UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Nikolay Haytov - Fıçı

19 Eki 2010
Mehmet Sürücü

"Fıçı"
Nikolay Haytov
Çev: Naime Yılmazer
Dünya Poturunu Çıkarıyor
Bilgi Yayınevi, 1972, s: 78-88

Kategori:

Re: Nikolay Haytov - Fıçı

Haytov öyküleri, dönüp dolaşıp, Balkanlar tarihine ne kadar yabancı olduğumu düşündürüyor bana. Öykünün arkaplanında süregiden Hıristiyan-Müslüman çatışması, bunu bir kez daha gösterdi bana: Kahramanlık ya da erginleşme/ ustalaşma öyküsü mü, yoksa etnik ayrımcılık üzerine çok daha derin meseleler mi var ardında? Patikacı öyküsüne tuttuğum notlardan sonra bu soru derinleşmeye başladı bende.


Re: Nikolay Haytov - Fıçı

imam neden sakalı kesilince imamlığını kaybeder? hikayeyi anlatan usta Amberdereli bir müslüman olmadığı için mi? yani, imam imajı bir gayri-müslüm için sakallı olmayı gerektirdiği için mi? amberdereliler sahiden de imamın sakalı kesilince imamlığından olduğunu mu düşündüler acaba? sanmıyorum..

vaftizden beri ilk kez suya dalan usta Liyo, hristiyanlığını iki kez vurguladıktan sonra - vaftiz edildiğini söylemesi ve Liyo ismi ile- köylülerin onu öldürmek istedikleri için ipi asılmadıklarını da söyleyiveriyor. Livo kasıt arıyor, belki de imamın sakalını keserek müslümanların dinine saldırdığını düşündüğü, onları imamsız bıraktığını düşündüğü için.. köylülerce cezalandırıldığını düşünüyor o anda.


Re: Nikolay Haytov - Fıçı

""
Çevrende yirmi fıçıcı ustası, ortada sen, bağlı gözle fıçı yaparsın.

fıçı ustası diye çevrilmesi daha uygun olurdu sanırım. okurken haykov "fıçıcı ustası" mı demiş sahiden diye dikkat ettim ama "fıçı ustası" demek istemiş, yine çeviriye göre. çünkü sonrasında şöyle diyor:

""
Akıtmazsa ustalık kuşağını bağlar, sen de usta olursun.

yani sen de, gözlerin kapalıyken etrafını çevreleyen fıçı ustaları gibi usta olursun.


Re: Nikolay Haytov - Fıçı

oktay dedi ki:
imam neden sakalı kesilince imamlığını kaybeder? hikayeyi anlatan usta Amberdereli bir müslüman olmadığı için mi? yani, imam imajı bir gayri-müslüm için sakallı olmayı gerektirdiği için mi? amberdereliler sahiden de imamın sakalı kesilince imamlığından olduğunu mu düşündüler acaba? sanmıyorum..

vaftizden beri ilk kez suya dalan usta Liyo, hristiyanlığını iki kez vurguladıktan sonra - vaftiz edildiğini söylemesi ve Liyo ismi ile- köylülerin onu öldürmek istedikleri için ipi asılmadıklarını da söyleyiveriyor. Livo kasıt arıyor, belki de imamın sakalını keserek müslümanların dinine saldırdığını düşündüğü, onları imamsız bıraktığını düşündüğü için.. köylülerce cezalandırıldığını düşünüyor o anda.

Benim de, Bulgaristan tarihini düşünerek, "acaba etnik ayrımcılık" mı diye sorguladığım kısımlar bunlar.


Re: Nikolay Haytov - Fıçı

Bence fena bir öykü değil bu. Çeviri olduğu için dil hakkında yorum yapamayacağım ama anlatımı samimi geldi bana. Tiplemesi, kişilerin karakterlerine göre konuşmaları ve davranmaları başarılı. Görsel anlatımı arada kesip fıçının dereye düşüşünü işitsel anlatı olarak vermesi özellikle hoşuma gitti. Etkisini yaratan unsurların konusu, tiplemesi ve üslûbu olduğunu düşünüyorum.

