UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



İz

23 Kas 2012
Mehmet Sürücü

Sabah. Kuşluk vakti. Gittikçe dikleşen patikada yürüyorum.

Yolun yumuşak, topraklı, kumluk yerlerinde bir atın nal izleriyle (katırın nal izleri daha küçük, eşeklerinse “U” şeklinde değil, daha farklı), bir kadın ayakkabısı izleri gözüme çarpıyor. Ayak izi, köyde otuz yaş üzeri kadınların giydiği kara lastiklerinin izi.(Altı nalı çivisi kabartılı lastikleri kadınlar giyiyor, ayak izinin içerisi, küçük çivi uçları gibi izlerle kaplı oluyor, erkeklerin giydiklerinin altı enlemesine çizgili bir iz bırakıyor.)

Hava bulutlu. Isıran bir poyraz esiyor. Uzaklardaki Marmara denizinin üzeri dalgalı. Dalgalar bembeyaz, köpüklü.

Yolun kenarındaki kırık, yaprakları sıyrılmış pirenlerdeki, davulgalardaki izlerden, ata küfe sarılmış olduğu sonucuna varıyorum. (Yanlardaki kısa, bodur çalılar, ağaçlar, sarılmış küfelerin diplerine gelen bölümlerinin geçerken sürtünmesiyle kabukları sıyrılmış, ezilmiş.)

Ovada, aşağılarda kalan düzlüklerde, küfeler, seleler yüklenmiş atların, katırların arkalarına düşmüş, kanavasalar, tırmıklar, kovalar, çuvallar, uzun merdivenler sırtlanmış insanlar geçti yanımdan. Beyaz çemberli kadınların bindiği, sele yüklü, motoru öksüren Patpat’lar, sabahın aymamış, uykusu, dünün eklenen yorgunluğuyla geçip gittiler. İnsanların yüzleri sabah serinliğiyle kızarmıştı. Başlar olabildiğince sarılmış, sıkı giynilmişti. Ama yine de soğuktu, üşüyorlardı.

Yolda, yerdeki ve kenarlardaki izleri bırakanlar benden önce geçmişler. Tepenin üst yamaçlarına, zeytin toplamaya gidiyorlardır. Zeytinin olunlaştığı, toplandığı zaman.

Gri veya kahverengi bir atın ardında yürüyen, beyaz, oyalı baş örtülü, siyah feraceli, kırmızı şalvarlı, bir kadın geliyor gözümün önüne. (Köydeki belirli bir yaşın üzeri kadınların giyimi bu. Sadece başörtüsünün işlemeleri, siyah feracenin güneşte az veya çok kalışına göre koyuluğu, şalvarın mordan kahverengiye uzanan kırmızı tonları değişiyor.)

Kadın sık, acele adımlarla ata ayak uydurmaya çalışıyor. İki tarafına küfeler sarılmış semere, saçları kırlaşmış, parkesi yağmurdan, güneşten solmuş bir adam oturuyor. Adam; yolun engebesiyle salınan semerle uyumlu, kontrollü olarak salınıyor. Başında siyah bir kasket var. Kasketi bir tülbentle çenesinin altına bağlamış. Üşümüş elinde atın kantarması. Yolun durumuna göre kantarmaya asılıp, hem dengesini sağlamaya hem de atı kontrol etmeye çalışıyor. Arada bir başını yarım geriye doğru çevirip, kadına bir – iki laf ediyor. Kadının solukları sıklaşmış, aralarına birkaç yanıt sözcüğü sıkıştırması zor. “Hı!” ünlemini sesliyor üşenik, yorgun bir aceleyle. Tonlama, içinden gelmeyen bir onaya ilişik, “I”yı olabildiğince kısa keserek çıkıyor.

İkisi de muhtemelen bu yamaçtan, yukarılara, bu soğuk günde, zeytin toplamaya gitmektense, evinde, yorganın altında olmadıklarına hayıflanıyorlar. Çaresi yok. Gidilecek. Aşağıda düzlükte, kendileri gibi, bir yerlere koşuştururasına giden, küçücük görünen insanlara bakıyorlar kıvrımlı, dik patikadan. Kadınlar beyazlıkları, kızıllıklarıyla daha kolay seçiliyorlar.

Bir yerlerden ince, ısrarlı bir köpek havlaması, ardından köpeğe varlığını bildiren, ona cesaret vermek için salınan keskin bir çoban ıslığı geliyor.

Adamın ata binip, kadını yürütüşünün nedenini düşünüyorum. En sıradan, ilk akla gelen nedenin “erkek eğemen, ezilen kadın” gerekçesinin her ne kadar doğruya en yakın olduğunu bilsem de, mantıklı, zorlama olmayan başkalarını bulmaya çalışıyorum.

