UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Merdiven

15 Ara 2012
Mehmet Sürücü

yolda

Kimi gün, omuzlarında merdivenlerle, zeytine gidenlere rastlıyorum. Kenarındaki bahçelerde, lahanaların, pırasaların, marulların üzerlerini kalın çiğin kapladığı toprak yolda, küfeler sarılmış atların, katırların arkalarında, yol boyunca, denge noktalarından ortalanmış merdivenler taşıyan bir sürü insan…

Deredeki sular taşların arasından kayarak, hafif çığıltılarla denize doğru uzuyor. Kenarındaki kızılağaçların, çınarların, kavakların yaprakları ayvasarısı ile kestanekahve aralarında. Hafif esen lodos, birkaçını daha dalından edip, suyun üzerine döküyor. Sazların arasındaki kurbağalarda ses yok.

Merdiveni sıradan iki mertekten farklı kılan ne? Üç karış arayla, galvanizli, paslanmaz çivilerle çakılmış, iki-üç karış uzunluğundaki basamaklar mı? İnsanın ayaklarını yerden kesen, onu yukarı, gökyüzüne çıkarmaya, zamanı gelince indirmeye yarayan sıradan, yaşam gibi basit büyüsü mü?

Birazdan adımları daha uzun, daha seyrek basan birisi diğerlerine yetişiyor. Yanlarından geçip giderken adımlarına hafif bir utanç karıştırıyor, uyumu bozuluyor adımlarının. “Beraber yürümek, sizinle sohbet etmek isterdim. Ama görüyorsunuz işte, ne desem bilmem ki?” der gibi geçip, aralardaki adımları çoğaltıyor.

Bazen merdiven taşıyanların ayaklarına yavru köpekler, yolun kıyısındaki sarmaşık, ince bir dal parçası dolanıyor. Ayakların ritmi karışıyor. Denge noktasının hassaslığı, böyle anlarda merdivenin dengesini korumayı, taşımayı güçleştiriyor. Hafif dalgalanmalarla merdivenin önü veya arkası yere doğru sallanıp, ince bir çalının ucunu, kenardaki çitin bir kazığını, öndeki ata sarılı küfeyi sıyırıp geçiyor. Birkaç adım sonra merdiven taşımış, bilen beden eski dengeyi, yataylığı, paralelliği tekrar buluyor.

Ağır, acelesiz, hızlı adımlarla yürürken sohbet ediyorlar. Dünkü topladıkları zeytinden, ayıklarken kopan makinanın kayışından, gece, alım yerindeki ince eleyip, sık dokuyan eksperden, bulutlu havadan, yağıp yağmayacağından söz ediyorlar.

Yol ayırımlarına geldiklerinde, başka bir patikaya sapmadan önce birbirlerine kolaylıklar diliyorlar. Dönerlerken, uzun merdivenler birbirlerine hafifçe dokunuyor. Yolun kenarına doğru salınan merdivenin basamağına bir dal ucu sıkışıyor. Birkaç yaprağı kopup, basamağın arasına ilişiyor. Lodos yaprakla oynuyor.

Başka, daha ince bir patikaya sapıyoruz.

zeytin altında

Azık torbalarını yüksekçe bir dala asıp, tırmıkları, sıyırma değneklerini, kovaları çıkarıyoruz. Dipteki günler önce düşmüş yağlıklar toplanacak. Yerler nemli. Otların üzerindeki çiğ damlacıkları, toprağa değen yeri buruşmuş, çürümüş zeytinleri toplayan elleri ıslatıyor. Sabah ayazı tarlada daha bir belirgin sanki. Islak elleri üşütüyor. Yarısı yağlıkla dolu çuvalın aralarından, toprağın üzerine kara bir su yayılıyor.

Ağacın altına geniş örtüler seriyoruz. Dallardan ellerle, tırmıklarla sıyrılan, değneklerle düşürülen zeytinler bu örtülerde toplanacak.

Ağaca merdiven vurmak, incelikli, hüner isteyen bir iş. Ağaca dikildiğinde merdivenin ağaçla yaptığı açı, iki ayağının toprakta eşit ve dengeli basması, yukarıda dayandığı dalların, merdivene çıkacak olanın ağırlığını çekecek, dengeleyecek, kaymayacak yapıda, kalınlıkta, esneklikte olmaları, hepsi, bunların hepsi önemli. Önemsenmez, dikkat edilmezse sonuç; kırık kollar, ayaklar, kaburga kemikleri.

Yere uzattığım merdiveni alıyorum. Altındaki yağlıkları toplarken, ağacı da inceledim. Merdiven koymaya uygun aralıkları, uygun dalları dikkatle belirledim. Simsiyah, iri, şaşkın çocuk gözleri gibi zeytinlerle dolu en güzel dala yerleştiriyorum. Çok ustası değilim işin. Bu yüzden biraz zaman alıyor yerleştirmem, sağlamlığından emin olmam. Tırmığımın bir karışlık sapını kemerimin arasına yerleştiriyorum. Merdivenin ucunda, iki basamak arasına sıkıştırılmış, esnek sıyırma değneğim var. Hazırım.

