UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Jafar Panahi

28 Şub 2011
Cihan Başbuğ

İranlı yönetmen Jafar Panahi, bir süre Kiarostami'nin yardımcılığını yaptıktan sonra 1995 yılında Beyaz Balon filmiyle geleceği hakkında gereken merakı uyandırmayı başarmıştır. Beyaz Balon, 1956 tarihli Kırmızı Balon (Le Ballon Rouge) filmine nazire olarak yapılmış, bunu ad benzerliğinin üzerine, filmi bir defa daha izleyerek gayet açık anlayabiliyoruz. Fakat Kırmızı Balon'dan farklı olarak Panahi, filmde bu defa bir kız çocuğunun gözünden ülkesindeki fakirliği, çaresizliği aktarmış. Bunu yaparken de duygular üzerinde aşırı bir etki bırakmaya çalışmadan, yalın bir anlatımı seçmiş. Bana kalırsa "fakirlik" temasını duygusallıktan uzak, gerçekçi anlatabilmek kolay değil. Film, annesinin verdiği 500 tomanı kaybeden kız çocuğunun gözüyle, dünyanın acımasızlığını anlatabiliyor. Tek derdi ufak bir parayı kaybetmek olan kızın derdine ortak olabiliyoruz. Tabi Kırmızı Balon'daki gibi şehri gezebiliyor, küçük öykücüklerle de yönetmenin ilerki filmlerinde göreceğimiz, ayna yöntemini öğreniyoruz.

Ayna yöntemini konuşacağımız film ise adını da bu yöntemden alan ikinci filmi.
Ayna'da, yönetmen yine küçük bir kız gözünden başkent Tahran'ı, insanların gözlerindeki bezmişliği görmemizi istiyor. Filmin belli bir konusu yok, yönetmenler tarafından takip edildiğini anladığımız bir kızın, okul sonrası evine ulaşma yolculuğu anlatılıyor. Film, tekniğini, anlatımını anladığımız bir anda küçük kızın "Artık yeter oynamayacağım." sözü üzerine , birden çekim ekibine dönüyor ve Panahi, kendini gösteriyor ve kızın mikrofonunun alınmamasını isteyerek, film birden belgesele dönüyor. Bu bilinçli seçim, izleyenleri şaşırtsa da, filmin anlatacakları değişmiyor. Bu noktada yönetmen oyunculuktan çok gerçeği öne çıkarıyor sanırım. Gerçeğin, ne olursa olsun, hangi anlatıma dayanırsa dayansın, sinemanın özü olduğunu anlamamızı istiyor. Toplumun üzerindeki baskıları, rejimin insanlarda yarattığı korkuyu görmeye başladığımız yerde film film bitiyor.

Dayereh (Daire)'de ise adeta Beyaz Balon'daki, Ayna'daki kız büyüyor ve karşımıza bambaşka sorunlarla kadınlar çıkıyor. Etraflarını saran dairelerden çıkamayan kadınlar.

Hapisten çıkan ve kimliklerini, tutuklanma sebeplerini bilmediğimiz kadınların toplumdaki yerini konu eden filmde; toplumun kadınlarda bıraktığı yaraları sarmak mümkün değil. Filmi izlerken, her rejimin, her baskının, her sıkıntının önce kadınları ve çocukları sarıverdiğini görebiliyoruz. Dışlanan, normalleşmek isteyen ama toplum nedeniyle dışlanan kadınları görmemizi istiyor Panahi bir kez daha.

"Dünyaya bu kadar kapanan, birbirinden bile haberi olması istenmeyen bir toplumda, toplumcu bir yönetmenin görevi nedir?" dense, sanırım "Panahi'nin yaptıkları" diyebiliriz. Politik sinema bir yana, sıradan filmlerin bile sansüre uğradığı bir ortamda tutuklanmadan, dünyaya ve izleyenlere ülkesinin sorunlarını anlatmaya çalışmıştır Panahi ama eleştirilerin artması, rejimin korkuları sonucunda kısa süre önce tutuklandı ve 6 yıllık cezası geçtiğimiz günlerde kesinleşti. "bakınız"

Bazı Orta Doğu ülkelerinde, devletin sinemadan ne kadar korktuğunu gözlerimle gördüm. Böyle bir ortamda yönetmenlerin rolü kadar yaşama şansını bulabilmeleri bile çok ağır. Altın Ayı Ödülü'nü kazanan bir diğer İran'lı yönetmen Farhadi'nin "Film yapabilmek için susuyorum, ödülü esas sahibine adıyorum." gibi bir konuşması oldu, sanırım İran'daki durum anlaşılabiliniyor.