Ne var ki ayrımcılık yönü olmasa ya da bu kadar önde olmasa bu öykü daha çok sevilebilirdi gibime geliyor. Nitekim, kötü karakter mahallenin/köyün imamı yapılmadan da (mesela muhtarı olabilirdi), Liyo'nun ve babasının müslümanlara ve imama olan olumsuz bakışı defalarca ve gereksiz yere vurgulanmadan da anlatılabilirdi hikâye. O zaman daha duru, daha hoş olurdu sanırım. Ambarderelilerin Liyo'ya para, yün, bal, balmumu hatta don verdiğinden söz edilse de baskın bir ayrımcılık benim de gözüme çarptı. "Bense vaftizden bu yana suya dalmamıştım." cümlesini de bu bağlamda, salt hristiyanlığına bir kez daha vurgu yapabilmek için yazılmış, zorlama bir abartı tümcesi olarak gördüm.

Sakalsız imam olunamayacağı yanılgısı, yazarın konuyu yeterince araştırmadan yazdığını, müslümanlardan biraz kopuk yaşadığını gösteriyor belki de.

Fakat tüm bunlar bir yana, bu öykünün temelinde bir mantık hatası var gibime geldi. Neden mi? Fıçı dereye düşüp cumburduyor, sonra çıkıp derenin kenarlarına, taşlara bam güm çarpmaya başlıyor. Topluluk yukarıda tartışmakta. Tartışma bittikten, makas getirilip imam traş edildikten, Liyo evine yollandıktan, olanları babasına anlatıp dayak yedikten, hatta aradan iki gün geçtikten sonra bile fıçı hâlâ aynı yerde kayalara çarpıp bam güm ses çıkarmaya devam ediyor. Bu olaya inanasım gelmedi doğrusu. Dere durgunsa fıçı etrafa çarpmaz. Yok, dere gürül gürül akıyorsa fıçı iki gün boyunca aynı yerde nasıl kalıyor? Derede girdap olduğunu yazmış Haytov. Girdabın hızı yavaşsa fıçının çarpması çocukları uyutmayacak şiddette sesler çıkaramaz. Yok, girdap hızlı dönüyorsa fıçı batıp çıkmalarla ivme değiştirir ve illa ki bir yere savrulup uzaklaşır. Bunu inandırıcılığı zedeleyen bir mantık hatası olarak gördüm. Bilmem yanılıyor muyum.


Re: Nikolay Haytov - Fıçı

Neden öyküdeki anlatıcının yazarın kendisi olduğunu düşünmek zorunda olalım ki... bu bağlamda öykü neden ayrımcı olsun ki, pekala bunun tam tersi de olabilir.. "sakalsız imam olamayacağı" da pekala Liyo'nun fikri olabilir -haytov'un değil-, hatta Liyo anlatırken müslümanlara bile bu fikrini söyletiyor olabilir.. demek istediğim, cinayet romanı yazabilmek için cinayet işlemiş olmama gerek yoktur.


Re: Nikolay Haytov - Fıçı

Metni okurken, öykü anlatıcısının yazarın kendisi olduğunu düşündürecek hiçbir ize, göndermeye rastlamadım. İkisinin aynı kişi olduğuna inanan var mıdır, varsa neye dayanarak böyle düşünür, bilemiyorum.

Öykü içindeki mantık hataları bu metnin inandırıcılığını ciddi anlamda örselemiş bence. Halbuki Haytov'un okuduğum diğer öykülerinde böyle bir sıkıntıya rastlamadım. Örneğin Karatavuk'ta onca absürt olay gerçekleşiyor fakat yazar öyle güzel mantığa bürüyor ki hepsine inanıveriyoruz.

Bu yüzden Fıçı öyküsünü okurken metindeki sorunun "gerçeklik" değil, "inandırıcılık" olduğunu düşündüm. Hem Liyo'nun hem de bölgedeki tüm müslümanların sakalsız imam olamayacağını düşünmesine, fıçının öylesine deli bir dereye düştükten sonra (çıkan seslerden anlıyoruz bunu) ilerlemeyip günlerce aynı yerde kalmasına inanasım gelmedi doğrusu. Burada olayların ve kişilerin gerçek hayatta karşılığını bulup bulamaması da önemli değil bence. Önemli olan, saçma da olsa bir fikrin/olayın bizi inandırabilmesi. (Gerçeküstücülerin başarısını da tam bu noktada hatırlıyor insan. Zira onlar, ilkin saçma gelecek birçok olayı derinlemesine düşünüp mantığa bürüyerek inanmamızı sağlamıyorlar mı?)

