UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Gürsel Korat'la Söyleşi

05 Nis 2011
Cihan Başbuğ


“Zaman Yeli” ile başlayan; arkeoloji-tarih ve edebiyat yakınlaşmasını gerçekleştirebilen, iletişim yayınlarındaki düşünce, edebiyat ve araştırma yazıları ile dikkat çeken Kapadokya’nın turizmden sonra en tanınmış yanı Gürsel Korat ile söyleşeceğiz bugün. Tam da Tanıl Bora’nın derlediği Taşraya Bakmak’ı okuduğum bugünlerde sizi biraz daha yakından tanımak mutluluk verici. Adınızı duyunca aklıma ilk olarak “Gölgenin Canı”ndaki Maria geliyor. Öykünün hem erkek hem kadının düşünceleri üzerinden ilerlediğini anımsıyorum. Üniversitenin ilk sınıfında ilk defa karşılaştığım bu tuhaf öykü, beni ne kadar da şaşırtmış, içine çekmişti.

Hoş geldiniz. İlk sorumu içinde bulunduğumuz uğraşıyla da ilişkili olduğu için, internette süren öykü yayıncılığıyla ya da çabalarıyla ilgili yöneltmek istiyorum. Bu soruyu daha önceki söyleşilerimizde de kullandık. Neredeyse gazete takibinin tamamıyla internete taşındığı, e kitap kullanımının hızla yaygınlaştığı bir dönemdeyiz. İnternet üzerinde süren eleştiriler, yayımcılık, ya da tartışma odaklı forumları takip ediyor musunuz? Sizin de bir bloğunuz var ve ben de zaman zaman takip ediyorum fakat bu aralar bir problem var sanırım.

Çok sıkı bir internet izleyicisi olmamakla birlikte bunlara mesafeli değilim. Benim bilgisayarlara uzun zaman ayırmaya tepkim var, internete değil. Sosyal medya ağı denen şey, sosyalleşmenin sanallığı ile ilgili bir sorun haline gelebilir. Dolayısıyla e-kitap gibi kağıt gerektirmeyen yayın teknolojilerini daha çok önemsediğimi belirtmeliyim. İnternetteki edebi tartışmaların “en çok tıklanan”ları tartıştığı, popüler olan yayınları daha çok tıklanır hale getirdiğini sık sık görüyorum. Bu da bende yazılı basında olanın tekrarını görme duygusu yaratıyor. Ben teknolojiye övgüyü sevmem, teknolojinin içini ne ile doldurduğunuza bakarım. Dolayısıyla teknolojiye sövgüden de hazzetmem.

Resimli Hikâyeler’den beri öykü dergilerinin öykücülüğümüzün gelişmesinde önemli bir rolü var. Ancak az önce sözünü ettiğimiz yıllardaki hareketlilikten sonra öykü dergiciliği bir tıkanıklık döneminde gibi görünüyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?Yeni bir canlılık yine öykü dergilerinden gelebilir mi?

Bir fikrim yok.

Tarihsel gelişim ve süreklilik anlamında Türk öykücülüğü dünya öykücülüğüyle kıyaslandığında nasıl bir yerde?Sait Faik, Sabahattin Ali ile doruklarını yaşayan öykü dünyamızda gülmece gibi başat olduğumuz alanlar -sizin Aziz Nesin’i ve öykücülüğünü yakından tanıdığınızı biliyorum- yanında kıpkısa öyküler gibi henüz çok fazla eğilemediğimiz alanlar da var…

Bir dünya edebiyat ligi yok. “Bizim takımın durumu iyi” gibi laflar edilmesi saçma olur. Ben dünyanın bir edebi birikimi olduğunu, yazarlara oradan bir ders ve ödev payı düştüğünü düşünürüm. Yazarın Türk veya İngiliz olması, onun yazdığını Türk veya İngiliz haline getirmez. Edebiyat bilimsel buluş gibidir, etnik karakteri olmaz. Nasıl ki Edison’un ampulü İngiliz değilse, Anna Karenina da Rus değildir. Anna Karenina veya Goriot Baba yalnızca Rusça veya Fransızca yazılmış dünya insanlarıdır. Türk edebiyatı da Türkçe yazılmış dünya metni olabilir ancak.

