı, gerekse genç öykücüleri sayfalarına taşımasıyla iyi bir öykü dergisi olarak girer dergiciliğimize. “Aylak” yayın hayatına devam etmiyor sanıyorum, o da kısa ömürlü öykü dergilerimizden biri olarak dergiciliğimizdeki yerini aldı.

Bugün yayın hayatına devam eden öykü dergileri: “Eşik Cini” yayın yönetmeni Nalan Barbarosoğlu. “Hece Öykü” yayın yönetmeni Hüseyin Su. “Kül Öykü” yayın yönetmeni Bilal Kolbüken. “Notos Öykü” yayın yönetmeni Semih Gümüş. Bir de 2008’de yayımlanacağı duyurulan bir öykü dergisi var: “Öykü Teknesi” “Deliler Teknesi” dergisinde duyuruları yapılıyor. “Eşik Cini” 11 sayıya ulaştı. “Hece Öykü” 23. sayısında. “Kül Öykü” 9. sayısında. “Notos Öykü” yedinci sayısını yayımlayacak önümüzdeki ay. Bu öykü dergilerinin ve yeni yayımlanacak olan öykü dergilerinin ömürlerinin uzun olmasını diliyorum.

Bu uzun girişten sonra öykü dergiciliğimiz konusunda bir iki saptama yapmak istiyorum.

1- “Adam Öykü”ye gelene kadar yayımlanan öykü dergileri öykünün yanı sıra şiire, başka türlere de yer vermiş. İçlerinde öyküye en uzun direnen “Seçilmiş Hikayeler” dergisi. “Adam Öykü” ve ardından gelen öykü dergileri tam olarak tür dergileri olmuşlar, öykü dışındaki türleri kolay kolay içlerine almamışlar. Sürgünde geçen yılların acısını alır gibi. Ancak “konuk tür” başlığı altında yer vermişler başka türlere.

2- Halihazırda yayımlanan öykü dergilerini dışarıda tutarsak “Adam Öykü”den bu yana yayımlanan öykü dergilerinin hep kısa ömürlü olduğunu görüyoruz.

Adam Öykü 58 sayı
Düşler Öyküler 9 sayı.
Üçüncü Öyküler 12 sayı.
İmge Öyküler 7 sayı.
Bir Bilet Gidiş Dönüş 14 sayı.

3- “Adam Öykü” ve “İmge Öyküler” dışındaki hiçbir öykü dergisi genel dağıtıma girememiş. Gerçi bugün genel dağıtımda kaç dergi kaldı ki? Hepsi elden dağıtılmış, kitabevleri ve temsilcilikler kanalını kullanmış. Bence sadece öykü dergiciliğimizin değil, edebiyat dergiciliğimizin en önemli sorunu bu; dağıtım. Dağıtım şirketleri ağır koşullar getiriyor dergi yayıncılarına. Bu ağır koşulları kaldıramayan dergiler dağıtıma giremiyorlar ve yaygınlaşamıyorlar. Dağıtım şirketlerinin tekelciliği dergiciliğimizin önündeki en büyük settir. Aşılması güç bir set.

4- “Adam Öykü” de Semih Gümüş’ün “Öykücülerimizin Ağzını Bıçak Açmıyor” isimli yazısının dışında hiçbir öykü dergisi yoğun bir tartışma ortamı yaratamadı. Bu da bence önemli bir sorun. Öykücülerimiz tartışmıyorlar. Şairlerimiz, hatta romancılarımız bu konuda çok önde. Oysa öykücülüğümüz sorunsuz mu? Oysa korkmadan tartışılmalı. Hep iyi örneklerin övgüsü yer almamalı, kötü olan da ele alınabilmeli ve tartışılabilmeli.