Evlerde düzenlenen buluşmaları, partileri kontrol eden polisler, baskıcı erkekler, kocaları ya da kardeşleri olmadan dışarıya çıkamayan kadınlara, son filmi Ofsayt'la statlara giremeyn kadınları ekler Panahi. Stada girmek için erkek kılığına girerler. Ama polis kontrolünde yakalanıp teslim edilirler. Buna rağmen filmde karamsarlık çok hakim değil. Bu filmde beni en çok şaşırtan ise İran'da insanlar arasındaki asıl çatışmanın köy-kent çatışması olduğuna Panahi'nin de değinmesiydi. Filmde, kızları tutuklayan asker köyden gelen sert mizaçlı biridir. Tutuklanan kızlar ise şehirlidirler. Asker bir bölümde kızlara "Sizin bu saçma merakınız yüzünden ben buradayım." der. Ötekiye kafa yormaz asker, sadece nefret besler. Zaten işin sırrı da budur. Tahran'daki modern yaşamı kontrol etmesi için köylerden gönderilen askerler.

İran merakım çenemi düşürdü sanırım, sözlerimi toparlayayım. Şehirlileri bastırması için taşralı gençler rejimi sahiplenmede birebirdir ve mevcut yönetim bunu kullanıyor. Bu gözlemimi Panahi'de bulabilmek beni ona bağladı sanırım.

Filmleri izlerken;hemen her filminde kısa da olsa Türkçe konuşturması,futbolla olan bağlantısıyla da Ken Loach'ı anımsatması gibi küçük sürprizlerle de karşılaşabilirsiniz.

Kategori:

Re: Jafar Panahi

Panahi'nin Beyaz Balon'unu ben de büyük bir merakla izlemiştim. Coğrafyaya ve yaşantı içeriklerine yakınlığımızın yanında, Doğulu bir yönetmenin konuya bakış açısının farklılığı ilgimi çekmişti özellikle. Panahi'nin kamerası, artık bir klişe haline gelmiş, "çocuğun gözünden dünya" temasını bambaşka bir biçimde ele alıyor. İzleyen, küçük kızla zaman zaman özdeşleşiyor özdeşleşmesine, ama asla tam olarak onu anlayamıyor. Yılancıyı izlerken, balıkçıya derdini anlatırken, parasının düştüğü ızgaranın başında "konuşmaması gereken" yabancıyla söyleşirken çocuğun dünyasına "yabancı" biri olarak orada dikiliyoruz.

Cihan'ın sözünü ettiği İran metaforu burada devreye giriyor. Filme ismini veren "beyaz balon" da bunu güzel imliyor. Çünkü aslında geriye kalan son beyaz balonun satıcısı baloncu çocuğun hikâyesi -bize anlatılmamasına karşın- aslın küçük kızın hikâyesinden hiç de farklı değil. Ona hep yabancı kalmaya mahkumuz. O, sinema izleyicisinin edilgen bakışı yüzünden, öyle tek başına ekranda dikilmeye mahkum. Belki de sinemadaki bu mesafe meselesine çok güzel dokunduğundan Panahi'nin bakışı -ilk bakışta onunla hiçbir ilgisi yokmuş gibi görünen- Haneke sinemasına çok yakın gelmişti bana.

NOT: Cihan'ın notlarından sonra Ayna'yı izlemeyi planlıyorum.