Bir de, Haytov'un halk arasındaki ayrımcılığa değinirken (bunu işlemesi önemli aslında) fazlalıklarını atamadığını, metnin duruluğunu bozacak yapılardan kurtulamadığını gördüm. Kendi adıma, halk arasındaki ayrımcılığı arka plânda belirtse ya da sadece atmosfer olarak verse, sezdirse, öne zaman zaman azıcık çıkarsa daha çok sevebilirdim bu öyküyü.

Her şeye rağmen, Haytov kendini okutmayı başarıyor. Üstelik hatalı bulduğum bu öyküsünü bile güzel cümleleri, samimi anlatımı ve olay örgüsü sayesinde zevkle okudum.


Re: Nikolay Haytov - Fıçı

cemcabuk dedi ki:
Fakat tüm bunlar bir yana, bu öykünün temelinde bir mantık hatası var gibime geldi. Neden mi? Fıçı dereye düşüp cumburduyor, sonra çıkıp derenin kenarlarına, taşlara bam güm çarpmaya başlıyor. Topluluk yukarıda tartışmakta. Tartışma bittikten, makas getirilip imam traş edildikten, Liyo evine yollandıktan, olanları babasına anlatıp dayak yedikten, hatta aradan iki gün geçtikten sonra bile fıçı hâlâ aynı yerde kayalara çarpıp bam güm ses çıkarmaya devam ediyor. Bu olaya inanasım gelmedi doğrusu. Dere durgunsa fıçı etrafa çarpmaz. Yok, dere gürül gürül akıyorsa fıçı iki gün boyunca aynı yerde nasıl kalıyor? Derede girdap olduğunu yazmış Haytov. Girdabın hızı yavaşsa fıçının çarpması çocukları uyutmayacak şiddette sesler çıkaramaz. Yok, girdap hızlı dönüyorsa fıçı batıp çıkmalarla ivme değiştirir ve illa ki bir yere savrulup uzaklaşır. Bunu inandırıcılığı zedeleyen bir mantık hatası olarak gördüm. Bilmem yanılıyor muyum.

Öyküyü okurken, nedense, fıçının dereye düştüğü yerin çağlayanlı bir yer olduğunu düşünmüştüm. Böyle olunca da akıntının fazla olduğu, buna karşın büyük kayalar tarafından etrafı çevrildiği için de koca fıçının kolay kolay çıkıp gidemediği bir bölge canlanmıştı gözümde. Dolayısıyla mantıksal olarak bir hata olduğunu düşünmedim bunun.

oktay dedi ki:
Neden öyküdeki anlatıcının yazarın kendisi olduğunu düşünmek zorunda olalım ki... bu bağlamda öykü neden ayrımcı olsun ki, pekala bunun tam tersi de olabilir.. "sakalsız imam olamayacağı" da pekala Liyo'nun fikri olabilir -haytov'un değil-, hatta Liyo anlatırken müslümanlara bile bu fikrini söyletiyor olabilir.. demek istediğim, cinayet romanı yazabilmek için cinayet işlemiş olmama gerek yoktur.

Sanırım böyle düşünmemizin nedeni öykünün Fıçı Ustası Liyo'nun gözüyle anlatılıyor olması. Ben anlatıcı okuyucunun özdeşlik kurmasına fazla izin veriyor. Öykünün içinde bir Ambardereli'nin bakış açısını göremediğimiz (ve Kara Sulya'dan başlayarak bütün Ambardereli kahramanların birer alıkmışcasına çizildiği) gibi, yazarın da bu duruma kuşkuyla yaklaştığını gösterecek bir emare olmadığından insan şüpheye düşüyor.


