UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Gerçek

11 Ağu 2008
ecomakci

Her işini kendi yapardı.

Yalnız yaşardı. Kendi yemeğini kendi yapar, bulaşığını da kendi yıkardı. Hayır, bir makineye de yıkatmazdı; kendi yıkardı, hep kendi eliyle yıkardı.

Müziğini de kendi yapardı. Hayır, başkasınınkileri hiç dinlemezdi. Ne gerek var derdi. Kendi kasetler doldurur, hep onları dinlerdi.

Öyküler, romanlar, şiirler yazardı. Bunları kitaplaştırıp, onları okurdu. Hayır, başkasınınkileri okumazdı.
Sonra yok oldu. Geriye hiçbir şey kalmadı. Hayır eceliyle değil, bilerek isteyerek öldü. Kendi kendini öldürdü. Hayır, kendi kendini yıkayamadı; hoca yıkadı onu...

Kategori:

Re: Gerçek

bu öykü bi bilete geldiğinde çok sevmiştik. sonra Engin amca izini kaybettirdi. gerçi iz de bırakmamıştı. ben öyküyü çoook içki masalarına meze ettim. tepe tepe kullandım. Islık sonra bir gün bir şirket değiştirdim. 17 marttı biriyle tanıştım. Handshake sonra bu birinin de katıldığı bir geziye çıktık. gece 01:30 veya daha geç bir saatti. tuttu bana en sevdiğin öykücü kim diye sordu. sonra niye onu seviyorsunda bunu sevmiyorusun şeklinde devam etti Sinirli tabi ben çok sakindim. sonra bir biletteki öyküyü söyledi. ahaaaaa sen intihar etmedin mi hala demeden kendimi alamadım. Utangaç özetle bu biri engin'di. e tekrar hoşgelimiş. bir de benden duymuş olmasyın hala yazıyor. belki bize bir öykü gönderir Alkış


Re: Gerçek

Bir insanin bu kadar aktif ve dinamik bicimde varolmamasi hayli ilginc gercekten. Orada Olmayan Adam (The Man Who Wasn't There) ya da (Baris sayesinde izleyebildigim ancak adini Turkce'ye cevirmenin pek kolay olmadigini dusundugum -belki Cagdas yardimci olabilir-) Being There gibi filmlerde varolmayan adamlar neredeyse varolmak icin hic caba sarf etmiyorlar. Onlerine konani yiyip bir aliskanliktan ileri gitmeyen yasamlarini surduruyorlar. Kimse de onlarin gercekten ne yapip ne dusundugunu, ne soyledigini onemsemiyor. Ama "Gercek"te anlatilan oyle biri degil. O butun enerjisini harciyor bunun icin. Baskasinin yaptigi muzikleri dinlememek, baskalarinin yazdigi kitaplari okumamak (ve yerlerine kendi alternatiflerini yaratmak) gibi gerceklestirilmesi pek de kolay olmayan ugraslarin pesinde bir omur tuketiyor. Ama varolabiliyor mu? Birak daginik kalsin be abicim, ne diye deli gibi cirpinip duruyorsun Smile

""
bulaşını da kendi yıkardı

bulaşığını da kendi yıkardı


Re: Gerçek

Ben de çok başarılı buldum doğrusu... En başarılı metinleri bile didiklemek adettendir.
Yorumlarım:
Bulaşık için makineyi reddetmek mümkün, bu mümkünlüğün arkasından gelen kendi müziğini ve kendi edebiyatını yaratması şaşırtıcı. Öyküye güç katan da sıradanlığı bitiren bu şaşırma duygusunun güçlülüğü. Müzik ve edebiyat birer sanat. Yani bu iki öğe de insan hayatında birincil ihtiyaçlar (barınma/yiyecek) karşılandıktan sonra akla gelecek lüks uğraşlar. Öyleyse bu kişi evini kendi yapmış, tohumu kendi ekmiş, buğdayı da kendi mi öğütmüştür? (Bence buna dair minicik bir ipucu eklenmeliydi, eklenmeden de olmamış mı olmuş) Kendi işini kendi yapma çabası modernlik karşıtı bir doğal insan arayışından mı türemiştir? Durum salt kendi sanatını kendi üretmek olsaydı, yazar bize bulaşığını makine aracılığıyla yıkamadığına dair bilgiyi vermez, kendi kendisini yıkayamadığına değinmezdi?
Metnin bir başka başarısı da, bu makine aracılığını red etme, tümüyle hobbes, locke çağdaşlarının "state of nature" (doğal durum diye mi çevriliyor Türkçe'ye - ah keşke, anadilde eğitim! Huh! ) dedikleri halin bir ironisi haline gelmesinde bence. İnsanın toplumsalığına vurgu, ölüm merasimi için gereken başkası tarafından yıkanma ( gömülme) gerekliliği olarak öyküye ekleniyor. Yalnız da olsa sosyal insan. Elbette gömü merasimi (öncesinde yıkama) kültüreldir ve "state of law" (sosyal/hukuki durum?) içinde anılmalıdır. Bütün bu tartışmayı bir paragrafta düşündürtebildiği için çok başarılı buldum öyküyü. Alkış