Re: Jafar Panahi

"son filmi Ofsayt'la statlara giremeyn kadınları ekler Panahi. Stada girmek için erkek kılığına girerler."
Bu filmi izlediğimde beni en şaşırtan şey kızların erkek gibi davranabilmesiydi; film açıklayana kadar ben kimin kız olduğunu anlayamadım. Sonra, acaba gerçek yaşamda bu tip deneyimleri çok mu yaşadılar bu oyuncular ki, bu kadar iyi erkek rolü yapıyorlar,diye düşündüm.
Beyaz Balon ve Ayna'yı ben de izleyeceğim, teşekkürler.


Re: Jafar Panahi

"Politik sinema bir yana, sıradan filmlerin bile sansüre uğradığı bir ortamda tutuklanmadan, dünyaya ve izleyenlere ülkesinin sorunlarını anlatmaya çalışmıştır..."
Böyle bir durum yönetmenleri belki de diğer yönetmenlerden daha çok yaratıcı olmaya itiyor.


Re: Jafar Panahi

"Ayna"yı bu aralar izlemiştim. İran sinemasının bir hayranı olarak beğenmemem mümkün değildi tabi ki. tanımlaması zor bir doğal duygusal anlatımı gözlemledim filmlerin hemen hemen hepsinde. Belki de hakkında ön bilgi edinmeden, iran sineması filmi olduğunu düşündüğüm "Süreyya'yı Taşlamak" filmini izlemeye başlar başlamaz anlatımda bir uyuşmazlık sezinlemiştim. gazetecinin arabasının arızalanması, tamircinin yaklaşım;
"neler yapabilirim bir bakayım."a benzer kurduğu cümle belki bana bunu hissetirdi. Her heyse. Onlar bambaşka, naif, duygusal anlamda naif bir dili kullanıyorlar. Panahi'ler, Kirostamiler, Majid Majidi'ler, Makhmalbaf'lar, her biri kendine özgü bir anlatım dili oluşturmuş, acının, yokluğun, yoksulluğun, kadının ve çocukların sömürüye kaçmayan duygusal anlatımı yollarını bulmuşlar.

Hayran olmamak, etkilenmemek elde değil.
Teşekkürler Cihan.
Bize güzel tarafı bir daha işaret ettiğin için...


Re: Jafar Panahi

Ne güzel yazmışsın Cihan, hemen okuyamadığım için özür dilerim senden. Söz vermiştim, telaş, koşturmaca arasında unuttum gitti. Tekrar söylüyorum, lütfen kusura bakma.
Bu akşam bir film izlemek istiyorum. Öyle güzel anlatmışsın ki Panahi'nin tarzını ve filmlerini, acaba onun filmlerinden bir tane izlesem mi diye düşündüm. Ama izlemeyeceğim sanırım. Daha hafif, daha "öylesine" şeyler izlemeliyim. Bu günlerde çok fazla sorunum var Cihan. Kafam çok karışık. Benim basit bir programda bile gözlerim doldu bugün! Saçmalıyorum kısaca.
Bakalım neler olacak.

Eline sağlık, senin kaleminden film analizi okumak harika bir deneyim. Teşekkürler.

Sevgiler çok.


Re: Jafar Panahi

Mehmet Sürücü ve yeni üyemiz justine'e teşekkürler iyi dilekleri için. İran sinemasıyla devam edeceğiz gibi görünüyor.


Re: Jafar Panahi

Şu anda büyük bir keyifle Ayna'yı izliyorum. Filmin kurgu ve gerçek arasında bu kadar rahat gidip gelmesi, bir yol hikâyesi üzerinden panorama çıkarma girişimi müthiş cezbedici. Panahi'nin önceki film için ağzımda geveleyip durduğum Doğulu yönetmen kimliği üzerine burada daha rahat söz alınabileceğini düşünüyorum.


Re: Jafar Panahi

"Kurgu ve gerçek" arasındaki çizgi bende bir anda kız çocuğunun "oynamıyorum" sözüyle karıştı. Sonrasında filmin bu kadar "ters çevrildiğinde bile" anlatımından hiçbir şey yitirmemesini şaşkınlıkla izlemiştim.


Re: Jafar Panahi

Film üzerine, vakit bulduğumda, daha detaylı yazmak istiyorum.