Son dönemlerde romanlarınız, öykülerinizden fazla konuşulur oldu bunda son romanınız Rüya Körü’nün ve okuyucunun tarihsel roman takipçiliğinin de etkisi var sanırım. Sizde tarih açıklayıcılıktan öte, yüzleşileşilmesi gerekilen ve kendimize olan uzaklığımızı yakınlığımızı ölçtüğümüzün bir alan sanırım. 1915 olayları hakkında, çocukluğunuz Kayseri’sinde ninelerinizden duyduğunuz hikayeler bunun bir örneği sanım. Bunla ilgili yazınızı bloğunuzda okumuştum. Resmi tarihten sıkılan, farklı bilgiler peşinde koşan okuyucu için zengin bir alan mevcut ve biz bu alanı ne kadar değerlendirebiliyoruz sizce?

Ben değerlendiriyorum; “biz” diye de bir edebi kategori tanımıyorum. Eğer biz’den kastınız Türkiye edebiyatı ise, bu edebiyatta “tarihi gerçekleri açıklama” mitosu üzerine kurulu roman tavrını yeniden çok güçlü bir biçimde hortlatan ve artık ahlakdışı diyebileceğim bir çığır ortaya çıktı. Çünkü romanın sırtından bilgi yaymaya kalkmak, sanatı araç haline getirme ahlaksızlığıdır. Ben romanda veya öyküde, hiçbir edebi türde, yüzleşme, bilgi yayma veya hesaplaşma gibi kavramlar kullanmam. Bunlar edebiyatın değil ideolojinin kavramlarıdır. Ben aklını, gövdesini, ruhunu ve duygularını tüm insanlığın laboratuarı sayan ve orada tüm insanlık için deneyimlerini estetik varlığa dönüştüren bir kişi olabilirim ancak. Edebiyatın ahlakı budur, hesaplaşılması çok gecikilmiş, edebiyatçılar aleyhine çok irtifa kaybetmiş olan yer de budur.

Romanlarınızda, eserlerinizde kullandığınız heccavlar, halk deyişleri ile Türkçeye olan katkınız dikkat çekiyor. Okuyucularınız adına size ilk teşekkür etmemiz gereken nokta bu sanırım.Sizce yazar bir derleyici titizliğini taşımalı mı? Örneğin Kapadokya’yı anlatırken oranın ağzını kullanmak yanında Yaşar Kemal’in Adanası kadar gerçekçi oluşunu sağlayan bu halk deyişleri, atasözleri değil mi?

Ben romanlarımda tarihe mal olmuş birkaç söz dışında hiçbir deyişi, tekerlemeyi, nefesi, şiiri alıntılamadım. Edebiyatımda ne varsa benim tarafımdan üretilmiş sözlerden oluşur. Bildiğimi veya işittiğimi, söz dünyamda işledim ve dönüştürdüm. Edebiyatçı derleyici olamaz, şiddetle buna itiraz ederim, tam tersine derlediği şey varsa bile ona insanlığın evrensel birikimi ışığında yeniden biçim verir. Böyle davranmayan yazar derleyici olur, antolog olur, halkbilimci olur. Bunlar elbette çok kıymetli işlerdir ama edebiyat değildir.

Forumumuzda en kısa zamanda öykülerinizi tartışacağımızı, okuyacağımızı belirtmek istiyorum. Umarım takip eder, gereken desteği verirsiniz. Yeni yazılarınızla, özellikle de öykülerinizle karşılaşmayı umut ediyoruz. Ayrıca öğretmen geçmişinizden dolayı da ayrı bir yakınlığımız olduğunu belirtmeliyim. Uzun Hikâye adına bu güzel söyleşi için teşekkür ederim.

Forumunuzu beklerim, ben de teşekkür ederim.

