UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Meet the Natives

03 Eki 2008
eren

Tropik adalara gidip oradaki yerli halkların hayatlarını araştıran, onların yaşayışlarında, kendi atalarının yaşayışlarına benzeyen yönler bulmaya çalışan belgeselleri hepimiz biliriz. Bu araştırma yönünün ötesinde çoğu zaman gözlerden uzak adalarında yaşayan insanlar kimi zaman "ilkel" insanlar olarak da sunulurlar bize. Belki bilerek, belki de istem dışı... Channel 4 işe başka bir yönden bakmak istemiş. Güney Pasifik'in ortasındaki bir adada yaşayan bir kabileden 5 kişiyi İngiltere'ye getirip onların gözlemlerini filme almış. Filmde, Tana kabilesinin şefinin de aralarında bulunduğu bu 5 kişi 5 hafta boyunca İngiltere'de sırayla İngiliz orta sınıfı aılesini, işçi sınıfı ailesini ve üst sınıf ailesini ziyaret edip gözlemlerini bize aktarıyorlar. Bu 5 kişinin bir de özel görevi var. Eskiden kendi adalarıyla İngiltere'nin tek bir karanın parçası olduğuna, zaman içinde bu adaların birbirlerinden ayrıldığına inanıyorlar. Tanrılarının oğlu olduğuna inandıkları Prens Philip'in de tanrıları tarafından İngiltere'ye oradaki yoldan çıkmış insanları tekrar insanlığın köklerine dönmeye davet etmek için gönderildiğini düşünüyorlar. Görev, Prens Philip'e ulaşıp ne zaman adaya geri döneceğini sormak ve gelmek isterse beraberlerinde götürmek. Ben filmi İsveç televizyonu SVT'nin sitesinde İngilizce ve Tanaca seslendirmeli ve İsveççe altyazılı olarak izledim. Dileyenler bu linkten aynı formatta izleyebilir. Esasında bunu ilk duyduğumda çok heyecanlanmış, sonunda başta sözünü ettiğim türden belgesellere yönelik bir eleştiri bulabileceğimi ummuştum. Ancak hem Prens Philip'le ilgili hikaye hem bu 5 kişiden birinin İngilizce konuşabiliyor olması kuşkulanmama neden oldu. Sonuç olarak kuşkularımda da büyük ölçüde haklı çıktığımı düşünüyorum. Onların modern topluma bakışlarını yansıtmak, onların gözüyle bize bakmak yerine belgesel bu sefer adalarından koparılmış 5 yerlinin modern toplum içindeki hallerini gözlemliyor aslında. Yani yine bizim gözümüzle onlara bakıyor, üstelik bu sefer onları kendi yaşamlarından da soyutlayarak. Yine de bazı çarpıcı yaklaşımların belgeselde yer aldığını söyleyeyim. Bunlardan bazılarını da paylaşmak istiyorum.

İlk ziyaret ettikleri orta sınıf ailesindeki gözlemler en çarpıcıları. İnsanların yemeklerini tabaklarda yemelerini, evlerini temiz tutmak için bir sürü zaman harcamalarını anlayamıyorlar. Şef, bu tabak çanakla uğraşıp her gün onları yıkamaya uğraşmaktansa ağaçlardan büyük yapraklar koparıp yemeklerini onların içinde yemelerini öneriyor. Böylelikle bulaşık derdinden de kurtulacaklarını, bunun onlara zaman kazandıracağını söylüyor.

İkinci durakları, Manchester'da bir işçi ailesi. Şehirde dolaşırken evsiz insanları görüp şaşırıyorlar. Önce evsizliğin nasıl bir şey olduğunu, bir insanın nasıl olup da evsiz olabileceğini anlayamıyorlar. Evsizlik, herkesin kamışlardan bir kulübe sahibi olduğu ve evi olmayanların evlerinin imece usulü yapıldığı Tana halkı için tam anlamıyla saçmalık. Biraz evsizliği anlar gibi olduklarında da bu kadar çok parası ve binası olan bir şehirde hala insanların evsiz olmasını anlayamadıklarını söylüyorlar. Bir anlamda politikaya tam ortasından giriyorlar Smile

Bu bir gece gittikleri diskoda ne kadar güzel dans ettiklerini görüp şaşırdım. Kendi adalarında yapmaktan en çok hoşlandıkları şeyi diskonun gürültülü ortamına rağmen gayet başarıyla sürdürüyorlar.

Kategori:

Re: Şu Sıralar İzlediklerimiz, Okuduklarımız Üzerine

""
Filmde, Tana kabilesinin şefinin de aralarında bulunduğu bu 5 kişi 5 hafta boyunca İngiltere'de sırayla İngiliz orta sınıfı aılesini, işçi sınıfı ailesini ve üst sınıf ailesini ziyaret edip gözlemlerini bize aktarıyorlar.

Yazıda gözden mi kaçırdım? Üst sınıf bir aileyi de ziyaret etmişler mi? Onlarla ilgili gözlemleri ne olmuş?


Re: Şu Sıralar İzlediklerimiz, Okuduklarımız Üzerine

nurten aksakal dedi ki:
""
Filmde, Tana kabilesinin şefinin de aralarında bulunduğu bu 5 kişi 5 hafta boyunca İngiltere'de sırayla İngiliz orta sınıfı aılesini, işçi sınıfı ailesini ve üst sınıf ailesini ziyaret edip gözlemlerini bize aktarıyorlar.

Yazıda gözden mi kaçırdım? Üst sınıf bir aileyi de ziyaret etmişler mi? Onlarla ilgili gözlemleri ne olmuş?


Üst sınıf aile dediklerinde ben önce zengin bir işadamından söz ettiklerini düşünmüştüm. Ama izleyince sözünü ettiklerinin eski bir kalede yaşayan bir İngiliz aristokratı, bir Sir olduğunu görüp şaşırdım. Belgeselin bu bölümünde ilgi çekici pek fazla şey yoktu. Kabile üyeleri misafir oldukları kalenin çok kasvetli olduğunu düşünüp biraz korkuyorlar. Bir de esas hedefleri olan Prens Philip'e ulaşmak için bu aristokrat ailenin onlara yardımcı olabileceğini düşünüyorlar. Orada kaldıkları son gecede de bir Lord'un ikametgahına (ne denir bilmiyorum, kale gibi bir yerdi orası da, sanırım en uygun ifade "malikane") konuk oluyorlar akşam yemeği için. Orada onlar için özel bir dans sergiliyorlar. İngiliz soylularının bu dansa katıldıklarını görmek de ayrıca eğlenceliydi. Ancak kabile üyeleri, muhtemelen misafir oldukları ailenin soylu bir aile olduğunu bilmediklerinden ve -yine muhtemelen- soyluluğun ne demek olduğunu da anlamayacaklarından çok fazla yorum yapmıyorlar. Maceralarının sonunda kabile üyelerinin Prens Philip'le görüşüp görüşemediklerini söylemek istemiyorum; o kadar da sürpriz unsuru kalsın, öyle değil mi?


Re: Şu Sıralar İzlediklerimiz, Okuduklarımız Üzerine

Bu belgesel ile ilgili bilgilendirme için teşekkür ederim Eren. Yazını keyifle okudum, umarım belgeseli izleme şansım olur.