Re: Jafar Panahi

Ayna filminde Panahi'nin senaryoyu nasıl biçimlendirdiğini bilmiyorum. Gerçekten filmin gösterdiği gibi bir dönüşlülük oldu mu? Mina'nın oynamaktan vazgeçmesi ve betacam'in kapanarak filmin seti çeken video kameradaki görüntüye geçmesi senaryonun bir parçası mı? Bu konuda karar veremedim. Bir yandan oyunculuklar çok doğal olduğu için bu ayrımı yapamıyor insan, bir yandan da senaryonun gidişatında da belirgin bir değişiklik olmadığından süreci kafamda netleştirmekte zorlanıyorum. Öte yandan bunun çok da önemi yok. Keza film bittiğinde Panahi istediği etkiye ulaşmanın haklı gururunu taşıyor.

Film, gerçek-kurgu ilişkisini bu kırılma noktasından çok hikâyenin dokusunda taşıyor bana kalırsa. Bir metafor olarak, çocuğun evine dönüş yolculuğunu İran'ın kendi kimliğine dönmesi olarak değerlendirdiğimizde gerçekliğin de kurgulanmış bir gerçeklik olarak karşımıza çıktığını görüyoruz. Sinemanın gerçeğe uzanan/ onu bozan gözünün (çoğu zaman ikisi aynı anda doğru olabiliyor), Mina'nın "bu film beni mızmız, beceriksiz gösteriyor" çıkışıyla işaret edilmesi filmin bu konudaki savsözü bence.

Filmin Doğulu bir yönetmenin işi olduğunun hemen anlaşıldığını söylemiştim. Bunu sekanslara bakarak söylüyorum. Neredeyse tümüyle kesintisiz gerçek zaman kullanıyor filmlerinde Panahi. Atlamalar, sıçramalarla ilerlemek yerine, bizi çocuğun her hareketini onunla birlikte yapmaya zorluyor. Bu yüzden Mina'nın telefon kulübesiyle olan macerası, küçük bir kız çocuğu için imal edilmemiş bir dünyanın bütün eziyetini yaşatıyor bize.

Filmin ilk sahnesinde Mina'nın okulu önündeki kavşakta kameranın meydanı turlayıp geri gelmesi, bu sırada futbol karşılaşmasını dinlemeye başlamamız, bir türlü karşıdan karşıya geçemeyen yaşlı adamla tanışmamız vb. bütün filmin bir özeti niteliğinde sanki.

Daha önce, Beyaz Balon'u izledikten sonra, Haneke'yle hınzır bir bağı var diye düşündüğümü söylemiştim Panahi'nin. Şimdi ise Haneke'nin sıkı takipçisi olduğundan neredeyse eminim. Keza etraftaki sesleri toplama, kadraja girmeyen yerde süren film, arabaların kestiği görüntüler (olanaksızın görüntülenememesi) tümüyle bu ilişkiyi gösteriyor bana.

Filmi izledikten sonra dakikalarca yüzümde aptal bir sırıtış salonda bir aşağı bir yukarı dolanıp durdum. Panahi, aynı zamanda, Hollywood'un altını oyan usta bir eleştirmen çünkü. Başarısı önünde saygıyla eğiliyorum.

Hapse atmak ne demek, İran'ın bu adamı kültür bakanı yapması lazım.


Re: Jafar Panahi

Kızın eve dönmesi ve İrab'ın kimliğini bulması, özüne dönmesi konusu doğru bir saptama. Zira, Şah yönetimini yıkıp, islam devrimi hazırlıkları sürerken; "öze dönme" sloganı çok kullanılmıştı.

Kızın mikrofonu üzerinde kalsa da kameranın zaman zaman kopmadan takip edebilmesi, bana bu sürecin istendik, kasıtlı olduğu izlenimini verdi. Zira senin de dediğin gibi bu geçiş rahatsız edici değildi.

Filmin bir yerlerinde futbolun akması, Panahi'nin her filminde var.