""
Sonra yok oldu. Geriye hiçbir şey kalmadı.
Bu iki cümle aynı şeyi ima ediyor, ölümü. Geriye hiç bir şey kalmamış değil oysa zannımca, en azından geriye yıkanacak bir beden kalmış. Bu kadar kısa ve rafine metinde, ikinci cümlenin fazla olduğunu düşünüyorum.

Bunların yanısıra psikanalitik bir bakış geliştirmek de mümkün metne. Metin çok elverişli: ölüme direnmenin ipuçları olarak sayılabilecek "geride bir ürün bırakma çabası" ve "sanat eseri yaratmak" ile çatışma halinde, gerginlik unsuru olan "kendi kendini öldürme eylemi". Ben psikanaliz uzmanı değilim elbette fazla derinleştiremeyeceğim bu savları ama yazarın "kendi kendine yarattığı müzik ve edebiyat"ın geride kalmayacağı endişesi ile yazılmış gibi görünen öykü kurgusuna pek de yararı olmayan "Geriye hiçbir şey kalmadı." cümlesi büyük bir ipucu.

İnsan ölür, başkalarının hafızasında yaşar. Geriye "hep" bir şey kalır.
Sevgiler,


Re: Gerçek

""
"state of nature" (doğal durum diye mi çevriliyor Türkçe'ye - ah keşke, anadilde eğitim! Huh! )

Sanirim "doga durumu" olarak cevriliyor.


Re: Gerçek

""
Hayır eceliyle değil, bilerek isteyerek öldü. Kendi kendini öldürdü

sanırım bu kendini öldürüş bir intihar olarak adlandırılamaz değil mi?
""
Hayır, kendi kendini yıkayamadı; hoca yıkadı onu..

yaşarken ki tüm inadı boşa mı gitmiş oldu?


Re: Gerçek

nurten aksakal dedi ki:
yaşarken ki tüm inadı boşa mı gitmiş oldu?

bu kadar kopukluk sonunda boşa gidecek bir anı mı getirir? bu biraz pazara inip insanlara sıkı bir söylev de bulunup tekrar dağa çıkmak mıdır? RTFM bunları cevaplayacak bir yazar vardır mutlaka ama kendi forumunu kendi mi yazıyor acep? Boxing


Re: Gerçek

""
VAR OLMAK
Uzun zamandır görmeyip özlediğimden mi yoksa yorumlarınız ile var olduğunu hissetmemden mi bilinmez ama, görür görmez sarıldım boynuna. Uzun uzun hasret giderdik önce. Eski günlere gittik. Sonra, yıllar önce eti senin kemiği benim diyerek onu emanet ettiğim “Bir Bilet”i yad ettik…
- ‘Artık yok’ dedim ‘Bir Bilet’.
‘Keşke olsa’ dedi.
- ‘Olmasın’ dedim. ‘Şimdi de Uzun Hikaye var.’
‘Ama ben kısayım’ dedi.
- ‘Olsun’ dedim; ‘herkes uzun doğmaz ki, bazıları da kısa gelir dünyaya. Yeter ki ömrün uzun olsun.’
Gülümsedi. Ben de gülümsedim.

Gerçek’le tanışmam dokuz yıl önce oldu. Her işimi tek başına yapabileceğimi, hep kendi yağımla kavrulabileceğimi sandığım bir dönemdi. Gençtim. Yalnızdım. Gecenin ilerleyen bir saatinde, yine tek başınaydım. Ve tek başına yapılabilecek en güzel şeyi yapıyordum; okuyordum. Bir anda “Gerçek”i doğuran o garip soruyla irkildim. “Bir başına var olabilir misin; olsan da bunu kanıtlayabilir misin?"

Soruların gücünü cevaplarının olabileceğini sezdiğinde anlıyor insan. Kelimelerin gücünü ölmez bir metin ortaya çıkarabileceğini sezdiğinde anladığı gibi.