Re: Nikolay Haytov - Fıçı

Barış Acar dedi ki:
Sanırım böyle düşünmemizin nedeni öykünün Fıçı Ustası Liyo'nun gözüyle anlatılıyor olması. Ben anlatıcı okuyucunun özdeşlik kurmasına fazla izin veriyor. Öykünün içinde bir Ambardereli'nin bakış açısını göremediğimiz (ve Kara Sulya'dan başlayarak bütün Ambardereli kahramanların birer alıkmışcasına çizildiği) gibi, yazarın da bu duruma kuşkuyla yaklaştığını gösterecek bir emare olmadığından insan şüpheye düşüyor.

Ambarderelilerin birer alıkmışçasına ve imamın kötü karakter olarak çizilmesi (Korku öyküsünde de imam yardımseverliğine karşın sersem bir adam gibi çiziliyordu) nedeniyle aynı şüphe bende de oluştu. Ancak şüphemi doğrulayacak bir kanıt da göremedim.

Öte yandan birçok yabancı öyküde, romanda, senaryoda rahiplerin, papazların, hahamların olgun, hoşgörülü, temiz giyimli, hatta yakışıklı çizilmesine karşın yerli ve yabancı pek çok öyküde, romanda, senaryoda imamların neden kavrayışı az, anlayışı kıt, yenilikleri benimseyecek yetenekten yoksun ve çirkin kişiler olarak betimlendiği sorusu kafamı kurcalıyor. Bu tekdüzelik neden kaynaklanıyor, doğrusu bilmiyorum. Ama gerçek hayatta, o rahiplere, papazlara, hahamlara emsal pek çok imam görüyorum. İşin en garip yanıysa şu: Bu tür kurmacalarda imam karakteri genellikle belirttiğim ölçütlere göre tasvir edilirken, şeyh karakteri (aslında o da bir imamdır, imamın tasavvufa dalmışıdır belki) son derece derin, hoşgörülü ve zeki bir kişilik olarak çiziliyor. İlginç değil mi?


Re: Nikolay Haytov - Fıçı

zaten ben de öyküde Amberderelinin bakış açısının görülmediğini söylüyorum.(ki bunu üstün körü bir okuma ile söylüyorum, bir kez daha okusam büsbütün böyle olamayabileceğini söyleyecek olası verilerle de karşılaşabilirim) ancak bunu öyküyü anlatan kişinin Liyo olmasına bağlıyorum. bu durumda da öyküde tüm Amberderelilerin alık gibi durmasının normal olduğunu söylemeye çalışıyorum. bu bağlamda biz öyküde yazarın nerede olduğunu tespit edemeyiz. yani ancak şunu söyleyebiliriz: Amberdereliler Liyo'nun gözünde alıktırlar, haykov'un gözünde ise alık olmayabilirler. çünkü amberderelileri alık gibi gösterebilmek için onların alık olduğunu düşünmeye / bilmeye gerek yoktur. hatta imam sakal meselesi haykov'un duruma ironik bakışı şeklinde de okunabilir( Liyo'nun imamı sakal ile özdeşleştirmesi hatta bu perspektifi hikayeyi anlatırken müslümanlara da dikte etmesi, daha sonra ise maddiyatın tüm ayrımcılığı ortadan kaldırması bir ironi olarak okunabilir. hatta bu bakış açısını patikacının mesleklere -dolayısıyla maddiyata mesafesi ve diğerkamlık vurgusu - bakışı ile -patikacı patikaları düzelttikçe ayakkabıcılığını öldürüyor demiştim yaptığım ilk yorumda.. yani patikacılık ayakkabı yamama işine karşı işliyor- birlikte okuduğumuzda bu ironi daha belirgin olabilir...

tüm bunların ise haykov'un kesinleştirilmiş bir konumu ile ilgisi yok, metinler ile ilgisi var. zaten haykov ancak ve ancak metnin içinden bize seslenir yani haykov (yazar) metne önsel değildir.. dolayısıyla haykov'un konumu haykovdan kaynaklanmaz, metnin bağlamlaştırılma süreciyle belirginleşir. bu bağlamlaştırma süreci ise sakınımsız ve bitimsiz nitelikli olduğu için belirginleşme sürekli olarak kendisine karşı işler - tıpkı "patikacılığın" "ayakkabıcılığa" karşı işlemesi gibi-


