UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Kumpir

24 May 2014
Mehmet Sürücü

Asankya’nın en düşkünü olduğu kumpir. Kumpir oldu mu o her zaman mutlu, o her vakit tok kalkar sofradan. Günde beş öğün yese sesi çıkmaz. Denilene göre, her sene Aciloto Burunçe’deki tarlayı, Gamişa Padina’daki evleğin yarısını eker de, hala söylenir dururmuş, Yetecek mi bu kumpir Ayşana, kalmayalım kışın kapısında aç sefil, deyerek.

Kumpirin iyisini, lezzetlisini biliyor, hem de iyi biliyor ha! Köyde kimin, hangi tarlasında ektiğini, ayın hanginde, belki hangi günde, kumpirin lezzetinin en doruğa eriştiğini de... Asankya bu!

Çok düşkündür keyfine. Ekâbirdir. Köy bilir. O gün de böyle, mutfakta. Uzatmış ayaklarının tabanlarını ocağa doğru. Yaslamış enseyi derince bir yasğa. Ocakta odunlar yanar, meşe odunlarından kıvılcımlar sıçrar çıt çıt. Odunların kenarında bir öbekcik kül kor karışımı. Bu öbecikler sen ben olsa, kuru küldür sadece. Ama Asankya bu; o hiç herkes gibi bakar, herkes gibi düşünür mü? Aklına gelivermiş hemen kumpirler. Sıcacık külün altına gömse... Eşelenirken maşayla odunların arasında, onlar ısıldasa, pufuldasa. Pişse eyicene. Pişince, yarmaz mı ortasından, buharı tütük?

Canı çekti mi bir şeyi, mümkünü yok. Ne yapar eder, bulur yolunu, oldurur. Hemen iki oğlanını çağırmış.

“Ule! İsyo, Ramadan, ule elate dutuçko, okom be!” [1]

Oğlanlar uyanık, anlamış, bir angarya var. Ama ne fayda. Babadır. Yoktur gerisi. Olacaktır ne isterse.

“Kiprika’nın üst yanındaki aradan girin. Üç evlek sonra kart bir dut ağacı çıkar önünüze. O tarla İncasono Yunus’un. Tarlanın Çavla yanındaki sıraların üçüncüsünden de olur, dördüncüsünden de, bana beş tane kumpir eşeleyiverin de getirin bi solukta. Hadi evlatlarım. Oyalanmadan. Koşa koşa. Aha bu ince odunu aldım yana. Vakit bu. Harı gitmeden burada olacanız.”

Çıkmışlar yola. Ama menzil uzak. Tarla ta nerede. Dürtmüş bunları şeytan. Gitmeyin ta oraya be momçeler![2] Kumpir mi yok. Aha şurada, dutlukta Karisono’nun var. Koca tarla kumpir. Umruk gibi. Yakın da. İkisi de gitmeye gönüllü değil ta oraya. Biri dillendirmiş fikrini. Karar kılmışlar, sökmüşler yakın yerden beş kumpir. Dönmeye koyulmuşlar. Ama tabi dedenin evlatları onlar da. Onun kadar şeytan olmasalar da kafaları çalışıyor az çok. Biri demiş, biz şimdi varırsak eve, babam çakar hemen durumu. Bu kadar çabuk nası geldiniz a mübarekler. Uçtunuz mu kanatlanıp, der. Ne yapalım? Damın kenarına çökelim. Biraz zaman geçsin. Öyle gidelim buvanın[3] yanına. Olur mu?, olur. Oturmuşlar. Laflamışlar oradan buradan. Keçiden davardan, kuştan kapandan, oltadan balıktan konuşup vakit öldürmüşler. Sonra ayaklanıp varmışlar yanına.

Deden sabırsız. Aklı fikri kumpirlerde, ağzının tadında lezzetinde. Hemen gelir gelmez onlar, kapmış, gömmüş küle. Etrafına da biraz daha kor odun çekmiş. Harını tavında tutmak için. Bir yandan da anlatadururmuş;

“Meşe odunu, koru, pepeli[4] kumpirin tadını lezzetini vere vere pişirir. Çok derine gömmeyecen. Pepelin arasında ince ince közler karıştıracan. Kenarına az takviye verecen yanan odunla. Uzağından. Fazla yakına getirmeyecen. Onun bi piştiği zamanı var. Pişme zamanını bir saniye uzun bir saniye kısa tutmayacan. Tam da vaktında. Alacan pepelin altından. Bıçak dedirmeyecan. Tahta kaşığın sapıyla, yavaştan yavaştan... Kabuğunu soyup atmayacan. Az silkeleyecen üstündekini, o kadar. Pepelin de faydası var. Olmaz mı?”

Çıkarmış kumpirleri. Zamanında kıvamında. Koymuş tahta yer sofrasını. Dizilmişler yanına. Almış içlerinden gözüne kestirdiğini. Hafifçene üflemiş külünü. Asaknya’nın önünde bir dişi var. Ama bambaşka bir diş bu. Allah vergisi işte. İnsanoğlunda bir tek onda... Apayrı bir his gibi bir şey. Bütün tat duygusunu ondan alır imiş. Nasıl bazı hayvanlar bizden çok başka şeyleri hissederse, onun da dişi öyleymiş. Tat konusunda uzman. O dişi batırmış kumpire. Bir duraklamış. Gözleri bir oynamış yuvasında. Hızlı hızlı. Yukarıda çakılmışlar bir zaman. Sonra dikilmişler iki kabak kafaya, bir çift alev topu gözleri. Atmış elinden kumpiri.

“Bre edepsizler! Ne işi var Karisono’nun kumpirinin burada. Siz ne yaptığınızı sanırsınız. Beni öldürmek mi istersiniz? Siktirin gidin karşımdan. Gidin de, ne dediysem yapın.”

[1] “...ule elate dutuçko, okom be!” Pomakça. Evletlarım, gelin buraya bi be!
[2] “momçe” Pomakça. Delikanlı.
[3] “buva” Pomakça. Baba.
[4] “pepel” Pomakça. Kül.

07.04.2014

Kategori:

Re: Kumpir

""
Karar kılmışlar, sökmüşler yakın yerden beş kumpir.

Bu cümleyi okuduğumda (hatta biraz daha öncesinde, şeytan delikanlıları dürtmeye başladığında) aklıma gelen ilk ihtimal Asankya’nın patateslerin istediği yerden gelmediğini anlayacak olmasıydı. O nedenle, bu tahmin edilebilir sonuca ek başka bir şeyler daha olmasını bekledim. Elinize sağlık.