Re: Gerçek

""
VAR OLMAK
Uzun zamandır görmeyip özlediğimden mi yoksa yorumlarınız ile var olduğunu hissetmemden mi bilinmez ama, görür görmez sarıldım boynuna. Uzun uzun hasret giderdik önce. Eski günlere gittik. Sonra, yıllar önce eti senin kemiği benim diyerek onu emanet ettiğim “Bir Bilet”i yad ettik…
- ‘Artık yok’ dedim ‘Bir Bilet’.
‘Keşke olsa’ dedi.
- ‘Olmasın’ dedim. ‘Şimdi de Uzun Hikaye var.’
‘Ama ben kısayım’ dedi.
- ‘Olsun’ dedim; ‘herkes uzun doğmaz ki, bazıları da kısa gelir dünyaya. Yeter ki ömrün uzun olsun.’
Gülümsedi. Ben de gülümsedim.

Bunu kim yazmış? Bir anı mı anlatılan, bir öykü çalışması mı? Kim yazmış?


Re: Gerçek

Yazar, Gerçek'in yazarı "ecomakci" adlı üyemiz. Good


Re: Gerçek

""
VAR OLMAK
Uzun zamandır görmeyip özlediğimden mi yoksa yorumlarınız ile var olduğunu hissetmemden mi bilinmez ama, görür görmez sarıldım boynuna. Uzun uzun hasret giderdik önce. Eski günlere gittik. Sonra, yıllar önce eti senin kemiği benim diyerek onu emanet ettiğim “Bir Bilet”i yad ettik…
- ‘Artık yok’ dedim ‘Bir Bilet’.
‘Keşke olsa’ dedi.
- ‘Olmasın’ dedim. ‘Şimdi de Uzun Hikaye var.’
‘Ama ben kısayım’ dedi.
- ‘Olsun’ dedim; ‘herkes uzun doğmaz ki, bazıları da kısa gelir dünyaya. Yeter ki ömrün uzun olsun.’
Gülümsedi. Ben de gülümsedim.

Varolmak'ı yeniden okudum. Ellerine sağlık engin. "...bazıları kısa gelir dünyaya. Yeter ki ömrün uzun olsun." kısmına bayıldım. Arada ben de takılmadan edemiyorum "Uzun Hikâye Kısa Öykü Platformu"; bu ne perhiz bu ne lahana turşusu der gibi. Laughing out loud


Re: Gerçek

Barış yazmış: "...bazıları kısa gelir dünyaya. Yeter ki ömrün uzun olsun.' kısmına bayıldım." Ben de bayıldım vallaha!


Re: Gerçek

iyi öykücü olmak için kısa olmak mı gerek demiştim bir gece bir biletin öykü okumalarında elif ablamın bir öyküsüne şapka çıkarmış, yeşil sakallının bir öyküsünü seslendirmiş nurteninde bir öyküsünü tartışmışken =))) kendisine yeradam deme ironisini gösteren üstün ırktan hocamız gördüğüm en dalyan gönüllü adamlardandı oysa =)


Re: Gerçek

Arada sırada Forum başlığına tıklayıp geriye doğru taramalarla neleri ele aldığımız, neleri gözden kaçırdığımız vb. üzerine muhasebeye girişiyorum.

Engin Çomakçı'nın öyküsünü görünce heyecanlandım yeniden. Yeni bir şeyler yazmaz mı acaba kendileri?


Re: Gerçek

Ben de E.Çomakçı'nın öyküsünü okumuş oldum bu sayede. Ne kadar güzel bir kısa öykü. Takıntılarıyla ömür tüketen bir insan ardından "herşey boş" diyemeden ölüyor. Ama ölürken de yaşam tarzının yanlış olduğunu düşünmüyor ve ortada bir problem yok gibi. Problem, bizlerin onda bulduğu takıntılarda. Aslında çoğumuzun yaşamın bu denli olmasa da takıntılarla dolu değil mi?

Yinelemekte fayda var, öykü çok başarılı.