Kategori:

Re: Gürsel Korat'la Söyleşi

""
Ben romanda veya öyküde, hiçbir edebi türde, yüzleşme, bilgi yayma veya hesaplaşma gibi kavramlar kullanmam. Bunlar edebiyatın değil ideolojinin kavramlarıdır.

Ağzına sağlık diyorum. Başka birşey demiyorum Smile


Re: Gürsel Korat'la Söyleşi

edebiyatın "ideoloji dışı" olduğuna dair apaçık kanıtlar varmış gibi davranmaktan daha sakıncalı bir "ideolojik" düşünme tarzı var mıdır acaba...


Re: Gürsel Korat'la Söyleşi

İdeoloji sadece edebiyata değil bütün sanat dallarına, yani hayatın bizatihi kendisine sirayet etmiştir ve buna devam da edecektir. Fakat saf ve katışıksız ideolojik olanı olumlamaya çalışan girişimlerin durdurulduğu kurtarılmış yeni bölgeler ve varoluş ortamları var günümüzde. Bu da sevindirici birşeydir elbet...


Re: Gürsel Korat'la Söyleşi

bir kaç soru soracağım izninizle:
"saf ve katışıksız ideoloji" nedir? onun katışıksız olmayan ideolojiden farkı nedir?
"yeni bölgeleri" "eski bölgelerden" ayıran nedir?
bu bağlamda, "ideolojiden" kurtulma imkanı olduğuna dair düşünceleri nasıl temellendirebiliriz?
"ideolojinin kurtulunması gereken bir şey olduğu" düşüncesi ideolojik midir? eğer değil ise neden ve nasıl değildir?


Re: Gürsel Korat'la Söyleşi

İdeolojinin saf olması onun içeriğinin buharlaştırılmış sadecece araçsal bir durum olarak karşımıza çıkmış halidir. Eklemlendiği bedeni bir diğer bedeni tahakküm altına almaya iten bir araç...

Burda düşüncenin ideolojik olması değil artık kullandığı yöntemlerin yetersiz kaldığı noktasına atıfta bulunulmakta. Artık "yüce"(sublime)olanın peşinden koşmak gereksizdir. İlişkiler mekansal ve zamansal düzlemin dışında tartışılır oldu. İnternetteki binlerce insanı bir araya getiren şeyin ideolojik olduğunu söyleyebilirmisiniz? Eğer öyleyse bunun eylemsel karşılığı nedir? Anlık bir kıvılcım bir enerji boşalması o kadar.


Re: Gürsel Korat'la Söyleşi

Keşke kavramsal ayrımlar, tartışmanın nesnesi olan söyleşi ve onun da konusu olan öykü çatısından ayrılmadan sürebilse.


Re: Gürsel Korat'la Söyleşi

ideolojinin bir merkezi ("yüce") olduğunu söylemedim. "ideolojinin mekanı aşmış olması" -ki ben bunu teknolojik gelişmelere yada tarihsel zamana bağlamıyorum, aksine "ideolojinin doğasının" merkezsiz olduğunu söylüyorum - onun yok olması anlamına gelmediği için tabii ki internette binlerce insanın bir araya gelmesi "ideolojiktir." burada "ideoloji", "apolitik politikaya" hizmet ederek ideoloji-dışı fikrini pompalar. "apolitik politikadan" kastım tam da binlerce insanın "ideoloji dışı amaçlarla" bir araya gelmesidir. böylece onlar "post-modern ideolojinin" "apolitik kimliklendirme" çabasının bir ürünü olarak "özneleşirler."