5- Öykücülerimiz (usta, genç… neredeyse tamamı) öykü üzerine düşünce üretmeyi sevmiyorlar. Öykünün, öykücülüğümüzün seyri, öykünün sorunları konularında düşünce üretilmiyor. Son yıllarda buna en çok sayfalarını ayıran “Hece Öykü” oldu. Öykücülük üzerine hazırladığı dosyalar var. Elbette ki bu çabayı unutmuyorum. Ama o dosyalar da kışkırtıcı olamıyor öykücülerimiz için. Düşünce ortamı yaratılamıyor. Öykü dergilerimiz gelen öykülerin derlenmesiyle oluşturuluyor. Eski dergilerdeki gibi, genç solukların karşı çıkışlarına, yeni bir şeyler söylemek için çaba göstermeye, öykü geleneğimizin sorgulanmasına rastlanmıyor artık. Bir okul gibi çalışan edebiyat dergileri yok artık.

Dinlediğiniz için teşekkür ederim.

(Eskimiş bir tartışma gibi bakabilirsiniz Sabahattin Ali öykücülüğü mü, Sait Faik öykücülüğü mü tartışmasına. Elbette ki bunu yeniden tartışalım demiyorum. Ama öykü dergileri uzun zamandır gündelik hayatın öyküden çekildiğini, tek tip öykünün dayatıldığını ortaya atsa. İnsanlarımızın sorunları yok mu? Gecekondu sorunumuz bitti mi? Sokaklarımız dert üstü murad üstü mü? Varsa bir sorunumuz sadece iç bunalımlarımızda mı? Ya da hiçbir sorunumuz yok, öyküyü de yazıyı da ne kadar eğlenceli hale getirebilirsek o kadar iyi edebiyatçı mı olacağız?)

*2007 Antalya Öykü Günleri'nde sunulmuş bildirge metni.

Re: Öykü Dergiciliğimiz ve Sorunları

Yazı için teşekkürler. Bize bir döküm sunduğu gibi, geçmişten bugüne nelerin eksildiğini de görmemizi sağladığı için ayrıca önemli.

""
“Dost” öyküye ağırlıklı olarak yer veren bir edebiyat dergisidir. Öykü dergisi olduğu söylenemese de, yeni yazarların, yeni öykücülerin yetişmesinde katkısı vardır. O dönemin dergilerinin hepsi bir okul gibidir aslına bakarsanız. Sadece öykü dergisi olarak değil, edebiyat dergisi olarak hepsi birer okul işlevi görür, gerçekten edebiyatın kalbi o dergilerde atar.

Bu ortamı hatırlamak gerçekten çok güzel. Hatılarsanız Yusuf Atılgan üzerine eleştirileri aktarırken 1959 yılında Dost dergisinde Fethi Naci ve Can Yücel'in katılımıyla yapılan bir oturumun notlarını aktarmıştık (Bkz.: Yusuf Atılgan Yaşamı ve Yapıtları) Şimdiki yayıncılarda olmayan bir parıltı varmış o dönemde, yapılan işe saygı ve inanç.

""
Şunu mutlaka belirtmek gerekir, o yıllarda Memet Fuat yazılarıyla bir öykü dergisine kapı aralamış, öykü dergiciliğini özendirmiştir.

Umarım forumumuz içinde bu çalışmaları da bulup aktarabiliriz buraya.

""
Öykücülüğümüze en büyük katkısı öykü günleridir diye düşünüyorum. “Düşler Öyküler” dergisinin öncülüğünde Ankara’da başlayan öykü günleri birçok kentte düzenlendi. Bugünde burada sekizincisi yapılıyor.

Öykü Günleri başlı başına masaya yatırılması gereken bir konu bence. Kadir Yüksel'e katılıyorum, çok önemliydi; ama aynı zamanda nicel bir takım istekler uğruna nitelikten ödün vererek kendi kendinin önünü tıkadı. İnandığım bir şey var: Bir şeyin iyi olması onun dünya çapında olup olmamasına değil, kendi içinden yeni dinamikler üretip üretememesine bağlıdır. Bence Öykü Günlerine sorulacak en doğru soru da budur.

""
Adam Öykü 58 sayı
Düşler Öyküler 9 sayı.
Üçüncü Öyküler 12 sayı.
İmge Öyküler 7 sayı.
Bir Bilet Gidiş Dönüş 14 sayı.