Re: Jafar Panahi

Teşekkürler ediyorum. filmle ilgili çokça bir şey bırakmamışsınız. özellikle duygulanarak, kalbimizin, hissedebileceğimizin ağırlığı kadar "hissesederek" izledik. Ve sonuçta, ne düşüneceğimize pek emin olamadık.


Re: Jafar Panahi

Daire ( Circle) filmi üzerinden konuştuklarımızdan bir kaç ana başlığı burada sizlerle paylaşmak istiyorum. Düşünülecek belki de üzerine konuşulacak başlıklar.

Avrupa Hollywood' a karşı bir bakış açısı getirdi sinemada. Doğu ise batıya rağmen farklı bir bakış açısı getirdi. Burada karşı ve rağmen kelimelerinin seçiminin kasıtlı olduğu vurgulandı.

Filmdeki geçişler Babil filmindeki geçişlerle kıyaslanırsa bu filmdeki kişilerin hayatları arasında sıkı bir bağlantı yok esasında. Yani karakterler yaşamları birbirine devrediyor, bağlanmıyor. Burada da dairesel hareket vurgulanıyor. Bu kaderlerin aynı olması ve o hücre baskı ve kısıtlanmışlıkların devam edeceği teması dairesel kamera hareketleriyle, yaşamların devredilmesiyle hatta sondaki dairesel kamera hareketiyle sezdiriliyor. Bu dairesel hareket sonunu göremeyeceğiz.

Filmde bir karakter hakkında '' Neden hapiste olduğu bilinmiyor.'' sözü geçiyor. Gerçekten de esasen Pahahi' nin de neden hapiste olduğu açıklanmıyormuş. Yazdığını yaşamak bu olsa gerek...

Sigara var bir de filmde leit motif gibi geçiyor sürekli. Orada da sigara içilmez orada da. Kadınlar eline sigarayı alınca verilen yasak sözünün aslında baskının bir yansıması olduğu belirtildi.

Bir de tüm bu baskı temalarından, kısıtlanmışlıktan sonra Panahi İran'ı Batı'ya şikayet eden filmler yaptı o yüzden ödül aldı deniliyormuş. Bunun da tamamen yanlış olduğunu şuradan anlayabiliriz. Panahi, filmleri ülkesi için yaptığını söylüyor. Bunun yanı sıra da Panahi'nin bakış açısı da dıştan biri değil toplumun içinden birisi olduğunu gösteriyor.

Panahi' nin 'Yenidalga Akımı' na dahil olmasından bahsedildi. Aslında gerçeği yansıtması açısından kısıtlayıcılığı olan bir akımmış ama İran sinemacıları bu kısıtlayıcılık içerisinde kendilerine özgün bir dil geliştirip sinemanın imkanlarını çoğaltmış yeni anlatım biçimleri getirmişler. İyi de yapmışlar Smile

Şöyle bir kanı varmış buna çok şaşırdım. İran sinemasını islamcı sinema sayanlar varmış. Aksine sistemi eleştirdiği ortada. Bunu diyenlerin kulaktan dolma bilgilerle konuşmuşlar.

Son bir söz filmin giriş sahnesinden. Ki aslında anlatılmak istenileni en güzel özetleyen sahne ilk sahneydi bence. Filmde bir karanlık bir sahnede kız çocuğu doğuyor. Burada Panahi şunu söylemek istiyor olamaz mı denildi. Eşsiz bir yorumdu bence. '' Ülkede kız çocuk doğuranlar aslında karanlığa doğuruyor bu çocukları. '' Kızların kaderlerinin ne kadar sıkıntılı ve zor olduğunu ve bu karanlık sahne...


Re: Jafar Panahi

asude dalgakıran'ın en yaralayıcı alıntısı bence şu, aşağıda alıntıladığım;
"Ülkede kız çocuk doğuranlar aslında karanlığa doğuruyor bu çocukları. '' Kızların kaderlerinin ne kadar sıkıntılı ve zor olduğunu ve bu karanlık sahne..."

İnsan olmanın kıstaslarını sorgulamadan edemiyorum bunlar oldukça, cins olarak, tür olrarak varrlığın anlamını düşünmeden de...