UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Lübnan Gezisi

10 Eki 2010
Cihan Başbuğ

(Beyrut-Baalbek-Bekaa)

Beyrut’a, Suriye’den (Şam ya da Halep’ten) taksiler ya da otobüslerle geçilebiliyor. Ben de daha önce taksileri kullandığım için otobüsleri seçiyorum. Suriye’deki terminalde Latin alfabesiyle yazılmış tek bir yazı yok, yardım almak zorunda kalıyorum. Bu durum zaman zaman sıkıntı yapsa da belirsizliğin verdiği tuhaflıkla yolculuğum sürüyor. Yabancı bir ülkede plansızlık, detaysızlık bizdekinin aksine bana huzur getiriyor.

Lübnan’a geçmek için 15 Türk lirası yetiyor. Zaten otobüsteki yolcular da inşaat işçileri. Otobüste, o günkü otobüs yolculuğumu değer kılacak önemli şeyler öğreniyorum. Yanımdaki işçi çocuk Suriye Kürdü ve Suriye devletinin Kürtlere kimlik vermediğini öğreniyorum. Sadece ellerinde nüfus bilgilerinin yer aldığı eski püskü bir kağıtla çalışmaya gidiyorlar.

Lübnan’ın sınır kasabaları da Suriye’den farksız, zaten ülkeler arasındaki geçişler hiçbir zaman çok sert olmuyor. Fakat daha ilk anda Lübnan’ın daha yeşil bir yer olduğunu anlayabiliyor insan. Denizi görerek yolculuk etmek çok keyifli, ayrıca geçtiğimiz her binanın dış cepheleri delik deşik. Savaşın izleri hala sürmekte.

Lübnan'daki iç savaşın trajik öyküsü hala bizleri korkuturken bir yandan da "Acaba buralarda gerçekten savaş olmuş mu?" da diyebiliyorsunuz. Barışın "diken üstülüğü" ve rahatlığı iç içe. Lübnan'daki iç savaş hakkında gitmeden önce araştırmalar yaptım ve görebileceklerimi, işitebileceklerimi az çok seziyordum ama şehirde ve ülkenin büyük kısmında güvenliği Hizbullah'ın sağlıyor olması o kadar tuhaf geldi ki. Lübnan , İsrail'i püskürtmesi için Suriye'den yardım isteyince; Suriye'de Hizbullah askerlerini bölgeye göndermiş ve Hizbullah ağır kayıplar vermesine rağmen İsrail'i bölgeden uzaklaştırmış. Ölen onca askerden ve zaferden sonra da bölgeden çıkmamışlar ve güvenliği sağlamaları ve ekonomiden pay almaları konusunda da anayasal güvence almışlar. Şehrin bir yandan hızla batılılaşan yüzü yanında; uzun sakallı, cihat yanlısı askerlerin varlığı çok şaşıtıcı. konu hakkında daha fazla bilgi edinmek için "vikipedi"de "Lübnan İç Savaşı" başlığı incelenebilir.

Şehir merkezine geldim sonunda. Down Town, dünyaca ünlü kafelerin olduğu, hareketli bir yer. Oldukça lüks ve pahalı bir yaşam var. İç savaşta yerle bir olan bu bölge, bir Amerikan firması tarafından aslına uygun olarak yaptırılmış ve işletilmeye başlanmış. Down Town, Solidare’e çıkıyor. Bu meydan da çok büyük ve her bir sokağı birbirinden hareketli. Beyrut’un bu bölgelerinde insanlar gösterişe, şatafata çok önem veriyor. Lüks yaşama merakı bu Orta Doğu bölgesinde küçük bir Amerika yaratılmasını sağlamış. Her yerde Vietnam’lı bakıcılar, zenci çalışanlar var. Şehre hakim olan, “lükslük” unvanı , sandığım gibi “burası cennetmiş” hissinden çok , modernleşme sorgulamasına yol açtı bende. Yani Avrupa, Amerika ve Uzak Doğu sermayesinin savaş alanına dönüşen Beyrut’ta yapay bir “gelişmişlik” var. Beyrut’tan çıkıp 10 km uzaklaştığınızda Bekaa bölgesine giden otoyollarda Hizbullah’ın koruduğu bölgeler, fakirlik ve Arap etkisi sezilirken buradaki yaşam, çöldeki vahayı andırıyor. Bu konuya zaman zaman dönmek ve fikirlerimi açıklamak istiyorum. Bir yanda savaşın etkileri, bir yanda her an beklenen savaş tedbirleri, bir yandan ise Amerikan kahve şirketlerinin ve gıda şehirlerinin her bir köşesini fethettiği lüks caddeler. Orta Doğu’da olduğuna inanamadığın insan profilleri…

Akşam, şehir merkezinde bir Fransız öğrencinin evinde kalacağım. Lucas, buradaki birçok Fransız öğrenci gibi Beyrut Amerikan Üniversitesi’nde okuyor. Fransa’nın ülkenin kültürü üzerindeki bu istendik etkisini onunla da konuşuyoruz. Kendini Uluslar Arası Siyaset okuyor ve “Kıbrıs, Ermeni sorunu ve Davutoğlu” üzerine mevcut İngilizcemle konuşmaya çalışıyoruz. Zor olsa da anlaşabiliyoruz.