Re: Gerçek

öyküde her işini "kendisi" gören bir karakter, ölümünden sonra "yıkanarak" teslim alınmış; "müslümanlaştırılmış" mı oluyor? karakter, öldükten sonra yıkanacağını tahmin edemediği için mi, yoksa yıkanmayı bizzat talep eden kişi olduğu için mi intihar edişinden geriye yıkanabilecek bir şeyler bırakıyor? yoksa, karakter "teslim alınmamak" için son yol olarak intiharı görüyor ve intiharı ile de son noktayı "kendisi" mi koymuş oluyor?: "öldükten sonra yıkansam ne olur yıkanmasam ne olur"

peki şu "kendi" dediğimiz kavramın "kendisine" yoğunlaşmayı denesek nasıl olur.. "kendi", kendiliğinde mümkün müdür? "kendiliğin gerçekliğine" dair bir ölçütü nereden "bulabiliriz"? eğer bu ölçütü "bulabilirsek", söz konusu ölçütün ölçütü nedir? mesela ; "yalnızlık", "kendilik" için sahiden de geçerli bir ölçüt müdür? eğer bir kişi doğumundan itibaren tüm insanlardan yalıtılmış olsa idi, bu kişi "kendilik" diye bir kavramdan söz edebilir miydi?

bunun dışında; "kendilik söylemi", "aydınlanmacı bilincin" temelinde yer alırken, nasıl "kendilik iddiasında" buulunulabilir ? burada "kendilik" iddiasında bulunan kişiye filanca kimse karşı çıkarak şöyle diyecektir : kendilik iddasında bulunan bir kimsenin, "kendisi olan" bir özneden çok "aydınlanmacı söylemin kurduğu bir nesne" olduğunu pekala söyleyebiliriz. peki bu sallantılı durumda "gerçek olarak kendi" nasıl mümkün olabilir...


Re: Gerçek

oktay dedi ki:
peki şu "kendi" dediğimiz kavramın "kendisine" yoğunlaşmayı denesek nasıl olur.. "kendi", kendiliğinde mümkün müdür? "kendiliğin gerçekliğine" dair bir ölçütü nereden "bulabiliriz"? eğer bu ölçütü "bulabilirsek", söz konusu ölçütün ölçütü nedir? mesela ; "yalnızlık", "kendilik" için sahiden de geçerli bir ölçüt müdür? eğer bir kişi doğumundan itibaren tüm insanlardan yalıtılmış olsa idi, bu kişi "kendilik" diye bir kavramdan söz edebilir miydi?

Bence, Oktay'ın soru ve açıklamaları öykünün felsefe diline tercümesi gibi olmuş. Öyküyü/ edebiyatı/ sanatı bu yüzden seviyorum; bizi dar yollara sokmadan gideceğimiz yere götürdüğü için.


Re: Gerçek

aslına bakılırsa "yazdıklarım" ile "öyküdeki karakter" arasında bir kaşıtlık olduğunu düşünüyorum. öyküde "kendilik kavramına" ilişkin bir sorgulama bulamadım, aksine sorgulanmaksızın kabul edilmiş bir kendilik kavramı sayesinde ortaya çıkabilien karakter ile karşılaştım.

öyküde beni fazlasıyla rahatsız eden bu kendine güvenin sarsıldığı nokta; "intihar kararının verilmesi" ve "ölümden sonra ölünün yıkanması" ile bu yıkama işinin zorunlu olarak "ölen kişinin kendisi" tarafından yapılamaması ile ilişkili.öykünün çatlakları buralar diye düşünüp, çatlaklardan nufuz etmek istemekte ısrar edeceğim. "dengeyi" askıya alıp öyküyü dengesizleştiren çatlakların daha fazla kapatılmasına göz yummamak adına.

edebiyat ve felsefeye gelince, bunları birbirinden ayırmamak gerektiğini düşündüğüm kadar, birbirleriyle özdeşleştirmemek gerektiğini de düşünüyorum. aslında burada sadece bir "gereklilik" değil, bir "dilsel bir zorunluluğun" olduğunu söylemeliyim. burada söz konusu olan; "felsefenin edebiyattan farkına" binaen bir zorunluluk değil, felsefenin kendisine özdeş olmaması gibi edebiyatın da kendisine özdeş olmamasından kaynaklanan bir mecburiyettir. Fark, "birbirinden yalıtık(ayrı) iki alanın farkı" değildir.

bu bağlamda, "sanat ve sanatçılar" için şu indirgemeci olabilecek gözlemimi paylaşmak istiyorum : "sanatçı" ne kadar güzel işler çıkardığını görebilecek gözlerden yoksundur. yaptıklarına belirli ve sınırlı bir anlam vererek, yoksullaşır ve yoksullaştırır. fark, "iki belirli durumun" birbirinden farkıdır "sanatçı" için. "kendi olma"/"kendi olmama"nın farkı gibi "açık", "düz" ve tam da bunun için "yanlıştır", "sanatçının gerçeği." filozof da sanatçı ile aynı hataya düşer "açık", "kaba" ve tam da bunun için "yanlış" olan gerçeğini anlatmaaya koyulduğunda. neyse ki "kendisine" özdeş olamayacağını söyleyebilen sanatçılar ile karşılaşma olanağına sahibiz ve böylece esaslı bir karşı(t)laşmanın coşkusunu tadabiliyoruz.


