Göz Açmak
Ay Büyürken Uyuyamam
Cumhuriyet Kitapları
2004
s. 137-141
Son indirme tarihi: 22 Eylul 2008
İndirmek için tıklayınız:
Oyku forumdan kaldirilmistir (Bkz: Forum İşleyişi).
Ay Büyürken Uyuyamam
Cumhuriyet Kitapları
2004
s. 137-141
Son indirme tarihi: 22 Eylul 2008
İndirmek için tıklayınız:
Oyku forumdan kaldirilmistir (Bkz: Forum İşleyişi).
Re: Göz Açmak
Galiba bu öyküyle ilgili kafam çok karışık.
Salı akşamından beri, gece yarısı bile geçtim forumun başına ama, öykü hakkında düşüncelerimi bir türlü toparlayamadım. Öyküyü okurken şaşkınlıktan açılan ağzım hala kapanmadı.
Cumalı'nın Ay büyürken Uyuyamam kitabındaki öykülerinin cinsellik temalı öykülerden oluştuğunu biliyordum ancak bu denli farklı kavramın,durumun,olayların, bakışın aynı kitapta olması beni gerçekten etkiledi. Sanıyorum kitap boyunca, kırsalda ve kentte her türlü "ahlaklı" "ahlaksız" "alışılmış" yadıgatıcı" türlü türlü durumla yüzleştirecek bizi.
Bak, burada ne var!
Bak, buralarda neler oluyor!
Bak, burada kadınlar nasıl yaşar!
Bak burada kadınlara nasıl bakılır, onlara nasıl davranılır!
Bak burada nasıl da erkekler var, tüm erkekleri aynı belleme sakın
....
Diyip duracak ve ne kadar güzel ki bunu gözüme bir parmak sokmadan yapacak.
Öyküyü tekrar okuduktan sonra, eğer başarabilirsem, öykü kişileri ve bu kişilerin işlenişleri hakkında da bir şeyler yazabilmeyi istiyorum.
sizlerin düşüncelerinizi ve yorumlarınızı da sabırsızlıkla bekliyorum
Re: Göz Açmak
Cumalı öyküye öyle bir yerden başlıyor ki, öykü kişileri hakkında hiçbir şey bilmeden olaya dalıyoruz. Kuyunun başında yaşadığı ikilemin anlatıldığı bölümü okurken ondört yaşındaki bu çocuk ağlayıp kaçacak sanıyorum(benim on dört yaşındaki bir çocuğa bakış açım), ama o öyle yapmayınca çocuğun ilk deneyimini yaşayacak olgunluğa eriştiğini görüyorum, şaşırıyorum.
Burada kadının cinselliği yaşamasının nedeni diğer öykülerden farklı. Avladığı kekliklerin yarısını kadına veriyor Kerim ağabeyimiz. Kadının bu öyküde canı çektiği için geçimini sağlamak için kadınlığını kullandığını düşünüyorum verilen bu ayrıntıdan. Sekiz yaşında küçük kız neden var bu öyküde, bunu düşündüm. Büyüdüğünde o da karşılığında bir şeyler almak için sevişecek mi? Ondört yaşındaki erkek çocuk böyle rahat, kolay bir ilk deneyim yaşarken sekiz yaşındaki kızın ilk deneyimi böyle rahat kolay olacak mı? Bu kız çocuğu niye var bu öyküde?
Re: Göz Açmak
Kavramları tırnak içinde alarak aslında bu kavramların bize( bize derken; sana bana değil de okuyucuya) ait olduğunu yazarın bu kavramların çok daha ötesinde bir yerlerde durduğunu kastetmiştim. Ki Cumalı'nın öykülerinde beni en çok etkileyen şeyin bu duruşu olduğunu belirtmiştim. (sadece Acı öyküsündeki Zülfiye'yi bunun dışında tutuyorum)
Re: Göz Açmak
Çocuk ava gidiyor, ama av bildiğimiz av değil. Çifte anlam taşıyor. Çocuğun cinselliğe adım atışını bu metaforla anlatmayı tercih ediyor Cumalı.
Kerim abisi çocuğa avlanmayı öğrettiği gibi, üç beş de nasihat sıkıştırıyor cebine:
Çocuğun daha iyi okuyup okumayacağını bilmiyorum, ama cinselliğin böyle olağanlaştırılmasının faydalarını ileride muhakkak görecek inancındayım.