İstatistiksel bir yanlışı düzeltmem gerek. Bir Bilet Gidiş Dönüş 1997 yılından 2003 yılına dek 35 sayı yayımlandı. Mart 1997 tarihini taşıyan ilk sayısından Aralık 1998'de yayımlanan on üçüncü sayısına kadar "sonbahar kış, ilkbahar öykü" mottosuyla yaz ayları dışında aylık olarak yayımlanan dergi, ocak-şubat 2000 tarihli on dördüncü sayısından on sekizinci sayısına kadar iki aylık periyotta yayımına devam etti. Mayıs-Haziran 2000 tarihinden Ocak-Şubat 2003 tarihine kadar da Öyküden Bir Bilet Gidiş Dönüş ismiyle on yedi sayı daha yayımladı.

Umarım forumumuzun öykü dergileriyle ilgili arşiv çalışması tamamlandığında bundan sonra bu şekilde hiçbir sıkıntıyla karşılaşılmayacak.

""
“Adam Öykü” ve “İmge Öyküler” dışındaki hiçbir öykü dergisi genel dağıtıma girememiş. Gerçi bugün genel dağıtımda kaç dergi kaldı ki? Hepsi elden dağıtılmış, kitabevleri ve temsilcilikler kanalını kullanmış. Bence sadece öykü dergiciliğimizin değil, edebiyat dergiciliğimizin en önemli sorunu bu; dağıtım. Dağıtım şirketleri ağır koşullar getiriyor dergi yayıncılarına. Bu ağır koşulları kaldıramayan dergiler dağıtıma giremiyorlar ve yaygınlaşamıyorlar. Dağıtım şirketlerinin tekelciliği dergiciliğimizin önündeki en büyük settir. Aşılması güç bir set.

Bunun hâlâ en önemli sorun olduğunu ben de düşünüyorum.

""
“Adam Öykü” de Semih Gümüş’ün “Öykücülerimizin Ağzını Bıçak Açmıyor” isimli yazısının dışında hiçbir öykü dergisi yoğun bir tartışma ortamı yaratamadı. Bu da bence önemli bir sorun. Öykücülerimiz tartışmıyorlar. Şairlerimiz, hatta romancılarımız bu konuda çok önde. Oysa öykücülüğümüz sorunsuz mu? Oysa korkmadan tartışılmalı. Hep iyi örneklerin övgüsü yer almamalı, kötü olan da ele alınabilmeli ve tartışılabilmeli.

Bu konuda döneminde yapılan tartışmalar tartışmanın neden olamadığının da birbirinden güzel örnekleriyle dolu. Yeri geldiğinde örnekleriyle bunu tartışmayı isterim.

Kadir Yüksel'in sunumu dolayısıyla dergi yayıncılığıyla ilgili olarak yazdığım bir yazıyı paylaşmak isterim, ola ki öykü dergiciliğindeki tıkanıklığı da göstermek için ipuçları verir. Smile

Dergibiler


Re: Öykü Dergiciliğimiz ve Sorunları

"Yayımlanmakta olan ya da sahafta kalmış öykü dergileri için platform" diye not düşülmüş bu başlığın altına. Hâlâ çıkmakta olan dergilerin yeni sayıları hakkında bilgilendirme mi yapılacak, eski dergilerden alıntılar mı olacak, ne iyi!


Re: Öykü Dergiciliğimiz ve Sorunları

Hem halen çıkmakta olan öykü dergilerinin tanıtımları hem de geçmişe yönelik bir arşiv çalışması beraber yürüyecek. Belki şu metni bu forumun başına almalı... Smile


Re: Öykü Dergiciliğimiz ve Sorunları

İstatiksel yanlış önemli. Barış'a teşekkür ederim, düzelttiği için. Nedense bense 14. sayıdan sonrakiler yok. Az da değil sonrasında 21 sayı var. Özel ilgim nedeniyle o sayıları edinmeye çalışacağım.

Bu arada yazı tarih olarak eski olduğu için bazı eksikleri daha var, eklerken düzeltmeyi unuttuğum.

Eşik Cini dergisi kapandı. En son 15. sayısını yayımladı.
Öykü Teknesi yayın hayatına başladı. 5. sayısı yayımlandı.

Dergibiler adlı yazıyı da okudum, bir çok yönden düşüncelerimiz ortak Barış'la. Belki bir forum konusu daha:

"Okuyucu Öykü Dergilerinden Ne Bekler?"