Re: Gerçek

oktay dedi ki:
öyküde "kendilik kavramına" ilişkin bir sorgulama bulamadım, aksine sorgulanmaksızın kabul edilmiş bir kendilik kavramı sayesinde ortaya çıkabilien karakter ile karşılaştım.

öyküde beni fazlasıyla rahatsız eden bu kendine güvenin sarsıldığı nokta; "intihar kararının verilmesi" ve "ölümden sonra ölünün yıkanması" ile bu yıkama işinin zorunlu olarak "ölen kişinin kendisi" tarafından yapılamaması ile ilişkili.

Öyküyü bir tersinleme olarak gördüğünüzde de böyle mi?

oktay dedi ki:
filozof da sanatçı ile aynı hataya düşer "açık", "kaba" ve tam da bunun için "yanlış" olan gerçeğini anlatmaaya koyulduğunda. neyse ki "kendisine" özdeş olamayacağını söyleyebilen sanatçılar ile karşılaşma olanağına sahibiz ve böylece esaslı bir karşı(t)laşmanın coşkusunu tadabiliyoruz.

Bu saptamadaki "filozof da sanatçı ile aynı hataya düşer" saptamasına içtenlikle katılıyorum. İkisi de aşkın gözü zorlar genellikle. Bundan kurtulan var mıdır, varsa kimdir/ kim olabilir epey tartışmaya açık tabii.


Re: Gerçek

intihar ve cesedin "kendisince" yıkanamamasına dair olan kısmı "öyküdeki çatlak" olarak gördüğümü söylemiştim. bunları öykünün "kendilik" vurgusunu sarsabilme potansiyelinden dolayı, başka bir değişle "tersinmeye" açılabilme olanağından dolayı vurgulamıştım.
demek istediğim, öyküde beni rahatsız eden "kendilik vurgusu" zorunlu olarak aynı zamanda kendisine karşı dönüyor ve "kendisini sorgulamak" durumunda kalıyor. tıpkı edebiyatın yada felsefenin kendisine özdeşsizliği gibi, öykünün "kendilik vurgusu" da özdeşsizliğinde "kendisi için tehlikeli" hale geliyor. öykü son cümlesinde askıda kalıyor, tabir yerinde ise öykü kendiliği kendi kendine "ertelemeye bırakıyor" : cesedi hocanın yıkaması kendiliğin imkansızlığı anlamına mı gelmektedir? ölüm zaten kendiliğin mutlak yokluğu olduğu için öykünün sonunda kendilik kurtarılmış mı olmaktadır? yoksa ne yapılırsa yapılsın "kendi" son kertede "müslümanlaştırılarak kayıt altına alınıp" kendisine öteki mi kılınmak durumundadır?

bu arada "öykünün ironik okuması" / "öykünün ciddi okuması" şeklindeki bir karşıtlıktan bahsetmiyorum bu söylediklerimle.


Re: Gerçek

Her şeyini bir başına yapan "kendinde insan"ın öykünün sonunda imama teslim olması, bana, öteki olmaksızın kendiğilin tanımlanamayacağını düşündürdüğü için güçlü bir tersinleme gibi gelmişti. Ötekilileştirme aracılığıyla bir "kendilik" kurulumu öyleyse diyecek olursanız; öykünün mizahi dokusu bu tür bir ciddiyeti taşımıyor diyebilirim.

Evet, sonunda "ironi", "kendinde şey"in ciddiyetini bozup onu bir oyuna çeviriyor; kendi kendine oynayamayacağımız bir oyuna.


Re: Gerçek

Melville'nin " yapmamayı tercih ediyorum" diyen kişisi geliyor aklıma bu öyküyü okuyunca. " Ne gerek var" diyor bu öyküdeki. İki tutum arasında bir benzerlik görüyorum,karşıdakineden bağımsız konumlanma. Beriki ya da öteki yaratmama ama bununla da ilgilenmeme. Sanki?..

Yorumları da keyifle okudum. Teşekkürler arkadaşlar.