Buradaki ifadeyi cinsiyetçi bir yaklaşımla / feminist bir yorumla okumanın kimseye bir şey kazandıracağını düşünmüyorum. Aksine cinsler için cinselliğin tanınmasının tanınmamasına oranla çok daha fazla güzelliğin kapısını açacağını öğütlüyor Kerim abi. Kilit ifade, "gözün tok seç" bana kalırsa. Aynı öğüt pekala bir genç kıza da verilebilirdi. Bu noktada durup sekiz yaşındaki küçük kızın öyküdeki işlevini sorgularsak, meraklı/ bilmiş gözlerle olup biteni izlemesinden buna yakın bir anlamı çıkarabiliriz diye düşünüyorum.
Öykü bittiğinde kekliklerin kırmızıya boyadığı yolda sessiz ilerleyen Kerim abisiyle çocuğun ardından bakıyorum bir süre. Göz açmak göz yummaktan daha iyidir diye düşünüyorum.
NOT: Bu yorumu öykü için daha önce tutuğum notlardan aktarıyorum. Elif'in ve Nurten'in yorumları için kelam etme hakkımı daha sonrası için saklıyorum.
Re: Göz Açmak
Barış Ağabey'in de dediği gibi "ava çıkmak" az sonra bahsedilecek cinsel öykü için seçilmiş ve çarpıcı bir sözcük... Öykünün ısıtılması, konuya girebilmemiz için de bence çok iyi seçilmiş. Bunun gibi bir benzetme daha var: Keklik. Kekliği -kısa da olsa- öyle bir betimlemiş ki Necati Cumalı, az sonra çok güzel bir kadının öyküsü başlayacak diyor insan. Necati Cumalı'nın şu ana kadar okuduğum tüm öykülerinde bu başarı mevcut.
Hikayeye gelince, Anadolu'da,kırda,kentte hemen her yerde bilinen, anlatılan ya da yaşanılan bir hikaye. Yaşanılan tarafından çok ergenlik çağındaki gençlerin devamlı kafasında yaşattığı, hayal ettiği sahneler... Bunun için gerekli karakterler de hazır: Yaşı müsait, gençlerle iletişimi iyi bir dayı/amca tipi Kerim; eşiyle arasında hiçbir duygusal bağ olmayan gözü başkalarında kadın tipi... Bunun yanında tatilde orada olmak, kadının çocuğa tecrübe yaşattığını düşünmesi de hikayenin diğer klasik,o bilinen unsurları.
Öykünün anlatımı çok etkiledi beni. Sözcükler üzerinde çok düşünüldüğü açık:
Buradaki öbekleşmiş, bildiğimiz söyleyiş : "Yüzme bilmeyenleri öğrensin diye denize atarlar..." şeklinde ama Necati Cumalı "kayıktan" ı da eklemiş. Cümlede herhangi bir mantık hatası yapmak istememiş. Genel hatlarıyla yine başarılı, kendini içinde bulabildiğimiz bir öykü "Göz Açmak". Kerim de , çocuk da en az Beyşehirli kadar, Dursun Ali kadar, Fahriye kadar gerçek.
Milli olmak
Aklıma argo bir deyim geldi: "Milli olmak." Hani şu ilk cinsel deneyimi yaşamış olmakla ilgili bir deyim. Sanırım bu öykünün yazıldığı sıralarda yoktu bu deyim. Olsaydı kullanabilirdi Necati Cumalı. Belki de kullanılmayacak kadar bayağı bulmuştur. Sadece erkek için uygun görüyor bu argo deyimi toplum. Neresinden baksan tutarsız... İlk deneyim olmadan "milli" bir kimlik kazanamıyor mu birey? Ya da milli bir kimlik ne kadar şart? Neden ilk deneyimini yaşayan bir bayanı içine almamış deyim? Soruların ardı arkası kesilmez...Gerek de yok.Millli olmak yada olmamak...Sanırım deyimin kendisi içeriğinden ve içine yüklenenlerden çok daha bayağı. Kayseri'de belgesel çekimi sırasında kaleye Bizans bayrağı asan yönetmeni gaza gelip "gâzâ" nidalarıyla protesto eden kalabalığın dilimize, argoya kazandırdığı bir deyim de ancak bu kadar olur...