Adamın kadından daha iyi zeytin sıyırıcı olduğunu, yokuşu, yolu yürüyerek gücünü boşa harcamayıp, korumak istediğini varsayıyorum. Buradan köyde erkeklerden daha iyi zeytin sıyıran kadınların da olması gerektiğine, ama nedense erkeklerin at, katır eşek gibi hayvanlara bindiğini, oysa genelde kadınların yürüdüğünü hatırlıyorum. Bulduğum gerekçe yetersiz geliyor.

Kadınların bu genellikle binmeyip yürümelerinin kadınlara özgü bir şeyden kaynaklanması gerektiğine yoğunlaşıp, böyle bir çıkışın ardında bir neden arıyorum.

Binilen hayvanların yüksek oluşları, kadınların binerken zorlanacakları düşüncesini, yüksekçe bir yerden, veya eşinin yardımıyla kolayca binilebileceği gerekçeleriyle eliyorum.

Düşünmekten vaz geçip, sadece yürümeye, dinlemeye karar veriyorum. Uzaklığını, yakınlığını anlayamadığım kadın, erkek, hayvan (köpek uluması, horoz ötüşleri, eşek anırmaları, at kişnemesi, ormandan kuş ötüşleri) sesleri duyuyorum. Soluk alıp vermem hızlı, dizlerimde, baçaklarımda, sırtımda yokuşun sızılarını duyuyorum.

Tekrar, farkında olmadan düşünmeyi sürdürdüğümü fark ediyorum.

Giydikleri şalvar en geçerli, mantıklı neden gibi geliyor bana. (Şalvarlar; açık yerine lastik takılmış, alt iki kenarına ayakların çıkacağı kadarı kesilmiş bir çuval şekilde.) Semerin üzerine binildiğinde, dengenin sağlanabilmesi için bacakların yanlara açılması gerekiyor. Hele yokuşta, bedenin denge noktası sürekli yolun durumuna, eğimine göre değişiyor. Bu nedenle kadın, semere otursa bile, şalvarı nedeniyle bacaklarını yanlara sarkıtamayacağından dengesini daha zor sağlayacak. Ve her an düşme riskiyle karşı karşıya olacak.

Bulduğum neden bana bir parça akılcı geliyor. Bu konuyu düşünmeyi bırakıyorum. (Belki bıraktığımı sanıyorum.)

Yokuşun en dik yerinde biraz soluklanıyorum. Uzaklarda görünen köye, daha ötelerdeki beyaz köpüklü denize bakıyorum.

Yukarılarda kapkara zeytinlerle yüklü zeytinlikte, ellerinde tırmıklar, sıyırma değnekleriyle, dokuz basamaklı merdivenlerin en tepesindeki kadınla erkeğe rastlıyorum. Kadının ayağında olgun zeytin rengi lastikler.

Selam verip yürüyorum.

Biraz daha yokuş tırmanıp, not defterimi, kalemimi çıkarıyorum.

Alttaki satırları yazıyorum;

“Yolun yumuşak, kumluk yerlerinde bir atın nal izleriyle, bir kadın ayakkabısı izleri gözüme çarpıyor. Kadının ayak izi, köyde otuz yaş üzeri olanların giydiği kara lastiklerinin.

23.11.2012
Kocaburgaz

Kategori:

Re: İz

Tam bir gözlem öyküsü , Refik Halit Karay'ın Memleket Hikayeleri'ni anımsattı bana ya da Saroyan'ı.

Keşke kadının değil de erkeğin ata binmesi keşke öyküdeki kadar masum anlatılabilse.

Öykü ve fotoğraf konusunda bir eleştirim olacak , ben ikisini çok bağdaştıramadım. Zeytinin dağlık tepelik alanda olduğunu bilsem de öyküdeki sosyal çevre köy alanı gibiydi ve aklımda farklı bir fotoğraf kaldı.


Re: İz

Cihan'a değerlendirmeleri için çok teşekkür ederim.

Vurguladığı gibi anlatılanların fotoğrafla doğrudan bir bağlantısı yok. O fotoğrafı sadece o gün, dağın yamacındaki bir zeytinliğe giderken çektim.

Yolda anlatmaya çalıştığım ayak izlerini fark edince, bunun kurguya değeceğini düşündüm.


Re: İz

Öykünün bütününe yayılan bir keşif hali,izleri anlamlandırma üzerinden bir yolculuk... Anlatı boyunca, çevresindeki izleri okuma gayretindeki anlatıcıyı okur olarak izliyorum.İz sürme hali, metni bir patikaya çevirip devam ediyor özetle. Gözlemlerin gücü öyküye samimiyet katmış ve detaylara yapılan mesai, anlatımı zenginleştirmiş diye düşünüyorum. Ellerinize sağlık.