Re: Nikolay Haytov - Fıçı

oktay dedi ki:
Amberdereliler Liyo'nun gözünde alıktırlar, haykov'un gözünde ise alık olmayabilirler. çünkü amberderelileri alık gibi gösterebilmek için onların alık olduğunu düşünmeye / bilmeye gerek yoktur. hatta imam sakal meselesi haykov'un duruma ironik bakışı şeklinde de okunabilir

Aslında yukarıdaki cümleler bu öyküye ilişkin derdimi olduğu gibi "metin" temelli okumalara da mesafemi özetliyor. Bir yandan yazarı metne içrekleştiremeyeceğimizi söyleyerek bizi yorumumuzdan ayırıyor; öte yandan bir arka kapı bulup yazarın ironi yapmış olabileceğini söylüyor. Eğer salt metinsellik hakkındaysa söylemimiz ikisini de yapmaya hakkımız yok. Ancak bir yerde dışdünyaya açılmaktan korkmuyorsak (bunun sınır ihlali olduğunun bilinciyle de olsa işlevselliğine dayanarak bunu yapabiliyorsak) o zaman bütün yorumlara eşit mesafede durmalı.

Liyo'nun konumu (ayrımcılık üzerine kendi bakış açısını yansıtması) hakkında aslında klasik diyebileceğimiz edebiyattan pek çok karşı-örnek bulmak olası. Yaşar Kemal ya da Dostoyevski anlatılarında "ben anlatıcı"nın fikrini olduğu gibi görsek bile ona katılamayacağızı imleyen olgular ustaca yerleştirilmişlerdir. Biliriz ki, (metnin asıl derdi bu olmasa bile) kahramanın tavrı etik olarak yanlıştır. Haytov'un ustalığından herhangi bir şüphe duymuyorum. Zaten ayrımcılık şüphemin kaynağını da bu ustalık konumu oluşturuyor.


Re: Nikolay Haytov - Fıçı

Barış Acar dedi ki:
oktay dedi ki:
Amberdereliler Liyo'nun gözünde alıktırlar, haykov'un gözünde ise alık olmayabilirler. çünkü amberderelileri alık gibi gösterebilmek için onların alık olduğunu düşünmeye / bilmeye gerek yoktur. hatta imam sakal meselesi haykov'un duruma ironik bakışı şeklinde de okunabilir

Aslında yukarıdaki cümleler bu öyküye ilişkin derdimi olduğu gibi "metin" temelli okumalara da mesafemi özetliyor. Bir yandan yazarı metne içrekleştiremeyeceğimizi söyleyerek bizi yorumumuzdan ayırıyor; öte yandan bir arka kapı bulup yazarın ironi yapmış olabileceğini söylüyor.

Yukarıda benim açımdan oldukça önemli olan bir “yanlış anlama” var. Yazarı metne içrekleştiremeyeceğimizi söylemiyorum, yazarın metinden yalıtık ve ona önsel olmadığını söylüyorum.(yani yazar metne içrek oluyor ve tam da bu bu içreklik yüzünden/sayesinde yazarın konumu sürekli olarak bir “kaymaya” uğruyor. Yani metnin yazara referansla kurulan odak noktası kaymaya uğruyor..) yazarın ironi yapıp yapmadığını kesin olarak bilmiyorum ancak şunu söylüyorum : yazar metne önsel ve metni kurucu olmadığı için metne dair yorumumuz bir bağlamlaştırma süreci ile beliriyor. Hatta yazarın kendisi dahi yazarken metin dışından yazamaz, metni yazarken metne önsel değildir. çünkü belirli bir metin (örneğin bu öykü), ancak “diğer metinlerlerle” bir ilişki içerisinde “dile gelir”. Yani “kendilikten” yoksun olmak zorundadır. İşte yazar da – eğer böyle birşeyden bahsedebilirsek- içte tam da bu metinler ilekendisi hakkında bahsedilebilir olur. tekrar söylemek gerekirse burada yazar, ”metne içrek-değil” değildir...yani yazarın ironi yapmış olabileceğini söylediğimde bunu, ”yazaranın metinde bunu amaçlamış olduğuna dayandırarak” söylemiyorum.. zaten yazarın kendisine güvenini ve kendisi ile özdeşliğini yerinden etmeye çalışırken böyle bir dayanağa baş vurmam “abestle iştigal” olurdu...
Öte yandan “bütün yorumlara eşit mesafede durmalı” demenize rağmen –ki benim sorunlaştırdığım nokta bununla çok da ilgili değil..rölativizmle ilgilenmiyorum..”dış-dünyaya açılmak” ifadesi zaten başlı başına sorunlu- , neden yaptığım yorum yerine “ayrımıcılık olduğu şeklindeki yorumu” ön plana çıkarıyorsunuz ki...


