UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Kahır Tellalı

10 Şub 2012
acarcagdas

Eski İstanbul’un tanıdık simalarındandır kahır tellalı Mehmet Efendi... Kaçıverir karşıdan gülümseyerek gelen birini görünce. Elinde değildir, selamı sabahı keser yok yere birkaç ay. Şakayı pek sevmez, gam adamıdır, dertlileri dinler.

Kendi derdi yok mudur, görenler bilmez bunu; dinler durur Mehmet Efendi. Ardından “Memed Efendi” diye seslendiniz mi duymazlıktan gelir. İçki içirtemezsiniz bu adama, elinde sigara olmadan dolaştığı ise görülmemiştir.

Akıllar torba değil ya, türlü türlü efsaneler vardır hakkında: eski bir valiymiş, yok yok, eski muallimlerden, o da olmadı, tabib imiş zamanında Rum-elinde. Kendisine sorarsanız bir şey demez, deneyen çok olmuştur, siz ona bir sorarsınız, o size beş sorar.

“Anlat bakalım kostak kardaş” diye buyurur karşısına geçip oturana. Bir sıkıntısı olmadan karşısına geçen var mı, o bilinmez. Onu anlatanlar hep dar zamanlarında tanımışlardır bu eski zanaatkârı. Dinlemek dedik ya, dinlemeyi ciddiye aldığından olacak, dükkân açar gibi her sabah aynı saatte aynı yerde başlar güne efendi-zatları. Oradan nereye geçeceklerini ise keyifleri bilir.

Tellallığı nerden gelir derseniz, o, bambaşka bir hikâye. Bu tellal Mehmet, kahır Efendi, dinler dinler de tüm derdi sıkıntıyı, sonra akşamları oturduğu viranede tekrar eder durur papağan gibi hatırında kalanları. Hatırındakiler sanıldığından çoktur. Nerden duyulduysa, bilindiyse, gece oldu mu doluşulur evine beşer onar.

Efendi Mehmet ne kadar farkındadır çevresini alanların, o kendi bileceğidir. Dalıp gider dökerken tüm gün duyduklarını her bir sokağında İstanbul’un. İsim vermez, hikâye verir her zaman. Anlatır babam anlatır. Hafif hafif sağa sola sallanır. Belki hikmet sahibi bir zattır diye mahallelisi öder borcunu harcını, evine kandil yağını koyan da onlardır, dolabına tek somunla kuru peyniri koyan da. Evde pişen ona da düşer.

Gece oturumundan çıkıp evlerine dönenler ne kadar rahatladıklarını anlatırlar birbirlerine yolda. Gariptir ama küsler de barışır ertesi sabaha. Kindarların hafifler öfkesi; hainler destek vermese de, kösteklerinden vazgeçer. Koca Mehmet selamlamaz hiçkimseyi eve geldiklerinde, “hayırlı akşamlar” da demez dolayısıyla. Gene de yadırganmaz.

Sonraki gün aynı saatte aynı yerde başlar güne Koca Efendi, yürür sokaklar boyu, işe geç kalanlar bile bir beş dakika durur, birkaç şey anlatır ona: vay efendim müdürleri çok zalimmiş, vay maaşları çok azmış, vay efendim bu İstanbul’un derdi çilesi de neymiş, vay da vay. Kadınlar durup oğullarını, kızlarını anlatmaya başlar; onlar için hayırlı kısmet dilerlerler.

Koca tellalın bir karısı olmuş muydu, muhtar bile bilmezdi. Evinde görülen birkaç eski tablodaki solmuş fotoğralardakilerin kimler olduğu ise ayrı muammaydı. Efendi, yola devam ederdi. Tüm dertleri dinler, “sular hendeğine dolar ya kostak” diyip ardına bakmadan çeker giderdi.

Bir gün ortadan kaybolduğunda, bir yerde öldü kaldı mı, yoksa başka yere mi göçüverdi tek gecede, bilinemedi.

Paylaşıldı evindeki ufak tefek birkaç kalem eşya ertesi hafta, bir hikmeti vardır dendi.

*Bu yazı, 9 Mart 2010'da kişisel bir blog olan Durgun Dionysus adlı blogda yayımlanmıştır.

Kategori:

Re: Kahır Tellalı

Ben hikâyeyi pek bir beğendim. Hikâyenin nesne edindiği karakteri özellikle... Lakin öykünün dille ilgili sıkıntıları var. İlkin, belli, yazarı üzerinde yeterince çalışmamış. İkinci olarak, başka bir anlatım biçimi benimsenmeliymiş gibi geldi bana. Sanki tanrı anlatıcı bu öyküde iyi durmamış. Okurken içimden şöyle de geçmedi değil, keşke Mehmet Efendi anlatsaymış da biz dinleseymişiz ya da ona iç dökenin gözünden onu bilseydik... Ne bileyim bu öykü için denemeye değer gibi geldi bana.

Yazana selam olsun. Smile


Re: Kahır Tellalı

""
X-Nokia-Ipaddress: 46.220.44.192
X-Nokia-Ipaddress: 46.220.44.192

Öykünün arasına bu alıntılar istemeden, kazayla mı eklendi acaba?


Re: Kahır Tellalı

""
Öykünün arasına bu alıntılar istemeden, kazayla mı eklendi acaba?

Yazıyı blogdan kopyalar iken garip bir hata oluşmuş. Şimdi düzeltildi.

""
keşke Mehmet Efendi anlatsaymış da biz dinleseymişiz ya da ona iç dökenin gözünden onu bilseydik

Neden olmasın, denemeye değer. Bir sonraki çalışma da bu olsun.

""
belli, yazarı üzerinde yeterince çalışmamış

Doğru, "yaz kurtul" yazılarından idi bu. Üzerinde çalışmalı.