Re: Gürsel Korat'la Söyleşi

Barış Acar dedi ki:
Keşke kavramsal ayrımlar, tartışmanın nesnesi olan söyleşi ve onun da konusu olan öykü çatısından ayrılmadan sürebilse.

nezihe meriç'in öyküsü üzerinden bunun gibi bir konuya değindiğimde öyküde söylediklerimin kastedilmediği söylenmişti, iyi ama öykünün bir şey kastettiğini kim söyledi ki Smile


Re: Gürsel Korat'la Söyleşi

öte yandan, emrullah'ın söylediği gibi internette 1000lerce kişinin bir araya gelmesinin eylemsel karşılığının (yani benim "politik ideoloji" olarak ifadelendirdiğim durum) olmadığını söylemek de doğru değil. bu konuda en yakın "somut örnek" hala devam etmekte olan "arap isyanlarıdır." facebook gibi "apolitik ideolojiyi" destekleyen iletişim ağları birden "politik ideoloji" kanalına dönüşebiliyorlar.

edebiyata gelirsek; misal, kim rus romancılığında devrimi görmediğini iddia edebilir? ideoloji; tam da söylemsel, dilsel olduğu için "edebiyatın dışında" tutulamaz ki...


Re: Gürsel Korat'la Söyleşi

arap isyanları tabiki politik bir ideolojik söyleme kayabilir ama bu anlık varoluşsal durum ne kadar sürdürülebilirdir?

En başta da belirttiğim gibi ideoloji her zaman olacak. İdeolojik olan hayatın o kadar da merkezinde değil artık. Buda bence olumlanması gereken bir durum.


Re: Gürsel Korat'la Söyleşi

""
edebiyatın "ideoloji dışı" olduğuna dair apaçık kanıtlar varmış gibi davranmaktan daha sakıncalı bir "ideolojik" düşünme tarzı var mıdır acaba...

Düşündürdükleri için oktay'a teşekkürler.


Re: Gürsel Korat'la Söyleşi

Gürsel Korat'ın vurgularını benim algılamam öykü çerçevesi içerisinde değildi. Yaklaşımlarının "üstü örtülü tepki" lere neden olmasını sevinerek karşıladım. "Sanat-ideoloji-felesefe-siyaset" çorbasının düşünülmesi, kişisel anlamda irdelenmesi gerektiği, bunun yanında kişisel üretimlerde, çabalarda dar, sınırlayıcı kalıpların ötesine ulaştırıcı tanımların peşinde olmanın önemini (dünyasal-insansal varedebildiklerimiz-edebileceklerimiz anlamında) ben orada daha bir "beni acıtırcasına-yaralarcasına" okudum.

Oktay veya Emrullah'ın değindiklerine bir eklenti değil, konuyu daha farklı bir bakıma çekme çabasıdır.

Barış Acar'ın da bu düzlemdeki, konuyu "öykü" düzlemine çekme çağrısını çok önemsiyorum.


Re: Gürsel Korat'la Söyleşi

Gürsel Korat'ı, öykülerini anlayabilmemiz, tartışabilmemiz için bir süre beklememiz gerekecek. Yakında forum okuyucularının öykü merkezli tartışmalarla Gürsel Korat'ı daha yakından tanıyacağına eminim.
Söyleşinin bu denli içten ve alt başlıklara götürücü olacağını düşünmemiştim. yazarın değinmeye çalıştığı noktaları, eleştirilerini, öykülerle birlikte yeniden ele alıp, yeni sorular üreteceğimize inanıyorum.

""
Ben romanda veya öyküde, hiçbir edebi türde, yüzleşme, bilgi yayma veya hesaplaşma gibi kavramlar kullanmam. Bunlar edebiyatın değil ideolojinin kavramlarıdır. Ben aklını, gövdesini, ruhunu ve duygularını tüm insanlığın laboratuarı sayan ve orada tüm insanlık için deneyimlerini estetik varlığa dönüştüren bir kişi olabilirim ancak. Edebiyatın ahlakı budur, hesaplaşılması çok gecikilmiş, edebiyatçılar aleyhine çok irtifa kaybetmiş olan yer de budur.

Bu sözleri, dünyayı bakışını geliştirmiş, duruş ve eylem üreten bir politiklik olarak da algılayabiliriz. Yani, konusu yazma olan her eylem bir duruştur sonuçta ve yazarın anlatmaya çalıştığı da bu sanırım. İnsanı tanımaya çalışıyoruz ve bunu beceren en büyük araçlardan biri edebiyat.