Kategori:

Re: Lübnan Gezisi (Beyrut-Baalbek-Bekaa)

II

Ertesi sabah onunla birlikte, üniversiteye gidiyorum. Üniversitenin önünden aldığım Saj’la birlikte okula giriyorum. Saj, gözlemeye benzeyen bir yiyecek ama çok daha lezzetli. Hamuru ve içindeki yerel peyniri çok lezzetli. Okul muhteşem. Bugün bir eylem var ve tüm öğrenciler bahçede. Eyleme epey katılım var; anladığım kadarıyla herkes eğitim, eşitlik merkezli bir eylem.
Merkezdeki büyük pankartta “This collage is for all conditions and classes of men” Daniel Bliss imzalı.

Üniversitenin her yeri yemyeşil ve eski binalar iyi korunmuş. Futbol sahaları, sahili, tenis kortları, her ayrıntı, ihtiyaç düşünülmüş.

Cola garajından Baalbek’e geçiyorum. Baalbek Roma ve Bizans dönemine ait kalıntılara ve sahip mükemmel bir antik kent. Büyüklüğünü anlatmak için kelimeler yetmez. Şu ana kadar gördüğüm en büyük antik kent. Agoranın altında dört tane yer altı müzesi var. Buraya gelmek için çektiğim zahmete, sıcağın bunaltıcılığına deydi.

img_0806.jpg img_0814.jpg img_0795.jpg img_0854.jpg img_0856.jpg img_0862.jpg img_0863.jpg

Re: Lübnan Gezisi (Beyrut-Baalbek-Bekaa)

Baalbek, Hizbullah tarafından korunuyor. Kapıda turistler uzun süre bekletildi. Bense elimde TC pasaportumla beklerken "Geç,geç" ve "Erdogan" nidalarıyla içeri alınıyorum.

Ortadoğu gerçeğini hissedebileceğiniz, aynı zamanda modern bir ikilemi var Lübnan'ın. Üzerine çok fazla gezi yazısı, düşünce, hatta romanlar yazılan bu ülkeden, bu kentten mutlu ayrılıyorum. Barışın kalıcı olması umuduyla...

img_0825.jpg img_0881.jpg img_0883.jpg

Re: Lübnan Gezisi

""
“Suriye’deki terminalde Latin alfabesiyle yazılmış tek bir yazı yok…”


Zaman zaman bir sokakta, çarşıda, duvarda, bir aracın plakasında, çöp bidonundan yere düşmüş bir gazetede,vitrinlerde, koca koca reklam panolarında zorunlu olarak bana okutulan onca kelimenin yanında bu cümlenin bana düşündürdüğü şeyler oldu. Hiçbir anlamlı kelime okumadan bir kentte dolaşmak hep istediğim, özlemini duyduğum bir şeydi. Yarı sağır olmak gibi bir şey denilebilir, ama bir yandan da bütün gün bize istemeden ulaşan onca görüntü ve ileti kirliliğini düşündüm…

""
“…geçtiğimiz her binanın dış cepheleri delik deşik. Savaşın izleri hala sürmekte.”

Savaşan bir ülkede, her şey bundan acı şeklide nasibini alıyor. Duvardaki kurşun izlerinin yanında, insanlarda açılan yaraları düşünüyorum…

""
“Bir yanda savaşın etkileri, bir yanda her an beklenen savaş tedbirleri, bir yandan ise Amerikan kahve şirketlerinin ve gıda şehirlerinin her bir köşesini fethettiği lüks caddeler. Orta Doğu’da olduğuna inanamadığın insan profilleri…”

Cihan Başbuğ’un harika yazısını okuduktan sonra, bir sürü şey daha düşündüm. Oraları gidip görmek gerekir mutlaka, ama bu konularda da, oralarda ne olup bittiğine dair yeterince bilgi sahibi miyim acaba? Kesinlikle değil! İnsanoğlu boşluk, eksiklerden oluşmuş bir kuyu. Kimisinde bu eksikler çok daha derin, çok daha fazla. Yazıyı zevkle okurken, bir yandan da hep orada - burada, TV’deki haberlerde duyduğum isimler, Lübnan, Beyrut, Bekaa’nın benim için boş birer sözcük olduğunu düşünüyorum… Bölge hakkında daha çok bilgi sahibi olmaya çalışacağımla, bu konuda daha duyarlı olacağımı kendime telkin ederek içimdeki rahatsız yanı susturmaya çalışıyorum.

Teşekkürler Cihan. Sırt çantan hiç inmesin omuzlarından…