İlk basamağa adımımı veriyorum. Artık yerde değilim.

yerden yukarısı

1. Basamak_ İnsan ayağı yerden kesildiğinde neler hisseder? Farkında veya farkında olmadığı neler değişir? Toprağa basmanın güveni ne ifade eder bizim için? Havadayım. Yere, toprağa basmıyorum. Beni ürkütücü, güvensiz boşluğa düşmekten alıkoyan iki karış uzunluğunda, çivilenmiş bir basamak sadece. Ayağımın birini öne uzattığımda, altında boşluk olduğunu biliyorum. İçimde bir yerlerden yükselen düşmek korkusuyla, her zamankinden daha dikkatli hareket ediyorum.

2.-3. Basamak_ Daha az ışık alan, daha yeşil zeytinler. Gövdeyle bağlarını kesmemişler daha. Sapları sağlam. Kolay ayrılmıyorlar daldan. Bazen dalın arasında, zeytini sıyırmak için uzanan parmaklara, tırmığın dişlerine direnip, dalın bir parçası, birkaç yaprakla birlikte kopuyorlar.

Önce merdivenin ayak basan yerlerine yakın olanları sıyırıyorum. Yukarı çıktığımda sallanan dallarla birlikte ezmemek için. Zeytini ezmek hoş olmayan bir duygu bırakıyor. Ama ne kadar dikkat etsem de, alta serilen geniş örtülere zeytinler düştükçe basacak yer bulmak güçleşiyor. Eğimli yerlerde, bastığım örtünün kıvrımları arasına yuvarlanan birkaç zeytin, ayaklarımın altında eziliyor.

Dolgun taneleri tutan parmaklarımın uçlarında, avucumda kadifemsi bir dokunuş yayılıyor.

Sabahları çiğ en son kalkıyor buradaki dalların, yaprakların arasından. Güneş ışıkları en son ulaşıyor buralara. Kuytu aralar, ıslak, kendine özgü yeşiliyle daha bir karanlık.

4.-5. Basamak_ Yerden yüksekteyim. Ayak tabanımda, basamağın verdiği sınırlı, yetersiz güveninin dokunuşunu duyuyorum. Üzerindeki zeytinlerin ağırlığıyla aşağıya sarkan dala uzanıyorum. Merdiven ağırlığımla o yana doğru eğiliyor. Bir elimle basamağa tutunurken, diğer elimle zeytinleri topluyorum. İnce, yeşil yapraklara, dallara çarpıyorlar aşağıdaki örtünün üzerine düşerlerken.

Merdivene yakın, kalın bir dala geçiyorum. Dalın kalınlığı, aşağılardaki toprakla bağını bilmek daha bir güvende hissettiriyor. Daha korkusuz basıyorum. Dalın dip çatalına basarak merdivenden ulaşamayacağım dallara ulaşıyorum. Bir süre ağacın aralarında gezinip, gövdeye yakın dallardaki zeytinleri topluyorum.

Merdivene geçiyorum.

6. Basamak_ Dalların en sık, en kuytu yerinde boş bir kuş yuvası var. Yakınındaki dallar, yuva bozulmasın diye budanmamış o yıl. Bir çok yerinden yeni filizler sürgünlemiş. Yuva boş. İçinde, yuvanın ince dalları arasına sıkışmış, külrengi birkaç tüy var. Bir canlının özeline, evine bakıyorum gibi geliyor. Tuhaf bir his. Bir şey beni ayıplıyormuş gibi duyumsuyorum. Belki sahibi belki değil, bir kuş, ilerideki dalın arasından havalanıyor. Bir zaman ardındaki dal boşlukta sallanıyor.

7.-8. Basamak_ Uzakta deniz görünüyor. Hayal meyal seçilen gemi karaltısı bir yerlere gidiyor. İlerleyişi fark edilmiyor bile. Bir zaman bakmayıp, tekrar dikkat edince anlaşılıyor.

Köyün kahverengi, kırmızımsı kiramitli çatıları görünüyor. Birkaç bacadan yukarılara ince dumanlar yükseliyor. İskele boş. Buradan fark edilmiyorsa da, ucundaki, bir ayağını yukarı kaldırmış martıyı görür gibi oluyorum.

Uçlara çıkıldıkça zeytinler daha irilişip, kararıyor. Güneşi erken, dolaysız, engelsiz almanın ışıltısıyla parıldıyorlar. Onları toplayan parmak uçlarım, avuç içlerim daha dolgun, daha keyifle kavrıyor. Olgunlaşmış, dalıyla, ağaçla bağını kesmiş zeytin tanesi, dokunur dokunmaz kopuyor.

son basamak_ Dallar, zeytinler en uçta, en tepede, gökyüzüne daha yakın oluşlarıyla o kadar farklılar ki eteklerdeki, diplerdeki zeytinlerden, dallardan. Ya orada, o son basamakta olmak…

iniş_ Aralarda tırmıkla, sıyırma değneğiyle, elimin kontrolsüz bir hareketiyle kırılmış, sarkan, yeşilibeyaz dallara bakıyorum. Küçük bir savaş alanı gibi ortalık. Kırıklar, boşlukta salınan dallar.

yer

Tekrar yere basıyorum.

Bu toprağa basışım bana eskisinden daha dolaysız, heyecansız, sıradan geliyor. Onun ilk basamağına adım vermeden önceki ben değilim.

14.12.2012

Bandırma

Kategori: