UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Kadın

07 Tem 2011
Barış Acar

""
28 Haziran 1962

Bir kadının, uzun yıllar tanıdığımız bile olsa, tepkilerini hesaplayabilmek kolay iş değil... En yalınkat yaratılmış olanı bile sizi her dakika şaşkına çevirebilir. Ne olmuş, içinden neler geçmiştir de böyle birdenbire öfkelenmiştir? Bir başına gördüğü düşleri, içinde gizlediği dünyaları, istekleri, isteksizlikleri, zehirleri, acıları kestiremezsiniz, isterseniz bile. En okşayıcı sözünüz onu bir anda çıldırtabilir; en alışık olduğu davranışınıza bile karşı koyabilir. Ve siz bu umulmadık çıkışlara herzaman dayanamazsınız; üzülürsünüz, kırılırsınız, ne diyeceğinizi şaşırırsınız.

Kadın bizden ayrı bir tür, başka bir mevsim, başka bir iklim... Nereden estiği bilinmeyen bir rüzgâr, bir ayrı zaman-mekân parçası... Karlı fırtınalı günleriyle, sıcacık ışıltılı akşamlarıyle, anlaşılmaz, hükmolonmaz, ele geçirilmez bir varlık.

Kadına fazla yaklaşmamalı, diyorum ben... Hatta onu incelememeli. Kadına sahibolmaya çalışmak boşuna... Belki yalnızca sevmek gerek onu; olduğu gibi kabul etmek; hoş görmek; bağışlamak gerek... Uzun uzun şaşmamalı da kadına... Üstüne varmamalı, uzağında durmalı; pek yakınımız da saymamalı onu.

Kaynak: BATU, Selâhattin. İsviçre Günleri, Ankara: Hisar Yayını, 1966, s. 12-13.

Selahattin Batu'nun kitabınına bakarken yukarıdaki notlara gözüm takıldı. İlk bakışta epeyce cinsiyetçi ve yadırgatıcı gelebilecek bu satırlar nedense bana bir farklı göründüler. Kızamadım, olduğu gibi kabul ettim, hoş gördüm ve bağışladım onu. Öte yandan sözlerinin içinde kadına atfettiği kimi değerler de yabana atılır gibi değildi doğrusu. Ayrı bir zamanda ve mekânda yaşama, hükmolunmaz ve ele geçirilmez olma gibi...

Batu, çok kötü bir günün arkasından yazmış olmalı bu notları diye düşündüm. "En yakını" saydığı, en güvendiği, en sevdiği yerinde bir acı duymuş olmalı derinden. Batu'yla bir hissetim kendimi. Söyleyişindeki içtenlik ve yalınlığın dışında özellikle bir noktada katılmadan edemedim; "pek yakınımız saymamalı" onu.

--

Güncelleme Notu: Batu'nun günlüğüne düştüğü notlarla başlayan tartışma daha çok Nietzsche felsefesinde "kadın" sorununun ele alınışı çerçevesinde gelişmiştir. Başlığa yeni giren okuyucuya duyurulur. (15.07.2011)

Kategori:

Re: Kadın

Hepsinin karmaşık olmadığını, bizim karmaşık olanlardan öteye gidemediğimizi düşünüyorum.


Re: Kadın

Mehmet Sürücü dedi ki:
Hepsinin karmaşık olmadığını, bizim karmaşık olanlardan öteye gidemediğimizi düşünüyorum.

Belki de.


Re: Kadın

Şu anlamda-düzlemde bir şeyler söylemeye çalışıyorum-veya söylemeye çalıştığımı düşünüyorum; önce daha ayan-anlaşılır kavramlara değinmemiz gerekirken, çıkmaz sokaklar nedense bizi daha çok çekiyor.


Re: Kadın

İş ister istemez kadın'dan çıkıp Nietzsche ve Kadın'a dönüştüğü için o sokaklara girmemiz gerekiyor Mehmet Bey. Sadece sonu görünmediğinden bir sokağı çıkmaz olarak nitelemek de yersiz diye düşünüyorum. Orada birisinin, daha önce kimsenin cesaret etmediği şekilde girdiği bir yol var. İşaretler bırakmış. Üstelik üstünden başkaları geçmiş. Bunu görmezden gelmek yerine sokağa dalmak, ne anlatmaya çalıştıklarını anlamaya çalışmak önemli. (EK: Yani bu noktada Nietzsche biraz ayrıcalığı hak ediyor.)

Ressentiment kavramı üstünde bu alıntıyı okuyana şüphelerim vardı. Kimin yetersizliği, neden, nasıl? Aslında Nursel Hanım (Kadınlık üstüne bu kadar konuştuktan sonra umarım farkında olmadan yanlış bir hitap kullanmıyorumdur.) son metin sizin dördüncü sorunuza verilen yanıtlarla dolu. Kız kurusu tırnak içinde yazılmış.

""
Ayrıca, kadın her zaman erkeğin gözüne girmek için rekabet etmeye zorlanmıştır

Bu tartışma boyunca henüz sindiremediğim çok fazla yeni düşünceyle karşılaştım. Tekrar teşekkür ediyorum.

Son olarak Foucault'nun da Nietzsche'yle benzer bir çaba içinde kabullerin, sorunsallaştırmaların, söylemlerin maskesini düşürmekle uğraştığını, ama ona ek olarak zorla itildikleri bu mücadelelerde ne olursa olsun daha arzu edilebilir bir noktaya ulaşmak için onlara destek olduğunu sanıyorum. Onun feminist teoriye müthiş katkıda bulunduğunu da söyleyebiliriz. Bu yüzden, Mehmet Bey, işler bana kalırsa sandığımızdan da karışık. Bir şekilde karıştırılmış. Onların önündeki perdeyi kaldırmak, ötelerine geçmek için en makul yol gibi görünüyor.


Re: Kadın

işler bana kalırsa sandığımızdan da karışık

Kesinlikle. ben işlerin çok daha karmaşıklaştılırdıklarını düşünüyorum.

Nedeni de; daha basit kavramları atlamak, görmemezlikten gelmek olduğunu sanıyorum. Felsefenin neresi, burada, kadın-erkek gibi bir türe yoğunlaşıp, ikimizi kapsayan, insanlığımızı daha sonraya itebilir.


Re: Kadın

"dam üstünde saksağan, gel bize bazı bazı" Smile


Re: Kadın

Nursel'in sorularına -bu tarz soruların Nietszche için neden geçersiz oldukları üzerine- belki kısaca şöyle bir açıklama da ekleyebilirim: Nietzsche, erkek egemen toplum olarak da anılan -o genellikle bunu İsevi toplum olarak niteler- mevcut iktidar yapılarını (bu yapıların kökenini de Antik Yunan'a kadar geri götürür) "güçsüzlerin iktidarı" olarak anar. Güçsüzler/ yeteneksizler/ zavallılar güçlüyü gücünden ayırarak iktidarı ele geçirmişlerdir. Bu açıdan bakıldığında Nietzsche'nin örneğin kadının oy hakkı konusunun tartışıldığı o günlerdeki tutumu daha anlaşılır olur. Kadın bu sistemin dışlanmışı olarak yeni bir şeyler yapma yeteneğine sahipken, çıkıp da erkeklerle -düşkünlerle- bir olmayı isterse, Nietzsche'ye göre, güçsüzlerin iktidarına katılmak için çaba harcıyor demektir.

Daha önce de linkini verdiğim Schegel'in notlarına biraz zaman ayrılırsa buradaki kavramlar daha açıklık kazanacaklardır.


Re: Kadın

Kadınların erkeklerde olan ama kendilerinde olmayan iktidarı haset, kıskançlık ve rekabet hırsıyla arzulamaları ve bu iktidarı yerle bir edip yeni birşeyler yapma yeteneğine sahip oldukları halde erkeklerle bir olmayı istemeleri noktasında eleştirmeleri haklı bir eleştiri olarak görülebilir. Ancak eğer her insan eşitlik duygusunu tatmak istiyorsa ve bu duyguyu yaşayamadığı anda kendisini diğerleriyle “daha yüksek” veya “daha aşağı” şeklinde bir kıyaslamaya girişiyorsa, bu durum onun arzularının tatmin edilmediği ve kendisine olan özsaygısının azaldığı anlamına gelir ki, bu psikolojideki bir insanın çoğu kez rıza göstermekten yada suça yönelmekten başka alternatifi yoktur. “Yetenek” olarak adlandırılan şeyin günışığına çıkması için “yetenekli” kişinin yeteneklerini sergileyelebileceği koşulların oluşması kaçınılmazdır. Bu koşullar ise başta yetenekleri sonuna kadar bastırmaya kararlı bir iktidar mekanizması olduğu sürece son derece zordur. Sınırları iktidar kadar tarafından çizilen bir dairenin dışına çıkmak ne kadar mümkündür? “Güçsüzlerin iktidarı”… Pratikte pek öyle görünmüyor.


Re: Kadın

Yazarın kadın için kullandığı nitelemeler sanki genel olarak kadınlara değil de, yazarın yaşamında özel bir yere sahip tek bir kadına aitmiş gibi bir izlenim edindim nedense. Çünkü o nitelemelere uymayan o kadar çok kadın var ki! Bütün kadınları son derece gizemli ve değişken, bu yüzden de bir ölçüde tehlkli varlıklar gibi gösteren bu bakış açısına hiç uymayan; çok sıcakkanlı, kendisini hiçe sayacak kadar yaşamındakilere önem veren, küçücük şeylerde mutluluğu bulabilecek kadar alçakgönüllü, kısacası yazarımızın anlattığı kadın tipiyle uzak yakın en küçük ilişkisi olmayan milyonlarca kadını "genel kadın" tanımlamasından dışlayan bir tutum gördüm bu satırlarda. Kadınlar da erkekler de; tek bir kalıp içine sokulamayacak kadar büyük bir çeşitlilik içerisinde,hepsi kendine has, özel bireyler... Bu yönden bu çalışmayı, yazarın emeğine ne kadar saygı duysam da, oldukça tek yanlı bir bakışın ürünü olarak değerlendiriyorum.


Re: Kadın

Yorumların tamamını okumadım, lakin "Kadın" ile ilgili yukarıdaki "Batu" nun edebi alıntısında ki değerlendirilişinde ben de kadını bu kadar uzak ve zaman zaman üstten bakmacı bile diyebileceğimiz cümlelerin olmasına katılmıyorum.

Son tahlil de erkek ve kadın arasında ki ilişkinin (duygusal, maddi) kandisi egemen olan Patriyarka düzeni ile şekillendiğini söylemek isterim.

Kadın ve erkek arasında ki bir çok çıkmazlarımızın altında doğal kökenlerimizden uzaklaşmanın ve ürettiğimiz toplumsal kalıplar ile bağlantılı olduğunu düşünüyorum.

Biraz bilimsel oldu ama sonucu şu şekilde bağlayabilirim herhalde.

Kadın ve erkek ilişkisi toplum genelinde tüm kalıplardan sıyrılmadıkça aşka ve dostluğa dayanan bir ilişki birlikteliği yaşanmadıkça, toplumsal ve bireysel korkularımız model olma, rekabet, başarı, gibi eşitsizlik yaratan zeminin baskınlığı en aza indirildiğinde herhalde bu gibi duygusal çıkmazlar ve korkuların da ortadan kalkacağı ya da en aza ineceği kanısındayım.

Edebiyata ve sanata konu olan duygusal çıkmazların estetik anlatımı ayrıca bir kazanımdır değerdir tabi bunu da es geçmemek gerek.


Re: Kadın

gönenç kaytaz dedi ki:
Yorumların tamamını okumadım, lakin "Kadın" ile ilgili yukarıdaki "Batu" nun edebi alıntısında ki değerlendirilişinde ben de kadını bu kadar uzak ve zaman zaman üstten bakmacı bile diyebileceğimiz cümlelerin olmasına katılmıyorum.

Biraz zaman ayırırsanız, ataerkillik ve erk kavramının niteliği üzerine yukarıda çok ilginç yorumlar bulabileceğinizi düşünüyorum.


Re: Kadın

izninizle bir soru soracağım gönenç kaytaz, "marksist" misiniz? Smile


Re: Kadın

İzin sizindir sayın oktay Smile

Evet. Daha çok Özgürlükçü sosyalizm de ifade ediyorum ama


Re: Kadın

Geniş bir şiir birikimim yok, dolayısıyla hepsi için konuşamayacağım elbette ama Roman Kahramanları'na Refik Durbaş'ın verdiği kabine listesi açıkçası ilginç geldi. (Bu liste genellikle yazarın uygun bulduğu roman kahramanlarından seçiliyor.)

""
Biliyorsunuz "roman" entrika demektir, "düzen" kurmak, "dümen" kırmaktır. Oysa şairlerin kahramanları kadınlar saftır, temizdir, içlerinden geldiği gibidir.

Benim "Meclis"imde kabineyi kurma görevi de şairlerin "kahraman" kadınları olacaktır.

Dikkatimi en başta Fahriye Abla çekti. Yani, o şiirin kahramanı sahiden Fahriye Abla mıdır? Fahriye Abla bir kadın olmak vesilesiyle saf ve temiz midir? Genellikle entrikayla özdeşleştirilen bir cins (Cinsiyet, kimlik, kategori?) olarak tasavvur edilen kadınları bu şekilde idealleştirmek ötekinden farklı mı?

Şimdi yazarken aklıma Haydar Ergülen'in bir kurnazlığı da geldi. Kendisi bir gece yazdığı şiirleri pek beğenmemiş, en azından çeviri benzeri bir dil kullanımı yüzünden kendine kızmış. Daha sonra aklına gelen oyun yoluyla bunun gibi birkaç şiir daha yazıp Lina Salamander adında bir karakter yazmış, kendisini çevirmen gibi göstermiş. Sahafta bulduğu bir fotoğrafı da kapak yapmış, dediğine göre ünlü bir eleştirmeni de çok fena avlamış. Bu Lina Salamander sözde Fransa kabarelerinde bir dansçı, ta 1900'lerin başında. Ne hikmetse şiir yazıyor, şimdi hatırlayamıyorum.

Ergülen birkaç şiiri sesli okudu, bizim bu durumdan haberimiz yok tabii, nereye varacak diye dinliyoruz. Açıkçası bana pek "kadınsı" gelmemişti bu yazılanlar, önce dönemin kısıtlamalarına verdim. Eli kolu bağlıydı sonuçta, ataerkil dil (Artık sözlüğü, grameri nerede bulunuyorsa.) ona hükmediyordu. Belki başarısız bir çeviriydi, hem o zamanlar kulüplerde caz çalınıyor muydu derken asıl soruyu fark ettim: Yani bir kadının yazdığı metni, bir kadının yazdığını anlamalı mıydık? Geriye kalan her şeyi erkekler mi yazmış acaba ya da bir transeksüel o dilde yazamaz mı? O an bir umutsuzluğa kapıldığımı da itiraf etmeliyim. Yani öteki hakkında ne yazarsanız, nasıl yazarsanız yazın birtakım önyargılar ve klişelerle düşünüyorsunuz. Bunları kırmaya çalışsanız da nesneniz yine değişmiyor ve her şeyin ötesinde o öteki hep bir araştırma konusu olarak kalıyor.

Virginia Woolf da rahatsız olmuş olacak:

""
Have you any notion of how many books are written about women in the course of one year? Have you any notion how many are written by men?


Re: Kadın

Bu arada bir şey fark ettim. Lacan "la femme n'existe pas" (Kadın yoktur) derken dişil "la" artikelinin üstünü çizerek dilsel kurgu içinde -o olmayan- kadını belirlemeye karşı çıkmıştı. Nietzsche'nin de kadın için yine dişil "die Frau" sözcüğü yerine nötral "das Weib"ı kullanmasında bir incelik var mıdır acaba?


Re: Kadın

doruk cansev dedi ki:
Nietzsche'nin de kadın için yine dişil "die Frau" sözcüğü yerine nötral "das Weib"ı kullanmasında bir incelik var mıdır acaba?

Bunu bilmiyordum. Doruk Cansev yazdığından beri de aklımda, ancak bakacak fırsat bulamadım bir türlü. Nerelerde ve hangi bağlamlarda kullanıyor "das Weib"ı acaba?


Re: Kadın

nietzscheci terminolojide kadının hep bir hakikat kavramına eğretileme ile kullanıldığı düşünülürse "nötral das Weib" ifadesi -ki bu kullanımdan benim de haberim yoktu- daha çok şey ifade edebilir. dediğim gibi, nietzsche "kadın" dediğinde çoğu zaman bir cinsten bahsetmez...tıpkı "yahudi" dediğinde bir ırkı kastetmediği gibi... aksi taktirde nietzschenin platon'un bir yahudi olduğunu sandığını düşünebilirsiniz Smile


Re: Kadın

İnsanca Pek İnsanca'nın geldiğim noktasına kadar hiç geçmiyordu, fakat Ecce Homo'da gördüğüm bütün hallerinin das Weib olduğunu sanıyorum. En başta, işaretlediğim için açtığım bir sayfa:

""
Ich habe keinen Wunsch gehabt. Jemand, der nach seinem vierundvierzigsten Jahre sagen kann, dass er sich nie um Ehren, um Weiber, um Geld bemüht hat!

Bu, geçen sayfada da tarıştığımız alıntı.

""
Bir tek şey dilemedim. Kırk dördüncü yaşını doldurmuş bir kimse, ünmüş, kadınmış, paraymış, hiçbir zaman umursamadığını söyleyebilsin!

Zerdüşt'teki kırbaç pasajının aynı kullanımdan yararlandığını anımsıyorum. Sprachdiplom sözlü sunumumu sanırım bu konu üstüne yapacağım, o yüzden araştırırken rastladıkça burada da paylaşabilirim karşılaştırma yapmak için.

Peki Türkçede gramer olarak artikel kavramının bulunmamasını nasıl yorumlayabiliriz? İlk elde aklıma Orta Asya'da yerleşik kültür olmadığı için kadın-erkek ayrımının günlük kullanıma belirgin şekilde yansımayacak bir biçime sahip olduğunu düşündüm, ama çok inandırıcı gelmiyor.

Not: Bu arada "das Weib"ın başına nötral sözcüğünü ben eklemiştim, Nietzsche böyle demiyor tabii.


Re: Kadın

""
Peki Türkçede gramer olarak artikel kavramının bulunmamasını nasıl yorumlayabiliriz? İlk elde aklıma Orta Asya'da yerleşik kültür olmadığı için kadın-erkek ayrımının günlük kullanıma belirgin şekilde yansımayacak bir biçime sahip olduğunu düşündüm, ama çok inandırıcı gelmiyor.

bu konuyla ilgileniyorum. daha önce bir kaç şey de-belki de şimdi baktığımda eleştireceğim- karalamıştım bunun üzerine şurada : http://www.felsefeekibi.com/forum/forum_posts.asp?TID=41296&PN=1&TPN=1
ve karalamaya da devam edeceğimi sanıyorum.

ben bunu türkçenin eklemeli bir dil olmasına yormuş ve diğer eklemeli dillerde de artikel bir kullanımın olmadığını öğrenmiştim. çekimli(büklümlü) dillerde, eklemelilerin aksine sizin de söylediğiniz gibi artikel kullanımlar yaygın. bu durumu çeşitli dil ailelerinde yüklemin çekiminin biçimine göre okuyorum. daha açık bir ifade ile söylemek gerekirse, büklümlü dillerin gramerik ve fonetik olarak yüklemden özneyi ayırmasının, yani gramerik ve fonetik olarak desteklenen cogitocu bir karakter arzetmesinin artikel kullanımların yaygınlığı ile iliişkili olabileceğini düşünüyorum.(tabii bu da metafiziğin yükselişine daha uygun bir zemin sağlıyor. ) aynı durumu ingilizce'nin prular ve singular tümcelerine yansırken de görebiliyoruz. (çoğul "s" takısının kullanımını kastediyorum.yine bildiğim kadarı ile eklemelilerde böyle bir durum yok.) kısacası, büklümlü dillerdeki cümlelemenin (örn: "i" "will" "go" ) unsurları biçimsel olarak mesafelemesinin dil metafiziğini desteklediği kanaatindeyim. aynı şekilde, dilbilgisi denilen alanın tüm çözümlemelerinin bu dil metafiziği ile ortaklık ettiğini sanıyorum.


Re: Kadın

Selâhattin Batu tanıdığı kadınlar doğrultusunda, onlardan yola çıkarak düşüncelerini oluşturmuş olmalı, pek çok insanın pek çok konuda deneyimlerinden yola çıkarak fikir beyan ettikleri gibi. Deneyimledikleri kadar deneyimlemediklerininin de varlığını düşünerek genellemelerden kaçınan ve fikirlerini aktarırken bir esneklik payını da bırakan insanlar da az da olsa vardır. "Bu da dahil tüm genellemeler yanlıştır." sözünün Nietzsche'ye mi başka birine mi ait olduğu olduğu tartışıladursun - Kadınlar hakkında söyledikleri tartışılan Nietzsche'ye aitse, söylediklerini farklı bir bakış açısıyla tartışmayı denemek gerekir sanırım - yerinde bir söz olduğunu düşünüyorum ya da kimin söylediği belirsiz olmayan " Yeryüzünde bir tane siyah kuğunun varolması 'Bütün kuğular beyazdır.' önermesini yanlışlar. " cümlesiyle Popper'in düşüncesini yakın bulduğumu söyleyebilirim. Selâhattin Batu'nun söyledikleri

""
"Bir kadının, uzun yıllar tanıdığımız bile olsa, tepkilerini hesaplayabilmek kolay iş değil... En yalınkat yaratılmış olanı bile sizi her dakika şaşkına çevirebilir. Ne olmuş, içinden neler geçmiştir de böyle birdenbire öfkelenmiştir? Bir başına gördüğü düşleri, içinde gizlediği dünyaları, istekleri, isteksizlikleri, zehirleri, acıları kestiremezsiniz, isterseniz bile. En okşayıcı sözünüz onu bir anda çıldırtabilir; en alışık olduğu davranışınıza bile karşı koyabilir. Ve siz bu umulmadık çıkışlara herzaman dayanamazsınız; üzülürsünüz, kırılırsınız, ne diyeceğinizi şaşırırsınız
bir erkek için de aynen geçerli olabilir diye düşünüyorum. Anlattığı davranış biçimleri bazı "insanlara" özgü şeyler, tamamen o insanın - kadın ve de erkek - yaşamı boyunca şekillenmiş karakteriyle ilgili.
""
"Kadın bizden ayrı bir tür, başka bir mevsim, başka bir iklim... Nereden estiği bilinmeyen bir rüzgâr, bir ayrı zaman-mekân parçası... Karlı fırtınalı günleriyle... anlaşılmaz, hükmolonmaz, ele geçirilmez bir varlık."
sözlerine gelince, kadın ve erkek evet insan türünün farklılıkları olan iki örneği; ancak bu farklılıkların ikisi arasına aşılamaz setler ördüğüne, öreceğine ben inanmıyorum.
""
"Kadına fazla yaklaşmamalı, diyorum ben...Kadına sahibolmaya çalışmak boşuna... olduğu gibi kabul etmek; hoş görmek; bağışlamak gerek... uzağında durmalı; pek yakınımız da saymamalı onu."

Bu cümleleriyse belki isteyerek ya da değil, oldukça keskin ve megolamanca bir tavırda görünmesine neden olmuş.
""
"...sıcacık ışıltılı akşamlarıyle... Belki yalnızca sevmek gerek onu...Uzun uzun şaşmamalı da kadına... Üstüne varmamalı... "
sözleriyle ılımlı bir yaklaşım da sergiliyor gibi görünse de - ki bu sözleri de uygulanacaksa aslında yine "insana" , kadın ve de erkek ikisine de, gösterilmesi gereken yaklaşımlar - yazısının bütününe hâkim olmuş, kadını "ötekileştiren" bir düşünce yapısı ve ruh hâlinin algılanmasına engel olamıyor.