Re: Nikolay Haytov - Fıçı

oktay dedi ki:
Öte yandan “bütün yorumlara eşit mesafede durmalı” demenize rağmen –ki benim sorunlaştırdığım nokta bununla çok da ilgili değil..rölativizmle ilgilenmiyorum..”dış-dünyaya açılmak” ifadesi zaten başlı başına sorunlu- , neden yaptığım yorum yerine “ayrımıcılık olduğu şeklindeki yorumu” ön plana çıkarıyorsunuz ki...

Belirli bir yorumu önplanda tutmaya çalışmıyorum. Sadece bu yorum da gözardı edilemez demek niyetim.

Aslında şu ifadeleri önplana çıkarmak istiyorum:

Barış Acar dedi ki:
Yaşar Kemal ya da Dostoyevski anlatılarında "ben anlatıcı"nın fikrini olduğu gibi görsek bile ona katılamayacağızı imleyen olgular ustaca yerleştirilmişlerdir. Biliriz ki, (metnin asıl derdi bu olmasa bile) kahramanın tavrı etik olarak yanlıştır. Haytov'un ustalığından herhangi bir şüphe duymuyorum. Zaten ayrımcılık şüphemin kaynağını da bu ustalık konumu oluşturuyor.


Re: Nikolay Haytov - Fıçı

Barış Acar dedi ki:
Belirli bir yorumu önplanda tutmaya çalışmıyorum. Sadece bu yorum da gözardı edilemez demek niyetim.

oktay dedi ki:
Neden öyküdeki anlatıcının yazarın kendisi olduğunu düşünmek zorunda olalım ki... bu bağlamda öykü neden ayrımcı olsun ki, pekala bunun tam tersi de olabilir..

öyleyse "itiraz" bana değildi.. zaten ben de "haykov'un ayrımcılık yapmış olabileceğini" kabul ediyorum yukarıda. ancak bunu haykov'u kurucu unsur olarak almaksızın -herhangi bir kurucu unsura da başvurmayaya çalışarak- söyleme gayretindeyim..


Re: Nikolay Haytov - Fıçı

""
“etnik ayrımcılık üzerine çok daha derin meseleler mi var ardında?”
Barış Acar

""
imam neden sakalı kesilince imamlığını kaybeder? hikayeyi anlatan usta Amberdereli bir müslüman olmadığı için mi? yani, imam imajı bir gayri-müslüm için sakallı olmayı gerektirdiği için mi?

zaten ben de "haykov'un ayrımcılık yapmış olabileceğini" kabul ediyorum yukarıda.

Oktay

""
Bir de, Haytov'un halk arasındaki ayrımcılığa değinirken (bunu işlemesi önemli aslında) fazlalıklarını atamadığını, metnin duruluğunu bozacak yapılardan kurtulamadığını gördüm. Kendi adıma, halk arasındaki ayrımcılığı arka plânda belirtse ya da sadece atmosfer olarak verse, sezdirse, öne zaman zaman azıcık çıkarsa daha çok sevebilirdim bu öyküyü.
cemcabuk

Öykünün algılanmasının, değerlendirilmesinin “etnik ayrımcılık” ve imamın sakalının etrafında dolaşmasını ben bir “talihsizlik” olarak gördüm. Çok fazla güvensiziz sanırım. Bu yaklaşımın Naipual’a, Kustarica’ya uzanabilecek bir ilintisi var mı acaba? “alıngan” bir ulus muyuz? Söylemeye çalıştığım, buradaki, formdaki düşüncelerin değil, ülke genelinin yaklaşımı üzerinedir.

Öyküyü daha önce de çeşitli zamanlarda, defalarca okumuştum. Belki de atmosferindeki “balkanlardaki etnik doku” nun kanıksanması, belki başka nedenlerden bu yönde hiçbir izlenim oluşmadı bende.