Re: Öykü Dergiciliğimiz ve Sorunları

Öykü dergilerini kapsamakla beraber, daha çok edebiyat dergilerinin geneliyle ilgili bir sorun var hep kafama takılan.

nam salmış insanların yazılarından mürekkep olan dergiler...

yani nasıl demeli, bir yandan şanslıysanız en seçkin örneklerini görüyorsunuz edebiyatın (o da yalnız namı kalmadıysa geriye o yazarların),
bir yandan da yeni kuşakları yetiştirmek için hiç de çaba sarf etmeyen bir külliyat kalıyor elinizde.

sizce bugünkü edebiyat dergileri, özellikle de öykü dergileri,
ne derecede yeni yazarlar yetiştirmek için çabalar görünüyor,
isim yapmış insanların yazılarına dergilerde yer vermek bir kuşak yetiştirmek için yeterli midir,
dergiler nasıl etkin bir biçimde bir edebiyat okuluna dönüştürülebilir?

şimdiye kadar düzenlenen edebiyat atölyeleri ve öykü günleri, edebiyatın içine girmeye çalışanları kucaklayabildi mi, yoksa kimin neyi ne kadar bildiğini göstermekle mi sınırlı kaldı?
(kendi alanımdan örnek vermek gerekirse, üniversitemde düzenlenen Çeviribilim etkinliklerinin yüzde doksan dokuzu bu alana yeni insalar yetiştirmek, onları bilgilendirmek ve düşünmeye sevk etmek için değil, konuşamların ve katılımcıların ne denli etraflı bir bilgi birikimine sahip olduklarını göstermek için düzenlenmiş etkinliklerdir.)

çağdaş


Re: Öykü Dergiciliğimiz ve Sorunları

Çağdaş müthiş bir soru sormuş.

"Kuşak yetiştirmek!"

Eni konu tartışılması gereken bir konu. Dergi okuru dergisinden ne bekler?

Dergicilik tarihimizde böylesi dergiler var. Örneğin A Kuşağı olraka bildiğimiz bir öykücü kuşağı tam anlamıyla dergiciliğin kuşağıdır. Ya da elli kuşağı olarak tanırız. Erdal Öz, Demir Özlü, Adnan Özyalçıner, Ferit Edgü gibi öykücülüğümüzün çok önemli imzaları yer alır.

Ben Üç Nokta dergisinde çıkan bir yazımda 95 -2005 arası genç öykücülüğümüzü bir kuşak olarak değerlendirip "Öykü dergiciliği kuşağı" ya da "Adam Öykü Kuşağı" olarak adlandırmaya çalışmıştım. Gerçekten de o dönemde öykü dergileri çok önemli bir işlev yüklenmiş ve öykücülüğümüze yeni bir kanal açmıştı. Bir kısmıyla devam ediyor bu kanal. Ama o dönemin canlılığı yok gibi. Bu savımı yenileyecek bir yazıya çalışıuyorum, umarım bitirip yayımlayabilirim.

Bugünün dergiciliği öylesine zorlu bir yaşam savaşı veriyor ki, şimdilik kuşak yetiştirmiyor eleştirilerinden önce dergiciliğimize nasıl destek oluruz sorunu çok daha öne çıkıyor gibi.

Saygılar.


Re: Öykü Dergiciliğimiz ve Sorunları

Ben de aynı dönemde (95 ve sonrası) öykücülere yöneltilen ve usta olmayan iması taşıyan "genç" öykücü tanımlamasını, aynen Garip'lerin kendilerine takılan lakaba yaptıkları gibi sahiplenmeyi önermiştim.

"Genç öykücüler" bence gençliklerini sahiplenmeliydiler. Bu, taze, yeni ve asi olmayı anlatabilirdi. Ama daha çok herhangi bir kuşağa girmeme telaşı vardı o dönem insanların üzerinde. Güçlü bir Postmodern rüzgâr esmekteydi.

Küresel kriz dolayısıyla yeniden Marksist kehanetlerin hortladığı günümüzde olsaydı, daha mı farklı olurdu acaba sonuç?